Banu Tuna

Pahalı markaların hesaplı kardeşleri

14 Ocak 2005
Dikkat edin, son zamanlarda büyük ve prestijli Türk tekstil markaları, farklı adlarla daha ucuz ama yine de kaliteli alt markalar yaratmaya başladılar. Sarar’ın CCS’si, Derimod’un Expo’su, Vakko’nun W’su ve Park Bravo’nun Parks’ı bunlardan bazıları.

Bu saydığım ana markaların hepsi prestijli, kaliteli ve tam da bu nedenlerle ürün fiyatları ortalamanın üzerinde markalar.

Pahalı olmak, büyük bir marka yaratmak için yerine getirilmesi gerekenlerin bir sonucu. Dezavantajı ise büyüme, daha doğrusu insanların gardırobunda genişçe bir yer edinme imkanını daraltması.

İşte daha fazla satmak isteyen, ama markanın prestijine de zarar vermek istemeyen firmalar, ana markanın adını anımsatan, daha düşük fiyatlı alt markalar yaratıyorlar. Bunu yaparken feragat ettikleri en son şey kalite. Peki, nasıl beceriyorlar da neredeyse pahalısıyla aynı kalitedeki ürünleri yüzde 35 oranında ucuza satabiliyorlar?

Bir defa mağazalara çok fazla masraf yapılmıyor. Özellikle şehir merkezinden, dolayısıyla kiraların yüksek olduğu yerlerden kaçıyorlar. Sonra dekorasyona da fazla para harcanmıyor, gösteriş peşinde koşulmuyor. Bir ürünü sergilemek ve satmak için gereken asgari gereklilikleri yerine getiriyorlar. Seri üretim yapılıyor. Böylece maliyet fiyatları aşağıya çekiliyor.

Aslına bakarsanız bazı markalar bu yöntemi çok uzun süredir kullanıyor. Sadece yeni bir adla alt marka yaratmıyorlar. Ama gidin outletlerine, sezonda hiç görmediğiniz ürünlerle karşılaşıyorsunuz. Bunlar bir alt kalitede, sezon ürünlerinden daha harc-ı alem şeyler oluyor.

Bakın, şuraya yazıyorum, bu alt markalar yakın zamanda çoğalacak. Yüksek fiyatlarla gerçekleşen satış miktarı firmalara yetmiyor çünkü.

Hediyelik mikro cüceler

Biraz erken olacak galiba ama yazmadan da edemedim. Sevgililer Günü için harika bir hediyelik buldum: Mikro Cüceler! İnternet üzerinden alınabilen bu mikro cüceler bir hafta içinde elinizde oluyor. Adresi www.microdwarf.com (dabılyudabılyudabılyu.mikrocüce.kom).

Mikro cüce herkes olabilir. Siz, sevgiliniz, kocanız, anneniz, arkadaşınız, hatta köpeğiniz... Yukarıdaki adrese birkaç fotoğraf gönderiyorsunuz. Ortamı tarif ediyorsunuz, bir hafta içinde fotoğraftaki kişinin mikro cücesi elinizde oluyor.

Mikro cüce dediğim şey, polimer esaslı hamurdan yaratılan, küçük, karikatürize heykelcikler.

Gönderdiğiniz fotoğraf ne kadar net, yakından ve sayıca fazla olursa o kadar iyi sonuç alınıyor. Heykelcikler ressamlar ve heykeltıraşlar tarafından yaratılıyor.

Düğün, araba yarışçısı, motorcu, aşıklar gibi toplam sekiz kategori var. Bunların da alt başlıkları bulunuyor. Bunların içinden bir kompozisyonu, pozu veya vücut şeklini seçmek zorundasınız. Bu yöntemle sevgilinizi Süperman kılığına bile sokabilir, ikinizi bir Harley Davidson motorun üzerinde saçlarınız uçuşurken görebilirsiniz.

Siteye isim, adres ve telefon numarası bırakıyorsunuz. Alışveriş sadece kredi kartıyla yapılabiliyor. En geç bir hafta içinde siparişiniz adrese teslim ediliyor. Dilerseniz gönderilmeden önce heykelciğin neye benzediğini görebiliyorsunuz.

Fiyatlar heykelciğin karmaşıklığına ve büyüklüğüne göre 99 ile 269 dolar arasında değişiyor. Postalama için de 4.95 dolar alınıyor.

Kabul edin, Sevgililer Günü hediyeliği için iyi fikir değil mi?
Yazının Devamını Oku

Cash&Carry sistemi Türkiye’de tutmadı mı

7 Ocak 2005
Uygulama geçtiğimiz kasım başlamış ama ben daha birkaç gün önce yol kenarındaki reklam panosunu okuyunca fark ettim. Grossmarketler zinciri Metro, iki aydır kredi kartıyla satışa başlamış. Alman şirketi Metro’nun en büyük özelliği ‘Cash and Carry’ hizmet vermesi oysa. Yani bastırıyorsunuz nakit parayı, ucuz malları alıp götürüyorsunuz.

