Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca kanunun tanıdığı 7 yıllık sürenin uzatılmayacağı ifade ediliyor. Kamu kurumlarının ve belediyelerimizin geriye kalan 4 aylık sürede ulaşılabilirliğin önündeki tüm engelleri kaldırabilmeleri pek gerçekçi görünmüyorsa da, bunu başarabilmek için var güçleri ile çalıştıkları görülüyor.
Bilindiği gibi, 5378 Sayılı Özürlüler Kanunu gereği, kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmi yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapının bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde engellilerin ulaşabilirliğine uygun duruma getirilmesi gerekmektedir. Bu süre Temmuz 2012’de sona erecek. Bu tarihten itibaren engelli vatandaşlar, kendilerine yönelik hizmetleri ihmal eden tüm kamu kurumlarından tazminat talep edebilecek.
Mevzuat yükümlülüğü gereği TBMM Başkanlığı’nca meclis binası ve yapılı çevresinde de ulaşılabilirliğin gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Bu konuda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ilgili birimlerinden görüş ve yardım istenmiş bulunuyor. TBMM, verilen süre bitmeden, engelli bireylerin de ulaşabileceği bir konuma ulaşmış olacak.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, engellilerin ulaşımda ve kamu hizmeti alımında rahat hareket edebilmeleri için bir rehber hazırlamış. 38 sayfalık "Engelsiz Tasarım Rehberi" doğrultusunda, yaya yollarından merdivenlere, asansörlerden çeşmelere, duraklardan bina girişlerine kadar kent içindeki tüm kullanım alanlarının engellilere uygun hale getirileceği söyleniyor. Böylece, herkes için eşit kullanım hakkı verilmiş ve engellilerin kentsel yapıların tümünden diğer vatandaşlar gibi rahatlıkla faydalanması sağlanmış olacak.
“EngelsizKent” Haber Bülteni’nden aldığım bilgiye göre; engellilerin kent içinde tüm yapıları rahatlıkla kullanabilmesi için hazırlanan rehberde şehirde yapılacak tüm düzenlemelerin nasıl yapılacağı tek tek anlatılıyormuş. Yine aynı haber bülteninde, Engelsiz Tasarım Rehberi’nde yer alan yaya yolları ve kaldırımlar ile ilgili bölümde; “İstanbul genelindeki yaya yolları hareket kısıtlılığı yaşayan bireyler de dahil olmak üzere tüm yayaların erişimine uygun olacak. Yaya sirkülasyonunda süreklilik sağlanacak. Yollar, yeterli genişlikte düzgün ve kaygan olmayan bir zemine sahip olacak. Altyapı donatıları ile kent donatıları erişime engel olmayacak." yazdığı belirtiliyor.
“Engelsiz Tasarım Rehberi”, 3194 Sayılı İmar Kanunu, 5378 Sayılı Özürlüler Kanunu, Başbakanlık Talimat ve Genelgeleri gereği TSE Standartları ve BM Engellilerin Erişebilirliğinde Engelsiz Çevreler Tasarlama Kılavuzu dikkate alınarak hazırlanmış. Rehberde şehirsel çevre, yaya yolları ve kaldırımlar, yaya geçitleri, kent donatıları, otoparklar ve bina girişleri ile kamu yapıları, yerel yönetim birimleri, halka açık tesisler, alışveriş merkezleri, konaklama tesisleri, kültürel ve sosyal tesisler, kongre merkezleri, yeşil alanlar, parklar ve rekreasyon alanları, spor salonları, spor alanları, stadyumlar, eğlence merkezleri, gösteri ve konser salonları için istenen tasarım ve uygulama kriterleri ortaya konulmuş.
2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmuş, İstanbul gibi tarihi bir kente yakışan da budur işte.
Geçtiğimiz günlerde yeni bir e-posta aldım aynı konu ile ilgili olarak; bana daha önceleri de yazmış olan, görme engelli okurum Sevgili Sevgi Bulut göndermiş.
