31 Ekim 2008
CUMHURİYETİ kutladık kutlamasına da, doğrusu ben bir tek neyi kutladığımızı anlayamadım. Kutlamalar çok güzeldi.
Coşku vardı, mutluydu Osman.
Ama niye?..
Cumhuriyetin neresi mutlandırdı insanları?..
Diyelim ki siz aldığınız yeni elbiseye değil de, mağazanın vitrininde kalan almadığınız elbiseye mi sevinirsiniz?... Tıpkı cumhuriyetin varılamayan hedeflerinin bayramını yapmak gibi.
*
Olsun...
Çok heyecan vardı...
Son yılların en güzel bayramı oldu bence, televizyona çıkanlar "Gururluyuz..." dediler. Sözcük bulamayanlar "Şey oldum..." diye eklediler.
Çok güzeldi nereden baksan...
Yer gök kırmızı, marşlar, ışıklar...
Heyecanlıydı hatta Osman...
Benim anlayamadığım; neresini kutladık cumhuriyetin?..
Diyelim ki parayı ya da aşkı kazandığınızda değil de kaybettiğinizde mi sevinirsiniz... Tıpkı cumhuriyet kaybedildiğinde en coşkulu bayramı yapmak gibi...
*
Güzeldi kutlamalar.
Duygu seli vardı dediler.
Ama cumhuriyeti savunmak isteyenlerin hepsi toplatıldı, Silivri hapishanesindeler... Cumhuriyet düşmanları altından girip üstünden çıkıyorlar cumhuriyetin ellerini kollarını sallaya sallaya...
Ve iktidardalar...
Cumhuriyetin kalesinde cumhuriyet karşıtlığının simgesi türban-tesettür egemen olduğu için, cumhuriyetin en iyi bekçisi cumhuriyetin ordusu dahi orada değildi, daha önceki gece...
Cumhuriyet hiç bu kadar savunmasız, hiç bu kadar ezik, hiç bu kadar zavallı olmamıştı.
Ve hiç bu kadar ihanete uğramamıştı.
Yani cumhuriyeti, cumhuriyet devrimlerini yıkmak isteyenlere teslim ettik, ama bayramını güzel yaptık...
Öyle mi?
(.......)
Olsun...
Cumhuriyetin bayramı iyi oldu, iyi...
Ben bir tek şeyi anlayamadım: Kutladığımız cumhuriyetin neresiydi?..
Yazının Devamını Oku 30 Ekim 2008
GAZETELERİN sayfalarını çevirdikçe, o başı örtülü kadınların görüntüleri sanki beynimin bir yerinde toplanmaya başlıyor. Önce bir-ikisi bir araya geliyor, sonra başkaları gözüküyor. Köşelerden çıkıp çıkıp geliyorlar, sessizler...
Bir uğultu var.
O kadar...
(.........)
İşte birisi; bir aracın direksiyonunda, başı örtülü, yüzünde acı bir gülümseme...
14 yaşındaki bir kıza cinsel istismardan tutukluyken tahliye edilen Hüseyin Üzmez’i, cezaevinden çıkışında almaya gelen karısı...
(.........)
Öbür sayfadan bir başkası da çıkageliyor:
Bir başörtülü kadın...
AKP Milletvekili Recep Koral’ın yanında... Elinde makas, bir yerin açılışında kurdeleyi kesiyor. Kocasından gurur duyduğu ve mutlu olduğu belli bu eski fotoğrafta... Ama şimdi AKP milletvekili sekreteri ile evlenmeye karar verince boşuyor onu.
(..........)
Bir türbanlı kadın...
O gözükmüyor.
Zaten fotoğraf, gözükmemenin fotoğrafı. Cumhurbaşkanı’nın "hanımı" Cumhuriyet Bayramı törenlerinde yok.
Çünkü başındaki türban yanında duramadığı erkeğinin ideolojik savaşının simgesi.
Cezayı o çekiyor, yokmuş gibi yaparak...
(...........)
Bir tesettürlü kadın daha...
Başbakan’ın "hanımı"...
Arkadaki salonlardan birisine saklamışlar adeta. Belki kapıyı dinliyordur, belki delikten bakıyordur, belki fısıldaşarak konuşuyordur.
Yokmuş gibi..
*
Sayfaları çevirdikçe tesettürlü kadınların sayıları artıyor, kalabalıklaşıyorlar, yüzlerce, binlerce, on binlerce...
Ben ise onların; din-iman adına oynanan bu zalimce ve kötü niyetli oyunun aleti olmaya ne zaman isyan edeceklerini düşünüyorum...
Ama sadece uğultu var...
Sonra boyunlarını büküp, zulme razı olup, evlerine dağılıyorlar.
Yokmuş gibi kadınlar...
Yazının Devamını Oku 29 Ekim 2008
BİR yabancıya sorsanız: "Sizin cumhuriyetlerinizin içinde hiç ’dans’ var mı?.."
Şaşılaşıp öyle gider yabancı.
Oysa bizim cumhuriyetimizin içinde "şapka" da var.
Dans var...
Balo var..
Pantolon var...
Ceket var...
Bizim cumhuriyetimiz, yeryüzündeki hiçbir cumhuriyete benzemez. O, yönetim biçiminden çok, bir yaşam biçimidir.
*
Zaten dinciler cumhuriyetin yönetim biçimine çok da itiraz etmiyorlar. İşte çıkıp cumhuriyetin kalelerindeki koltuklara oturdular, ağızları kulaklarında.
Yanaklarında kıllı güller açıyor.
Onlar asıl cumhuriyetin yaşam biçimine karşılar; çağdaş insana, uygar bireye, bir Batılı gibi yaşamaya kalkanlara karşı savaştalar.
(........)
Bugün Cumhuriyet Bayramı’dır.
Dönüp bakmalısınız:
Cumhuriyet Bayramı’nın şeref localarında, cumhuriyeti temsilen yerlerini alacaklar.
Ama yanlarında cumhuriyetin getirdiği çağdaş-uygar yaşam biçimine karşıtlığın simgesi türbanlı kadınları olmayacak.
Niçin?..
*
Oysa bizim çağdaş kadınlarımız, evlerinin balkonlarına bayraklarını asıp, yollara çıkacaklar.
Medeni dünyayı çocukları-eşleri-kızları ile paylaşmak isteyen erkeklerimiz, sevdalarının elini tutup törenlere gidecekler, insanlıktan gizleyecek hiçbir şeyleri olmadan...
Bugün Cumhuriyet Bayramı...
Bizim çocuklarımıza sözümüz var...
Onlara uygarlığı, çağdaşlığı vaat ettik...
Biz yeminimizi bugün tekrarlayacağız...
Söz verdik...
Söz...
Utanmadan, pısmadan, yılmadan, sinmeden, korkmadan... Çocuklarımızı çağdaşlığın aydınlığında büyütmek için...
Onlara sözümüz var...
Yazının Devamını Oku 28 Ekim 2008
BEN size söyleyeyim:<br><br>Başbakan; iyi bir atlı spor binicisi, iyi bir hızlı tren makinisti, iyi bir şiir okuyucusudur. Aynı zamanda; iyi bir aile planlamacısı, iyi bir Mercedes camı test uzmanı, iyi bir anayasa hukukçusu, iyi bir demokrat, iyi bir gemi küçültme tasarımcısıdır.
Artı; iyi bir yabancı dil hatibi, iyi bir tesettür tasarımcısı, iyi bir hortum tesisatçısıdır...
*
Ve iyi bir ekonomist...
İşte; IMF ile yeni bir anlaşma aşamasında "Ümüğümü sıkmazlarla anlaşırız" demesi karşısında, IMF heyetindekiler Türkçe-İngilizce sözlüklere koşmuşlardır.
Bakmışlardır "ümük" ne?..
Hani "kemer", "yorgan" gibi kavramları Türkler ekonomiye soktuklarına göre, sormuşlardır:
"Bu ümük, cari açık, bütçe, arz-talep gibi bir şey mi?.."
*
Başbakan’ın böyle şart-şurt koşması, sadece yerel seçimler öncesi daha bol miktarda (ailelere nakdi yardım gibi, çocuk paraları gibi, kömür gibi, zamların ertelenmesi gibi) avanta dağıtmasına izin verilmesi için...
IMF bu tür avantalara, savurmalara hep karşı çıkmıştı.
Oysa aynı zamanda iyi bir ekonomist olan Başbakan biliyor ki; bu millete beleş bir şeyler vererek, avanta dağıtarak sittin sene orada öyle oturmak olası.
Yerel seçimlere şurda az kaldı.
Sıkılmamış ümük lazım.
IMF’den izin istiyor.
O kadar...
*
Yoksa altı yıldır tümüyle Türk ekonomisini IMF’nin yönetimine bırakan bir iktidar, şimdi neden IMF’yi istememeye başlasın?..
Bir Başbakan’ın, uluslararası bir ekonomik kuruluşa "ümüğünün sıkılmaması" şartını koşması bile, Türk ekonomisinin ümüğünün elin-álemin elinde kaldığının itirafı değilse ne?