Kredi kartını devreye sokmak demek, vadeli satış yapmak demek, araya bankaları sokmak demek, bütün bunları fiyata yansıtmak zorunda kalmak demek. Bugün nakit ödeme pek çok mağazada pazarlık gücü veriyor insana. ‘Nakit ödersem kaça verirsiniz?’ deyince mutlaka bir indirim koparıyorsunuz. Gerçi Metro marketlerden birine gidip baktım, fiyatlarda henüz bir artış yok ama önünde sonunda mecbur kalacaklardır diye düşünüyorum.

Öte yandan kredi kartı kabul etmek de pek çok müşteri kazandırıyor. Türkiye’de alışverişin büyük bölümü vadeli ve kredi kartıyla yapılıyor. İnsanlar cebindeki nakit parayı harcamak yerine, ödemeyi bir sonraki aya bırakmayı tercih ediyor. Duyduğuma göre Metro da bu sayede bir miktar müşteri kazanmış. Fakat yetkililerden henüz bir açıklama alamadım. Ancak Cash and Carry sisteminden taviz verdiklerine göre satışlardan bir süredir memnun değillerdi herhalde. Oysa 1998 rakamlarına göre Türkiye yıllık ciro bakımından Metro’nun bulunduğu 21 ülke arasında 11. sıradaydı. Çin ve Romanya’nın önündeydi.

Aslına bakarsanız bir açıklama yapılmadığından, boş boş konuşuyor olabilirim. Ben açıklama beklerken, siz de gidin Metro’dan kredi kartıyla gönlünüzce alışveriş yapın bakalım.
Yazının Devamını Oku

Hediye alışverişini son ana bırakanlara benden üç öneri

31 Aralık 2004
Zannediyorum bu yılbaşında da yine pek çok kişi, genetik tesirlerin de tazyikiyle, bir dolu şeyi olduğu gibi hediye alışverişini de son ana bıraktı. Kafasında hálá parlak bir fikir belirmemiş olanlara, son günün kalabalığında, kafası kopmuş tavuklar gibi ortalıklarda koşuşturmasınlar diye üç adres öneriyorum. Maalesef üçü de İstanbul’dan. Aslında bir tanesi internet üzerinden de satış yapıyor ama bir-iki saat içinde şehirlerarası teslimat yapabildiklerini sanmıyorum.

Baştan söyleyeyim, bu dükkanların hiçbiri sıradan yerler değil. Öyle akıllı uslu, ağır adam hediyelikleri arıyorsanız, boşuna okuyup da zaman harcamayın. Ama enteresanlık peşinde koşan bir bünyeniz varsa hepsi tam size göre:

İlk durağımız Porof. Zihni Sinir’in Taksim’deki dükkanı. Artık pek bir meşhur oldu. Espri peşinde koşan şirketler bile resmi hediyeliklerini buradan seçiyor. Dükkan Lamartin Caddesi 11 numarada. THY’nin karşısındaki İş Bankası’nın sokağına giriyorsunuz. www.zihnisinir.com adresinden online alışveriş yapmak da mümkün. Kitap, kartpostal, defter gibi matbaa ürünleri, tişörtler ve akıllara ziyan Zihni Sinir proceleri bulunabilir. Ben şahsen bu yılbaşının en mühim hediyesini buradan aldım. Size de şu fotoğrafta görmüş olduğunuz kahvaltı takımını seçtim. Dükkandaki en pahalı ürünlerden biri. Ama aslında fiyatlar son derece makul. Altı milyondan başlıyor, yukarı doğru devam ediyor. Ben yazının başında burası için çok popüler oldu dedim ama sık sık dükkanın önünden geçiyorum, içerisini de hiç izdiham yaşanırken görmedim. Belki de herkes internet üzerinden alışveriş yapıyordur.

Cadı’nın seçtikleri: Kahvaltı seti, çay poşeti sıkma makinesi (ayrıntılı bilgi için bakınız sayfa 9), fenerli defter, yönetmen çerçevesi ve duvar radyoları.

İkinci adrese Zihni Sinir’den çıkınca yürüyerek ulaşabilirsiniz. İstiklal Caddesi, Atlas Pasajı içindeki Düğme. Pasaja giriyorsunuz, sinemayı geçip, merdivenlerden iniyorsunuz, soldaki üçüncü dükkan. İçerideki her şey el yapımı. Erkeklerden çok, kadınlara hediye çıkacağını tahmin ediyorum. Bez bebeklerle süslenmiş abajur, albüm, dikiş kutusu, yastık, defter, sepet bulunabilir. Duvara asılan büyük bez bebekler de şahane. Fiyatlar uygun. 20-30 milyon liraya bir şeyler bulunabilir.

Cadı’nın seçtikleri: Vallahi buradan bir şey seçmem mümkün değil, her şeyi alırım.

