Paylaş
Dün, Anneler Günü’ydü…
Sayın Cumhurbaşkanımız bu özel günle ilgili mesajında "Varlıklarıyla hayatımıza anlam katan, dünyamızı zenginleştiren annelerimiz, ilk öğretmenimiz, hayat boyu yol göstericimizdir. Anne sevgisini alan bir çocuk tüm kötülüklerden uzak durarak çevresiyle barışık bir hayat sürer. Bu nedenle annelerimize eğitimden sağlığa her alanda ne kadar iyi imkânlar sağlarsak, o kadar güçlü nesiller yetiştirebiliriz. Çocukların hayatla aralarındaki en güçlü bağ annelerdir. Bizler için tüm zorluklara göğüs geren, bizlere iyiliği, dürüstlüğü, doğruluğu, güzel ahlakı öğreten, geleceğimiz için gecesini gündüzüne katan annelerimizin kıymetini çok iyi bilmeliyiz.” dedi.
Sayın Cumhurbaşkanımız’ın söylediklerine katılmamak mümkün değil. Karşılıksız ve şartsız sevgiyi, fedakârlığı ve insanı insan yapan tüm değerleri içinde barındıran annelik dünyanın en kutsal görevlerden biri. Hele de bu anne engelli bir çocuğa sahip ise…
Anneler Günü’nün hemen ertesinde, engelli bir çocuğa sahip olmanın getirdikleri ve götürdüklerini böyle bir çocuğa sahip olan birinin ağzından, özetleyerek, aktarmak istiyorum sizlere.
“Yaygın gelişim bozukluğu olan bir çocuk sahibi her ailenin bir feryadıdır bu makale!.. Yaygın gelişimsel bozukluk nedir? Bilimsel tanımını bilmem. Ancak çocuğunuz örneğin 8 yaşındadır fakat yaşıtlarından farklılığını bariz bir şekilde görürsünüz, ama adını koyamazsınız. Şöyle ki yaş 8’dir ancak, zekâ ve davranış şekli 4-5 civarında gibidir.
Her şey çok güzel başlamıştır oysa… Aileye yeni bir birey katılacağı haberi alınmış, hamilelik boyunca hiçbir kontrol aksatılmamıştır. Tüm hayat formatı, bu yeni bireyin de katılacağı düşünülerek yeniden düzenlenmiş, hayallerde her şeyin güzel ama çok güzel olacağı düşünülmüştür. Sonrasında nihayet doğum olmuş, sevinçler katlanmış ve tebrikler kabul edilmiştir. Hayat değişmiş, katılan yeni bireyle birlikte mutluluklar perçinlenmiştir.
Fakat bir süre sonra, bir farklılık olduğunu hissediyorsunuz… Ters giden bir şeyler olduğunu fark ediyor ancak önceleri anlam veremiyorsunuz. Sonra farklılık hepten belirginleşiyor ancak siz konduramıyorsunuz… Nasıl konduracaksınız ki? O tarz hikâyeler hep filmlerde olur… Ve o güne kadar, çevrenizde o tarz çocukları olan kişileri hiç ama hiç fark etmediğiniz, duygularını hissetmediğiniz gerçeği bir tokat gibi çarpıverir yüreğinize…
Genellikle öğrenince ilk tepki, bunu size tebliğ eden doktorun tıp bilgisini ve başarısını sorgulamak olur. Hele bu durumu fark eden bir yakınınız veya herhangi biri ise tepki daha farklı olur. Öyle ya bu durum, yukarıda bahsettiğim gibi hep filmlerde olur. Sonra, sancılı olsa da, yavaş yavaş, durumu kabullenme aşamasına gelirsiniz. Ancak bu durum beraberinde bir şeyi daha getirir… (Allah affetsin) Neden biz ya da neden benim çocuğum diye sorgulamaya başlarsınız… Maazallah isyanın eşiğine gelirsiniz… Bu süreç zor, ama pek çok zordur…
İşin manevi boyutu sadece bununla da bitmez. Bir süre sonra, daha evvel etrafınızda olan insanların birçoğunun usulca yok olduğunu görürsünüz. Önceleri sürekli beraber olduğunuz aileler, kişiler bir-bir kaybolur gider etrafınızdan. Hayır, suçu sadece o kişilerde bulmuyorum. İnanıyorum ki bu süreçte bizlerin de yanlış yaptığı bir şeyler vardır muhakkak. Çünkü ne kadar metin olmaya çalışırsanız çalışın, psikolojiniz ister istemez bozulmuştur. Bu sefer sizin iletişim sorununuz başlar. Ya derdinizi anlatamaz, ya da anlaşılmazsınız. Dedim ya, bizler de böyle bir çocuğa sahip olmadan, anlayamıyor fark edemiyorduk. Uyuyamaz, uyanamaz, aşırı tepkili ve sinirli veya tepkisiz olursunuz. Şeker, tansiyon, kalp vs bilûmum hastalık artık yoldaşınız olmuştur. Kişiliğiniz değişmiştir. Daha evvel çok tepki verdiğiniz şeyleri önemsemez, tepki vermediğiniz şeylere aşırı duyarlı olursunuz. Yapılan iyilikleri göremeyebilir, fark edemeyebilirsiniz. Tabii ki sizin stabil kişiliğinize alışmış olan kişilerin bu yeni kişiliği kabul etmesi kolay olmaz. Sizlerden “normal insan” tepkisi beklerler. Haklıdırlar da… Belki de kopmaların bir çoğu bu sebepten yaşanıyordur, bilemem…
İşin bir de maddi boyutu vardır. Az evvel dedim ya, tek bir doktor sizi kesmez. Acı cevabı aldıkça başka bir doktora, ondan da benzer cevabı aldıkça başka doktora gidersiniz. Her başka doktor başka-başka testler demektir. Ve bu testler maalesef ucuz testler değil. Manevi darboğazın yanında maddi darboğaz da beraberinde gelir. Yıllar boyu kendi kendinize yeten planınız, bu süreçte revizyon görmek zorundadır. İddia ediyorum ki, bu durumda bulunan bir çocuğu olup ta, bu süreçte maddi zorluğa düşmeyen ebeveyn yoktur. Geliri ne olursa olsun, bu darboğazı ya yaşamış ya da hâlâ yaşamaktadır. Tıpkı benim gibi… Belki yaptığınız masraf hiçbir işe yaramayacaktır, bunu bal gibi bilirsiniz. Bilirsiniz de, milyarda bir ihtimal olsa da, insan çocuğu için, gücünün çok üzerindeki ödemelere gözünü kırpmadan girebiliyor.
