Bir ikiz kız kardeşim var, ismi Hanife… Fizik olarak bana çok benzeyen lâkin tamamen uçuk bir kardeş. O da benim gibi bekâr, aynı evi paylaşıyoruz. Bir itirafta bulunayım uzun süren kardeş ilişkileri yıllar içinde karı-koca ilişkisine dönüyor, galiba o evlenince kendimi eşinden boşanmış gibi hissedeceğim diye düşünüyorum.
Neyse, bu benim kardeş en nihayet birini buldu ve evlenmeye ikna etti. Tabii ki evlilik kararına sevindik, özellikle de annem. Her Türk annesi gibi sağlığında kızlarının evlenmesini bir gelecek garantisi gibi görmenin yanı sıra, annem için bir kızın tek hedefi olmalıdır; o da evlenmek ve çocuk sahibi olmak. Bunun dışındaki hiçbir şeyin kıymeti yoktur kendisi için.
Bir anne düşünün ki; kızları daha 11 aylıkken çeyiz hazırlamaya başlamış, tüm biriktirdiği parayı dantele, kanaviçeye yatırmış, örgüden örülebilecek tüm aksesuarları örmüş, sevgili babacığıma taaa umrelerden yemek takımı getirtmiş, damat süveterini bile (tabii süveterin damada olma ihtimali düşük)örüp çeyize koymuş bir anne.
Evlilik için yaptığı baskılar sonuçsuz kalınca oluruna bırakmış ama her fırsatta damadı olmamasının verdiği ezikliği hissettirmiş “En azından biriniz evlenseydiniz” yakınmaları olan annem hâliyle “evleneceğim haberi ile gelen kızına” sevinir.
Elif Naz, 8 yaşında, ilköğretim öğrencisi.
Seni dünyada en çok üzen nedir?
Ben Atatürk’ün ölmesine çok ama çok üzülüyorum. Ben onu görmek istiyordum. Savaş olmasına üzülüyorum, Suriye’deki savaş mesela. İnsanların sokağa çöp atmasına, doğayı korumamasına; ayrıca sigara içenlere üzülüyorum, ciğerleri hasta oluyor.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı senin için ne ifade ediyor?
Bilmeyenler için “Widen Your Heart” (Kalbini Aç) gönüllülerini kendi anlatımlarıyla tanıyalım:
“Türk Hava Yolları'nın hemen her biriminde, hemen her unvanla çalışan, 700'e yakın gönüllüyle üç yıldan bu yana, güç şartlar altındaki çocuklara yönelik faaliyetler yürüten bir sosyal sorumluluk grubuyuz.
Değil mi ki şirketimiz büyüyor, o büyüdükçe sorumlulukları da büyüyor. Biz dünyanın en fazla noktasına uçan bir havayolunun çalışanları olarak, sorumluluğumuzun farkındayız ve dünyanın bu en fazla noktasına değerlerimizi taşıma gayretindeyiz.”
İşte bu gönüllü ekip otizmli çocukları ve ailelerini misafir etmek istediğini bize bildirdi. Rutin bir gezi programı beklerken heyecanlı bir gezinin bizi beklediğini gördük.
Kemal Bey’in sözlerini eleştirenler tecavüzcü, alkışlayanlar ise kadın düşmanı ilan ediliyor. Ortası yok.
Olayın mağduru olan çocukların adı ve kesinleşmeyen sayıları kaldı sadece…
Öncelikle Kemal Bey yüzde yüz haklı mı, bir konuşalım… “Önüne yatmak” argo bir deyim. Bir erkek tarafından kadına ithafen söylenmesi işin çabası.
Ama’sız tek kelimeyle; Kılıçdaroğlu’na yakışmadı, şık olmadı.
Kendisini ise, “Temelde bayan olduğu için tepki gösterdim. Bayanların konuşacağı yer vardır, erkeklerin konuşacağı yer vardır.” diyerek savundu.
Alireisoğlu’nun tavrı,” Karadeniz bölgesinin erkeklerine” has bir durum değil. Emin olun, kendisini alkışlayan bir sürü erkek ve kadın var ülkemizde.
Alireisoğlu’nun “erkeklik gururuna” dokunan, bir kadının kürsüde olması değil, kürsüde olan kadının dini anlamdaki sohbetidir. Çünkü din, kadınların konuşup erkeklerin dinleyeceği bir alan değildir.
Din ciddi bir meseledir, dolayısıyla erkek işidir(!)
Ali Ağaoğlu’nun “Ortanca Hanım’la…” diye başlayan ve facia silsilesi olarak tamamladığı konuşmasında vatandaş olarak beni ilgilendiren tek durum “Taksim’e zenginlik işareti olarak bıraktığı güllerdir”. Yaşadığı ülkenin insanına mülk satıp kendini ondan üstün görmenin mantıksızlığını anlamasını ve özür dilemesini bekliyorum.
Zira bu ülkede sadece "Gül" grubu yok "Karanfil" grubu da var. Ticaret insanı ayrıştırıcı olmamalı.
Ali Bey’in kaç eşi var bilmiyorum, açıkçası beni de ilgilendirmiyor. Bir kadın olarak, “Eşim” dediği kadından “Ortanca” diye bahsetmesini aşağılayıcı buldum bulmasına da, bu hitabın benden ve diğer kadınlardan önce, bahsedilen “Ortanca Hanım”ı rahatsız etmesi gerekliliğine inanıyorum.
Yalnız Ali Bey’e haksızlık yapmadan önce bir şeyden emin olmak lazım. Kimbilir belki eşine “Ortancam” diye hitap ediyordur (!)
Kadınlara 5 günde 3 kilo vermeyi vaat etmesi ve hatta işi ileri götürerek yağdan başka bir şey kaybetmeyecek olmayı vaat etmesi de devriminde etkili oldu.
Kimden mi bahsediyorum? Umay Villa, yurtdışında aldığı pilates eğitimini sağlıklı beslenmeyle sentezleyip, insanlığın ama öncelikle hemcinslerinin hizmetine sunan güzel bir kadın.
İnstagram’da binlerce takipçisi var. Kapalı gruplar halinde 5 günlük detoks programını organize ediyor Umay Hanım. Bireysel olarak diyet yapanlar da var.
Onları diyet menüleriyle baş başa bırakmıyor, sorusu olan herkese yetişmeye çalışıyor. Bunun kolay bir şey olduğunu düşünmeyin. Zira o kadar enteresan sorular var ki… Mesela; “Detoks yaparken sakız çiğneyebilir miyim?” şeklinde bir soru bile gördüm. Zaten biliyorsunuz, “Sakız sorunu” bizim milli bir sorunumuz Ya da “Sabah spor yapmasam, akşam ikisini birlikte yapsam olur mu?” vs. vs.
Anne, hem geçim sıkıntısı hem de aile büyüklerinin baskısı yüzünden çocuklarıyla yeterince ilgilenemez.
Yunus, ikiz kardeşinin aksine asosyal bir çocuk olarak büyümektedir. Anne ise Yunus’un bu durumuna hem üzülmekte hem de bu durumdan kendini sorumlu tutmaktadır.
Yunus, 3 yaşına kadar hiç konuşmaz. Bir gün evde bulduğu gazete kâğıtlarını kesip birleştirerek kelimeler oluşturmaya başlar.
Yunus’un ilk yazdığı cümle “Anne, beni Beykoz Çayırı’na götür.” olur. O güne kadar isteklerini işaretle anlatan Yunus, o günden sonra iletişimini bu yöntemle kurmaya başlar.
Her gün anne-babasına gazete aldırmaya başlar. Eve alınan gazete sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Yunus artık gazeteleri de okuyabilmektedir.
Okuma ve yazmayı eğitim almadan öğrenen Yunus ailesiyle sözlü iletişim kurmaz.
Anne-babayı hayretler içinde bırakan diğer özelliği ise Yunus’un resimdeki yeteneğidir. Televizyon kanallarının amblemlerini birebir çizmektedir. Yunus’un resim merakı aileyi maddi yönden zorlamaya başlar. Çok fazla kâğıt kullandığı için anne kâğıt ve kalemleri saklar ama Yunus kendini tuvalete kilitler ve gizli gizli çizmeye devam eder.