Son adresimiz İstanbul’un muhtelif semtlerinde hizmet veren Karınca. Nişantaşı ve Akmerkez’de iki mağazası, ayrıca Levent Vibel, Maslak Pabetland Trends ve Altunizade Capitol Bilstore’un içinde standları var. Satılan her şey (çekiç, tost makinesi, rende, kül tablası, huni, şemsiye...) gündelik hayatın sıradan malzemeleri. Ama buradakiler bir başka. Renkli, sevimli, hınzır ve estetikler. Ürünlerin hepsi Fransa’dan ithal, Pylones marka. Bu nedenle diğer iki dükkana göre biraz pahalı. Ama çok değil, az pahalı. Malzeme olarak kauçuk ve metal kullanılmış. Hediye paketini açacak kişinin yüzüne kocaman bir gülümseme yayılacağı garanti.

Cadı’nın seçtikleri: Pousse pousse küllük, Felix mama kabı, Achille huni, Rain Cat şemsiye, Sonnette bisiklet zili, Hawai çekiç.

Alışveriş merakı Hintlileri tsunamiden kurtarmış

Haberi, Hindustan Times adlı gazete geçti. Geçtiğimiz pazar günü Güney Asya’da yaşanan deprem ve sonrasında gelen tsunamiden bin kadar Hintlinin alışveriş merakı sayesinde kurtulduğunu anlatıyor.

Depremin merkez üssüne çok yakın olan Sri Lanka’ya her yıl 100 bine yakın Hintli turist gidiyor. Deprem sırasında da adada binin üzerinde Hintli turist bulunuyordu ve ölü sayısı diğer turist gruplarına oranla çok düşüktü. Yetkililer bu durumu Hintlilerin alışveriş merakına bağlıyor.

Colombo’dan Hintli bir diplomat gazeteye verdiği demeçte, vatandaşlarının doğuştan bronz bir tene sahip olmaları nedeniyle sahilde yatıp, güneşlenmekten hoşlanmadıklarını, zamanlarını serin yerlerde, en çok da alışverişe olan düşkünlükleri nedeniyle adanın merkezindeki alışveriş merkezlerinde geçirdiklerini söylüyor.

Yetkililer deprem sonrası yüzlerce Hintlinin ölmüş olabileceğini tahmin etmişler ancak büyük bölümü o esnada alışveriş merkezlerinde bulunduğundan kurtulmuş.

Sri Lanka’daki Taj Samudra Otel’in genel müdürü Pravin Nair de bu bilgiyi doğruluyor: ‘Hindistan’dan gelen müşterilerimiz güneş ve kum tatili yapmak yerine, adanın içlerindeki alışveriş merkezlerine gitmeyi tercih ediyor. Bunun bir nedeni alışverişe olan düşkünlükleri, bir nedeni de bu gibi yerlerin daha serin olması.’

Araştırmalara göre Hintli turistler, Batılılardan çok daha fazla alışveriş yapıyor. Kişi başına günlük harcamaları 60 dolar civarında.

Bu da sadakat kartı

Butik alışveriş merkezi konseptiyle hizmet veren Bakırköy Town Center Alışveriş Merkezi, Towncard’ı çıkardı. Towncard, alışveriş merkezinin sadık müşterilerine çeşitli avantajlar kazandıracak.

Ziyaretçilerden edindiği bilgilerle müşteri odaklı alışveriş merkezi olma konusunda yeni bir girişimde bulunan Bakırköy Town Center’ın hizmete sunduğu bu sadakat kart, aynı zamanda sürekli hediye kazandıran bir karta dönüşecek.

Günde 450 bin kişinin geçtiği İncirli Caddesi’nde bulunan Town Center’ın Towncard’ı, hangi mağazadan veya hangi tutarda alışveriş yapıldığına bakmaksızın her alışveriş karşılığında puan kazandıracak. Ziyaretçiler, belirli puan karşılığında hediyelerini anında teslim alabilecekler. Çeşitli zamanlarda gerçekleştirilecek olan çekilişlere de sadece kart sahipleri katılabilecek.
Yazının Devamını Oku

Türkiye’de engelli olup da alışveriş yapmak mümkün mü

24 Aralık 2004
Geçenlerde elime bir yazı geçti. Türkiye’de internet üzerinden alışverişin, özellikle de market alışverişinin büyük bölümü engelliler tarafından yapılıyormuş. Memleketteki kaldırımların yüksekliğini, ortasından elektrik direği yükselen kaldırım rampalarını, azıcık toplu insanın bile arasından zor zar geçtiği market kasalarını, mağaza girişlerindeki basamakları hatırlayınca gayet normal buldum ve daha önce bu konuda kafa yormadığıma üzüldüm.

İnsanın bedensel engellilerin halinden anlaması için ya yaşlı bir insanı şehir sokaklarında gezintiye çıkarması, ya bebekli olup puset kullanması, ya geçici bir sakatlık yaşaması, ya da engelli bir yakınının olması gerekiyor maalesef.

