Ayşegül Domaniç Yelçe

Amerikalı maratoncu Türkiye'deki engelliler için koştu…

6 Haziran 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Amerika Birleşik Devletleri'nin Michigan eyaletinde, 24 Mayıs 2014'de 32.si düzenlenen Bayshore Maratonu'nda, Türk dostu Amerikalı maratoncu Alan Weber, Türkiye'deki engelliler için koştu.

Michigan'ın Oakland şehrinde kalkınma ajans uzmanı olarak çalışan Weber, bir engellilik projesi olan Best Buddies Turkey'den gelen teklif üzerine, koşusunu Best Buddies Turkey adına yaptı. 2750 koşucunun katıldığı maratonda Weber, maratonun 21. milinde (33. km) küçük bir sakatlık yaşasa da koşuyu tamamladı. Arkadaşları ve ailesinin Best Buddies Turkey tişörtleri giyerek desteklediği maratoncu, yarışmada ilgi odağı oldu. Weber, uluslararası projede Best Buddies Turkey'i temsil etmekten gurur duyduğunu, maratonculardan ve izleyicilerden Best Buddies Turkey'in misyonu ve logosu hakkında birçok soru aldığını belirtti. Türkiye'ye duyduğu sempatinin, yapılan temsil önerisini kabul etmesinde etkili olduğunu söyleyen Alan Weber, maraton için özel olarak bastırdığı tişörtlerini, bu yıl Best Buddies Turkey ofisini ziyaret ederek gönüllülere hediye edeceğini ifade etti.

25. yılına giren Best Buddies, zihinsel engeli olan bireylerin, zihinsel engeli olmayan bireylerle karşılıklı ve eşit koşullarda arkadaşlık bağları kurmasını hedefleyen bir organizasyon. 51 ülkede faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu, kâr amacı gütmeyen ve 800.000 gönüllüsü olan uluslararası bir yapıya sahip. Kurucusu, ABD Başkanları’ndan John F. Kennedy’nin yeğeni Anthony Kennedy Shriver, projeyi ABD Georgetown Üniversite’sinde 1989 yılında başlatmış. Best Buddies Türkiye'de, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) gözetiminde ve Alternatif Yaşam Derneği (AYDER) çatısında 2010 yılından beri faaliyet gösteriyor. 4 yılda 10 okul ve 100 ebeveynin katıldığı projede, şu ana kadar 300'ün üzerine arkadaşlık yapılmış. Cindy Crawford ve Romero Britto gibi dünyaca ünlü isimlerin Küresel Arkadaşlık Elçisi olduğu projeye Türkiye'de, Ulusal bir televizyon kanalında Ana Haber Bülteni Sunucusu olan Gözde Atasoy “Arkadaşlık Elçisi” olarak destek veriyor. Projeye başvurmak için www.bestbuddiesturkey.org sitesini ziyaret ederek başvuru formu talebinde bulunabiliyorsunuz. Tüm gönüllülerle yapılan yüz yüze görüşmeler sonucunda eşleştirmeler yapılıyor. Şu an kurumun gönüllü listesinde kayıtlı yaklaşık 1.000 kişi bulunuyor.

Engelli ve sosyal dezavantajlı gençlere ücretsiz olarak kültür ve sanat eğitimlerinin sunulduğu Düşler Akademisi de Alternatif Yaşam Derneği çatısı altında hizmet vermekte. Düşler Akademisi, Vokal – Ritm – Dans – Film – Fotoğraf – DJ – Enstrüman – Resim - Tasarım gibi sanat atölyelerinden oluşmakta. Engelli ve sosyal dezavantajlı katılımcıların atölye eğitimlerini takiben branşlarında iş edinmeleri Akademi’nin önde gelen amaçlarından.

Opet Tiyatro Kulübü Turgut Özakman’ın ünlü oyunu Ocak’ı, dün gece, Düşler Akademisi yararına sergiledi. Bilet satışından elde edilen gelir Alternatif Yaşam Derneği yararına bağışlanacak. Böylece, engelli ve sosyal dezavantajlı bireylerin sanat yoluyla sosyal hayata katılımı yolunda bir katkı daha sağlanmış olacak.

Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...

Yazının Devamını Oku

Göz alan “Gözdağı”

2 Haziran 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Taksim Meydanı'nın tek yeşil alanı Gezi Parkı'nın duvarının yıkıldığını gören bir grup gencin ağaçların kesilmesini engellemek istemeleri ile başlayan Gezi Direnişi’nden bu yana tam bir yıl geçti. Sevgili Can Dündar’ın bu direniş sırasında gözünü kaybeden gençlerden altısının öyküsünü anlattığı “Gözdağı” belgeselinin ilk gösterimi 30 Mayıs Cuma akşamı Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.


Türk Tabipler Birliği’nin verilerine göre sadece Gezi Parkı direnişinin ardından kayıtlı yaralı sayısı 7 binden fazlaydı. Aradan geçen bir yıl içinde yaralıların sayısı on binleri aştı. 26 kişi de gözünü kaybetti. Bu 26 kişiden bazılarının isimlerini ve gözlerini nasıl kaybettiklerini, yalnızca bir fikir verebilmek açısından, sizlerle paylaşıyorum.

Vedat Oğuz...18 Yaşında. Öğrenci... Antalya’daki olaylarda plastik mermiden dolayı gözünü kaybetti.
Necati Metin... 46 yaşında. Asker... Muğla’da gaz fişeğinden dolayı gözünü kaybetti.

Yazının Devamını Oku

“Ereğli Down Cafe” Türkiye’ye örnek oluyor…

30 Mayıs 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Konya’da, 6 Temmuz 2012’de, öğrenim gören orta düzeyli zihinsel engelli öğrencilerin okuldaki atölyelerde üretime katılsalar da sosyal ve ekonomik hayatta öğrendiklerini uygulayamamakta olduklarından yola çıkılarak yeni bir proje başlatıldı. Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme Hibe Programı kapsamında desteklenen ve Ereğli Kazım Demirel Sevgi Eğitim Uygulama Okulu ve İş Eğitim Merkezi Gençlik ve Spor Derneği tarafından yürütülen bu proje ile; Konya Ereğli’de bir Down Kafe kurulması, zihinsel engelli gençlerin eğitim alarak açılacak olan kafede çalışmaları, Down Cafe'ye gelen ziyaretçilerin engelli gençlerin yapabileceklerinin farkına varmaları ve zihinsel engelli gençlerin toplumsal ve ekonomik hayata katılmaları hedefleniyordu.

“Konya Ereğli Down Cafe ve Özel Gençler Sanat Evi” Projesi 6 Temmuz 2013’te tamamlandı. Proje kapsamında;

-Down sendromlu ve zihinsel engelli gençlerin hizmet verdiği ”Sevgi Down Cafe” hizmete girdi.

-Kâzım Demirel Sevgi Eğitim Uygulama Okulu’ndan 14 öğretmen “eğitimci eğitimi”programına katıldı.

-37 öğrenci “uygulamalı eğitim” aldı, 24 öğrenci kafede dönüşümlü olarak çalışmaya başladı.

-Ereğli Down Cafe’de çalışan 7 öğrenci, İstanbul’da, Etiler Turizm Otelcilik ve Meslek Lisesi’nde uygulamalı eğitim aldı ve öğretmenleri ile birlikte Şişli Down Cafe’yi ziyaret etti.

-Down Cafe deneyimi ardından 9 zihinsel engelli genç 2 farklı tesiste çalışmaya başladı.

Yazının Devamını Oku

“Miraç değerlerine her zamankinden daha fazla muhtacız…”

26 Mayıs 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Dün gece Kandil’di. Aziz Peygamberimiz’in bütün insanlığı temsilen Cenab-ı Hak’kın yüksek huzuruna kabulü anlamına gelen Miraç Gecesi’ydi.