“Ben Uşak Defterdarlığı Vergi Dairesi’nde çalışıyorum. Benim bir mesai arkadaşım var, aynı zamanda da aynı serviste birlikte çalışıyoruz. İsmi Hasan Yanar. Devlet’e tüm gücüyle adeta kendini adayarak hizmet eden bir memurdur kendisi. Hasan Yanar'ın iki yetişkin ve engelli çocuğu var. Bu çocuklar ne konuşabiliyorlar, ne yürüyebiliyorlar, ne yemeklerini kendileri yiyebiliyorlar, ne tuvalete gidebiliyorlar, ne de akılları var. Yani bu çocuklarda aklınıza gelebilen tüm engeller var. Altlarına bez bağlanıyor.” diyerek başlamış yazmaya sevgili okurum ve şöyle devam etmiş:
“Sözü fazla uzatmayayım. Hasan Yanar çok gururlu bir insan. Devlete yük olmamak için evde bakım parasını almak istemiyordu. Bizim ısrarlarımızla yaklaşık 2 yıl önce başvurdu ve iki çocuğı için de evde bakım parası almaya başladı.
Evde iki engelli çocuk, çalışmayan eş ve bir de Hasan Yanar'ın babası yaşamakta.
Bu Ocak ayında Hasan Yanar Sosyal Hizmetler’ce arandı. Kendisine, maaşındaki 20 TL’lık artış ile aile bireylerine düşen gelirin asgari ücretin 2/3'ünü aştığı ve bu nedenle her iki çocuğu için ödenen evde bakım parasının kesildiği söylendi. Bu nasıl bir kıstas akıl erdiremedim. Oysa ki, engelli insanların yaşayabilmeleri için o kadar pahalı ki hayat; hem onlar, hem de aileleri için…
Hasan Yanar evine aldığı çamaşır makinesini 3 yılda bir yenilemek zorunda, çocuklardan dolayı sürekli kullanıldığı için. Çocukları hasta olsa iki adım ötesindeki hastaneye götürebilmek için taksi tutmak zorunda. Eşi de çalışmıyor çünkü sürekli çocuklarıyla ilgilenmesi gerekiyor. İki çocuğa bu kadın nasıl yetsin bir yardım almadan? Evleri kira. Gelir tek bir maaş. Bir de onlarla birlikte yaşaması gereken Hasan Yanar'ın babası var.
Ayşegül Hanım, ben gerçekten devletin koyduğu 2/3'lük bu kıstası anlayabilmekte güçlük çekiyorum. Üstelik 10 TL, 20 TL geçti diye önceden kazanılmış hak geri alınıyor. Oysa sosyal devletin gereklerinden biri de engelli vatandaşına sahip çıkmasıdır. Bu evde bakım parasının verilmesi için konan aile bireylerinin gelirinin asgari ücretin 2/3'ünü aşmaması gibi kıstasların kesinlikle kaldırılması ve bu paranın bakıma muhtaç engelli sayısına göre ödenmesi gerekmektedir.”
Sevgi Bulut’a duyarlılığı için teşekkür ediyorum. Arkadaşını düşünerek, onun yaşadıklarına üzülerek yazmış bana. Çözüm önerisi getirmeye çalışmış konuya. Gerçekten de bir çözüm getirilmesi şart bu konuya. Ancak ben, bu çözüm şöyle ya da böyle olmalıdır diyemem. Belki Sevgi Bulut’un önerisidir bu çözüm, belki de çok daha doğru ve iyi bir yol vardır. Konunun uzmanları, eminim ki, biraz da kalp gözleri ile bakarak bulacaklardır bunu. Yeter ki yürekten istesinler…
Engelli bireylerle diğer bireylerin birbirlerinin hayatlarına dokunmalarını sağlamaya çalışan Engelsiz Sanat Derneği, kendisini kanıtlamış engelli bireylerle röportaj yapıyor; onların yalnızca yaşam öykülerini değil, engel ve engellilik konusundaki duygu ve düşüncelerini de bizlere aktarıyor.