Biraz araştırma yaptım ve konuyla ilgili daha önce kaleme alınmış raporlara, araştırmalara ve rakamlara ulaştım. UNESCO’ya göre Türkiye nüfusunun yüzde 14’ü engelli. Geçtiğimiz yıl düzenlenen Engelliler Sempozyumu sırasında 80 kişi ile bir anket yapılmış. Katılanların yüzde 90’ı engelli oldukları için sokağa çıkmakta zorlandıklarını söylemişler. Dolayısıyla alışverişe de çıkamıyorlar. Oysa insan ürettiği kadar tükettiği ile de kendini toplumun işleyen bir parçası hisseder. Yine aynı 80 kişinin yüzde 75’i alışverişe ara sıra çıktığını, yüzde 13’ü hiç çıkmadığını belirtmiş.

Sonra bir de görme engelliler var. Onlar diğerlerine oranla çok daha rahat girip çıkabiliyorlar mağaza ve marketlere. Yüksek raflara uzanıyorlar, alışveriş arabalarını kendileri itiyorlar, raftan aldıklarını sepete kendileri atıyorlar. Atıyorlar atmasına da, ellerine aldıkları ürünün ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü körlere özel Braille alfabesi ile hazırlanan etiket ve ambalaj sayısı yok denecek kadar az. Ben sadece bir iki ilaç firmasını ve Anatolya maden sularını biliyorum.

Diyelim yakınlardaki bir görevliden yardım istediniz. Kimin sizinle birlikte dakikalarını harcayıp, tek tek tüm etiketleri size okuyacak veya yüksek raflardan ihtiyacınız olan ürünleri indirecek vakti var ki?

Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu’ndan Doç Dr. Tülin Değer ile Prof. Dr. Hülya Kayıhan, 2001 tarihinde, tekerlekli sandalye kullanan kişiler için çevresel mimari engellerin incelenmesi konulu bir araştırma yapmışlar. Araştırma kapsamında Ankara’daki pek çok mekan ile birlikte 26 tane de alışveriş merkezi incelenmiş. Değerlendirmeler uluslararası standartlara göre yapılmış. Buna göre 26 alışveriş merkezinin sadece yüzde 19.23’ünün girişinde rampa bulunduğu, bunların da uygun eğimde olmadığı rapor edilmiş. Rapor park yeri, kapı genişliği, manevra alanı, zemin, tezgah, raf ve kasa yüksekliği gibi kriterlerin hiçbirinin uygun olmadığını ortaya çıkarıyor. Türkiye Sakatlar Derneği Genel Merkez yöneticilerinden Hüseyin Eroğlu da engellilerin alışveriş yapamadığını doğruluyor.

Ben de kendi küçük araştırmamı yaptım ve Türkiye’de ilk kez engelliler için alışveriş aracı ve kasa kullanmakla övünen Migros’u aradım. Engelliler için mağazalarda alışveriş aracı bulundurduklarını ve MM ve MMM Migros’larda otoparkta özel park yeri ayırdıklarını söylediler. Ancak alışveriş aracı sadece altı mağazada var. Engelliler için bir şeyler yaptığından haberdar olduğum diğer firmalar ise M1 Tepe Alışveriş Merkezleri, Arçelik, Profilo Alışveriş Merkezi ile Carrefour. Arçelik 2002’de Körler Federasyonu ile işbirliği yaparak, körler için özel tasarlanmış fırın, buzdolabı, bulaşık makinesi ve çamaşır makinesi üretimine başlamış. Bu ürünler özel sipariş ile satılıyor. Kullanma kılavuzları da Braille alfabesi ile yazılmış.

Elbette artık hemen hemen tüm alışveriş merkezlerinde engelliler için özel yapılmış tuvaletler bulunuyor ama tuvalete gitmek alışverişe çıkmanın birincil amacı değil.

Eminim bu yazı üzerine, engelliler için düzenlemeler yaptığını söyleyen başka firmalar da çıkacaktır. Onların da isimlerini yazalım ki, engelliler hiç değilse arada bir alışverişe çıkabilsinler.

Pozitif ayrımcılık istiyorum

Geçtiğimiz haftayı İsviçre’nin Zürih kentinde geçirdim. İş gezisi değildi ama insanın gözü ister istemez alışveriş alışkanlıklarına ve alışveriş sistemine kayıyor. Önce şunu söylemem lazım: Kendinizi yabancı bir ülkenin, yabancı bir kentinde, fena halde yabancı hissediyorsanız, ilk yapmanız gereken şey bir süpermarkete girmek. Bunu yıllar evvel, yurtdışına ilk kez çıktığımda yaşamıştım. Dünya küreselleşiyor ya, elbette kullandığımız, yediğimiz ürünler ve markalar da küreselleşiyor. Türkiye’deki evinize aldığınız çikolatayı, çamaşır deterjanını, hazır çorbayı dünyanın bir başka köşesindeki süpermarketin raflarında görünce rahatlayıp, kendinizi biraz olsun evde hissediyorsunuz.

Gelelim pozitif ayrımcılık meselesine... Bebekli bir arkadaşımla büyük bir alışveriş merkezine gittik. Burada hava çok soğuk olduğundan, yaşam genellikle bir otoparktan diğerine otomobille girip çıkmak suretiyle devam ediyor. Emin olun kaldığım evin ön kapısından yaya çıkma şansını elde edene kadar iki gün beklemem gerekti.

