“Bizler engelli öğretmen adayları olarak sizden yardım beklemekteyiz. Bildiğiniz üzere 29 Nisan'da ÖMSS (özürlü memur seçme sınavı) yapılacaktır. Bizler de kendi mesleğimiz olan öğretmenliği yapmak isteyen öğretmenleriz. Gerekli kurumlarla yaptığımız yazışmalar sonrası engelli öğretmen alımı yönünde herhangi bir çalışmanın olmadığını öğrenmekteyiz. Sizden bizim sesimiz olmanızı rica ediyoruz. Toplamda 600-700 kadro açılırsa tüm engelli öğretmen arkadaşlarımız atanır. Sizden bu konuda acilen yardım bekliyoruz. Çünkü zamanımız çok az kaldı. Ayrıca herkesin kendi eğitim gördüğü alanda atanmasını da istiyoruz. Lütfen bu konuda bizi yalnız bırakmayın.”
diye seslenmişler bana.
Sanırım bugüne kadar az çok tanıttım kendimi sizlere. Ama, galiba, asıl mesleğimim İngilizce öğretmenliği olduğunu söylemedim. Daha önceki bazı yazılarımda da ifade etmiş olduğum gibi, yüksek öğrenimimi evlendikten sonra ve çalışırken yaptım ben. Mezun olduğumda, T.Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. kuruluşlarından birinde çalışmaktaydım. İşimi çok seviyordum. Annem de öğretmendi benim, edebiyat öğretmeni… Benden habersiz başvurmuş bazı okullara. O vakitler bugünkü kadar zor değildi öğretmen atanmak. Özellikle İngilizce öğretmenlerine büyük ihtiyaç vardı. Birkaç okuldan teklif aldım. Ancak ne ben ayrılabildim işimden, ne de işverenlerim izin verdiler gitmeme. İşimden ayrılmama kararını verdiğim gün, kendime de bir söz verdim; iş hayatımı mutlaka öğretmenlikle sonlandıracaktım. Kişiliğimle ilgili övündüğüm niteliklerin çoğunu öğretmenlerim kazandırmıştı bana. Ben de başka çocuklara kazandırmalıydım bu nitelikleri. Ama bu sözü verirken kendi kendime, kas hastalığımın ciddiyetinin farkında değildim. Öğretmen olabilmek için Sağlık Kurulu Raporu gerektiğini, yani herhangi bir engel bulunmamasının şart olduğunu da bilmiyordum.
T.Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. ‘nden 1987 yılında, engellilere tanınan hakla, emekli olup ayrılırken artık zor yürüyor, otobüse ve vapura binemiyordum. Henüz otuz beş yaşındaydım, ama öğretmenliğe kabul edilmem olanaksızdı. Çalışma hayatıma özel bir şirketin ofis yöneticisi olarak devam ettim. Öğretmenlik özlemimi ise yakınlarımın çocuklarına verdiğim özel derslerle gidermeye çalıştım.
80’li yıllarda bugün sahip olduğumuz olanakların nerede ise hiçbirine sahip değildik. Kişisel bilgisayarlar (ne dizüstü ne de masaüstü bilgisayarı), cep telefonları yoktu. Hatta herkesin ev telefonu bile yoktu. Tabii öğretmenlerin öğretim için kullandıkları olanaklar da sınırlıydı. Örneğin, öğretmenler öğretecekleri bilgileri tahtaya elle yazarlardı. Öğrenciler de bu bilgileri defterlerine geçirirlerdi. Yani bir öğretmenin kolunun ve elinin sağlam olması önemliydi. Ama artık öğretim yöntemleri çeşitlendi. Öğretmenin ille de tahtaya yazması gerekmiyor. Gerekli bilgiler bilgisayar yardımı ile tahtaya yansıtılabiliyor, ya da yazıcı yardımı ile çoğaltılıp öğrencilere dağıtılabiliyor. Tabii ki bu yalnızca bir örnek. Ama eminim ki, pek çok engeli önemsiz kılacak olanaklara sahibiz bugün. Fakat, “Sağlık durumunun Türkiye’nin her bölge ve iklim şartlarında öğretmenlik görevini yapmasına engel olmadığını tam teşekküllü hastanelerden son altı aylık süre içinde alınacak sağlık kurulu raporuyla belgelendirmek” hâlâ öğretmen olarak atanacaklarda aranacak özel koşullar arasında. Bu, gerçekten, çok üzücü bir durum. Engelliler hiçbir şekilde öğretmenlik yapamayacaklarsa eğer, öğretmen okullarına da kabul edilmemeliler. Ama tabii ki bu da çok yanlış olur. Bence bir öğretmenin aklı, fikri, kişiliği, çocuklara duyduğu sevgi ve saygıdır önemli olan. Herhangi bir engeli olan ancak kafası çalışan ve psikolojik durumu bozuk olmayan bir öğretmenin, mutlaka, öğretebileceği bir ders vardır.