Bence telaşlanmayın.
Yakında IMF ile arka solanlarda imzayı basıp, sorunsuz uzlaştıklarını göreceksiniz.
Ümük uzatarak.
Aynı zamanda iyi bir devlet adamıdır çünkü...
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2008
O gün denize baktım. Bir beyaz naylon pis poşet öyle salına salına yüzüyordu dalgaların arasında.
Bir tane daha, bir tane daha...
Belki binlercesi...
Ben bilirim; deniz onlardan kurtulmak istiyordu, her dalgayla adeta kıyıya ittiriyordu naylon poşetleri. Tıpkı ortasına atılan cesetleri, katil "oh kurtuldum..." derken, götürüp karakolun önündeki sahile bıraktığı gibi...
Çünkü deniz kir taşımaz...
*
Naylon poşete baktım...
Ben maddeler arasında naylonu sevmem.
Kaypaktır...
İkiyüzlü ve dönek...
Her şekle girebilir. Kalıba döküldüğünde ayaklara terlik de olur, ayakları koparan mayın da... Kalem de olur, silgi de... Bir bakarsınız ki aydın insanların önünde mikrofon, bir bakarsınız ki aydının boynunda ip...
Evimizdeki bakır tabakları seyyar satıcıya verip, karşılığında naylon leğenler aldıkları günden beri sevmem naylonu...
*
Günlerce baktım durdum.
Deniz, içindeki naylon torbalarla mücadele etti.
Bir mavi boğa gibi çırpındı, çaba harcadı, ittirdi, sürüklemeye çalıştı, atmak istedi içinden...
Ama o pis, kaygan-yapışkan naylon poşetlerden kurtulamadı.
(.........)
Yakında o 400 sene çürümeyen naylon poşetler denizlerimizin dibini örtecek.
Daha da açıkçası; denizi poşete koymuş olacağız.
Öyle ortamlarda oksijen olmaz.
Önce yosunlar ölecek, sonra midyeler, ahtapotlar, uskumrular, palamutlar, yunuslar...
Denizler, var oldukları günden bu yana hiç bu kadar büyük bir ölümcül tehditle karşılaşmadılar.
Her gün kıyılarımızda, patlamış iki petrol tankeri hacminde naylon dibe iniyor ve dev naylon poşet yavaş yavaş oluşuyor.
Denizlerin yardımınıza ihtiyacı var, öylesine attığınız her poşette bunu düşünün...
Baktım; o pis naylonla başa çıkamıyor deniz.
Bir mavi boğa gibi çırpınıyor.
Çaresiz...
Yazının Devamını Oku 25 Ekim 2008
ANAYASA Mahkemesi, AKP’yi niye kapatmadığını yayınlanan gerekçeli kararında açıkladı. Misal bir gerekçesi şu:
"Kadın hakları ile ilgili gösterdiği çaba..."
Vay canına...
Peki, bir gün önce açıklanan, AKP’nin türbanla ilgili anayasa değişikliğini iptal kararının gerekçesi neydi:
"Türbanın kadının özgürlüğünü kısıtlayacağı ve onu ikinci sınıf yapacağı..."
Daha da beteri:
AKP’nin kapatılmamasının gerekçedeki bir nedeni "kadın haklarındaki çabası" ise, aynı metinde para cezasına çarptırılmasının nedeni de "kadını ikinci sınıf yapan türban" çabası...
İkisi alt alta...
*
Bence Anayasa Mahkemesi, AKP’yi kapatılmaktan kurtarmak için bir sebep aradı.
Bulamadı...
Uzun uzun düşündüler.
Sonunda akıllarına geldi:
"Kadın hakları konusunda gösterdiği çaba..."
Ama para cezası nedeni olarak da "kadın özgürlüğünü kısıtlayan türban" akıllarındaydı.
Her ikisini de gerekçeye koydular.
Oldu-bitti...
*
Şimdiiii...
Anayasa Mahkemesi, AKP’yi kapatmadı, biliyorsunuz. Dün itibarıyla gündemdeki konu şu:
Peki AKP, Anayasa Mahkemesi’ni kapatır mı?..
Olmaz diye bir şey yok.
Çünkü her topalladığında AKP’nin koltuk değneği olan MHP, önceki gece Yüce Mahkeme’nin yetkilerinin kısıtlanmasını önerdi, AKP buna sıcak bakıyor diyorlar.
İyi mi?...
İster misiniz AKP, Anayasa Mahkemesi’ni kapatsın.
*
Tuhaf bir ülkede yaşıyoruz dostlarım, aldırmayın...