“İnsan bir gözü görmeyince, bir eli tutmayınca engelli olmaz; insan üzerine yorgan örtülünce, kapılar üstüne kilitlenince engelli olur.” diyen Engelsiz Sanat Derneği, Şubat ayında dört röportaj yayınladı. Ben bu röportajlardan kısaca söz etmek istiyorum sizlere.
Elif Ece Çekil, 1983 doğumlu. Alt kan uyuşmazlığından ötürü beyinde oluşan motor sistem hasarı nedeniyle bedensel engelli. Ellerini çok az kullanabiliyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve TV Bölümü’nü bitirmiş. “Hep engelliydim... Kendimi bildiğimde de ailem durumu kabullenmişti zaten. Bana hiç engelli gibi davranılmadı. Hep sevecendiler, kardeşime nasıl davranıyorlarsa bana da aynı davrandılar. Eğitimli ve bilinçli bir aileye sahip olduğum için hiç engelli gibi büyütülmedim.” diyor. Sanırım, böyle bir aileye sahip olmak onun en büyük şansı. Üniversitede öğrenciyken beş kısa metrajlı film, mezun olduktan sonra da bir kısa film yapmış Elif Ece. Hem kısa hem uzun metrajlı film projeleri var. Bu projelerini gerçekleştirmek için uygun şartların oluşmasını bekliyor. Ve bir gün mutlaka hayallerinin gerçeğe dönüşeceğine yürekten inanıyor. Elif Ece, engellilere; “Asla yaşama hakkınızın elinizden alınmasına izin vermeyin. Kendinizi saklamayın ve hayata tutunun.” diyerek mesaj veriyor.
Özgür Kocamış, 1986 doğumlu. Doğarken havale geçirmiş. Konuşma bozukluğu ve hafif fiziksel engeli var. Açık Öğretim Fakültesi İktisat Bölümü’nden mezun. Halen Açık Öğretim Fakültesi’nde TV ve Radyo bölümünde okuyor. 16 aydır Uşak Ticaret Meslek Lisesi’nde kadrolu olarak çalışıyor. Özgür fotoğraf çekiyor, öyküler yazıyor. TRT Müzik veya TRT FM gibi kurumlarda müzik üzerine programlar yapmak istiyor. Eğitimin engelliler için en önemli konu olduğunu düşünüyor. Engellilere; “Durumunuzu kabullenin ve kendinizi sevin. İçinize kapanıp, kendinizden de çevrenizden de uzaklaşmayın.” diyerek mesaj veriyor Özgür. Engelli ailelerine ise; “Çocuklarınıza destek olun. Onları ne yorgan altında saklayın ne de üzerlerine fazla düşün. Onları kendinize bağımlı kılmayın.” diyor.
Memet Sefa Öztürk, 1980 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Klasik Bale Bölümü mezunu. Mezuniyet gecesinde geçirdiği motor kazası sonucunda omurilik felci olmuş. “Muhteşem sağlıklı bir çocukluk dönemi geçirdim. 9 - 19 yaş arası Türkiye dereceleri olan bir yüzücüydüm. 26 yaşıma kadar profesyonel bale sanatçısıydım. 26 yaşımda trafik kazası sonucu felç oldum ve insanlığın riyakar iğrenç yüzü ile tanıştım. Dost bildiklerim yalanmış, uzak bildiklerim ise yakın. Kavramlar birden birbiri ile karıştı.” diyor. Kazanın hayatını nasıl değiştirdiği yönündeki soruyu ise, “Tüm hayatım baştan aşağı değişti ancak ben yine hırslı, mücadeleci ve başarıya doymayan adam olarak aynı kaldım.” diyerek yanıtlıyor. Memet’in hedefi oyunculuk. Bu konuda çok iyi bir kariyer yapmak ve hayat boyu bu işi sürdürmek istiyor. “Ancak bu konuda ülkemizde maalesef bana bu şansı tanıyacak henüz hiç kimse çıkmadı. Sonuçta ben konservatuar mezunu bir sahne adamıyım ve bu işi hakkıyla yerine getirebileceğimden çok eminim. Yeter ki bu konuda bir şans verilsin.” diyor. Engelli ailelerine; “Sahip olduğunuz engelli bireyler her şeyleri ile birer insandır. Onları yarım insan olarak görmekten, acımaktan vazgeçin önce! Önce bunu siz yapın ki, çevredeki insanların bakışları değişsin. Onları motive edin gerekirse zorla sokağa çıkarın, hayata katılmalarını sağlayın.” diyerek mesaj veriyor Memet.