Miraç, Arapça’da; merdiven, yukarı çıkmak, yükselmek anlamlarına geliyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Miraç Kandili dolayısıyla yayınladığı mesajda, Miraç’ın bizim için yüceliş ve yükseliş olduğunu söyledi. Beşeriyetin insanlığa, fiziğin metafiziğe, bedenin ruha, ruhun sahibine, kulun Allah’a yükselişini ifade eden Miraç değerlerinin insanlığa yüce ufuklar kazandıran değerler olduğunun altını çizdi. “Üzülerek ifade ediyorum ki bugün hem birey, hem toplum, hem İslâm âlemi, hem de insanlık âlemi olarak Miraç değerlerine her zamankinden daha fazla muhtacız” diyen Sayın Görmez; Miraç Kandili vesilesiyle üzerinde ağır sorumluluklar taşıyanlar başta olmak üzere istisnasız bütün müminleri kendilerine düşen tüm görev ve sorumlulukları bir kez daha hatırlamaya davet etti.

Bu yapıcı ve birleştirici mesajın ardından, bugün aldığım bir e-postayı paylaşmak istiyorum sizlerle.

"Bugün, evden çıktım ve Karacaahmet Cemevi'nin önünden bir taksi çevirdim. Şoför yanıma yanaşınca, ‘Alevi’ysen hiç almayayım, Kadıköy’deki mitinginize adam taşıyamam." dedi. Dondum kaldım. Kutuplaşmanın geldiği vahim nokta yine. Kandil günü yaşadığım diyaloga bakın. Allah birlik beraberliğimizi tesis etsin yeniden inşallah ülke olarak. Bu mübarek günde en çok ettiğim dua bu.
(Not: Taksiciye Aleviymişim numarası yapıp tepki verdim tabi ki. Çarptım kapısını gitti.)"

Okuyucumun anlattığı, hiçbir zaman yaşanmaması gereken bir olay. Hele ki bir Kandil gününde… Bir taksi şoförü her müşteriye aynı hizmeti sunmak zorunda. Hiçbir şoför müşterileri mezheplerine göre kabul etme hakkına sahip değil. Keşke okurum bu şoförü şikâyet etmiş olsaydı. Böylelikle, bu gibi olayların azalması yönünde bir katkı vermiş olabilirdi.

Evet, Diyanet İşleri Başkanımız’ın da söylediği gibi, artık unuttuğumuz değerlerimizi hatırlama zamanı. Eskiden Kandil günleri dargınların barışmasına, düşmanların dost olmasına vesile olurdu. Kimse kimseyi dışlamazdı. Ben o günleri çok özlüyorum…

İstiyorum ki herkes birbirini sevsin, herkes birbiri için en iyiyi ve en güzeli istesin. Taksi şoförleri müşteriler arasında ayırım yapmasın. Herkesin günahı da sevabı da kendisine ait olsun; hiç kimse birbirini bu nedenle yargılamasın. Medeniyet düzeyimizi ve ahlâki değerlerimizi alçaltmamak kaydı ile, herkes istediği gibi giyinsin. Başımızın tacı olan para değil, güzel ahlâk olsun. İnsana “insan” olarak bakılsın. Ne engelli-engelsiz, ne Türk-Kürt, ne de Sünni-Alevi ayrımcılığı yapılsın. Aslında, hiçbir konuda ayrımcılık yapılmasın.

Yazının Devamını Oku

Sanıyorum ki, bu Türkiye’de bir ilk…

23 Mayıs 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Ulusça zor günlerden geçiyoruz. Soma’da yaşanan facia hepimizi etkiledi ve derinden yaraladı. Bunu hiçbir şekilde yadsıyamayız. Ancak umuda olan ihtiyacımızı da yadsıyamayız.

Aslında, çoğumuzun farkına bile varmadığı güzel şeyler de oluyor ülkemizde. Ben bugün böyle bir güzellikten söz etmek, hüznümüzü biraz olsun dağıtmak istiyorum.

