Ayşe Aral - Kelebek

Eşimi pazara yollamıyorum

5 Kasım 2015
Geçtiğimiz gün bir taksideyim... Şoför arkadaşla politikadan tutun da hayata dair ne varsa sohbet ediyoruz.

“Ya...” diyor, “Şunu da yazsanıza Allah aşkına. Bu sadece benim fikrim değil. Biz bunu kahvede de konuşuyoruz, durakta da, arkadaşlarla bir araya geldiğimiz her yerde... Bizim gibilerin hiçbiri eşlerini pazara yollamıyor artık. Zaten semt pazarına alışverişe giden kadınlar genellikle mutaassıp kesimden. Sosyete kadınları da lüks AVM’lere gidiyor.”

“Neden?” diyorum. “Ayşe Hanım” diyor, “Artık laubalilik diz boyu! Pazar esnafı avaz avaz bağırıyor. Bacım falan diyorlar neyse de, orada resmen kadınlar aşağılanıyor. Mesela benim eşim asla kendisine oradan, ayıptır söylemesi, bir iç çamaşırı alamıyor. Bundan üç beş sene evvel giderdi... Sonra bir gün ağlayarak eve geldi. Ne oldu dedim, biri bir şey mi etti? ‘Yok’ dedi, ‘Ama şu sutyenler satılırken, gel bacım ikizlere takke burada demiyorlar mı... Ağırıma gidiyor. Üç külot al biri bizden diyorlar, ayıbıma gidiyor o tezgâhtan külot almak. Güzellere bedava, çirkin kızlar bacımızdır diye bağırıyorlar bir de!”
Aslında bir düşündüm de ne kadar doğru. Kimsenin bir kadına iç çamaşırı satarken “ikizlere takke” falan demeye hakkı yok ya. Hem de satanlar çoğunlukla erkek olunca, kadının özeli olan bu durum hoş görünmüyor kanımca.
İşini düzgün yapan pazarcı dostlara selam ola...

Bazen özür yetmiyor...

Geçtiğimiz hafta ne dedi Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu?
“49 yaşına kadar adam gibi yaşadım, kadın gibi değil!”

Yazının Devamını Oku

Esra Ceyhan’a ne olmuş?

30 Ekim 2015
Bir uyandım ödüm koptu, internete girince.

Aman dedim ne oldu Esra’ya? Esra benim yakın arkadaşım. Hemen okuyuverdim, Esra’yı aramadan hazırlıklı olayım duruma diye.
Yahu hepimiz aynı işi yapıyoruz be haberci dostlar. Hepimizin ekmeği gazete de, nasıl bir şeydir ki “Ünlü sunucunun aldığı kilolar görenleri şoke etti!” falan diye yazmalar?
Size ne ya! Esra da benimle yaşıt yaklaşık, biz artık 44-46 yaşlarımız da az değil. Kilo da alırız, bir bakarsınız bir anda da inanılmaz zayıflayıveririz.
Kadın belki ilaç alıyor, tiroidi şusu busu var… Ya mesela ben erken menopoza girdim, vücut ayarlarımın tümü değişti.
Ya dası çok
Ya da yiyor, iştahı var, sizin paranızla mı doyuyor? Türkiye’de kadın programı, günlük kuşakta reyting rekorları kırmış ve hatta bu anlamda ilklerin arasında olan bir kadına, bu mu vefa borcunuz? Hatırlayın zamanında Esra’nın arkasından hepiniz ne koştunuz?
Bir kadının canını acıttınız. Manasızdı...

Yazının Devamını Oku

Sevgilinin bir altı, arkadaşın bir üstü...

23 Ekim 2015
Memlekette olaysız gün geçmiyor, acı üstüne acı yaşıyoruz, unutulası yanı yok. Hiçbir şey olmasa bile o gün söylemler, onlar bunlar insanı “yetti artık” noktasına getiriyor.

Bunların yanı sıra başka acılar da yaşanıyor. 8 yaşındaki bir kız çocuğumuz okul bahçesinde kalp krizi geçirip ölüveriyor. Bir kebapçının çocuk oyun odasına bir psikopat girip, elindeki kimyasal maddeyi çocukların üzerine atıyor.

Ama işte insanlar yaşadıkça da hayat bir şekilde devam ediyor ve ateş her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yakıyor.
Bazen havadan sudan yazınca tokat yiyoruz ama inanın e-posta yoluyla şu mesajları da alıyoruz:
“Bıktık artık... Allahtan başka bir şeyler yazıyorsunuz da kafamız dağılıyor. Çünkü neyi okusak, hangi kanalı açsak kötü... Her şey fena...”
Kolay değil işimiz valla.
Çünkü bizim bir şeyleri takip etmemek, okumamak, izlememek, gündemden uzak kalmak gibi bir lüksümüz yok asla.
Bu yazı da öyle, hayata dair... Hayat devam ettikçe, insanlar yaşadıkça, kadın-erkek ilişkileri de devam edecek.

Yazının Devamını Oku

Fomo musunuz?

23 Ekim 2015
Harika bir yerde, çok sevdiğim bir arkadaşımla yemek yiyoruz. Uzun zamandır görüşmediğimizden, konuşacak çok şey birikmiş. Anlatıyorum susmadan, bir konudan diğerine atlıyorum. Biriken her şeyi ona anlatmam lazım, öyle hissediyorum ama ne yazık ki beni dinlemiyor. Elindeki telefonu bir türlü bırakmıyor. Artık sinirlerim bozuluyor.