Ahmet Bağbekleyen, 1962 doğumlu. Altı aylıkken çocuk felci geçirmiş. Halen çift baston kullanıyor. Lisesi mezunu; orta derecede İngilizce ve Almanca biliyor. Özel bir nakliye şirketinde bölüm şefi olarak çalışmış ve emekli olmuş. Radyo ve televizyon programları ile ilgili çalışmalarda bulunan Ahmet; 1995 yılında özel radyoların hayata geçiş sürecinde Zeytin FM’de yirmi beşe yakın tamamı konuklu program, 1999 yılında Cem Radyo’da yine tamamı konuklu elli program, 2011 yılında Karadeniz TV’de tamamı konuklu sekiz program ve internet radyosu olan Engelsiz FM’de internet bağlantılı konuklarla on iki program yapmış. Toplumun engellilik algısının değişmesi için çaba gösteriyor ve “İnsanlarımızın yasal hakları konusunda bilgi eksiklikleri ortadan kaldırılmalı. Bilgili ve haklarını bilen bir toplum sadaka kültürünün ötesine geçebilir ve sosyal devlet anlayışını hâkim kılabilir. Yapılan binlerce yardım kampanyalarının toplumumuzdaki olumsuz engellilik algısını nasıl derinleştirdiği ortadadır.” diyerek veriyor mesajını Ahmet Bağbekleyen.
Engelsiz Sanat Derneği, “Yorgan Altında Kimse Kalmasın” Kampanyası kapsamında gerçekleştirdiği bu röportajları sürdürecek. Eğer siz de bu kampanyada yer almak isterseniz, info@engelsizsanat.org adresine yazabilirsiniz.
Aynı yazıda Dernek için çıkarılmış bir tahliye karar bulunduğunu ancak yürütmenin Sayın Kadir Topbaş tarafından durdurulmuş olduğunu da söylemiştim. Doğrusunu isterseniz, yazımda da ifade etmiş olduğum gibi, alınan kararın bir yanlışlıktan kaynaklandığına ve er geç düzeltileceğine yürekten inanıyordum.
Artık çoğunuz benim bir kas hastası olduğumu biliyorsunuz. Bir kas hastası olmakla birlikte, Kas Hastalıkları Derneği’ne üye değilim. Belki vaktim olmadığı için, belki de evime çok uzak olduğu için fırsat bulamadım üye olmaya. Ancak bir süredir yakından takip ediyorum Dernek faaliyetlerini.