Sözünü edeceğim bu güzellik, duyarlı bir kaymakamın ilçesinde yaptığı ev ziyaretleri sırasında tespit ettiği bir ihtiyacı giderme isteği neticesinde çıkmış ortaya. Bence İstanbul’un en şanslı ilçelerinden biri olan Sancaktepe Kaymakamı Feyzullah Özcan, ilçesinde yaşayan çok sayıdaki engelli ailelerini ziyaret ederken, pek çok ebeveynin kendilerine ayıracak zamanı olmadığını fark etmiş. Öyle ki, bazı anneler engelli çocuklarını bırakacak kimseleri olmadığından doktora bile gidemiyorlarmış. Engelli Dinlenme Evi Projesi, işte bu gibi annelere kendilerine ayıracakları bir zaman verebilmek amacı ile tasarlanmış.

İstanbul Kalkınma Ajansı’nca desteklenen Engelli Dinlenme Evi Projesi, Sancaktepe Kaymakamlığı koordinatörlüğünde, Sancaktepe Belediyesi ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı işbirliğiyle yürütülmüş. 2013 sonunda tamamlanarak hizmete açılan Engelli Dinlenme Evi, halen, Sancaktepe Belediyesi’ne bağlı olarak görev yapıyor.

1585 metrekarelik alanında depreme dayanıklı ve tek katlı olarak inşa edilen Engelli Dinlenme Evi; 2 dinleme odası, 2 rehabilitasyon odası, 1 çok amaçlı salon, revir, banyo, tuvalet, ofis odaları ve yemekhaneden oluşuyor. Bahçesinde ise otopark, spor alanı ve engelli çocuk oyun alanı bulunuyor. Engelliler için özel olarak dizayn edilmiş servis aracıyla Engelli Dinlenme Evi’ne getirilen bakıma muhtaç engelli bireylere, randevu usulü ile dönüşümlü olarak haftanın 7 günü hizmet veriliyor. Servis, her sabah saat 8:30 gibi öğrencileri kuruma getirmeye başlıyor. Önce, gelen öğrenci ve velilere öğretmenleri eşliğinde yemekhanede kahvaltı yaptırılıyor. Daha sonra sınıflara geçiliyor. Öğlen 12.30 gibi yemek veriliyor.Yemekten sonra 1 saat öğretmenlerin yemek yemesi ve dinlenmesi adına öğrencilerle bahçede ya da sınıfta psikologlar ve hemşireler ilgileniyor. Daha sonra öğrenciler tekrar sınıflarına alınıyor.

Bakım faaliyetleri zihinsel ve bedensel engelliler için oluşturulmuş iki ayrı sınıfta bir çocuk gelişim uzmanı ve bir bakıcı personel gözetiminde altışarlı gruplar halinde gerçekleştiriliyor. Sınıflarda, Psikolog ve Eğitim Koordinatörü tarafından geliştirilen bakım ve eğitim programına uygun faaliyetler yapılıyor. Kabul edilen bakıma muhtaç engelli çocuk veya gençten sorumlu bireyler hakkında gerekli kayıtlar tutularak, teslim etme ve teslim almaya ilişkin gerekli tedbirler alınıyor.

Engelli Dinlenme Evi’ne getirilen bakıma muhtaç engelli çocuk ve gençlerin sağlık raporlarındaki özelliklerine göre, banyodan saç traşına kadar, her türlü bakımları yapılıyor. Bakım faaliyetleri yanında ailelere ve engellilere (bireysel/grup) psiko-sosyal destek veriliyor.

Yazının Devamını Oku

Üzgünüz, kırgınız, küskünüz, kızgınız ve öfkeliyiz…

19 Mayıs 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Bugün 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihi İtilâf Devletleri'nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gün kabul edilmekte. Atatürk’ün Türk gençliğine armağan ettiği bu bayramı arzuladığımız gibi kutlayamıyoruz bu yıl. Ulusça yastayız. Canımız hiçbir şey istemiyor…

Soma’da yaşanan trajedi hepimizi alt üst etti. Sanırım çoğumuz psikolojik bir rahatsızlık içindeyiz. Üzgünüz, kırgınız, küskünüz, kızgınız ve öfkeliyiz.

Yaklaşık 4 yıl önce Şili’deki maden ocağı kazasından yerin 700 metre altında mahsur kalan 33 madenci kazadan yaklaşık 80 gün sonra sağ olarak kurtarılabilmişken, Soma’daki 301 madencimiz 80 saat bile dolmadan öldüğü için üzgünüz ve kızgınız.

