İstanbul Cevahir Grand Otel’de "Türkiye'nin Yeni AB İletişim Stratejisi" çerçevesinde, sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katıldığı Sivil Toplumla Diyalog Toplantısı vardı. Katılım bir hayli fazlaydı ve ek salon açıldı.
Programda AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır konuştu. Ardından sivil toplum kuruluş temsilcileri söz aldı.
Bozkır, İfade Özgürlüğü Paketi’nin ocak ayında Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığında yapılacak olan toplantıda açıklanacağını söyledi. “Bu paket, hepimizi iyi ve güvende hissettirecek.” ifadelerini kullandı.
Sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Programın sonuna kadar kalacağını ve dikkatle dinleyeceğini söyledi.
Türkiye'deki sivil toplum kuruluşu sayısının 104 bin olduğunu da vurguladı.
Toplantıda sivil toplum temsilcileri söz aldı. LGBTİ Derneği adına söz alan Mertkan Yılmazer çok güzel bir konuşmaya imza attı ve çok alkış aldı. Konuşmasıyla dikkat çeken Mertkan’la biraz sohbet ettik.
Mehmet Bey, Tayyip Bey’in “Kadın ve Adalet” konulu toplantısındaki konuşmasını eleştirdiği yazısında, Tayyip Bey’in kadın-erkek eşitliğiyle ilgili verdiği örneklere atfen “50 yıl öncesinden ışınlanmış gibi” yorumunu getirdi.
Mehmet Bey’in yazısının bir bölümüne katılmakla birlikte “Cennet annelerin ayakları altındadır.” sözünü, verilen örneklerle eş tutarak “Günümüz Türkiye’sine uymuyor.” yorumunu yapmasına şahsen çok üzüldüm. Çünkü bahsi geçen söz, Peygamber sözüdür. Tüm zamanlar için söylenmiş biz söz olup, yalan ve abartı içermez.
Saygılar…
………
“Üstelik Tayyip Bey de konuşma yapacakmış.” deyince hemen atladım. Çünkü Tayyip Bey’e sormak istediğim sorum vardı.
KADEM kimdir/nedir? Önce biraz bahsedelim. KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) 2013 yılında kurulmuş bir dernek. Sümeyye Erdoğan, derneğin kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyesi. Derneğin başkanlığını Yrd. Doç. Dr. Sare Aydın Yılmaz yapıyor. Genellikle uluslararası düzeyde programlar düzenliyor.
“Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi” geniş kapsamlı bir program. Açılış ve takdim konuşmaları dışında üç oturum olarak iki güne bölünmüş. Yurtdışından birçok üst düzey konuşmacının katıldığı, kadın sorunlarının farklı yönleriyle ele alınacağı bir içeriği var. Arzu edenler 25 Kasım Salı günü yapılacak oturumları takip edebilir.
Her ne kadar “Köşe Yazarları” için ayrılan bölümden takip etmediysem de, bir yazar sıfatıyla ilk takip ettiğim program.
Hümeyra Burçak Çukur; 16 yaşında.İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisi… Üç kardeşin ortancası… Aslen Erzincanlı ama İstanbul’da büyümüş.
Subay kızı. Babası, Hümeyra daha beş yaşında iken vefat etmiş. Annesi ise hem annelik hem de babalık yapmış Hümeyra’ya ve kardeşlerine.
“Babamın eksikliğini, arkadaşlarım babalarından bahsederken hissediyorum.” diyor.
HÜMEYRA NASIL BİR GENÇ KIZ?
Hümeyra çok neşeli ve konuşkan bir genç kız. Roman okumayı seviyor. Pop ve R&B müzik dinlemeyi seviyor. Şarkı söylemeyi çok seviyor. Ailesinden gizli “O Ses Türkiye” yarışmasına müracaat etmiş. Yarışma için eve telefon gelince annesi öğrenmiş ve kızının yarışmada elenirse üzüleceği düşüncesiyle izin vermemiş. Ama Hümeyra çok kararlı, “18 yaşına girdiğim zaman muhakkak yarışmaya katılacağım.” diyor. İnsanlara çok çabuk güvenmesi nedeniyle kendini saf olarak değerlendiriyor.
NEDEN İMAM HATİP LİSESİ’Nİ TERCİH ETTİN?
Arada sosyal medyada şiir paylaşmayı da seviyorum. Birleştirici ve yakınlaştırıcı bir özelliği var şiirlerin. Ortak hüzünler, ortak mutluluklar var.
Artık hayatımdaki tek sosyal ağ “Hürriyet Sosyal” olduğundan hoşuma giden şiirleri sayfamda paylaşıyorum.
Şiirleri nereden buluyorum? Valla yabancı değilsiniz, giriyorum Google’a, havama ne uyuyorsa o an, onu paylaşıyorum. “Yalnız makara yapmıyorum(!)”
Bu arada Yaşar Sekmensüer uyardı; şiirlerin de sahteleri dolaşıyormuş internette bilginiz olsun.
Geçen gün Can Yücel’in şiirini paylaştım. Bir okurum, “Paylaştığınız şiirlerin sahipleri, sizin düşüncenizde insanlar değil.” dedi. “Benim için mahsuru yok, şiirin dini/ideolojisi olmaz.” dedim. “Bu durum sağlıksız kişilik örneğidir…” dedi. Kendimi standartlar çerçevesinde –ki bu standartlar neye ve kime göre tartışılır, normal biri olarak nitelendirmediğim için bunda da sıkıntı yok.
Sosyoloji literatüründe ise cemaat kavramı, cemaatin üyelerinin ortaklaşa paylaştıkları bir ideolojiye ya da kimlik duygusuna- dayanan, özel olarak oluşturulmuş toplumsal ilişki olarak geçer.
İki tanımında ortak noktası “belli bir gaye için bir araya gelmiş insanların oluşturduğu” yönünde...
Ülkemizde birçok cemaat var. Teker teker saymayalım; unuttuklarımız olur, haksızlık olmasın.
Neden bir cemaate mensup olmak ister bir insan? Öyle ya; Kur’an var, hadis var. Okusun kitabı, öğrensin diyebiliriz.
Özellikle Ortadoğu’da bitmeyen savaşlar ve ülkemizde ki dindar insanların çizdiği genel portre maalesef bu eleştirileri destekler nitelikte.
Tarihte de günümüzde de insanların en kolay sömürüldüğü “kavramlar” din ve cinselliktir.
Ben, sadece dindar insanların din kullanılarak sömürüldüğü iddiasını kabul etmiyorum. Bu tezimi de yaşanmış iki basit örnekle ispatlamaya çalışacağım.
Geçenlerde gazetelerde “cennetten arsa satarak insanları dolandıran çete üyelerinin” haberi vardı. Dolandırma yöntemleri de şöyle; “Bize şu kadar para vermen gerekiyor, aksi takdirde Allah’ın gazabına uğrarsın.”
Atatürk’ün Latife Hanım ile çekilmiş fotoğrafın tarihi 1923’tür. Yani “Kılık Kıyafet Kanunu”ndan öncesinindir, diğer fotoğraf da sonrasının.
Atatürk’ün kadınların kıyafetleri ile ilgili sözleri de şöyledir; Din icabı olan tesettür, kısaca ifade etmek lâzım gelirse, denebilir ki kadınları sıkıntıya sokmayacak şekilde olmalıdır. Tesettür, kadını hayatından, mevcudiyetinden soyutlayacak bir şekilde olmamalıdır.(Yıl 1923)
Bu iki fotoğrafı seçerken tek gayem şuydu: Hani şu “bizim mahalle”nin diline dolanmış bazı deyimler vardır ya, bir kesimi onurlandırmak isterken diğerini öteleyen ve onur kırıcı olan tarzından…
“Başı açık kadın, perdesiz eve benzer...” gibi sözler mesela.