Ayşe Aral - Kelebek

Dünya Bekarlar Günü...

5 Şubat 2016
Geçen gün Twitter’da enteresan bir TT gördüm ve çok şaşırdım.

Dünya Bekarlar Günü varmış da benim haberim yokmuş meğerse. Birazcık araştırdım, aslında böyle bir günün varlığı hakkında kesin bir bilgi de yok, hatta farklı tarihler bile söyleniyor.
Sosyal medyada bu başlık altında yazılanları okudum ve epey de güldüm. İçten içe de ohh çektim valla. Çünkü yaklaşan 14 Şubat Sevgililer Günü’ne muhalefet olacak bir gün bu bence.
Her şubatta her yer kırmızı renge boyanıyor, AVM’ler dolup taşıyor, insanlar çılgınca alışveriş yapıyor, televizyonda tektaş reklamından geçilmiyor...
Eee yani sevgilisi olan var, olmayan var değil mi? Ya da parası olan var, olmayan var... İçi gidip de o hediyeleri alan var, alamayan var... “Neden bana şu yüzüğü almadın?” diye kavga eden de var...
Her neresinden bakarsam bakayım, Sevgililer Günü işkencesi benim için tamamen gereksiz bir olaydı zaten. Bekarlar Günü’nü her kim icat ettiyse çok yaşasın dedim. Sevgililere inat kapı gibi, taş gibi Bekarlar Günü’müz var bee, heeytt heyt heyt... Bekarlık sultanlıktır diye atasözümüz bile var. Hatta ünlü romancı Cervantes de “Namuslu adam erken evlenir, akıllı adam hiç evlenmez” diyerek bekar kalmayı desteklemiştir.Boşuna dememişler bekar gözü, kör gözü diye...
Milletçe neden bu bekarlığa kafayı taktık bilmiyorum ama bana göre çeşitli tiplerde bekar insan var. Şöyle ki; sevgilisi olmayan ve deli gibi sevgili arayanlar, “evlilik aman bana uzak olsun, ben kafama göre takılayım” diyenler, “istemem yan cebime koy” diyenler...
En çok da bu sonuncu-lara acırım çünkü gariplerin aslında yüzüne bakan yoktur ama bunu söyleyemezler tabii, evlilik bana uzak falan derler. Bir toplulukta hemen belli ederler kendileri.

Yazının Devamını Oku

45’te inşallah kadınlığımı yaşamak istiyorum

5 Şubat 2016
Vay vay...

Bundan tam 45 sene öncesine denk gelen bir gün. İşte o gün benim bu kiralık hayata gözlerimi açtığım gün. 
Bugün benim doğum günüm. Bu yazıyı yazma sebebim aslında duyan kalmasın, tüm Türkiye beni e-postalarla, yorumlarla, Facebook’tan, Twitter’dan kutlasın beni sevgiye boğsun amaçlı değildi.
Biraz o da vardır belki, kimin sevgiye ihtiyacı yok ki? 
Ama esasında kendimle hesaplaşma yazısı gibi... Son bir sene bana neler etti... 
Şimdi yeni bir yaşa giriyorum, bu yeni yaşta ben neler yaşayacağım Allah’ın izniyle... 
Gelecek sene de sayfamdan yine yeni yaşım geldi yazısını yazabilecek miyim? 
Şimdi eski yaşıma bazen çemkireceğim, seneye, yazabilirsem çemkirdiklerim daha mı can acıtacak? 

Yazının Devamını Oku

Yok mu şu kahrolası alkollü otomobil kullanmak

2 Şubat 2016
Biri bana ne olur anlatsın, alkollüyken otomobil kullanmak için, o direksiyonun başına geçmek için bir insan neden bu kadar çabalar?

Bir otomobil olduğunu bilecek kadar bilincin açıksa, neden bir taksi çağırmayı düşünmez o kafası dumanlı şahıs?
Ya da bir insan çakırkeyifken büyük ihtimalle ortamı paylaştığı biri vardır yanında.
Ya bir lokantadan çıkıyordur ya bir eğlence yerinden.
Ya da bir dost evinden...
Kimse mi uyarmaz, elinden anahtarını almaz.
Kapıdaki görevli “abi-abla sana bir taksi çevirelim, anahtar bizde kalsın” diye niye tutturmaz...
Hiçbir şeyi düşünmese bile insan kendi canını mı düşünmez?

Yazının Devamını Oku

Amber alarmı

30 Ocak 2016
Perşembe günü Ayşe Arman enfes bir yazı yazmıştı.

Enfes derken, yazı aslında son derece üzücüydü ama konuya parmak basması ve düşündürmesi açısından da takdirlikti.
Yorumları süperdi.
Kahretsin ki yine gencecik bir kadın tecavüze uğradı. Hem de İstanbul’un göbeğinde!
Sosyal medyada bu acı olay üzerine rezil ötesi geyikler yapıldı.
Ben bir kadın ve bir genç kız annesi olarak, kendim ve evladım adına çok üzüldüm, utandım. Aslında daha da çok tecavüze uğrayan genç kadın adına utandım.
Bu kadıncağızın sonu Özgecan gibi de olabilirdi ya da onun başına gelenler, o geyik yapanların etraflarında bulunanların, hatta belki de en sevdiklerinin başlarına gelebilirdi.
Bir süredir, Ayşe’nin de yazdığı gibi Özgecan yasası yazılıyor çiziliyor. İmzalar toplandı, içerik meclis başkanlığına sunuldu.

Yazının Devamını Oku

Diziler... Diziler...