WANDA (Dünya Kas Hastalıkları Dernekleri Birliği ), EAMDA (Avrupa Kas Hastalıkları Dernekleri Birliği), ALS/MND (Uluslararası Amyotropic Lateral Sclerosis Dernekleri Birliği), CEE-GN (Orta ve Doğu Avrupa Genetik Ağı), TREAT-NMD (Nöromüsküler Hastaların Değerlendirilmesi ve Tedavisi İçin Avrupa’da Dönüştürümsel Araştırma Projesi) üyesi olan Kas Hastalıkları Derneği; kas hastalığı ile yaşayan bireylerin, sağlıklı bireyler ile aynı standartlarda yaşayabileceği bir Türkiye yaratma amacı ile yürütüyor çalışmalarını.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Web Sitesi’nde yayınlanan 23 Şubat 2012 tarihli Basın Bülteni’nde de söylenildiği gibi, Dernek binasının üzerinde bulunduğu arsa 27.03.1991 tarihinde kiralanmış Kas Hastalıkları Derneği’ne. Dernek, bu arsa üzerine bedensel engellilerin rahatça gelip gidebilecekleri bir bina yapmış ve içini tefriş etmiş. 2005 yılında Microsoft ve Türkiye Bilişim Derneği, binanın giriş katında 11 bilgisayarlı bir “Bilgisayar Laboratuvarı” kurmuşlar müştereken. Burada engellilere yönelik bilgisayar eğitimleri veriliyor. Verilen bu eğitimlerden sadece kas hastaları değil, farklı engelli grupları da yararlanıyorlar.
Bu eğitimlerden bazıları:
2005-2006 yılında Bilge Adam sponsorluğunda 3'er aylık dönemlerle 4 kurdan oluşan ve 40 kişiyi kapsayan Yazılım Uzmanlığı kursu.
2005-2006 yıllarında Bakırköy Belediyesi Halk Eğitim Merkezi’nin desteği ile 20 kişiye Temel Bilgisayar Eğitimi.
“Özürlü Memur Seçme Sınavı” (ÖMSS), 03/10/2011 tarih ve 28073 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Özürlülerin Devlet Memurluğuna Alınma Şartları ile Yapılacak Merkezi Sınav ve Kura Usulü Hakkında Yönetmelik” uyarınca, ÖSYM tarafından 29 Nisan 2012 tarihinde 81 il merkezinde yapılacak. ÖMSS’ye; ortaöğretim kurumlarından, yükseköğretim ön lisans/lisans programlarından mezun olan veya ÖMSS’nin yapıldığı yıl itibariyle mezun olabilecek durumda olan engelli adaylar başvurabilirler. Sınava girmesi gereken bu adaylar için başvuru süresi 20 Şubat 2012 tarihinde başlayacak, 2 Mart 2012 tarihinde sona erecek.
İlköğretim kurumları mezunu engelli adaylar sınava girmeyecekler. İlköğretim (ilkokul / ortaokul) mezunu olan veya ÖMSS’nin yapıldığı yıl itibariyle mezun olabilecek durumda olan engelliler sadece kuraya katılmak için başvuru yapabilirler. Bu adaylar için başvuru süresi 14 Mayıs 2012 tarihinde başlayacak, 25 Mayıs 2012 tarihinde sona erecek.
Sınav sonuçları her engel grubunun kendi içinde değerlendirilmesi ile belirlenecek. Bu nedenle, tüm adayların başvuru yapmak için ÖSYM Başvuru Merkezlerine gitmeden önce, bulundukları il ya da ilçedeki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü’nden başvuru yapacakları engel grubunu belirtir onaylı “Ön Kabul ve Taahhüt Beyanı” belgesi almaları gerekiyor.
Ortaöğretim Okulları Müdürlükleri ve ÖSYM Sınav Merkezi Yöneticilikleri, ÖMSS’de ÖSYM Başvuru Merkezi olarak görev yapacaklar. Sınava ilişkin başvuru, başvuru koşulları, sınav, değerlendirme, yerleştirme ve kuraya başvuracaklar ile ilgili kurallar ve işlemler, 2012-ÖMSS Kılavuzu’nda yer almakta. ÖMSS’ye ve kuraya başvuracak adayların bu Kılavuz’u dikkatle incelemeleri gerekiyor. Söz konusu kılavuza; http://www.osym.gov.tr/dosya/1-59222/h/2012omsskilavuzyeni1722012.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. Bu sınava katılacak arkadaşlara şimdiden başarılar diliyorum.
Bir önceki yazımda sizlere sözünü ettiğim, Kanal B’de yayınlanan “Engelim Olma” programını bu hafta da izledim. Avukat İrem Güler engellilerin eğitim hakları ile ilgili bilgiler verdi. Sayın Güler’in de söylediği gibi; engelli bireyler, genel eğitim, özel eğitim ve mesleki eğitim görme hakkına sahiptirler. Anayasa’nın 42. maddesi “kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağını” vurgulayarak dolaylı da olsa engelli vatandaşların da ayrımcı muamelelere maruz kalmadan bu haktan faydalanabileceklerini belirtir. Özürlüler Kanunu’nda yapılan düzenleme gereği, hiçbir gerekçe ile engellinin eğitim alması engellenemez. Ayrıca özel durumları ve farklılıkları da göz önünde bulundurularak, engelli bireylere engelli olmayan bireylerle eşit olanakların sağlanması esastır. Tüm velilerin çocuklarının bu hakkına sahip çıkmaları ve gerekli girişimlerde bulunmaları gerekir. İnanıyorum ki; öğrenim görmemiş engelli bireyimiz kalmadığında, engellerimizi büyük ölçüde aşmış olacağız.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Cumartesi günleri TRT Müzik kanalında yayınlanan “Saklı Bahçenin Melodisi” isimli programı tesadüfen yakaladım. Adı kadar güzel olan bu program, spora ve müziğe tutunup engelleri aşanları buluşturuyor ekranda izleyicilerle. Bütün engellere, engellemelere rağmen müzik aleti çalan, spor yapan ulusal ve uluslararası başarılar kazanmış engelli vatandaşlarımızı, dostlarımızı bizlere tanıtıyor. Engellilerin gündelik yaşamlarını, spor ve sanat çalışmalarını, aile bireyleriyle, arkadaşlarıyla ve çevreyle ilişkilerini ekrana getiriyor. Engelliler için oldukça motive edici olan bu program, engelli olmayanlara da engelliler dünyasının kapılarını aralıyor ve fırsat verildiğinde engellilerin de başarabileceğini gösteriyor.
Pazar günleri saat 18:30’da Kanal B’de yayınlanan “Engelim Olma” adlı programdan ise Avukat İrem Güler’den aldığım e-posta sayesinde haberdar oldum. Anladığım kadarı ile, her programda; engellilerce gerçekleştirilen bir etkinlik tanıtılıyor, değerli bir psikolog tarafından gerek engellilere gerekse ailelerine çok önemli bilgiler veriliyor ve engellilerin hakları, yaşadıkları sıkıntılar ve çözüm yolları bir avukat tarafından anlatılıyor. Bana e-posta gönderen, programın hukukla ilgili bölümünün sunucusu, İrem Hanım '92 yılında geçirdiği trafik kazası sonucunda tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kalmış. Eğitimini bu şekilde tamamlayan Sayın Güler, ailesinin sonsuz desteği ile Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş ve halen avukatlık yapmakta. Engelliler hukuku haliyle özel ilgi alanına girmiş genç avukatın. Yaşanılan sorunları ve engelli haklarını daha geniş kitlelere duyurabilmek için kabul etmiş Kanal B’den gelen teklifi.
Ben, henüz yalnızca bir kez izleyebildim bu güzel ve anlamlı programı. “Yeterince sevginiz varsa, dünyadaki en mutlu ve en güçlü insan olursunuz.” sloganı ile başlayan programda önce rengârenk bir koronun hikâyesi anlatıldı. Koronun şefi, aynı zamanda Ana Kucağı Down Sendromlu Çocukları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Aynur Kılıç, kırk yaşından sonra kanun çalarak başladığı müzik yaşamını öğreterek sürdürmek istemiş. Kendisi de engelli bir çocuk annesi olan Aynur Hanım belli ki yüreğini koymuş bu işe. Rengârenk Nağmeler Korosu’nda yer alan çocukların sergilediği mutluluk, sanırım, onun en büyük ödülü.