Alışveriş merkezinin otoparkında bir şey dikkatimi çekti. Giriş kapısına en yakın park yerlerinin hepsinin üzerinde ‘Kadınlar içindir’ yazıyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi bebekli annelerin, bir elde poşetler ve diğerinde puset ile çektiği ıstırabı azaltmak. İkinci ve daha önemli nedeni ise kadınlara yönelik saldırıları engellemek. Biliyorsunuz bizde de alışveriş merkezi otoparklarında kapkaç ve saldırı olayları yaşanıyor. Saldırganlar özellikle giriş kapısından ve dolayısıyla güvenlikten uzak, karanlık köşeleri tercih ediyorlar. Bu uygulama ile kadınlara yönelik saldırıların önüne geçilmiş oluyor. İşte bu nedenle yetkililere sesleniyorum ve pozitif ayrımcılık istiyorum.
Yazının Devamını Oku

İnsan bir mağazadan arkasına bakmadan neden kaçar

10 Aralık 2004
Eveeet, bu hafta bu mühim sorunun cevabını arıyoruz. İnsan ‘Parası neyse vereceğim’ deyip, alışveriş yapmak üzere, kendi rızasıyla kapısından içeri girdiği bir mağazadan, arkasına bile bakmadan neden kaçar? Bu köşe kendine alışveriş alışkanlıklarını, sorunlarını ve yeniliklerini konu edindiğinden, cep telefonuna acil bir çağrı geldi, deprem oldu, yangın çıktı, Çeçen teröristler mağazayı bastı gibi cevaplar kapsam dışındadır.

İşte geriye kalan ihtimaller:

İnsanın böğründe zonklayan müzik yayını: Özellikle gençlere hitap eden mağazalarda yapılan müzik yayınına dayanmak bazen hayli güç oluyor. Ne satış görevlisine sesinizi duyurabiliyorsunuz, ne de alışverişin keyfi kalıyor. Bir de kasadaki görevlinin keyfine göre müzik çalınan mağazalar var ki, daha da ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.

Kasa önündeki sıra: Elinizdeki ürün ‘Ya alınacak, ya da alınacak’ aciliyetinde değilse, bekleyip sinirlerinizi bozduğunuza değmez. Muhtemelen önünüzdeki herkes kredi kartıyla ödeyecek, pos makinesine bankadan bir türlü onay gelmeyecek, en az iki kişi hediye paketi isteyecek. Yok, valla kendinizi yıprattığınıza değmez. Bırakın elinizdekileri, hemen kaçın.

Soyunma kabinlerindeki sıra: En az kasa önündeki sıra kadar bezdirici olabilir. Üstelik sizden daha şanslı olup, bir kabin kapmış olanların ne kadar ağır davrandığını gördükçe dudaklarınızı kemirmeye başlarsınız. Ayrıca soyunma kabinlerinde bu kadar sıra varsa, görevliler kabinleri boşaltmaya yetişemiyor demektir ki, sıra gelip de kendi seçtiklerinizi denerken asacak yer bulamazsınız.

Depoya bakayım deyip ortadan kaybolan satış danışmanı: İnsan bir satış görevlisinin arkasından ne kadar süreyle bakakalabilir ki! Üç dakikadan fazla zaman vermeyin.

Her giydiğinize çok yakıştı diyen satış danışmanı: Allah’ın ayrıcalıklı kullarından değilseniz, böyle bir durum söz konusu değil. Dolayısıyla ortada bir sahtekarlık var demektir. Eve gittiğinizde pişman olabilirsiniz, hemen kaçın.

Kendini markanın yaratıcısı veya dükkan sahibi sanan satış danışmanı: Genellikle ünlü ve pahalı markaları satan mağazalarda karşınıza çıkarlar. Sizin, bu nadide markaya sahip olabilecek düzeyde olup olmadığınızı şıp diye anlayıp, ona göre muamele yaparlar. Aşağılık kompleksi yaratabilir, dikkat.

Birbirine pas eden kasa görevlisi: Özellikle çok katlı, bol departmanlı mağazalarda karşılaşırsınız. Sizi tilt makinesinin topu gibi, elinizde satın alacağınız eşyalarla bir kasadan diğerine gönderip dururlar. Uzun vadede baş dönmesi yapabilir.

Müşteriyi 1. dereceden akrabası sanan satış danışmanı: Abla, yenge, abi, amca gibi akrabalık hitapları kullanarak sizinle sıcak bir diyalog kurmaya çalışırlar.

Flört ederek sizi alışverişe zorlayan satış danışmanı: Erkeklerin bu tuzağa daha kolay düştükleri tecrübe ile sabittir. Alışveriş yapmazlarsa, kadın satış danışmanına ayıp olacağını düşünürler. Kendini güzel hissetmeye ihtiyacı olan kadınların ruh durumunu acımasızca sömürürler. Kendinizi sömürtmeyin.