Ben öğretmenlik yapamadım. Ama artık bu durum değişmeli. Yüksek öğrenimlerini öğrencilerini ve onlara aktaracakları bilgileri düşleyerek tamamlayan engelli gençlerimiz mağdur edilmemeli. 21.Yüzyıl’da, Türkiye gibi modern bir ülkeye yakışan budur bence.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Ülkemizde otizmle ilgili birçok vakıf ve dernek faaliyet gösteriyor. İstanbul Zihinsel Engelliler İçin Eğitim Vakfı (İZEV) , Türkiye Otistiklere Destek ve Eğitim Vakfı (TODEV), Otistikler Derneği (AURA), Otistik Çocuklarla Yaşam Derneği (OYAD) bunlardan bazıları. Hepsi de otizm konusundaki farkındalığı arttırmaya, bu rahatsızlığa sahip olanlara her şekilde yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bunların hepsi çok güzel. Ama daha da güzel olan, gençlerin bu konudaki duyarlılığı.
Koç Lisesi öğrencileri, Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde bir etkinlik düzenlemişler. Bana da bir basın bülteni gönderdiler. Öyle etkilendim ki, aynen kopyalıyorum bu bülteni.
“VKV Koç Özel Lisesi Otizm kulübü olarak 15 Nisan Pazar günü Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nda bir şenlik düzenliyoruz. Otizm Dünya Farkındalık Ayı’nda ulaşabildiğimiz kadar çok insana ulaşmak ve onları Otizm’den haberdar etmek istiyoruz. Amacımız liseli gençler olarak otizme olan farkındalığı arttırmak, otizmli çocukların diğer çocuklardan farkı olmadığını göstermektir. Ayrıca, bu çocukların iyi vakit geçirerek eğlenmesini gönülden istemekteyiz.
Günümüzde her yüz elli çocuktan biri otizmli. Toplum olarak her gün belki de farkında olmadan garip davranışlar sergileyen çocuklara küçümser gözlerle bakıyoruz. Amacımız işte bu küçümser bakışları anlayışlı bakışlara çevirmek aslında. “Otizm diye bir şey varmış” dedirtmek.
Konuyu Türkiye Otizme Destek ve Eğitim Vakfı'na ( TODEV) götürdüğümüzde bizlere olağanca güçleriyle yardım ettiler ve kendi bünyelerinden birçok çocuğu etkinliğimize davet ettiler. Ayrıca, bu etkinliğin birleştirici gücüne inanan bizler, Tekirdağ ve Kocaeli'den otizmli çocuklar ve ailelerini de bu şenliğe davet ettik. Bu sayede hem küçük şehirlerde yaşayan otizmli bireylerin ailelerini İstanbul'daki ailelerle de kaynaştırmayı hem de birbirleriyle fikir alışverişinde bulunmalarını hedefledik.
Anadolu Efes Basket Takımı’nın oyuncularının da ağırlanacağı bu etkinlikte çeşitli aktiviteler (pandomim, sihirbaz ve palyaço) yapılacak ve katılımcılara ücretsiz yiyecekler dağıtılacaktır.
“Otizm için tek engel ötekileştirenler.” anafikriyle yola çıkıp önyargıları kırmayı istiyoruz.
Ötekileşmenin olmadığı bir dünya için savaşan biz, Koç Lisesi Otizm Kulubü öğrencileri, ses getirmek ve tüm Türkiye’ye sesimizi duyurmak için sizlerin desteğini bekliyoruz.”
