Düşünün ki, engelli bir çocuğa ya da engelli bir bireye sahip aileler için bilgi, destek ve savunma hizmetleri sunan bir kurum var ülkemizde. Engelin ne olduğu önem taşımıyor. Bu kurum her tür engelin ve engellinin yanında yer alıyor.
“Engelli” kelimesi farklı kişilerde farklı anlamlar çağrıştırabilir. Bazı kişi ya da kurumlar “engelli” kelimesini kullanmaktan kaçınarak, “özel ihtiyaçlar”, “ilave ihtiyaçlar” ya da “farklı yetenekteki çocuklar” deyimlerini kullanmayı tercih edebilirler. Ancak, “engellilik” olumsuz bir kelime olmak zorunda değildir. Herhangi bir engelin çocuğunuz ve ailenize yükleyeceği zorluklar ve kısıtlamaların farkında olmak ve bunları kabullenmek çok önemlidir. Ancak aynı zamanda çocuğunuzun güçlü yönlerine ve yeteneklerine odaklanabilmek de önemlidir.
Kendi durumlarını hangi kelimelerle tarif ederlerse etsinler, aslında hepsi de çocukları ve aileleri için en iyi ve en doğruyu arayan ebeveynlerin yönettiği bir kurumdan söz ediyorum. Bu nedenle, engelli bir çocuğa sahip olmanın ne anlama geldiği çok iyi biliniyor ve konular ailelerin bakış açısından değerlendirilebiliyor. Bu kurum ailelere, çocuklarının hastalıklarının teşhisinden tedavilerine ve eğitimlerine kadar, her konuda destek oluyor. Engelli ailelerin haklarının hükümet nezdinde savunuculuğunu yapıyor.
Bütün çocuklar öğrenebilirler ve ilerleme kaydedebilirler. Aileler çocuklarına onlar için en iyi olan eğitimi aldırmak isterler. Sözünü ettiğim kurum verimli bir ebeveyn-okul ortaklığı kurulması ve eğitimde engelli çocuklar için olumlu sonuçlar alınması yönünde çalışıyor. En iyi sonuçlara ise öğrenciler, ebeveynler ve okul birlikte çalıştığında ulaşılıyor.
Devlet engelli çocuklara çeşitli olanaklar sunuyor. Sözü edilen kurum, ebeveynlere bu olanakların değerlendirilerek çocukları için en iyi olanının seçilmesinde yardımcı oluyor. Kurum, okul seçiminden sonra da ailelerin yanında yer alıyor ve ihtiyaç duydukları her türlü desteği sağlıyor. Yalnız olmadıklarını bilmek güçlü kılıyor bu aileleri. Bu güç çocuklarına da yansıyor ve hayatları bir nebze de olsa kolaylaşıyor.
Aslında tamamen hayal değil bu söylediklerim. Avustralya’da böyle bir kurum var. Yukarıda yazdıklarımdan çok daha fazlasını yapıyor bu kurum. Eğitim çalışmaları düzenliyorlar, çeşitli aralıklarla bilgilendirici dergiler çıkarıyorlar. Engelli çocukların topluma karışabilmeleri ve engelsiz çocuklarla aynı olanaklara sahip olabilmeleri için çalışıyorlar. Ancak tabii ki yalnızca böyle bir kurumun çalışması yeterli değil. Ebeveynlerin de çocuklarına güvenmeleri, onları oldukları gibi kabul etmeleri ve onlardan utanmamaları gerekiyor. Onlara başarma şansı vermenin tek yolu bu.
Umarım çok yakın bir gelecekte bizim ülkemiz için de hayal olmaktan çıkar böylesi kurumlar. Aslında her engel grubunda özveri ile çalışan derneklere sahibiz. Belki bir gün hepsi bir araya gelerek böyle güçlü bir kurum oluşturabilirler. İşte o zaman, hayallerimizi gerçeğe dönüştürmüş oluruz…
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
“Best Buddies”, Zihinsel ve Gelişim Engelli bireylerle gönüllüleri arkadaş yapan bir program. Kelime olarak “en yakın arkadaş” ya da “en iyi arkadaş” anlamını taşıyan bu girişim, Anthony Kennedy Shriver tarafından 1989 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde başlatılmış. Türkiye bu programa 2011 yılında, “Best Buddies Turkey”, adıyla 50. uygulama noktası olarak katılmış. Best Bodies Merkezi, programın Türkiye’de uygulanma yetkisini Alternatif Yaşam Derneği’ne vermiş. Program, toplumdaki Zihinsel ve Gelişim Engelli bireylerin oldukları gibi kabul edilmeleri yolunda bir adım atılmasına aracı olmayı amaçlıyor.