Benim izlediğim programda, ayrıca, Avukat İrem Güler tarafından engellilere araç alımında tanınan kolaylıklar konusunda bilgi verildi. Doç.Dr.Haldun Soygür ise, engellileri yüreklendirici bir söyleşi gerçekleştirdi. Ve, “Yaşam, engellere karşı dik durmaktır.” sloganıyla sona erdi program.
Ben, artık, hiç kaçırmadan izleyeceğim bu programı. Bu güzel ve anlamlı programa imza atan herkesi yürekten kutluyorum. Umarım, yakın bir gelecekte tüm kanallarda benzer yayınlar görebiliriz.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
“Dünya Engellilik Raporu”nun tanıtıldığı bu toplantılara ben de davetliydim. Ancak ne yazık ki, izlemeyi çok arzu ettiğim bu toplantılara rahatsızlığım nedeni ile katılamadım. Yine rahatsızlığım nedeni ile, geçtiğimiz Cuma günü yazı da yazamadım. Sizlerden özür diliyorum.
“Dünya Engellilik Raporu”, dünyada engellilik üzerine hazırlanmış ilk rapor. Bu rapora göre, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15'ine karşılık gelen 1 milyardan fazla insan bir tür engellilik ile yaşıyor. Rapor, farklı kalkınma düzeyindeki ülkelerin, engellilerin hayatlarını iyileştirmek için neler yaptıklarını da gösteriyor. Rapora göre, engellilerin potansiyelinin önünün açılması hükümet politikalarının yanı sıra ortak bir çaba da gerektiriyor.
Rapor, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin uygulanması için önemli bir katkı niteliğinde. Türkiye'nin aralarında bulunduğu 150'ye yakın ülkenin imzaladığı Engelli Hakları Sözleşmesi bir kılavuz özelliği taşıyor. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilcisi Maria Cristina Profili’nin sözleri ile; “Hepimiz, hayatımızın herhangi bir anında engelli hale gelebiliriz. Bu yüzden engellilerin önündeki engellerin kaldırılması, onların toplumla bütünleşmelerinin sağlanması çok önemli. Engellilikten söz ederken aslında çok fazla dil bilmemize gerek yok. Acının dili, ne yazık ki, dünyanın her yerinde aynı.''
Dünya Sağlık Araştırması sonuçları, engelliliğin düşük gelirli ülkelerde yüksek gelirli ülkelere göre daha yaygın olduğuna ve en yoksul 5'te 1'lik refah diliminde yer alan insanlarda, kadınlarda ve yaşlı insanlarda daha sık görüldüğüne işaret ediyor. Engelli insanların yaşamlarının nasıl etkilendiğine bakıldığında ise, sayısı giderek artan bulgular, engelli insanların genel nüfusa göre daha düşük kalitede sağlık seviyesinde yaşadığını gösteriyor. Engelli olmayan akranlarına kıyasla engelli çocukların okula başlama olasılığı daha düşük gerçekleşirken, engelli çocukların okulda bulunma süreleri ve sınıf geçme oranları da düşük seyrediyor. Ekonomik katılım açısından da, engelli insanların işsiz kalma ihtimali daha yüksek ve engelliler istihdam edildiklerinde dahi genellikle daha az kazanç elde ediyorlar.
Dünya Engellilik Raporu'na göre, sağlık hizmetlerindeki engelleri aşmak için, öncelikle mevcut her türlü sağlık hizmetini kapsayıcı hale getirmek ve kamu sağlık hizmetlerini engelli insanlar için erişilebilir kılmak gerekiyor. Rehabilitasyon konusunun, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerle ilgili bütün yasalara ve engelli insanlar için hazırlanmış özel yasalara dahil edilmesi şart. Raporda, ayrıca, kamu binalarında, ulaşımda, enformasyonda ve iletişimde karşılaşılan engellerin ortadan kaldırılmasının, izolasyon ve bağımlılığı azaltarak bireylerin eğitim, istihdam ve sosyal yaşama katılımına olanak tanıyacağı gerçeği de öne çıkarılıyor.