“Kırmızı Başlıklı Kız” işaret diliyle sahnelendi
Türkiye’nin ilk işaret dili tiyatrosu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Aksiyon Organizasyon işbirliğiyle, 22 Mart 2012 Perşembe günü saat 10.30’da Ankara Kentpark Alışveriş Merkezi’nde sahnelendi. İşitme engelli çocuklar için, uzman eğitimciler desteğiyle 1 yıllık bir çalışmanın ürünü olarak profesyonel tiyatro oyuncuları tarafından hazırlanan “Kırmızı Başlıklı Kız” adlı oyunu Ankara’daki iki okuldan 300 işitme engelli ilköğretim öğrencisi ücretsiz olarak izledi.
Prömiyerin ardındanTürkiye genelinde gösterilecek olan çocuk tiyatrosu ile işitme engellilere yönelik farkındalık oluşturulması, işitme engelli çocukların görsel bir iletişim sanatı olan tiyatroyla tanışmaları ve sosyal yaşama katılımlarının arttırılması amaçlanıyor.
7. Ulaşılabilirlik Bölgesel Paylaşım Toplantısı Doğu Anadolu Bölgesi’nde gerçekleşti
Bilindiği gibi, kamuya açık alanlar ve binalar ile toplu ulaşım araçlarının engellilerin de kullanımına uygun hale getirilmesi için kanun ile verilen süre Temmuz 2012’de doluyor. Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından tüm Türkiye’de yerel yönetimleri bilgilendirme amacıyla başlatılan Ulaşılabilirlik Bölgesel Paylaşım Toplantıları, 24 Mart 2012’de Erzurum’da yapılan toplantı ile son buldu.
Ulaşılabilirlik Bölgesel Paylaşım Toplantıları 26-28 Aralık 2011 tarihinde Kocaeli Çayırova’da gerçekleşen Marmara Bölgesi Toplantısı ile başlatılmıştı. Ardından, 14 Ocak 2012’de Adana’da Akdeniz Bölgesi, 28 Ocak 2012’de Kayseri’de İç Anadolu Bölgesi, 18 Şubat 2012’de Trabzon’da Karadeniz Bölgesi, 3 Mart 2012’de Diyarbakır’da Güneydoğu Anadolu Bölgesi, 17 Mart 2012’de İzmir’de Ege Bölgesi toplantıları düzenlenmişti.
Engellilerin de herkes gibi ve herkesle birlikte, yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmesi ve bunlardan yararlanabilmesi ilkesinden yola çıkılarak düzenlenen Ulaşılabilirlik Bölgesel Paylaşım Toplantıları ile yerel yönetim idarecilerinin ve fiziksel çevreye ulaşılabilirlikle ilgili teknik personelin bilgi ve bilinç düzeylerinin arttırılması sağlandı.
Engelsiz Anayasa Çalıştayı başlıyor
Taha Sefa Aydın 1990 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş. Zorlu geçen doğum süreci, dünyaya gözlerini spastik engelli bir bebek olarak açmasına neden olmuş. İlköğretim çağına kadar Erol Sabancı Spastik Çocuklar Merkezi’nde tedavi görmüş ve okul öncesi eğitimi almış. Okuma yazmayı burada öğrenmiş, el becerilerini geliştirmeye burada başlamış. Ardından, Metin Sabancı Spastik Çocuklar Merkezi’nde fizik tedaviye devam etmiş. İlkokulu Piri Reis İlköğretim Okulu’nda okuyan Taha Sefa, şiirleriyle Güzel Konuşma ve Yazma Öğretmeni’nin ilgisini çekerek takdirini kazanmış.
Aydın, liseyi Dilek Sabancı Ticaret Meslek Lisesi Bilgisayarlı Muhasebe Bölümü’nde okumuş. Ardından devam ettiği İstanbul Ticaret Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Muhasebe Bölümü’nden Haziran 2009’da mezun olmuş ve eğitimini, lisansını tamamlamak üzere, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İşletme Bölümü’nde sürdürmeye karar vermiş. Ancak aynı zamanda bir muhasebe bürosunda çalışma hayatına atılmış. Mart 2011’den beri de Kartal Belediyesi’nde görev yapıyor.
“Yolculuk” adlı ilk şiir kitabını Aralık 2008’de yayınlamış Taha Sefa Aydın. Aralık 2010’da ikinci baskısı yapılmış. Bu kitaptan üç şiir seçtim. İlki kitaba adını vermiş:
YOLCULUK
Eskisi gibi bir durakta başlayıp,
Öbüründe bitmiyor yolculuklarım.