Best Bodies programları, Ortaokul, Lise ve Üniversiteler için ayrı ayrı yapılıyor. Programa katılmak için Best Bodies Türkiye Merkezi’ne müracaat okullar tarafından yapılıyor. Merkez, bu okulların kendisine engelli bir arkadaş edinmek isteyen öğrencileri ile teker teker görüşüyor ve onları kendilerine uygun kişilerle eşleştiriyor. Programa herhangi bir okula bağlı olmayanlar da “gönüllü” olarak başvurabiliyorlar. Bu kişiler “vatandaşlık” programına kabul edilerek uygun engellilerle eşleştiriliyorlar. Katılımcı okulların öğrencileri, kendi okulları için özel olarak düzenlenen bir törenle, eşleştirildikleri arkadaşlarla toplu olarak tanışıyorlar.
Bu proje kapsamındaki her arkadaşlık bir yıl devam ediyor. Bir yılın sonunda program sona eriyor ve her Buddy’e, yani Arkadaş’a, bir sertifika veriliyor. Uluslararası olan bu sertifika, gönüllülük faaliyetinin dünya çapında tanınması anlamını taşıyor. Ancak programın sona ermiş olması arkadaşlığın sona ermiş olması anlamına gelmiyor. Söz konusu arkadaşlık, yalnızca, proje dahilindeki takip ve bilgilendirme safhasından ayrılmış oluyor. İsteyenler, birbirlerini görmeye devam ediyorlar.
Bir yıllık program süresi içinde, gönüllüler arkadaşları ile; haftada en az bir defa herhangi bir iletişim kanalı (telefon, e-posta, SMS, mektup vb.) ile görüşüyorlar. Yine bu bir yıllık süre içinde ayda en az iki kez, herhangi bir sosyal atkinliği paylaşmak üzere, karşı karşıya geliyorlar.
“Best Buddies Turkey” Şubat 2012’de birinci yaşını tamamlamış. Bu bir yıl içinde Kabataş Lisesi, Eyüboğlu Koleji ve Yıldız Teknik Üniversitesi programa katılmışlar. Koç Lisesi ve Enka Okulları da gelecek yıl için müracaat etmişler.
Mart ayı tüm dünyada “Best Buddies Ayı” olarak kutlanıyor ve bu kapsamda çeşitli aktiviteler düzenleniyor. Ayrıca, her yıl “En iyi buddy öyküsü” yarışması düzenleniyor ve ödüller törenle açıklanıyor.
“Best Buddies” hayatınızda yeni bir arkadaşa yer vermeye olanak sağlıyor. Gelin bu olanağın ne anlama geldiğini bir Best Buddy gönüllüsü olan Pelin’den dinleyelim:
“Alper hayatıma Nisan ayında girdi ve hayatıma girdiğinden beri kendi başına koşmanın, yürümenin, karşıdan karşıya geçmenin, bir bardak suyu içmenin, yemek yemenin aslında ne kadar zor şeyler olduğunu fark ettim. Biz bunları nefes alır gibi yaparken, bazılarımız bu hareketleri başkasının yardımı olmadan yapamıyor... Ve tabii ki küçücük bir bebeğin neden hayata 1-0 yenik başladığını düşündüm, neden? Evet, Alper doğuştan bedensel ve zihinsel "engelli". Ama birçok kez söylediğim gibi asıl "engelli" olan bizleriz. Alper'deki sevgiyi ve hassasiyeti görünce, buna emin oldum. Alper, duygularını ve düşüncelerini söylerken dolambaçlı yollarda gezinmiyor, doğrudan ne hissediyorsa onu söylüyor karşısındakine. Bu durumda asıl "engelli" olan bizler oluyoruz; kalplerimiz, düşüncelerimiz, hayatlarımız engelli...”