İkazcı satış danışmanı: Çoğunlukla pasif agresif bir tutum sergileyerek, etrafı çok dağıtır veya hoşlarına gitmeyen bir şey yaparsanız öfleyip, pöflemeye başlarlar. Genellikle rafta katlı duran kazakları açtığınızda karşılaşırsınız.

Melankolik satış görevlisi: Peşinizi bir an olsun bırakmayan satış danışmanına kıyasla ehven-i şer diyebiliriz. Ancak sorulan sorulara cevap almak mümkün değildir.

Soyunma kabininden içeri başını uzatmaktan kendini alamayan satış danışmanı: En korkunç maddeyi, en sona sakladım. Soyunup giyinmek konusunda yeterince hızlı değilseniz, denediğiniz jean’in üzerinize oturup oturmadığını değil ama iç çamaşırlarınızı gösterebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

İnternetten doğru ve güvenli alışveriş için ipuçları

3 Aralık 2004
İnternetten alışveriş yapma fikri hálá pek çok kişinin tüylerini diken diken ediyor. Türkiye’de internet ulaşımı olan insan sayısı zaten gelişmiş ülkelerle kıyaslanamayacak kadar düşük. Kullanıcıların çok büyük bölümü de, iş internet üzerinden alışverişe gelince güvenlik kaygısı taşıyor. Her ne kadar bilişim uzmanları, internet siteleri ve kredi kartı veren bankalar aksi yönde açıklamalar yapsalar da...

Evet, online alışveriş, güvenilir bir adresten ve doğru bağlantıyla yapılırsa, bir mağazadan klasik yöntemlerle alışveriş etmekten çok daha güvenli olabilir. Kimse yolda sizi gasp etmeye, soymaya kalkmaz. Trafikle uğraşmazsınız, mağaza personelinin kabalıklarına katlanmazsınız (elbette bazılarının, sakın tüm satış elemanlarını zan altında bıraktığımı düşünmeyin). Mağaza mağaza dolaşırken ayaklarınıza kara sular inmez. Üstelik küçük bebeğinizle rahat rahat ve saatlerce ürün bakabilirsiniz. Alışveriş sırasında yiyip, içmenize karışan olmaz. Satın alacağınız ürün hakkında bir satış görevlisinin verebileceğinden çok daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Şehir veya yurtdışında yaşayan yakınlarınıza hediye gönderirken postanelerde sıra beklemezsiniz.

Ancak tüm bu rahatlık için birkaç noktaya dikkat etmeniz gerekiyor. Hazır yılbaşı dolayısıyla hediye telaşı dönemi de yaklaşırken internetten güvenli alışveriş için bir rehber hazırlamaya çalıştım:

3 İnternetten alışveriş yaparken hep aynı kredi kartını kullanın ve eğer birkaç kartınız varsa limiti düşük olanı tercih edin. Böylece hesap hareketlerini çok daha rahat takip edebilirsiniz. Mümkünse bankaların internet alışverişi için özel olarak çıkardığı kartları tercih edin.

3 Daima bildiğiniz ve güvendiğiniz adreslerden alışveriş yapın. Eğer yeni bir yer deneyecekseniz yine internet üzerinden firmayı araştırın.

3 Alışveriş yaptığınız firmanın telefon numaralarını ve adresini bir kenara mutlaka not edin ki, bir terslik olursa rahat ulaşabilesiniz.

3 Sitenin güvenli olduğundan emin olun. Browser üzerinde güvenliği simgeleyen kilit simgesinin görünüp görünmediğine bakın. Asla adrese linkler üzerinden bağlanmayın. Özellikle de e-posta yoluyla gelen linklere. E-postalar asla güvenli değildir. Aktarma sırasında tamamen sahte bir adrese yönlendirilebilirsiniz. Tamamen orijinaline benzeyen bu internet adresinde kredi kartı numaranızı çalabilirler. Doğrudan, alışveriş yapacağınız sitenin adresini yazarak alışveriş yapın.

3 Anti-virüs programınızın hálá etkin olduğundan emin olun.

3 Alışveriş yaptığınız site tarafından talep edilse bile asla e-posta ile hesap bilgilerinizi göndermeyin. Zaten yasal ve güvenli internet siteleri asla sizden e-posta yoluyla bilgi istemezler.

3 Alışverişinizin onaylandığı sayfanın çıkışını alıp saklayın.

3 Bir ürünü satın almadan önce iade ve adrese teslim koşullarını mutlaka okuyun.

3 Kredi kartı ekstre’nizin gelmesini beklemeden belirli aralıklarla hesabınızda olağandışı bir hareket olup olmadığını kontrol edin.

3 Alışveriş yaptığınız internet sitesi bir ürün hakkında kullanıcı yorumlarına yer veriyorsa, satın almadan önce mutlaka bunları okuyun. Ürünlerin bildik markalardan olmasına dikkat edin.

3 Bascuda.com, Amazon.com, froogle, Gittigidiyor veya Hepsiburada.com gibi aynı üründen pek çok farklı marka öneren siteleri tercih edin ki, fiyat ve kalite bakımından kıyaslama şansınız olsun.