Bitmiyor, hiç bitmiyor.
Biri bitiyor,
“Potansiyelini Keşfet”, HP Gönüllüleri’nin engellilerle ilgili projesinin adı. Hayata Projeler Grubu’nun şimdiye kadar geliştirdiği en büyük proje olan “Potansiyelini Keşfet”; 25 Şubat 2012 tarihinde, Alternatif Yaşam Derneği (AYDER), ALV Yönetim ve Danışmanlığı, Bilge Adam, Data Market, Kariyer.Net ve Koçluk Platformu Derneği ile birlikte hayata geçirilmiş bulunuyor. Engellilere eğitim ve istihdam olanağı sağlamak amacıyla verilen bilgisayar, kişisel gelişim, özgeçmiş yazma, mülakat teknikleri ve koçluk gibi eğitimlerden oluşan Potansiyelini Keşfet Projesi’nin açılışı, 17 Mart Cumartesi günü AYDER’in İstanbul, Batı Ataşehir’deki merkezinde yapıldı. Bu güzel ve anlamlı toplantıya ben de davetliydim. Hayata Projeler Grubu’nu oluşturan gençleri ve onlara bu proje için fırsat ve destek veren Genel Müdürlerini tanımak bana hem mutluluk hem de onur verdi.
“Potansiyelini Keşfet” Projesi hayata geçti… - FOTO GALERİ
Hayata Projeler Grubu, Proje kapsamında, firmalardan engelli istihdam ederken aradıkları özellikleri bir anket aracılığıyla toplamış. Grup, işverenlerin yeterlilik gereksinimlerine göre, bu kurslara katılan engellilerin en az yarısının düzenlenen eğitimlerin tamamlanmasının ardından işe yerleştirilmesini amaçlıyor. Proje eğitimleri kur başına iki buçuk ay sürecek ve bir yıl içerisinde dört kur boyunca devam edecek. Eğitimler, AYDER’in Batı Ataşehir’deki merkezinde altyapısı ve donanımı HP Türkiye ve Data Market tarafından kurulan özel bir bilgisayar laboratuarında sürdürülüyor. AYDER’in kurucusu Sayın Ercan Tutal, bu projeye verdiği destekle “Engelsiz Türkiye”ye doğru giden yolda üzerine düşen görevleri bir kez daha yerine getirmiş oluyor.
Hayata Projeler Grubu, bu proje için, “Engelliyle Doğru İletişim” eğitimi almış ve aynı zamanda da etrafını bu konuda bilinçlendirme nosyonunu üstlenmiş. Proje eğitimlerine başladıkları andan itibaren aldıkları geri bildirimler hep pozitif olmuş. Paylaşlarıyla sürdürdükleri olumlu işbirliği bu projenin başarılı ve etkin bir şekilde ilerlemesini sağlıyor.
Hayata Projeler Grubu Başkanı Seride Samurkaş Karaç, “Bir artı bir matematikde 2 etse de, gönüllülükte bir artı birin domino etkisiyle sonsuza kadar gideceğini biliyorum” diyor. Samurkaş, ‘eğitim en büyük eksiğimiz’ cümlesiyle oluşan tohumdan bir orman yaratmayı hayal ediyor. Grup, engellilerin iş ve gelir sahibi olmasını sağlamaya yönelik çabasıyla Türkiye’de bu alandaki diğer gönüllü girişimleri de teşvik etmeyi amaçlıyor. Seride Samurkaş ve arkadaşları, Genel Müdürleri Serdar Urcar’ın HP’nin en önemli yatırımının “insan” olduğu yönündeki sözlerinin en önemli kanıtı bence.
Bu proje kapsamında eğitim alan on iki arkadaştan ise bir başka yazıda söz edeceğim sizlere. Umuyorum ki, onlar pek çok engelliyi özendirecek ve bu gibi eğitimler çoğalacak.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce 22 Şubat 2012’de kabul edilip, 29 Şubat 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6279 sayılı "Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu" ile yurtiçinde kitap, kabartma harfli kitap, kitapçık, ansiklopedi, albüm, atlas ve nota gibi tek başına ya da bir takımın veya bir dizinin parçası niteliğinde olan ayrı yayımlanmış eserler ile gazete, dergi, yıllık, bülten, takvim gibi süreli yayınlar, yurt dışında basımı veya çoğaltımı yapılarak, yurt içinde satışı ve dağıtımı yapılan eserler ve elektronik ortamda üretilerek kullanıma sunulmuş elektronik yayınların elektronik ortama aktarılan birer nüshası görme engellilerin hizmetine sunulmak üzere Millî Kütüphane’ye gönderilecek. Görme engelliler, altyapı için gerekli düzenlemelerin hayata geçirilmesinin ardından Türkiye’de basılacak olan tüm eserlere Milli Kütüphane’den erişebilecek. Görme engellilerin kendilerine uygun formatta ve herkesle aynı anda bilgiye erişebilmesiyle birlikte, eğitim ve kültürde fırsat eşitliği sağlanması yönünde önemli bir adım atılmış olacak.
Bu, son derece sevindirici bir durum. Ancak geçtiğimiz günlerde yine görme engellilerle ilgili olarak bana ulaşan bir e-posta için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Söz konusu e-postayı, özetle, paylaşıyorum sizlerle.
“Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı işbirliğiyle hazırlanan; ilk etapta 5000 görme engelliye ücretsiz dağıtımı yapılan ve pilot bölge olarak da İstanbul ve Ankara illeri seçilen; aynı zamanda telefon özelliğini de içinde barındıran, görme engelli bireylerin, bir yerden bir yere daha rahat ulaşmasını sağlaması planlanan, navigasyon yazılımı anlamındaki bu proje maalesef istenilen başarıya ulaşmamıştır. Oysa proje, günlerdir ve aylardır sürekli bir rüya gibi dillendirilmiş ve bir görme engellinin en büyük hayallerinden biri olmuştu. Şu ana kadar cihazı alıp ta memnuniyetini bildiren tek görme engelli çıkmamıştır. Üstelik cihaz ve yazılımın kullanımı hakkında görme engellilere bilgiler veren eğitimcilerin dahi tamamı bu memnun olmayanlar arasındadır.
Çok değerli bakanlıklarımızdan bu projeyi hatalı yönlendirenleri devre dışı bırakmalarını ve bu projeyi konuyla ilgili teknik bilgilerine güvenilen, cep telefonu alanında engelliler arasında da söz sahibi konumda olan güvenilir kimselerin bilgilerine başvurmak suretiyle tamamlamalarını bekliyoruz. Bizler devletimize sahip çıkmak istiyoruz. Ciddi anlamda ekonomik kaynağa dayanan bu proje için yapılan masrafa acıyor ve boşa gitmemesini istiyoruz.”
E-postayı Kürşat Bedir Azerhan göndermiş; içeriğindeki görüşler ise arkadaşı Rıdvan Cinkara'ya ait. Ben, bu konuda herhangi bir fikir yürütecek bilgiye sahip değilim. O yüzden, yanlış olmasını ümit ederek, yalnızca iletiyorum bana iletilenleri.
Fenerbahçe Spor Kulübü Stadyum Yönetimi Duyurusu
Fenerbahçe Spor Kulübü resmi sitesinde engellileri ilgilendiren bir duyuruya rastladım. Görmemiş ve duymamış olanlar için bir kez de ben özetliyorum bu duyuruyu.
Sevgi, yaşamım boyunca hep birinci önceliğim oldu benim. Sevgiye daima her şeyden daha fazla önem verdim. Etrafımdakilere hep sevgiyle yaklaştım. Sevgiyle yaklaştığım herkesi sevemedim belki, ama sevdiklerimi tüm kalbimle ve koşulsuz sevdim. Koşulsuz sevdim demek yanlış belki, çünkü ben koşullu sevginin sevgi olmadığına inananlardanım. Gerçek sevginin koşulu olamaz. Birini gerçekten seviyor olmak demek, onu olduğu gibi kabulleniyor olmak demektir. Birini iyi ve kötü tarafları, güçlü ve güçsüz yönleriyle sevebilmek ve onu değiştirmeye çalışmamaktır gerçek sevgi. Birini olduğu gibi kabullenebilmek için onu anlayabilmek gerekir. Bu da empati gerektirir.