08.06.1992 tarih ve 92/3137 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereğince Kamu Yararına Çalışan Dernek statüsüne geçirilmiş olan bu dernek, bünyesinde kurduğu mesleki ve fiziki rehabilitasyon merkezleriyle engel ayırımı yapmadan hizmet vermektedir.
Türkiye Kas Hastalıkları Derneği (KASDER); türü iki yüzü geçen ve halk dilinde kas hastalığı olarak bilinen, çoğu genetik kökenli nöromüsküler hastalıklarla ilgili tanı ve tedavi yöntemleri üzerine çalışan, hayatını bu hastalıkların şifresini çözmeye adamış pek çok uzman hekim barındırıyor bünyesinde. Onlar kendilerini; “zayıf kalmış kaslarıyla çevresel engelleri aşamadıkları için genellikle eğitimini yarım bırakmış, çoğu kez kendilerine eşlik eden bir tekerlekli sandalye ile yaşamlarını sürdüren, bazen hayatı bir trakeostomi ile soluyan, bazen iletişimini yalnızca kaşları ve gözleriyle gerçekleştirebilen, yine de yeri geldiğinde edebiyatta, sanatta, felsefede ve fizikte en büyük başarıları yaşayabilen kas hastalarının gönül dostları” olarak tanımlıyorlar. Vizyonlarında, kas hastalığı ile yaşayan bireylerin, sağlıklı bireyler ile aynı standartlarda yaşayabileceği bir Türkiye var. Misyonları ise; 1)Uluslararası engelli hakları doğrultusunda kas hastalarının sosyal yaşama tam ve etkin katılımını sağlamak 2)Kas hastalarını doğru bir şekilde bilgilendirmek ve yönlendirmek, fiziksel, sosyal ve ruhsal olarak mümkün olan en iyi duruma getirmek 3)Nöromüsküler hastalıkların nedenlerine ve tedavilerine yönelik araştırmaları bilimin ve etik kuralların rehberliğinde desteklemek 4)Toplumu nöromüsküler hastalıklar konusunda bilgilendirmek 5)Kas hastalarının yaşam kalitelerini yükseltecek çalışmalar yapmak.
Böylesine önemli görevler üstlenmiş bulunan bu dernek, ne yazık ki, maddi açıdan zor bir durumda. KASDER, aslında, kurumsal ve kendi kaynaklarını sağlayan bir yapıya sahip olmadığından daha çok Prof. Dr.Coşkun Özdemir’in varlığı, kişisel gayretleri ve onun yakın dostlarının maddi ve manevi katkılarıyla bugüne gelmiş bulunuyor. Derneğin düzenli bir geliri olmadığından bütçe yaratılmasında hep sıkıntı yaşanmış. Dernek, şimdilerde, bu sıkıntıyı aşabilmek için “100 Altın İnsan Projesi” adını verdiği bir formül geliştirmiş. “100 Altın İnsan Projesi” ile, KASDER’in kas hastalıkları ve sonuçlarıyla mücadelesinde ihtiyaç duyduğu bütçenin sağlanması hedefleniyor. Bu proje; Prof.Dr.Coşkun Özdemir’in yaşamının ve çabalarının farkında olan, ülkemizdeki tüm kas hastalarına, onların hayata tutunma ve daha kaliteli bir yaşama sahip olma mücadelelerine sevgi ve saygı besleyen, hayatı maddi ilişkiler dışında, sevmekten, anlamaktan ve dokunmaktan yana da yorumlayabilen en az 100 altın kalpli insanın sağlanmasıyla hayat bulacak.
Proje, 100 altın kalpli insanın yılda bir defa Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’ne 1000 TL (Bin Türk Lirası) bağış yapmasıyla yürüyecek. 100 altın kalpli insanın senede bir defa yapacakları bu bağışların toplam tutarı, yapılan hesaplara göre derneğin ihtiyaç duyduğu yıllık ortalama bütçeyi karşılayacak. Bu şekilde dernek, zorunlu faaliyet giderlerine konu olan bütçeyi düzenli olarak sağlamış olacak.