3 Almak istediğiniz ürünle ilgili bir indirim veya promosyon olup olmadığını mutlaka araştırın.

3 Üyeliği ücretsiz siteleri tercih edin ki, bir de buna para vermiş olmayın.

3 Alışveriş sitesinin düzenli olarak e-posta ile gönderdiği bilgilendirme mektuplarını talep edin. Böylece indirim fırsatlarını takip etmiş olursunuz.

3 Teslim almak istediğiniz tarihten yeterince önce alışveriş yapın ki, ekspres posta kullanıp, daha fazla ücret ödemeyin.
Yazının Devamını Oku

Marco boynunu açman lazım dedi soğuktan donacağım

26 Kasım 2004
Geçtiğimiz haftalarda Bahar Korçan Butik’ten bir davet aldım. Marco Innocenti adında bir stil ve imaj danışmanıyla çalışmaya başlamışlar. Moda dünyasının ilk üçü arasında anılıyormuş. Ayda bir kez İstanbul’a geliyor ve Bahar Korçan müşterilerine imaj danışmanlığı yapıyor. ‘Denemek ister misiniz?’ diye sordular. İstemez miyim, hemen atladım gittim.

Bahar Korçan’ın butiği Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi üzerinde, Isparta Palas Apartmanı’nda. Bembeyaz, ferah bir yer. Marco Innocenti de her İtalyan gibi geveze, esprili ve enerjik bir adam.

Önce sizinle uzun uzun sohbet ediyor, tanımaya çalışıyor. Gittiğinizde üzerinizde bulunan giysiler de onun için birer ipucu. Adamcağız bilmiyor ki, benim stilim her sabah evde dinlediğim ilk şarkıya göre değişiyor. O sabah da, Amelie’nin film müziklerini dinlemişim, kız çocuğu gibi görünüyorum.

BOTLARIMI BEĞENMEDİ

Üzerimdekileri renk uyumu bakımından başarılı buldu ama botlarımı beğenmedi. Bacaklarımı kısa gösteriyorlarmış. Zaten butikteki her şey o kadar şık ki, kendimi üzerimdekilerle son derece sefil hissettim. Allahım botlarım ne kadar eski suratlı görünüyor, kazağım ne kadar da tüylenmiş meğer.

Marco, genellikle hangi mağazalardan giyindiğinizi, kıyafete para harcamaktan hoşlanıp hoşlanmadığınızı, en sevdiğiniz tasarımcıları da soruyor sohbet sırasında.

Sizi yeterince tanıdığına karar verdikten sonra bir süre ortadan kayboluyor. Sonra eli kolu kendi seçtiği kıyafetlerle dolu olarak geri dönüyor. Elbette hepsi Bahar Korçan koleksiyonundan. Siz de sırayla hepsini denemeye başlıyorsunuz. Bu arada sohbet sonucunda benim kendini göstermekten hoşlanmayan biri olduğuma karar vermiş.

FİLDİŞİ TONLARI YASAK

Marco’nun en hoş yanı size yakışmayan giysileri ve neden yakışmadığını dürüstçe hemen söylemesi. Örneğin benim bir iki seans solaryuma girmeden asla ekru, beyaz, fildişi, krem gibi tonlarda giyinmemem lazımmış. Adam bana eni konu ‘Hortlak gibi görünüyorsun’ dedi.

Sonra yerlere kadar uzanan ama palto kadar kalın olmayan, palto-ceket arası siyah bir tasarım denedim. Bu sefer de Bahar’ın tasarımı hatalı dedi. Beli oturmuyormuş. Bir yandan sizi model olarak kullanıp, Bahar Korçan’a da danışmanlık yapıyor yani. Sonra bir de Bahar Korçan koleksiyonunda bana uygun pantolon yokmuş. ‘Sade, kalçadan sonra bollaşan bir model lazım sana’ dedi.

Bir saat süren seansın sonuç raporu: Acilen birkaç topuklu ayakkabı almam lazım, bacaklarımı ortaya çıkarıyor. Eteklerim diz hizasında ve dar olmalı. Boynumu mümkün olduğunca açıkta bırakacak şeyler giymeliyim, çünkü en dikkat çekici tarafım boynum. Aynı sebeple saçımı da toplamam iyi olur. Taş tonlarındaki renklerden solaryuma girmedikçe uzak durmalıyım, biraz daha ağır makyaj yapmalıyım. Kahve, siyah ve bordo üzerimde hiç fena durmuyor.

Topuklu ayakkabı üzerinde duramadığımdan, bu tavsiyelerin içinden boynu açıkta bırakma yönünde olanı acilen yürürlüğe soktum. Heyhat bu esnada kış kapıya dayandı. Şimdi son derece kararsızım, stil ve karizmadan mı vazgeçmeliyim, yoksa insanı sıcacık tutan boğazlı kazaklardan mı?