Ülkemizde, dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerin madencilikle ilgili olan yönetmeliklerine girmiş olan kaçış odalarına yönelik bir düzenleme bulunmadığı için üzgünüz. Gerekli düzenlemeleri yapmakta gecikerek ülkemizin Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerle aynı kulvarda kalmasına neden olan ve bizleri 1978 yılında çevrilmiş olan “Maden” filminde tartışılan sorunlarla baş başa bırakan yetkililere kırgınız, kızgınız ve öfkeliyiz.

Gelişmiş ülkelerde maden işçileri yaptıkları işin riski ile paralel olarak en çok kazanan işçi grupları arasında yer alırken, Soma işçisi hayatını ortalama aylık 1600 TL uğruna riske attığı için üzgünüz.

Ülkemizde yaşanan hemen tüm iş kazaları “kader” olarak nitelendiği ve gereken önlemler alınmadığı için kızgınız ve öfkeliyiz.

Yaşadığımız bu büyük faciada Sayın Başbakanımız bizlere yanımızda olduğunu hissettiremediği, maden sahibinin yanındaymış izlenimini verdiği için üzgünüz ve kırgınız ve küskünüz.

Türkiye Kömür İşletmeleri yönetiminde işletilen Soma Madeni’nde 1 ton kömürün maliyeti 130 Dolar iken, özel sektöre devredildikten sonra nasıl olup ta 24 Dolar’a düşürüldüğü sorulmadığı için kızgınız ve öfkeliyiz.

Yazının Devamını Oku

“Bir avuç kömür için bir ömür verenler”

16 Mayıs 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Soma’da yaşanan ve yüreklerimizi dağlayan maden kazası ile tüm ülke yasa boğuldu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun Ocak 2014’te yayınlanan “İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri” Araştırma Sonuçları’na göre; Türkiye genelinde son 12 ay içinde istihdam edilenlerden %2,3’ü bir iş kazası geçirmiş bulunuyor. Sektörel olarak incelendiğinde, iş kazalarının en yoğun yaşandığı sektörlerin “madencilik ve taşocakçılığı”, “elektrik, gaz, buhar, su ve kanalizasyon” ile “inşaat” sektörleri olduğu görülüyor.

Yine aynı araştırma sonuçları, işe bağlı sağlık problemleri yaşayanların oranının %2,1 olduğunu; sektörel olarak incelendiğinde, işe bağlı sağlık sorunlarına maruz kalanların oranının en yüksek olduğu sektörlerin yine “madencilik ve taşocakçılığı”, “elektrik, gaz, buhar, su ve kanalizasyon” ile “inşaat” olarak sıralandığını gösteriyor. Ayrıca, son 12 ay içerisinde bir iş kazası geçirenlerin %63,7’sinin geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle belirli sürelerde işinden uzak kalmış olduğunu ifade ediliyor.

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) Temmuz 2010 tarihli “Madenlerde Yaşanan İş Kazaları ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme” Notu, Türkiye’nin yeni bir madencilik sektörü stratejisine ihtiyaç duyduğunu ve sektöre yönelik uygulanmakta olan politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.

Madencilik sektörü, yukarıda da ifade etmiş olduğum gibi, iş kazaları ve meslek hastalıklarının en fazla görüldüğü sektörlerden biri. TEPAV’ın Değerlendirme Notu; sadece kömür sektöründe, 1991-2008 döneminde iş kazaları ve meslek hastalığı nedeniyle toplam 2554 kişinin hayatını kaybettiğini, sürekli iş göremez hale gelenlerin sayısının ise 13087’e ulaştığını gösteriyor.

