Paylaş
Bir ikiz kız kardeşim var, ismi Hanife… Fizik olarak bana çok benzeyen lâkin tamamen uçuk bir kardeş. O da benim gibi bekâr, aynı evi paylaşıyoruz. Bir itirafta bulunayım uzun süren kardeş ilişkileri yıllar içinde karı-koca ilişkisine dönüyor, galiba o evlenince kendimi eşinden boşanmış gibi hissedeceğim diye düşünüyorum.
Neyse, bu benim kardeş en nihayet birini buldu ve evlenmeye ikna etti. Tabii ki evlilik kararına sevindik, özellikle de annem. Her Türk annesi gibi sağlığında kızlarının evlenmesini bir gelecek garantisi gibi görmenin yanı sıra, annem için bir kızın tek hedefi olmalıdır; o da evlenmek ve çocuk sahibi olmak. Bunun dışındaki hiçbir şeyin kıymeti yoktur kendisi için.
Bir anne düşünün ki; kızları daha 11 aylıkken çeyiz hazırlamaya başlamış, tüm biriktirdiği parayı dantele, kanaviçeye yatırmış, örgüden örülebilecek tüm aksesuarları örmüş, sevgili babacığıma taaa umrelerden yemek takımı getirtmiş, damat süveterini bile (tabii süveterin damada olma ihtimali düşük)örüp çeyize koymuş bir anne.
Evlilik için yaptığı baskılar sonuçsuz kalınca oluruna bırakmış ama her fırsatta damadı olmamasının verdiği ezikliği hissettirmiş “En azından biriniz evlenseydiniz” yakınmaları olan annem hâliyle “evleneceğim haberi ile gelen kızına” sevinir.
İşte “Nihayet benim de bir damadım olacak!” diye sevinen annem ve düğün hazırlıkları yapmaya bayılan ben, bir sözle tarumar olduk.
Nasıl mı? Anlatayım.
Bu bizim kız Hanife “Biz öyle şaşalı bir şey istemiyoruz, her şey çok sade olsun istiyoruz” dedi. “Aslında yüzük takıp size sürpriz yapacaktık ama annem üzülür diye vazgeçtik.” diye de ekledi.
Sen, 40’ından sonra evlenmeye karar ver; ailen, akrabaların, arkadaşların dört gözle evlenmeni beklesin,
Tayyip Bey’den, Dolmabahçe’de “Düğününde şahit olma” sözünü al,
Şimdi sadelikten söz et.
Sadelikten kasıt nedir, açıklayayım;
Anlayacağınız; düğünlerin sadeleştirilmesine, kahve kıvamına getirilmesine anlam veremeyen ben, en büyük darbeyi en yakınımdan yemiş bulunuyorum.
Biz millet olarak düğün ve cenazelerimizin kalabalık olmasını isteyen insanlardık. Hangi ara düğünleri sadeleştirmeye geçtik bilmiyorum.
Yakında cenaze merasimleri için de bu tarz söylemler duyacağız diye endişelenmiyor değilim.
Ben bir gelin yakını olarak bu sadeliğe itiraz ediyorum. Ayrıca buradan kardeşime ve damat adayına seslenmek istiyorum. Elbette düğün sizin, ama sizin kararlarınıza saygı duymalarını beklediğiniz kadar sizin de ailenizin ve sizi sevenlerin isteklerine saygı duymanız gerekir. Bunun düğünden sonrası da var zira. Hayat boyu sade yaşamayı düşünüyorsanız itirazım yok ama öyle düğünde sade sonrasında şekerli olmaz.
Bu açık mektubu “Kötü baldız” olma ihtimalini göze alarak yazıyorum. Sadece kendi adıma da değil tüm gelin ve damat yakınları adına isyan ediyorum.
Ben söz, nişan bohçaları hazırlamak, kına gecesinde ağlamak, düğünde ne giyeceğimin tatlı telaşını yaşamak istiyorum. Bir kahvenin bile 40 yıllık hatırı varken 40 yıllık kardeşliğin hatırı yok mu, diye haykırmak istiyorum.
Gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmamız gerektiğine ve mutlulukların paylaştıkça anlam kazanacağına inanıyorum.
Yanılıyor muyum?
Paylaş