SİZ DE DANIŞABİLİRSİNİZ

Unutmadan söyleyeyim, siz de Marco Innocenti’ye imaj danışabilirsiniz. Aralık ayının yedisiyle onu arasında yine İstanbul’da olacak. Telefon açıp, randevu almanız yeterli. Bu hizmet karşılığında hiçbir ücret ödemiyorsunuz. Üstelik Bahar Korçan’dan herhangi bir alışveriş yapmanız da gerekmiyor. Randevu için (212) 296 92 76 numaralı telefonu arayabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Bir çift fiyatına beş çift ayakkabı

19 Kasım 2004
Yağmur ve soğuklar gelince fark ettiniz değil mi, dolapta kışlık bot veya çizme kalmadığını. Şimdi çarşıya çıkmak, yeni bir çift çizme almak lazım ama para nerede? Telaşa mahal yok, zannediyorum İstanbul’un (maalesef sadece İstanbul’un) en ucuz ayakkabılarının satıldığı yeri buldum. Fakat iddialı konuşmaktan da korkarım, vardır belki benim bilmediğim bir yerlerde daha ucuzu.

Bahsedeceğim yere gitmeniz için otomobilinizin olması şart. Etrafında bir taksi durağı yok, otobüs durağı gördüm ama otobüs geçtiğine şahit olmadım.

İkitelli’deki Ayakkabıcılar Sanayi Sitesi’nden bahsediyorum. Biliyorum, bu ucuzcu adreslerin hepsi de şehir dışında oluyor. Hafta arası gitmekte fayda var, haftasonları çok kalabalık oluyormuş. Birkaç bloktan oluşan sitenin giriş katları perakende dükkanlarına ayrılmış. Kadın, erkek ve çocuk için binbir çeşit ayakkabı, çizme, bot, terlik bulmak mümkün. Fiyatlar son derece makul.

Ben, tavsiye üzerine Vip Ayakkabı’ya girdim. İki katlı, kocaman bir mağaza. Labirent gibi, insan ‘acaba tamamını gezdim mi, unuttuğum, hiç girmediğim bir yer kaldı mı?’ hissine kapılıyor. Sadece kadın ayakkabıları satılıyor. Seri sonu ve üretim fazlası ürünler bulmak mümkün. Ben gittiğimde bu yazın modası babetleri 10 milyona satıyorlardı. Kışlık bot ve çizmeler ortalama 30-60 milyon arasında satılıyor. Galiba gördüğüm en pahalı çizme 90 milyon filandı. Ayakkabı, çanta ve terlik fiyatları 10-30 milyon civarında. Elbette dünyanın en orijinal modelleri değiller ama dikkatlice bakınırsanız işinize yarayacak bir şeyler mutlaka bulursunuz. Mesela ben 10 milyona fıstık yeşili kadifeden bir gece çantası aldım. Ayakkabıcılar Sanayi Sitesi, Bedrettin Dalan Bulvarı üzerinde bulunuyor. Başakşehir yolu üzerinde. Vip Ayakkabı’nın telefon numarası da (212) 549 65 84.

Boşver demeyin otoparklara dava açın

Alışveriş merkezlerinin otoparkında başına binbir türlü iş gelen ne çok insan varmış. Geçen haftaki yazımdan sonra pek çok mektup aldım. Bir kadın okuyucum otomobiline binmek üzereyken saldırıya uğradığını yazmış örneğin. Saldırganın elinden çığlık atarak kurtulmuş. Bir diğeri soyulduğunu ancak eve gidince fark edebilmiş. Düşünün o kadar ustaca girmiş hırsızlar otomobile.

Ama en çok avukatlardan mektup geldi. Herhangi bir soygun veya gasp durumunda otoparkların sorumluluk üstlenmesi gerektiğini, ancak pek çok insanın haklarından haberdar olmadığından mağdur edildiğini anlatmışlar. Eğer aracınızı otopark bileti veya bir zabıt ile otoparka bıraktığınızı ispat edebilirseniz, zararınızın tazmin edilmesini sağlayabiliyorsunuz. Otoparkın duvarına asılan onlarca ‘Araçta meydana gelecek hasar ve kayıp eşyadan yönetim sorumlu değildir’ yazısı da kár etmiyor.

Bu konuda alınmış bir Yargıtay kararı da var. Geçen yıl temmuz ayında İstanbul’un en büyük alışveriş merkezlerinden birine karşı açılan davada, aracı soyulan müşteri sekiz milyar lira tazminat almaya hak kazanmıştı.

Siz siz olun, zararım büyük küçük demeden hakkınızı sonuna kadar arayın. Alışveriş merkezlerinin bu tip haklı nedenlerle dava edilmesi ve bu konuda tazminat ödemeye mahkûm edilmesi, daha da önemlisi bu davalar nedeni ile adlarının duyulmaya başlanması onları bundan sonra daha dikkatli olmak zorunda bırakacaktır. Unutmadan hatırlatayım, bu hakkınız sadece alışveriş merkezi otoparklarında değil, tüm otoparklarda geçerli.
Yazının Devamını Oku