Sosyal Hizmet Uzmanı Web Sitesi editörü Kemal Gökcan’ın sözleri ile; “karşımızdakinin yaşamına ve sorunlarına ilişkin yaşantılarını anlamak ve kavramak için kendimizi onun yerine koymak, bir süre bu durumda kalıp gereken bilgi ve kavrayışa ulaştıktan sonra kendi konumumuza geri dönerek elde ettiğimiz verileri kullanarak davranmak empati yapmaktır”.
Dün, hayatımda en çok sevdiğim ve bana en yakın olan kişilerden biri bana empati yapmayı bilmediğimi söyledi. Yalnızca kendisi için değil, en sevdikleri için de gözümü kırpmadan canımı vereceğim sevdiğimin bu sözleri beni derinden yaraladı. Dünden beri düşünüyorum, kendi yanlışımı bulmak istiyorum. İnsanın kendi yanlışını düzeltebilmesi her zaman daha kolaydır çünkü. Ama birini çok seviyorsanız eğer, koşulsuz seviyorsanız, onun size güvenmesini istersiniz. Onu üzmek, kırmak istemeyeceğinizi bilmesini istersiniz. Bence biraz da budur empati yapmak.
Empati, engelliler ve engellilik açısından da çok önemli bir kavramdır. Sayın Kemal Gökcan şöyle yazıyor bu konuda:
“Engellilik de toplumsal alanda etiketlenmeyle karşı karşıya olan gruplardan biridir. Etiketlenmeyle ilgili pek çok sosyal psikolojik olumsuzluk söylenebilinir. Burada engelli bireyin algılanması ve değerlendirilmesinde empatiyi gerçekleştirememe durumunda; acıma duygusu ve daha sonra ise uzaklaşma söz konusudur. Temel acıma duygusu olmamalı, engelli bireyi olduğu gibi kabul etme olmalıdır.”
Gördüğünüz gibi, “olduğu gibi kabul etme” durumu burada da çıkıyor karşımıza. Olduğu gibi kabul etmek, gerçeği görmek ve kabullenmek anlamına gelir. İnsan ancak bu durumda gerçek anlamda sevebilir, anlayabilir karşısındakini. Karşısındaki ister annesi, ister kardeşi, ister evlâdı, ister eşi, ister arkadaşı, ister pek tanımadığı ama kendine yakın hissettiği herhangi biri olsun…
Kendimizi engelli bir bireyin yerine koyup onun yaşantısındaki zorlukları gerçek anlamda anlamayı başarabilirsek eğer, engelliliğe toplumsal bakışımız da hızla değişecektir. İşte o zaman bakışlarımız engele değil, engelin ardındaki bireye odaklanacaktır. Ve inanın, gördüklerimiz bizi hem şaşırtacak hem de mutlu edecektir.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Hayatımın hiçbir döneminde bir başka ülkede yaşamayı düşünmedim. Ama bazen kıskanıyorum uygarlık düzeylerini bizden daha yukarıya taşıyabilmiş ülkeleri.
Bu sütunlarda yazmaya başladığım ilk günlerde sevgili eşimin çok değer verdiği bir dosttan bir e-posta almıştım. Dr. Yavuz Beşorak, bir tarihte Dünya Gazetesi’nde yayınlanmış olan “Yayaya Saygı Uygarlıktır” başlıklı yazısını göndermişti bana bu e-postanın ekinde. Yazının bir yerinde, “toplumun uygarlık düzeyinin kaldırımların yüksekliğiyle ters, düzgünlüğü ile doğru orantılı olduğu” söyleniyordu. O gün bu saptamanın ne kadar doğru olduğunu fark ettim. O günden sonra ise kaldırımların yüksekliği gözümden hiç kaçmaz oldu.
Kızım bu yaz uluslararası bir kongrede bir bildiri sunmak üzere İngiltere’ye gidecek. İlgili kurum ile yaptığı yazışmaların bir kopyasını bana ilettiğinde yeniden hatırladım Sayın Beşorak’ın yazdıklarını.
Çoğunuzun bildiği gibi, kızım da bazı aktivitelerini ancak tekerlekli sandalye kullanarak sürdürebiliyor. Seyahatlerde, uzun mesafeli yürüyüşlerde tekerlekli sandalye ihtiyacı kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle, ilgili kuruma yazarak durumunu anlatmış ve bildirisini sunacağı konferans salonunun tekerlekli sandalye erişimine elverişli olmasını rica etmiş.