28 Ocak 2016
Bazı akademisyenlerin “yerli diziler” hakkında ortak bir görüşleri var, bilmem ne kadarına katılırsınız? 

Kısaca özetlersek, şöyle diyorlar: “Bu bir toplumsal mühendislik projesidir. Görünen o ki toplumumuz adım adım tabiri caizse yoldan çıkartılmak ve hatta sosyal manada uçuruma itilmek, çaresiz duruma düşürülmek isteniyor. Yani toplumumuzu değiştirme ve dönüştürme sürecidir. Bu 1,5 asır önce başlatılmış ve bugün bir kolu da dizilerle devam eden bir süreçtir. Dizilerin gençler üzerindeki olumsuz etkisi su götürmez bir gerçektir.” 

Aslında ben de dizi seyretmesini çok seviyorum ama asla yerli dizileri değil, yabancı dizilerin sıkı takipçisiyim. Reklamları neredeyse hiç yok gibi olan, en uzunu 45-50 dakikayı geçmeyen, kalite kokan dizilerin yani...
Geçen gün annemin misafirleri vardı, şen şakrak hanımlar toplanmışlar, ev hali işte; çaylar, kuru pastalar ve elbette ki sınırsız muhabbet...
Başladılar sevdikleri, izledikleri dizilerden muhabbete. İşin komik yanı, anladığım kadarıyla hepsi birer dizikolik ama neredeyse tamamına yakını da şikayetçi. En çok şikayet edeni de annem. İster istemez kulak misafiri oldum ve geçen cümlelerin aklımda kalanlarını aktarıyorum:
- Karagül dizisinde dünyanın en kötü adamı varmış, asıyormuş, kesiyormuş, ne kanun varmış, ne polis varmış, tam üç sezondur devam ediyormuş.
- O Hayat Benim dizisi yeter artık dedirtiyormuş insana! Adam beyin ameliyatı oluyormuş, ertesi gün hastaneden çıkıyormuş.
- Tüm dizilerde evler harikaymış, kılık kıyafet çok güzelmiş... Gel gör ki aynı sahnenin devam çekimlerinde oyuncuların kıyafetleri değişiyormuş. Bir sahne öncesinde kadının kolunda saat var, öbür sahnede saat yokmuş! Adam lüks arabadan inerken arabanın koltukları siyahmış, binerken koltuk rengi oluyormuş taba! Duvarda tablo varken öbür sahnede tablo sizlere ömürmüş!

Yazının Devamını Oku

60. yıl...

26 Ocak 2016
Oturduğumuz apartmanda tonton mu tonton, tatlı mı tatlı bir karı koca var. İsmet Bey ve Nurhayat Hanım...


Ev alma komşu al demişler ya, ha işte tam da öyle, herkesin böyle komşuları olmalı, yemelikler...
Yahu bir çift bu kadar mı espri dolu olur, bu kadar mı pozitif ışık saçar etrafına. Apartman görevlisinden diğer komşulara hatta çevre esnafına kadar herkesi aşık etmişler kendilerine, tabii ki beni de. Bayılıyorum onlara.
İkisi de Egeli... İsmet amca emekli bir doktor, uzun yıllar çeşitli hastanelerde çalışmış.
Üniversitelerde dersler bile vermiş. Nurhayat teyze de emekli bir hemşire. İzmir’de pratisyen olarak çalıştığı hastanede tanışmışlar, aşık olmuş ve evlenmişler. Hiç çocukları olmamış.
Geçenlerde evliliklerinin 60. yılını doldurmuşlar. Bir parti vermek istemişler ve övünmek gibi olmasın, kızı olarak gördükleri beni de annemle davet ettiler partilerine...
Annem de onların hayranı tabii ki. Seve seve kabul ettik davetlerini. Malum yaşları gereği üç beyazdan, şekerden, tuzdan, undan uzak bir yaşamları olduğunu biliyoruz. Elimiz boş gitmek olmaz, aldı bizi bir dert, ne götürelim diye...

Yazının Devamını Oku

Güzel Türkçemize

22 Ocak 2016
Taa liseden bir arkadaşımla seneler sonra buluştuk geçenlerde.

Çatlak Ayten derdik ona, fıkır fıkır, zıpır zıpır bir kızdı o zamanlar.
Edebiyat öğretmenliğinden emekli olmak üzere şimdilerde.
Yıllar Çatlak Ayten’in bütün çatlaklarını bir güzel onarmış...
Bana da nedendir bilmem “Mağrur Ayşe” derlerdi bazıları.
İçin için gülüyorum...
Bu namussuz yıllar, onun yerine beni ‘çatlak’ haline getirdi.
Bendeki minik uğur böcekli çoraplar, uçuşmuş saçlar, Ayten’deki fönlü saçlar, zarif botlar durumu kısaca özetliyordu zaten...

Yazının Devamını Oku

Ne umduk ne bulduk

19 Ocak 2016
İnsan her zaman eski bir yılı uğurlarken hayallere kapılır, dualar eder.

Hem kendisi için, hem sevdikleri için, hem ülkesi için.
Eski yılın bıraktığı acıları bir daha yaşamamak adına iyi dileklerde bulunur.
Hem kendi payına düşenler için, hem ailendekilerin aldıkları yaralar adına, hem de ülkende yaşanan her türlü acı ve üzüntü adına...
Bu yıl için de dua ettik. Güzel başlasın, güzel bitsin inşallah dedik hepimiz...
Ama daha yeni yıl gecesinin eğlence bölümünün dedikoduları hala dilimizdeyken...
Gidilen seyahatlerden geç dönüş yapıp, yurda varalı üç beş gün ya da bir hafta olmuş insanlarımız varken...
Yeni yılda hayata gözlerini açmış daha 15 günlük, mis kokulu bebeklerinin tadına doymaya çalışan anne babalar varken...

Yazının Devamını Oku