Hukukumuz da bize benziyor.
Çivisi çıkmış tahtaların.
Yazının Devamını Oku 24 Ekim 2008
BEN bu gibi durumlarda Osman’a bakarım. Bakarım; ekonomi iyi mi, kötü mü?..
Ekonomi kötü gittiğinde her zaman önce Osman’ı kovarlar, o bunu bilir.
Ve ekonomi kötüye döndüğünde Osman’ın yürüyüşü değişir, yan yan gider, boynunu büker, biraz kamburlaşır, artık ceketinin bir ucu öbür ucundan daha sarkıktır, arada bir anlamsız sesler çıkartır...
Başına geleni anlamıştır Osman.
*
Ben, Osman’a bakarım.
Başbakan, "Hamdolsun ekonomi iyi" dediğinde ve televizyonlar bunu müjde olarak halka duyurduğunda, ekonomi çökmüştü aslında.
Borsa yıkıktı.
100 YTL, bir haftada 63 YTL’ye indi.
Yabancılar paralarını alıp gittiler.
Esnaf perişan-şaşkın.
Şirketler işten çıkartacakları elemanlarının listelerini gizli gizli hazırlamaya başladılar.
Türkiye’nin artık eroincinin, rüşvetçilerin, kaçakçıların yurtdışındaki paralarına ihtiyacı vardı ki, Maliye Bakanı "Getirsinler, onlardan hesap sorulmayacak..." kararını açıkladı dün.
İktidarın kara paraya özgürlük tanıması yanında aldığı ikinci karara bakın:
Borsacılara vergi müjdesi...
Ama tasarruf sahipleri, istihdam merkezleri, esnaf, kitlesel tasarruf-masarruf için en ufak çabaları gözükmüyor.
(.........)
Şimdi bunda "Hamdolsun ekonomi iyi" gibi bir durum var mı?..
Yok...
Çünkü bu Başbakan ekonomiden anlamaz...
Türk ekonomisi, IMF’nin denetiminde bugünlere kadar kazasız belasız sürüp gelmişti.
O kadar...
Şimdi IMF yok, kriz var ve aldıkları ilk kararlar; eroinciye, kaçakçıya, spekülatörlere avanta sağlamak...
*
Ben bu durumlarda Osman’a bakarım...
Osman başına geleni bilir, yan yan gider...
Büker boynunu, ağzını açar-kapatır da sesi çıkmaz...
Olsun...
Hamdolsun Osman, hamdolsun Osman...
Yazının Devamını Oku 23 Ekim 2008
SENİN gözün kör... Kulağın sağır vatandaşım...
Görmüyorsun, duymuyorsun.
Ve dilin dönmüyor.
Çünkü göz ve kulak dili besler.
Bir kaldır başını da gör Türkiye’nin halini.
Biliyorum; Mustafa Kemal’in kutsal bir savaştan sonra seçtiği çağdaşlık yolunu terk edip, aydınlık düşmanlarının peşine takılıp da... Bu cennet ülkenin ortaçağa yuvarlanmasının vahametini anlayamadın.
*
Ama bir bak:
"Toplumsal sorunların (...) demokrasi ile çözümü yerine, din duygularının istismar edilerek kullanılmasına Anayasa izin vermemektedir..."
"Cumhuriyetin temel ilkelerini ve niteliklerini dolaylı biçimde değiştiren ve işlevsizleştiren bu düzenlemedir..."
"Bireylerin özgür vicdani tercihlerine dayanan dinler siyasi yapıya egemen olmaya başladıklarında, toplumsal barışın korunması olanaksızlaşır..."
(.........)
AKP’nin Anayasa’yı değiştirerek türbanı serbest bırakmasını iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin, önceki gece açıklanan gerekçeli kararından bölümler bunlar.
Bize AKP iktidarının ne yapmak istediğini anlatıyor.
Koyun üzerine; kapatma davası kararındaki "Laiklik karşıtı eylemlerin merkezi" hükmünü...
Yetmez mi?..
*
Ama "Hiç kimse, görmek istemeyenler kadar kör değildir" derler.
Hálá görmezlikten gelirsen...
Hálá anlayamazsan...
Hálá duymazsa kulakların...
Hálá kavrayamamış, hálá farkına varamamış, hálá umursamamış, hálá çözememişsen...
Öyle sessiz...
Öyle tepkisiz...
Öyle körsen...
Ne yapabilirim vatandaşım?..
Tam altıbuçuk sene önce bir seçim sabahı yazıma koyduğum başlığı tekrarlamaktan başka:
"Müstahak sana..."
Yazının Devamını Oku