Paylaş
“Bizler engelli öğretmen adayları olarak sizden yardım beklemekteyiz. Bildiğiniz üzere 29 Nisan'da ÖMSS (özürlü memur seçme sınavı) yapılacaktır. Bizler de kendi mesleğimiz olan öğretmenliği yapmak isteyen öğretmenleriz. Gerekli kurumlarla yaptığımız yazışmalar sonrası engelli öğretmen alımı yönünde herhangi bir çalışmanın olmadığını öğrenmekteyiz. Sizden bizim sesimiz olmanızı rica ediyoruz. Toplamda 600-700 kadro açılırsa tüm engelli öğretmen arkadaşlarımız atanır. Sizden bu konuda acilen yardım bekliyoruz. Çünkü zamanımız çok az kaldı. Ayrıca herkesin kendi eğitim gördüğü alanda atanmasını da istiyoruz. Lütfen bu konuda bizi yalnız bırakmayın.”
diye seslenmişler bana.
Sanırım bugüne kadar az çok tanıttım kendimi sizlere. Ama, galiba, asıl mesleğimim İngilizce öğretmenliği olduğunu söylemedim. Daha önceki bazı yazılarımda da ifade etmiş olduğum gibi, yüksek öğrenimimi evlendikten sonra ve çalışırken yaptım ben. Mezun olduğumda, T.Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. kuruluşlarından birinde çalışmaktaydım. İşimi çok seviyordum. Annem de öğretmendi benim, edebiyat öğretmeni… Benden habersiz başvurmuş bazı okullara. O vakitler bugünkü kadar zor değildi öğretmen atanmak. Özellikle İngilizce öğretmenlerine büyük ihtiyaç vardı. Birkaç okuldan teklif aldım. Ancak ne ben ayrılabildim işimden, ne de işverenlerim izin verdiler gitmeme. İşimden ayrılmama kararını verdiğim gün, kendime de bir söz verdim; iş hayatımı mutlaka öğretmenlikle sonlandıracaktım. Kişiliğimle ilgili övündüğüm niteliklerin çoğunu öğretmenlerim kazandırmıştı bana. Ben de başka çocuklara kazandırmalıydım bu nitelikleri. Ama bu sözü verirken kendi kendime, kas hastalığımın ciddiyetinin farkında değildim. Öğretmen olabilmek için Sağlık Kurulu Raporu gerektiğini, yani herhangi bir engel bulunmamasının şart olduğunu da bilmiyordum.
T.Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş. ‘nden 1987 yılında, engellilere tanınan hakla, emekli olup ayrılırken artık zor yürüyor, otobüse ve vapura binemiyordum. Henüz otuz beş yaşındaydım, ama öğretmenliğe kabul edilmem olanaksızdı. Çalışma hayatıma özel bir şirketin ofis yöneticisi olarak devam ettim. Öğretmenlik özlemimi ise yakınlarımın çocuklarına verdiğim özel derslerle gidermeye çalıştım.
80’li yıllarda bugün sahip olduğumuz olanakların nerede ise hiçbirine sahip değildik. Kişisel bilgisayarlar (ne dizüstü ne de masaüstü bilgisayarı), cep telefonları yoktu. Hatta herkesin ev telefonu bile yoktu. Tabii öğretmenlerin öğretim için kullandıkları olanaklar da sınırlıydı. Örneğin, öğretmenler öğretecekleri bilgileri tahtaya elle yazarlardı. Öğrenciler de bu bilgileri defterlerine geçirirlerdi. Yani bir öğretmenin kolunun ve elinin sağlam olması önemliydi. Ama artık öğretim yöntemleri çeşitlendi. Öğretmenin ille de tahtaya yazması gerekmiyor. Gerekli bilgiler bilgisayar yardımı ile tahtaya yansıtılabiliyor, ya da yazıcı yardımı ile çoğaltılıp öğrencilere dağıtılabiliyor. Tabii ki bu yalnızca bir örnek. Ama eminim ki, pek çok engeli önemsiz kılacak olanaklara sahibiz bugün. Fakat, “Sağlık durumunun Türkiye’nin her bölge ve iklim şartlarında öğretmenlik görevini yapmasına engel olmadığını tam teşekküllü hastanelerden son altı aylık süre içinde alınacak sağlık kurulu raporuyla belgelendirmek” hâlâ öğretmen olarak atanacaklarda aranacak özel koşullar arasında. Bu, gerçekten, çok üzücü bir durum. Engelliler hiçbir şekilde öğretmenlik yapamayacaklarsa eğer, öğretmen okullarına da kabul edilmemeliler. Ama tabii ki bu da çok yanlış olur. Bence bir öğretmenin aklı, fikri, kişiliği, çocuklara duyduğu sevgi ve saygıdır önemli olan. Herhangi bir engeli olan ancak kafası çalışan ve psikolojik durumu bozuk olmayan bir öğretmenin, mutlaka, öğretebileceği bir ders vardır.
Ben öğretmenlik yapamadım. Ama artık bu durum değişmeli. Yüksek öğrenimlerini öğrencilerini ve onlara aktaracakları bilgileri düşleyerek tamamlayan engelli gençlerimiz mağdur edilmemeli. 21.Yüzyıl’da, Türkiye gibi modern bir ülkeye yakışan budur bence.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş