Türkiye’de engelli olup da alışveriş yapmak mümkün mü
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Geçenlerde elime bir yazı geçti. Türkiye’de internet üzerinden alışverişin, özellikle de market alışverişinin büyük bölümü engelliler tarafından yapılıyormuş.
Memleketteki kaldırımların yüksekliğini, ortasından elektrik direği yükselen kaldırım rampalarını, azıcık toplu insanın bile arasından zor zar geçtiği market kasalarını, mağaza girişlerindeki basamakları hatırlayınca gayet normal buldum ve daha önce bu konuda kafa yormadığıma üzüldüm.
İnsanın bedensel engellilerin halinden anlaması için ya yaşlı bir insanı şehir sokaklarında gezintiye çıkarması, ya bebekli olup puset kullanması, ya geçici bir sakatlık yaşaması, ya da engelli bir yakınının olması gerekiyor maalesef.
Biraz araştırma yaptım ve konuyla ilgili daha önce kaleme alınmış raporlara, araştırmalara ve rakamlara ulaştım. UNESCO’ya göre Türkiye nüfusunun yüzde 14’ü engelli. Geçtiğimiz yıl düzenlenen Engelliler Sempozyumu sırasında 80 kişi ile bir anket yapılmış. Katılanların yüzde 90’ı engelli oldukları için sokağa çıkmakta zorlandıklarını söylemişler. Dolayısıyla alışverişe de çıkamıyorlar. Oysa insan ürettiği kadar tükettiği ile de kendini toplumun işleyen bir parçası hisseder. Yine aynı 80 kişinin yüzde 75’i alışverişe ara sıra çıktığını, yüzde 13’ü hiç çıkmadığını belirtmiş.
Sonra bir de görme engelliler var. Onlar diğerlerine oranla çok daha rahat girip çıkabiliyorlar mağaza ve marketlere. Yüksek raflara uzanıyorlar, alışveriş arabalarını kendileri itiyorlar, raftan aldıklarını sepete kendileri atıyorlar. Atıyorlar atmasına da, ellerine aldıkları ürünün ne olduğunu bilmiyorlar. Çünkü körlere özel Braille alfabesi ile hazırlanan etiket ve ambalaj sayısı yok denecek kadar az. Ben sadece bir iki ilaç firmasını ve Anatolya maden sularını biliyorum.
Diyelim yakınlardaki bir görevliden yardım istediniz. Kimin sizinle birlikte dakikalarını harcayıp, tek tek tüm etiketleri size okuyacak veya yüksek raflardan ihtiyacınız olan ürünleri indirecek vakti var ki?
Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu’ndan Doç Dr. Tülin Değer ile Prof. Dr. Hülya Kayıhan, 2001 tarihinde, tekerlekli sandalye kullanan kişiler için çevresel mimari engellerin incelenmesi konulu bir araştırma yapmışlar. Araştırma kapsamında Ankara’daki pek çok mekan ile birlikte 26 tane de alışveriş merkezi incelenmiş. Değerlendirmeler uluslararası standartlara göre yapılmış. Buna göre 26 alışveriş merkezinin sadece yüzde 19.23’ünün girişinde rampa bulunduğu, bunların da uygun eğimde olmadığı rapor edilmiş. Rapor park yeri, kapı genişliği, manevra alanı, zemin, tezgah, raf ve kasa yüksekliği gibi kriterlerin hiçbirinin uygun olmadığını ortaya çıkarıyor. Türkiye Sakatlar Derneği Genel Merkez yöneticilerinden Hüseyin Eroğlu da engellilerin alışveriş yapamadığını doğruluyor.
Ben de kendi küçük araştırmamı yaptım ve Türkiye’de ilk kez engelliler için alışveriş aracı ve kasa kullanmakla övünen Migros’u aradım. Engelliler için mağazalarda alışveriş aracı bulundurduklarını ve MM ve MMM Migros’larda otoparkta özel park yeri ayırdıklarını söylediler. Ancak alışveriş aracı sadece altı mağazada var. Engelliler için bir şeyler yaptığından haberdar olduğum diğer firmalar ise M1 Tepe Alışveriş Merkezleri, Arçelik, Profilo Alışveriş Merkezi ile Carrefour. Arçelik 2002’de Körler Federasyonu ile işbirliği yaparak, körler için özel tasarlanmış fırın, buzdolabı, bulaşık makinesi ve çamaşır makinesi üretimine başlamış. Bu ürünler özel sipariş ile satılıyor. Kullanma kılavuzları da Braille alfabesi ile yazılmış.
Elbette artık hemen hemen tüm alışveriş merkezlerinde engelliler için özel yapılmış tuvaletler bulunuyor ama tuvalete gitmek alışverişe çıkmanın birincil amacı değil.
Eminim bu yazı üzerine, engelliler için düzenlemeler yaptığını söyleyen başka firmalar da çıkacaktır. Onların da isimlerini yazalım ki, engelliler hiç değilse arada bir alışverişe çıkabilsinler.
Pozitif ayrımcılık istiyorum
Geçtiğimiz haftayı İsviçre’nin Zürih kentinde geçirdim. İş gezisi değildi ama insanın gözü ister istemez alışveriş alışkanlıklarına ve alışveriş sistemine kayıyor. Önce şunu söylemem lazım: Kendinizi yabancı bir ülkenin, yabancı bir kentinde, fena halde yabancı hissediyorsanız, ilk yapmanız gereken şey bir süpermarkete girmek. Bunu yıllar evvel, yurtdışına ilk kez çıktığımda yaşamıştım. Dünya küreselleşiyor ya, elbette kullandığımız, yediğimiz ürünler ve markalar da küreselleşiyor. Türkiye’deki evinize aldığınız çikolatayı, çamaşır deterjanını, hazır çorbayı dünyanın bir başka köşesindeki süpermarketin raflarında görünce rahatlayıp, kendinizi biraz olsun evde hissediyorsunuz.
Gelelim pozitif ayrımcılık meselesine... Bebekli bir arkadaşımla büyük bir alışveriş merkezine gittik. Burada hava çok soğuk olduğundan, yaşam genellikle bir otoparktan diğerine otomobille girip çıkmak suretiyle devam ediyor. Emin olun kaldığım evin ön kapısından yaya çıkma şansını elde edene kadar iki gün beklemem gerekti.
Alışveriş merkezinin otoparkında bir şey dikkatimi çekti. Giriş kapısına en yakın park yerlerinin hepsinin üzerinde ‘Kadınlar içindir’ yazıyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi bebekli annelerin, bir elde poşetler ve diğerinde puset ile çektiği ıstırabı azaltmak. İkinci ve daha önemli nedeni ise kadınlara yönelik saldırıları engellemek. Biliyorsunuz bizde de alışveriş merkezi otoparklarında kapkaç ve saldırı olayları yaşanıyor. Saldırganlar özellikle giriş kapısından ve dolayısıyla güvenlikten uzak, karanlık köşeleri tercih ediyorlar. Bu uygulama ile kadınlara yönelik saldırıların önüne geçilmiş oluyor. İşte bu nedenle yetkililere sesleniyorum ve pozitif ayrımcılık istiyorum.