9-10 Şubat 2012 tarihlerinde gerçekleştirilmiş olan toplantılarla, ülkemizde engellilik konusunda yürütülmekte olan farkındalık yaratma çabalarına çok önemli bir destek verilmiş olduğuna inanıyorum. Umuyorum ki, bu destek yolumuzu daha da aydınlatacak…
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Franklin Roosevelt, 30 Ocak 1882’de Hyde Park, New York’ta doğdu. Hem annesi Sara Ann Delano hem de babası James Roosevelt, New York’un zengin ve soylu ailelerindendi. Babası Hollanda, annesi ise Fransız kökenliydi. Franklin, ailenin tek çocuğuydu. Ayrıcalıklı bir ortamda büyüdü. Avrupa’ya yaptıkları sık ziyaretlerin sonucu olarak iyi derecede Almanca ve Fransızca öğrenmenin yanı sıra kürek, polo, tenis gibi spor dallarına merak sardı.
Roosevelt, Massachusetts’teki Groton School adlı yatılı okulda okudu. Okul müdürü Endicott Peabody’den çok etkilenmişti çünkü müdür, öğrencilerini yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım etmeye yöneltiyordu. Lisans derecesini Harvard Üniversitesi’nden aldı. Lisans öğrenimi sırasında kuzeni Theodore Roosevelt’in Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı’na şahit oldu ve onun liderlik tarzından çok etkilendi ve onu kendine örnek aldı.
Roosevelt, I. Dünya Savaşı sırasında Deniz Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde sivil olarak görev yaptı. 1920 yılında ABD Başkan Yardımcılığına adaylığını koydu ama seçimi kazanamadı.
1921 Ağustosu’nda, Campobello Adası’nda tatil yaptığı sırada Roosevelt bir rahatsızlık geçirdi. Bunun sonucunda belden aşağısı felç oldu. Felç kalıcıydı ancak siyasetçi, hayatı boyunca rahatsızlığının kalıcı olduğunu kabul etmek istemedi. Birçok terapi denedi. 1926’da Georgia’da bir yer satın aldı ve burayı felçlilerin tedavi olabileceği bir hidroterapi merkezine dönüştürdü. Kendisi de burada tedavi görmeye başladı.
Gerçekte iyileşiyor olmadığı halde Roosevelt, etrafındakileri iyileştiğine inandırmayı başardı çünkü halkın karşısına çıkabilmesi için bunu başarması gerekiyordu. Kalçalarına ve bacaklarına takılan demirler sayesinde kısa mesafeler de olsa yürümeye başladı. Halkın karşısında değilken tekerlekli sandalye kullanıyordu ve onu kimsenin bu şekilde görmesine izin vermiyordu.
Roosevelt, 1928 yılında New York eyaletine vali seçildi. 4 yıl valilik yaptıktan sonra da 1932 seçimlerinde ABD'nin 32. Başkanı oldu.
Roosevelt çok zor bir dönemde başkanlığa gelmişti. 1933 yılında işbaşına geldiğinde ABD 1929'dan beri Büyük Buhran adı verilen tarihinin en büyük ekonomik çöküntüsünü yaşamaktaydı. Nüfusun % 25'i işsizdi ve 2 milyon Amerikalı evsiz barksız kalmıştı. Amerikan halkının morali son derece bozuktu ve halk korku içindeydi. Roosevelt onlara şöyle seslendi: “Korkunun kendisinden başka hiçbir şeyden korkmamalıyız!”. Roosevelt Yeni Düzen (New Deal) adıyla anılan çok yönlü bir yeniden yapılanma programı geliştirdi ve bir dizi ekonomik reform ve tedbirlerle ABD ekonomisine nefes aldırmayı başardı.