“Yeter” diyorum, “güceniyorum, alınıyorum”...
“Yahu kusura bakma Ayşe. Bir yandan kulağım sende ama işte fomoyum.”
“Nesin?”
“Fomo! Duymadın mı hiç?”
“Hayır...”
“Yahu bir nevi psikolojik hastalık, bağımlılık. İngilizcesi şu; fear of missing out. Bir şeyleri kaçırma korkusu.”

Uyan da balık tutmaya gidelim gibi kötü bir espri yapmayın bana. Ne yalan söyleyeyim, böyle bir şeyi ilk kez duyuyorum.

Yazının Devamını Oku

Deniz Kızı Eftalya....

15 Ekim 2015
Bazen bir yazı nerelerden çıkabiliyor... Bu aralar balık yemek istiyorum sürekli, demek ki fosfora ihtiyacı var vücudumun.

Balık yeme isteğim fosfor eksikliği dışında neden olabilir peki?
Yatıyorum kalkıyorum balık diyorum. Çorbası olur, şöyle elle yiyeceğim bir istavrit tava...
Pahalısında falan gözüm yok, balık olsun yeter ki...
Hafta sonu da balık lokantalarını aşındırıyorum, o sırada da Deniz Kızı Eftalya adı aklıma kazınıyor.
Bilmiyorum, cahilim, her şeyi bilmek zorunda değilim yahu diyorum, Eftalya gerçekten var mıydı? Herhalde vardı, birileri uydurmadı...
İnternete giriyorum, bir de ayaklı ansiklopedi arkadaşım Aykut Teztel’i arıyorum, o illa ki bilir diye.
Karşıma inanılmaz bir hikaye çıkıveriyor. Bir de işin enteresan tarafı şu; kavgacı günlere pek kapak oluyor.

Yazının Devamını Oku

Kara günler...

13 Ekim 2015
Derin bir nefes almak istiyorum artık, stressiz bir gün geçirmek...

Gazeteleri okurken, haberleri izlerken gerilmek, sinirlenmek istemiyorum.
Acaba bugün ne oldu diye korkuyla televizyonu açmaktan bıktım. Şehit oğluna feryat eden anaları, kocalarına ağlayan kadınları, tabutların arkasından el sallayan ufacık çocukları gördükçe kahroluyorum.
Onlar orada ağlıyor, ben burada...
Yeter diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum!
Kalbim sıkışıyor, ruhum daralıyor, mideme kramplar giriyor, sinirden başım çatlıyor... Niye ama niye? Neden? Niçin? Ne uğruna?
Hangi sebep, hangi gerekçe insan canından daha değerli olabilir?
Milletçe ne hale geldik, inanamıyorum...

Yazının Devamını Oku

Diziler... Diziler...

9 Ekim 2015

Sabahın körü, yani en azından benim için öyle. Annemin çığlıklarıyla uyanıyorum sabahın 8’inde: “Hayır, hayır, o Neriman denen kadın asla ve asla girmeyecek holdinge! Seni de reddederim evlatlıktan... Şimdi gereken talimatları da vereceğim her yere! Ne araba bırakırım altında ne cebinde para! Delirtme beni diyorum sana!”
“Anne” diyorum, “Kime bağırıyorsun telefonda?”
“Ay kolonya getirin bana, su getirin... Sakinleştirecek bir şeyler getirin... Ayşe gel kızım, boynumu ov biraz, bak tansiyonum çıktı işte! Kime bağıracağım, o akılsız abine. Hâlâ o paçavra kadının peşinde!”
“Anne benim abim yok ki! Ayrıca holdingimiz falan da yok bizim!”
“Ayşe bak şimdi tüm hırsımı senden çıkarırım!”
Dedim ya ben hafıza kaybı yaşıyorum ya annem kafayı yedi ya da rüyadayım daha uyanmadım.
O sırada cep telefonum çaldı. Ekranda İPD yazıyor.

Yazının Devamını Oku

Bugün bir oyun oynayalım mı?

6 Ekim 2015
Boş zamanlarımda yabancı ellerin internet sayfalarında gezinirim. Belli başlı sitelerim vardır takip ettiğim.

Borç para istesinler, varsa veririm ama site adlarımı asla istemesin kimse vermem, peşinen söyleyeyim.
Bir de bir konu başlığı yazarım bazen, yüzbinlerce yazı çıkar, okuyabildiğim kadarını okurum, büyük zevkimdir.
Yine öyle oldu. Bu sefer karşıma bir oyun çıktı. Aslında benzerlerini, daha basitlerini oynadık durduk ama bu bir başka geldi bana.
Hadi oynayalım mı?
(Oyunu oynamak çok zevkli olacak. Oyunu oynayacaksanız yazının tamamını okumayın çünkü tamamını okuduktan sonra oyunu oynamanızın bir anlamı yok. Karar sizin...)
Uçsuz bucaksız bir çöl hayal edin. Çölün içinde bir küp! Neye benziyor? Ne kadar büyük? Neden yapılmış? Nerede duruyor?
Doğru cevap diye bir şey yok, sadece sizin cevaplarınız var. Biraz düşünün, çünkü detaylar önemli.

Yazının Devamını Oku