Dünyanın ilk iki büyük kömür üreticisi olan Çin ve ABD’de meydana gelen maden kazaları incelendiğinde taş kömürü için milyon ton üretim başına ölüm oranlarının Türkiye’den düşük olduğu görülüyor. Çin ABD ve Türkiye’de, 2000-2008 yıllarında, milyon ton taş kömürü üretimi başına düşen ölüm yüzdeleri şöyle:

Yazının Devamını Oku

Dün, Anneler Günü’ydü…

12 Mayıs 2014
Merhabalar sevgili okurlar.

Dün, Anneler Günü’ydü…

Sayın Cumhurbaşkanımız bu özel günle ilgili mesajında "Varlıklarıyla hayatımıza anlam katan, dünyamızı zenginleştiren annelerimiz, ilk öğretmenimiz, hayat boyu yol göstericimizdir. Anne sevgisini alan bir çocuk tüm kötülüklerden uzak durarak çevresiyle barışık bir hayat sürer. Bu nedenle annelerimize eğitimden sağlığa her alanda ne kadar iyi imkânlar sağlarsak, o kadar güçlü nesiller yetiştirebiliriz. Çocukların hayatla aralarındaki en güçlü bağ annelerdir. Bizler için tüm zorluklara göğüs geren, bizlere iyiliği, dürüstlüğü, doğruluğu, güzel ahlakı öğreten, geleceğimiz için gecesini gündüzüne katan annelerimizin kıymetini çok iyi bilmeliyiz.” dedi.

Sayın Cumhurbaşkanımız’ın söylediklerine katılmamak mümkün değil. Karşılıksız ve şartsız sevgiyi, fedakârlığı ve insanı insan yapan tüm değerleri içinde barındıran annelik dünyanın en kutsal görevlerden biri. Hele de bu anne engelli bir çocuğa sahip ise…

Anneler Günü’nün hemen ertesinde, engelli bir çocuğa sahip olmanın getirdikleri ve götürdüklerini böyle bir çocuğa sahip olan birinin ağzından, özetleyerek, aktarmak istiyorum sizlere.

“Yaygın gelişim bozukluğu olan bir çocuk sahibi her ailenin bir feryadıdır bu makale!.. Yaygın gelişimsel bozukluk nedir? Bilimsel tanımını bilmem. Ancak çocuğunuz örneğin 8 yaşındadır fakat yaşıtlarından farklılığını bariz bir şekilde görürsünüz, ama adını koyamazsınız. Şöyle ki yaş 8’dir ancak, zekâ ve davranış şekli 4-5 civarında gibidir.

Her şey çok güzel başlamıştır oysa… Aileye yeni bir birey katılacağı haberi alınmış, hamilelik boyunca hiçbir kontrol aksatılmamıştır. Tüm hayat formatı, bu yeni bireyin de katılacağı düşünülerek yeniden düzenlenmiş, hayallerde her şeyin güzel ama çok güzel olacağı düşünülmüştür. Sonrasında nihayet doğum olmuş, sevinçler katlanmış ve tebrikler kabul edilmiştir. Hayat değişmiş, katılan yeni bireyle birlikte mutluluklar perçinlenmiştir.

Fakat bir süre sonra, bir farklılık olduğunu hissediyorsunuz… Ters giden bir şeyler olduğunu fark ediyor ancak önceleri anlam veremiyorsunuz. Sonra farklılık hepten belirginleşiyor ancak siz konduramıyorsunuz… Nasıl konduracaksınız ki? O tarz hikâyeler hep filmlerde olur… Ve o güne kadar, çevrenizde o tarz çocukları olan kişileri hiç ama hiç fark etmediğiniz, duygularını hissetmediğiniz gerçeği bir tokat gibi çarpıverir yüreğinize…

Genellikle öğrenince ilk tepki, bunu size tebliğ eden doktorun tıp bilgisini ve başarısını sorgulamak olur. Hele bu durumu fark eden bir yakınınız veya herhangi biri ise tepki daha farklı olur. Öyle ya bu durum, yukarıda bahsettiğim gibi hep filmlerde olur. Sonra, sancılı olsa da, yavaş yavaş, durumu kabullenme aşamasına gelirsiniz. Ancak bu durum beraberinde bir şeyi daha getirir… (Allah affetsin) Neden biz ya da neden benim çocuğum diye sorgulamaya başlarsınız… Maazallah isyanın eşiğine gelirsiniz… Bu süreç zor, ama pek çok zordur…

Yazının Devamını Oku