Projeye dahil olmak isteyen gönül dostları taleplerini derneğe ilettiklerinde, kendilerinden yılda bir defa 1000 TL ödeme şekli konusunda bilgi alınarak ilk yıl ödemesi tahsil edilecek. Bu şekilde projeye dahil olacaklara, üzerilerinde isimleri yazılı “100 Altın İnsan Katılım Belgesi” verilecek. Varlıklarıyla derneğe hayat verecek olan 100 altın kalpli insanın isimleri, ayrıca, derneğin girişindeki 100 adet altın formundaki pirinç plakete de işlenecek. Projeye katılanların en büyük kazancı ise, yüz bine yakın sayıdaki kas hastasının yaşama tutunma sevincine ortaklık etmek olacak. Katılımcılar, Prof.Dr.Coşkun Özdemir’in omuzlarından yıllar yılı tek başına taşıdığı yükü alarak, onurlu bir görevin mirasçısı olacaklar. Türkiye Kas Hastalıkları Derneği bundan böyle, bu 100 altın kalpli insanın varlığıyla yaşamını sürdürecek; hastalar onların varlığıyla sevinecek; derneğin her türlü faaliyeti bu kolektif sorumluluğun üzerinde inşa edilecek.
Gelin hep birlikte destek verelim KASDER’e. Türkiye’deki altın kalpler sayısının 100’ün çok üzerinde olduğunu gösterelim.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Bu etkinliklerden biri de, İlköğretim çağındaki çocukların engellilik kavramıyla erkenden tanışarak bilinçlenmelerine katkıda bulunmak ve konuya bakış açılarının doğru şekilde gelişmesini sağlamak amacıyla Kadıköy Belediyesi’nce düzenlenen "Engellerimizle Dünyayı Renklendirelim" konulu resim yarışması.
Ben bugün Sizler’i bu yarışmada yer alan bazı resimleri birlikte incelemeye ve varmak istediğimiz yere çocukların bizden önce gelmiş olduklarını görmeye davet ediyorum.
İhsan Sungu İlköğretim Okulu’ndan Ece Er, bir engelli ve bir engelsiz bireyin arkadaşlıklarını resimlemiş.
Melahat Şefizade İlköğretim Okulu’ndan Sena Güven engelli ve engelsiz bireylerin aynı yolda olduklarını göstermiş resminde.
Bugün Sevgili Eşim’in ilk ölüm yıldönümü. Çok çabuk geçmiş gibi görünen bir yıl aslında çok zor geçti. Bu bir yıl içinde ben her güne Onsuz ama O’nu anarak başladım. Onsuz başladığım her günü çok zor geçirdim. O’nun bana elinde bir tepsi, üzerinde bir bardak çay ve bir demet çiçekle “günaydın” deyişini; akşamları bana meyve verirken tabağın ortasında mum yakışını; bana kendimi bir engelli değil de bir kraliçe gibi hissettirişini özledim. Yazılarımı yazarken O’na danışamamanın, O’nun fikirlerinden yararlanamamanın getirdiği eksikliği hissettim. Sanki, asıl O’nu kaybettikten sonra engelli oldum. Artık yaşamımı, ancak, iki yardımcımın yardımları ile sürdürebiliyorum. Oysa ki eşim, “kimseye ihtiyacımız yok, ben sana bakarım” derdi bana. Yıllarca baktı da… Evet, O’nu çok özlüyorum, ama bu özlem mutlu ediyor beni. Çünkü bu yaşa gelinceye kadar gerçek anlamda yaşamış olduğumu hissediyorum. Böyle hissedebildiğim için de çok şanslı olduğumu düşünüyorum.
Doğrusunu isterseniz bir an önce ben de gitmek istiyorum O’nun gittiği yere. Ama biliyorum ki bu benim değil, Tanrı’nın isteğine bağlı. Ben de, Tanrı göndermek isteyinceye kadar beni öteki dünyaya, engelliler adına bir şeyler yapabilmek için çalışmayı sürdüreceğim. Onlar için yaratabileceğim küçük farkındalıklar ve okurlarımın desteği bana ayakta kalma gücü verecek.
Engelliler Haftası, Anneler Günü ve eşimin ölüm yıldönümü aynı haftada toplandı. Bu benim, anne olarak, yanımda sevgili eşim olmadan yaşadığım ilk Anneler Günü. Kırk yıl boyunca hep önce eşim kutlamıştı benim Anneler Günümü; önce eşim, sonra kızım… Çok şükür kızım hâlâ yanımda; bana destek olmayı, yaşama gücü vermeyi sürdürüyor.
Sizler bu yazıyı okurken, ben kabristanda eşimi ziyaret ediyor olacağım. Ardından gün boyu evimizde onu anacağız. İnanıyorum ki, gittiği yerde çok iyi ve çok mutlu O… Çünkü bunu fazlası ile hak etti, bu dünyada yaptıkları ve yaşadıkları ile… Eminim ki bizi görüyor ve onu ne kadar özlediğimizi biliyor. Ama ben yine de tekrarlamak bu özlemi ve “Mekânın Cennet olsun, Nurlar içinde yat Sevgili Eşim” demek istiyorum O’na. Ve duygularımı paylaştığınız için yürekten teşekkür ediyorum Sizler’e…
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Konu ile ilgili sivil toplum örgütleri ve akademisyenlerin davet edildiği bu toplantılarda, engel gruplarının farklı özelliklerinden kaynaklanan sorunları ve ihtiyaçları dile getiriliyor ve çözüm yolları aranıyor. Bu çerçevede yapılan ve bu kez kas hastalıklarına ayrılmış olan üçüncü toplantı, 3 Mayıs 2012 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1453 Topkapı Sosyal Tesislerinde gerçekleştirildi.
Kas hastalıkları, kolay anlaşılabilmesi için bu adla anılan ancak tıp literatüründe nöromüsküler (sinir-kas) hastalıklar olarak adlandırılan; zamanla kasları güçsüz düşüren, hatta yok eden bir grup hastalığı ifade ediyor. Nöromüsküler hastalıklar birbirlerine benzeyen karakterler sergilemekle birlikte, aslında her hastalık kendine özgü bir seyir gösteriyor. Bugün ilerleyen tıp sayesinde birbirlerine benzeyen bu hastalıkların aslında farklı oldukları anlaşılmış, yapılan ayırıcı tanı incelemeleri ile 500’den daha fazla nöromüsküler hastalık olduğu belirlenmiş bulunuyor. Benim hastalığım da işte bunlardan biri. Merak edeniniz olursa, tam adı; Fasyoskapulohumeral Distrofi (FSHD)
Bu toplantıya davet edildiğimde hem engelli bir yazar, hem de bir kas hastası olarak çok sevindim ve heyecanlandım. Ve toplantıya büyük bir hevesle katıldım.
Toplantıda konuşan Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Dr. Aylin Çiftçi, sıkıntıyı yaşayanlara kulak verilmeden tek taraflı görüşlerle ulaşılan çözümlerin kapsamlı ve tatmin edici olamayacağını vurguladı. Genelin içerisinde farklı gereksinimleri ile özelleşen engel gruplarının artık özel olarak değerlendirileceğini belirten Sayın Çiftçi, sorun ve çözüm önerilerinin bizzat sorunu yaşayan kişiler, uzman akademisyenler ve Genel Müdürlük olmak üzere tüm taraflarca ele alınarak geliştirilebileceğini ifade etti. Dr. Aylin Çiftçi, sorunlar ve çözüm önerileri konusunda Genel Müdürlüğün yetkileri çerçevesinde kurumsal kapasite ve çalışmaların daha da arttırılacağını söyledi.
Toplantıya katılan KASDER (Kas Hastalıkları Derneği) Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri, kas hastalarının yaşadıkları sıkıntıları, dernek çalışmalarında gereksinim duydukları psikolog ve fizyoterapist ihtiyaçlarını ve gönüllü çalışacak kişilere duyulan gereksinimi aktardılar. Dernek yetkilileri, ayrıca, kas hastalıklarının tanılanmasında ve sağlık kurulu raporu alınmasında yaşanan sıkıntıları gündeme getirdiler.
ALS Derneği Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri ise, hızlı ilerleyen ALS hastalığının tanılama ve müdahale aşamalarında hızlı davranılmasının çok önemli olduğu söylediler.
Kırk yıldır kas hastalığı ile mücadele eden biri olmama karşın, ben de çok şey öğrendim bu toplantıdan. Örneğin, bazı kas hastalıklarının solunumu etkilediklerini bilmekle birlikte, bu hastaların yaşamının belirli cihazlara bağlı olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden, özellikle ALS hastalarının yaşadıkları, solunum cihazı sorunları ivedi çözüm gerektiren sorunların başında yer alıyor.
Toplantıda da dile getirdiğim bir düşüncemi burada yinelemek istiyorum. Bence, özel engel grupları ile ilgili derneklere farklı bir statü kazandırılmalı. Bu dernekler, Devlet desteği ile, Devlet’le el ele çalışmalı. Devlet derneklere maddi destek sağlarken, dernekler de Devlet için bilgi ve çözüm üretmeli.
Ben, daha önce de söylemiş olduğum gibi, Kadıköy-Kızıltoprak’ta oturuyorum. Evvelsi Pazar Karacaahmet Mezarlığı’nda yatan eşimi ziyaret etmeye gidebilmek için bir gün önceden ricada bulundum bir yakınıma. Yakınım arabasını yolda bırakmak zorunda kalarak geldi ve Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu nedeni ile yolun kapalı olduğunu söyledi. Bağdat Caddesi ve Sahil Yolu akşamüzeri saat beşe kadar kapalıydı. Boğaz Köprüsü de çok uzun bir süre kapalı kaldı trafiğe. Ben çıkmaz bir sokakta oturuyorum, yani sokağımdan yalnızca Bağdat Caddesi’ne çıkış yapılabiliyor. Bu nedenle kabristana gidemedim. Cumartesi gecesi bende kalan kızım ise akşama kadar dönemedi evine.
“Ne yapalım, kırk yılda bir olur böyle bir şey” diye kendi kendimizi avuturken, yine aynı durumla karşılaştık bu hafta da. Ama bu sefer akıllanmıştım; bir gün öncesinden haberim vardı kapalı yollardan.
Dün, ‘Orijinal Kuzey Disiplin Yürüyüşü’ nedeniyle saat 07.00’dan itibaren yürüyüş sona erinceye kapatıldı, başta Boğaziçi Köprüsü olmak üzere, pek çok yol. Açıkçası bu yürüyüşün ne anlama geldiğini bilmiyordum ben. Merak ettim ve araştırdım. Öğrendiğime göre; Kuzey disiplini yürüyüşü, Finlandiya’dan dünyaya yayılan bir spor. Bu yürüyüş için iki batona ihtiyaç var. Bu disiplin için özel batonlar olsa da kayak batonları da aynı işi görüyor. Kuzey disiplini yürüyüşü vücudu bütünüyle çalıştırdığı için tercih edilen bir spor. Bu etkinlik Estonya Büyükelçiliği için bir gelenek haline gelmiş. Bu, ülkemizde gerçekleşen ikinci ‘Orijinal Kuzey Disiplin Yürüyüşü’. İlk etkinlik geçen yıl Ankara’da yapılmış.
Dün gerçekleşen bir diğer spor etkinliği ise; Geleneksel Kadir Has Üniversitesi Altın Boynuz Ödüllü Liselerarası ve Büyükler 10.Yıl Yol Koşusu. Bu etkinlik nedeniyle de saat 07.30’dan itibaren koşu sona erinceye kadar Unkapanı-8 Mayıs Kavşağı arası, Balat Sahil Yolu gidiş ve geliş güzergahı ile bu güzergaha çıkan cadde ve sokaklar, Haliç Köprüsünden Ayvansaray’a İnişler (Kuzey-Güney) trafiğe kapatıldı.
Spor yapmanın, uluslararası spor etkinliklerine katılmanın ne denli önemli olduğu tartışılamaz. Ancak bunu yapabilmek için sıradan vatandaşların bazı hak ve hürriyetlerinin kısıtlanması da hoş görülemez. Bu gibi etkinlikler şehir merkezinin biraz dışında, trafiği fazla etkilemeyecek yerlerde gerçekleştirilebilir. Örneğin, Kurtköy’deki Formula Yarış Alanı bu gibi etkinliklere de ev sahipliği yapabilir. Hem o zaman sporcular halkın protestosundan da kurtulmuş olurlar.
İstanbul’da dün kapanan yollar bunlarla da sınırlı kalmadı. Çeşitli mitingler nedeni ile Kadıköy ve Zeytinburnu’nda da pek çok yol trafiğe kapatıldı. Oysa ki ben de bir davet almıştım Pazar günü için. Engelli Hakları Atölyesi, “engelsiz güvenli ulaşım için bir imza da sen ver kampanyası” nı duyurmak üzere saat 11:30’da Taksim Tramvay Durağı’nda buluşularak Galatasaray’a doğru yapılacak yürüyüşe katılmaya çağırıyordu beni. Benim için çok zor da olsa, katılmak isterdim bu etkinliğe; eğer geçmem gereken yollar kapalı olmasaydı… Ama bu kez engellenenler yalnız biz engelliler değildik; pek çok engelsiz vatandaş da nasbini aldı bu durumdan. On beş gün önce Avustralya’ Melburn kentinden konuk olarak İstanbul’a gelmiş bulunan bir arkadaşım “Her Pazar yollar bir nedenle kapatılıyor mu İstanbul’da?” diye sordu bana. Umarım, önümüzdeki Pazar onu doğrulayacak bir durumla karşı karşıya kalmayız.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Tarihimizde bir ilk olan 2012-ÖMSS, 29 Nisan’da, 81 il merkezinde gerçekleştirildi. Sınava, engel durumu %40 ve üzerinde olan adaylar kabul edildi. 60.375 engellinin katıldığı bu sınavın en iyi şartlarda yapılabilmesi için , başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere, ilgili tüm kurum ve kuruluşlar seferber oldu. ÖSYM, sınava katılacak adayların engel durumlarını tek tek değerlendirerek kendileri için uygun sınav ortamı oluşturmaya çalıştı. Ayrıca, adayların engel durumları ve öğrenim düzeyleri dikkate alınarak farklı test kitapçıkları hazırlandı ve sınav kuralları yeniden belirlendi.
Alınan tüm önlemlere rağmen, yine de, televizyon kanallarında merdivenlerden çıkarılmaya çalışılan tekerlekli sandalyelere rastladık. Kamuya açık ve kapalı alanlar ile toplu ulaşım araçlarının engellilerin de kullanımına uygun hale getirilmesi için kanun ile verilen sürenin dolmasına yalnızca iki ay kaldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, yerel yönetimlerin konu hakkında bilgilendirilebilmesi için, Türkiye’nin yedi bölgesinde Ulaşılabilirlik Bölgesel Paylaşım Toplantıları gerçekleştirdi. Bu toplantılarda ulaşılabilirliğin önemi vurgulandı ve ilgililere ulaşılabilirlik mevzuatı konusunda bilgi verildi. Ayrıca, ilgili teknik personel saha çalışmaları yolu ile bilgilendirildi. Ancak görünen o ki, henüz kamu binalarının çoğu erişilebilir duruma gelemedi.
Türkiye’de engellilikle ilgili farkındalık düzeyi oldukça düşük. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki, çok yakın bir zamana kadar bugün bulunduğumuz nokta bile hayal edilemeyecek kadar uzaktı bize. Bu da kısa zamanda uzun bir yol kat ettiğimiz anlamına geliyor. Bu noktaya gelinmesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce yürütülen yoğun çalışmanın katkısı yadsınamaz. Aynı hızla yol almaya devam edebilirsek eğer farkındalığı arttırma yönünde, yakın bir gelecekte özlediğimiz düzeyi yakalayabiliriz. Bunu başarmak istiyorsak, herkesin katkısına ihtiyaç olduğunu unutmamalı; hepimiz bu konuda çaba göstermeliyiz.
Engelli adaylar bir şekilde sınava girdiler. Yakında sınav sonuçları açıklanacak. Umuyorum ki, kazanan adaylar göreve yerleştirildiklerinde işyerleri kendileri için erişilebilir duruma getirilmiş olacak. Bunun sağlanması çok önemli. Aksi takdirde, sınavı kazanmış olmak bir anlam taşımayacak.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...