Bazen çılgınca fikirlere de kapılabiliyorsunuz. Kendi dünyanızdan zaten geçmişsinizdir, ancak o durumdaki çocuğunuzun ileride yaşayabileceği zorlukları düşündükçe çıldırma noktasına gelirsiniz. Hatta (kimin ne zaman öleceğini Allah bilir ama) sizden sonra çocuğunuzun ne olacağını düşünmek bile istemezsiniz. Öyle ya, bu tür senaryolarda hiç güzel şeyler olmaz. O nedenle hem çocuğunuza hem kendinize kıyma fikri bile gelir aklınıza. Bu tarz çocuğu olan ailelerin hemen hepsinin ortak bir duası vardır. ‘Allah’ım, yavrumu benden sonraya bırakma!’ Kim evlat acısını Allah’ından talep eder ki? Ama siz edersiniz… Çünkü ebeveyn olarak siz zor tahammül ediyorsunuzdur. Bir başkası hiç çekemez…
Eğer başka ve sağlıklı bir çocuğunuz varsa, başka bir azap sizi beklemektedir. Çünkü maddi-manevi tüm gücünüzü, problemli olan bireye ayırmışsınızdır. Sizin ilgi ve sevginize muhtaç olan, küçücük bir bireyin varlığını çoğu zaman unutur, istemeden de olsa ihmal edersiniz. Ancak o küçük bireyin, küçücük dünyasında kardeşini nasıl algıladığını ve ne tür bir duygu beslediğini bilmek en azından benim için sadece tahmin boyutunda kalıyor.
Bu süreçte, özel eğitimin faydası gerçekten inkâr edilemez. Çocuğunuza kattıklarının yanında, sadece sizin gibi problemi olan ailelerle bir araya gelebiliyor, aynı dili konuşabiliyorsunuz. Aynı dili konuşmak dedim, çünkü yazımın başında da bahsettiğim gibi, bu tarz çocuğu olmayan kişilerin, ailelerin sizi anlayabilmesi, sizinle aynı dili konuşması imkânsızdır.
Son olarak, belki bu makaleyi etkili ve yetkili konumdaki birilerinin okuma ihtimalini göz önünde bulundurarak onlardan bir ricada bulunmak istiyorum. Lütfen bu tarz çocukların eğitim şartlarını ve sürelerini artırarak, bu süreçte karşılan zorlukları azaltmaya çalışın. Yapabileceğiniz bir şeyler mutlaka vardır. Bunların neler olduğunu öğrenmek için en yakın ‘özel eğitim merkezine’ uğrayarak velilerle sohbet etmeyi deneyin. Bir şey yapamazsanız bile, en azından dert dinlediğiniz için binlerce dua alacağınız kesin.
Ve bir rica da bu makaleyi okuyan ‘normal’ insanlara… Lütfen çevrenizde olan bu tarz aileleri ve çocukları dışlamayın. Çünkü hiçbiri hoşuna gittiği için veya elinde olarak öyle olmadı. Onlardan size zarar geleceğini düşünmeyin. İçten yapılan ‘bir çay içimlik’ sohbet sizin için bir şey ifade etmeyebilir ancak o insanlar için çok şey ifade eder. Bir hocamız şöyle demişti: “Her insan bir engelli adayıdır!” Öyle ya, yarın sizin çocuğunuzun veya sizin o şekilde olmayacağınızın garantisi yoktur. Asla dilemem, ama bir gün ayağınızın bir taşa takılması yeter. Öyle ya, görüldüğü gibi bu durum sadece filmlerde olmuyor!”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu Engelliler Haftası’nın ilk gününde yaptığı bir konuşmaya, Anayasa’mızdaki engellilere yönelik pozitif ayrımcılık hükmünün, toplumsal yaşamın her alanında eksiksiz olarak uygulanmasını dileyerek başladı. Ve devam etti: “Esasen engelli yurttaşlarımızın taleplerinin asla ayrıcalık veya kendileri için ayrımcılık olmadığını, talep edilenin, eşit yurttaşlık temelinde toplumsal hayata katılmaktan ibaret olduğunu dikkatlerinize sunuyorum.” dedi. Sanıyorum ki, bu sözler yazıma konu aldığım makalede ifade edilenlerin ışığında daha derin bir anlam kazanıyor…
Bir gün geç de olsa, tüm annelerin ANNELER GÜNÜ kutlu olsun!
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş