Paylaş
Sosyoloji literatüründe ise cemaat kavramı, cemaatin üyelerinin ortaklaşa paylaştıkları bir ideolojiye ya da kimlik duygusuna- dayanan, özel olarak oluşturulmuş toplumsal ilişki olarak geçer.
İki tanımında ortak noktası “belli bir gaye için bir araya gelmiş insanların oluşturduğu” yönünde...
Ülkemizde birçok cemaat var. Teker teker saymayalım; unuttuklarımız olur, haksızlık olmasın.
Neden bir cemaate mensup olmak ister bir insan? Öyle ya; Kur’an var, hadis var. Okusun kitabı, öğrensin diyebiliriz.
…….
Bir insan sadece Kur’an’ı anlamak veya hadis okumak için cemaate dâhil olmaz. Sosyalleşmek ister, dini sohbetler yapmak ister, dinin farklı alanlarını bilmek ister.
Her birimizin Allah’ın 99 isminden birinin özelliğini taşıdığına inanırım. Bu özellik karakterimize de yansır. İlgi alanlarımız farklı farklıdır. Bu durum, din içindeki alanlar için de geçerlidir.
Kimi dinin sadece ibadet kısmıyla ilgilenir, kimi ise sadece akaid kısmıyla. Kimi örtüden ibaret sayar, kimi dini sohbet dinlemeyi sever, kimi felsefi tartışma yapmayı. Kiminin derdi cennettir, kimininki de Allah’ı tanımak.
Bunun içindir ki her insan, kendi ruh ve manevi yapısına uygun bir cemaate dâhil olur. Bu masumiyeti bozan unsurlar nelerdir bakalım;
İşte, sömürülme böyle ortaya çıkıyor. Maalesef bu yanlışların bedeli de öyle kolay ödenmiyor. Bir inat ve nefsi üstünlük uğruna bölünülüyor, parçalanılıyor.
Düşünün; adam öyle hınçlı ki, aynı inancı taşıdığı diğer bireyi cennete göndermek istemiyor. Dünyayı bölüşemediği gibi ahireti de bölüşemiyor.
İşte karşınızda böyle hınç dolu birini görürseniz çok rahat bir şekilde “mensup olduğu topluluk tarafından sömürüldüğünü” iddia edebilirsiniz. Fakat o, bunu muhtemelen kabul etmeyecektir.
Çünkü Peygamberimizin “Ben, ümmetimin gizli şirkinden korkarım.” sözünü, hep Batı’yı sevenlerin gönlünde arayacaktır.
Dinle çok da ilgisi olmayan biri “Tüm insanlar cennete girsin” temennisini içtenlikle yapabilirken, kendisinin neden bu kadar katılaştığının farkına varamayacaktır.
…..
İktidarın, dini kullanarak insanları sömürmesine gelince; hükümetin bir din ve ahlak anlayışı var ve bu çok doğal bir şey. Doğal olmayan; “Dini ve ahlaki bir takım argümanlarımız var ve bunu uygulamak uygulatmak, bizim görevimiz.” düşüncesidir. Bu davranış biçimi onur kırıcı ve itici olmuştur.
Özellikle “ahlak” anlayışı dindar insanlara has bir özellik olarak öne çıkarılmıştır. Yaşam tarzına göre insanlar değerlendirilmiştir. Bu yanlıştır ama yanlış olan bir şey daha vardır; bizim dindar insanlara yüklediğimiz misyon.
Yaşadığım bir örnekle size anlatayım.
Eminönü’nde İstanbul’un sayılı markalarından olan “Mehmet Efendi Kurukahvecisi”nin önünde sıra bekliyorum. Bir tane kadın geldi. Anladığım kadarıyla İstanbullu değil, sıra olayını da algılayamadı ve sıranın önüne geçti. Kadın başörtülü. Benim önümde olan bir kadının tepkisi aynen şöyle “Bak ama senin yaptığın oldu mu? Bir de başörtülüsün, sen namaz da kılıyorsundur. Kul hakkına giriyorsun şu an, senin namazın da kabul olmaz.”
Namaz kılan bir insanın yanlış yapma ihtimalini yok sayıyoruz. Dini vecibelerini yerine getirenleri ahlaken tam olarak nitelendiriyoruz. Hâlbuki ahlak çok farklı bir olgudur. Pekâlâ dindar olmayan bir insan ahlaken üstün olabilir.
Bizim birbirimizden beklentilerimiz de yanlış. Başı açık veya namaz kılmayan biri kul hakkına riayet hususunda daha dikkatli olabilir.
Biz güzel hasletleri bir kesime has kılıyoruz kendimizi soyutluyoruz, sonra da itiraz ediyoruz “Ama biz de iyi insanlarız.” diye.
…
İktidar penceresinden bakarsak... İktidarın, inananları sömürdüğünü ve halkın da buna rağmen “sömür bizi” diye hükümeti desteklediğini varsayalım.
Neden peki? AK Parti kaç dönemdir iktidarda? Neden sonuç değişmiyor? Bu insanların gözleri var, beyinleri var, hür iradeleri var. Niye kendini sömürenlere oy veriyorlar.
“Biz çok akıllıyız ama azınlığız, bu halk da ‘Cahiller topluluğu’ ” diyerek sömürü düzenine karşı alternatif mi oluşturmuş oluyoruz?
Halkı tanıyan biri olarak iddia ediyorum, yarın bu ülkede seçim olsa ve günün popülaritesi yüksek olan “bir hocaefendi veya lideri” seçime girse. Ne olur biliyor musunuz? HİÇ! Kendi cemaati oy vermez.Din tek başına iktidar yapıcı bir unsur değildir.
Siyasi güven başka bir şeydir. Bunu iktidar sağlamıştır. Beğenmemek veya kabul etmemek gerçeği değiştirmez.
Evet, iktidarın yanlışları, hataları vardır. Ortada konuşulmayan bir “17 Aralık” vardır. Bunları 7/24 konuşalım, tartışalım. Ama size bir şey söyleyeyim mi? Kazanımların hükümetle birlikte kaybolacağı endişesini taşıyan insanlara alternatif sunamadığımız takdirde boş konuşmuş oluruz.
Seçimlerde, hükümetin dini argümanları kullanarak insanları kandırdığını iddia edersiniz de; sormazlar mı adama “Senin elin armut mu topluyordu?” diye.
Paylaş