60. yıl...

Oturduğumuz apartmanda tonton mu tonton, tatlı mı tatlı bir karı koca var. İsmet Bey ve Nurhayat Hanım...

Haberin Devamı


Ev alma komşu al demişler ya, ha işte tam da öyle, herkesin böyle komşuları olmalı, yemelikler...
Yahu bir çift bu kadar mı espri dolu olur, bu kadar mı pozitif ışık saçar etrafına. Apartman görevlisinden diğer komşulara hatta çevre esnafına kadar herkesi aşık etmişler kendilerine, tabii ki beni de. Bayılıyorum onlara.
İkisi de Egeli... İsmet amca emekli bir doktor, uzun yıllar çeşitli hastanelerde çalışmış.
Üniversitelerde dersler bile vermiş. Nurhayat teyze de emekli bir hemşire. İzmir’de pratisyen olarak çalıştığı hastanede tanışmışlar, aşık olmuş ve evlenmişler. Hiç çocukları olmamış.
Geçenlerde evliliklerinin 60. yılını doldurmuşlar. Bir parti vermek istemişler ve övünmek gibi olmasın, kızı olarak gördükleri beni de annemle davet ettiler partilerine...
Annem de onların hayranı tabii ki. Seve seve kabul ettik davetlerini. Malum yaşları gereği üç beyazdan, şekerden, tuzdan, undan uzak bir yaşamları olduğunu biliyoruz. Elimiz boş gitmek olmaz, aldı bizi bir dert, ne götürelim diye...
Çıktım serseri serseri dolaşıyorum günün önemine, tontonların durumlarına uygun bir şeyler bulurum amacıyla.
Neyse bir tekstil mağazası imdadıma yetişti, üzerleri kalp işlemeli iki bornozu hediye paketi yaptırdım.
Akşam yemek saati sonrası annemle bu özel davete gittik. Baktım bizim komşuların çoğu gelmiş bile.
Apartman zaten aile apartmanı sayılır. Aaaa o da ne? Evde müzik çalıyor ama CD falan değil resmen gramofondan.
Birinci evlilik yıldönümlerinde almışlar bu gramofonu, Müzeyyen Senar’ın taş plağı dönüyor. Sonra Zeki Müren, Münir Nurettin, muhteşem bir arşiv...
Yeşil çaylar, ay ne zarif ikramlar... İsmet amcanın hazırcevaplığı, esprileri falan... İnanılmaz bir gece yaşadık, gül gül yerlere yattık.
Bir anda herkes toplu halde kalkıverdi. Bir mizahçı kızı olduğumdan mı nedir, ben doyamadım onlara, yüzsüzlüğün daniskası olarak utanmadan “Biraz daha kalabilir miyim?” sorusu çıkıverdi ağzımdan. Öyle de oldu...
Bir bitki çayı daha...
Başlı başına bir roman sanki tüm yaşanmışlıklar. Hele hele yakın zamanda başından geçen bir olayı anlattığında gülmekten çene kemiklerim uzun bir müddet eski haline gelemedi...
Bir önceki pazar sırtında bir ağrı hissetmiş İsmet amca, kendisi de bir doktor olduğundan bir teşhis koymuş tabii ki. Nurhayat teyze ısrarla bir başka doktora da sor demiş. Kıramamış eşini...
Ama günlerden pazar, dışarısı kar buz...
Hemen karşı apartmanda neredeyse yaşıtı bir dostu varmış, o da kendisi gibi emekli bir doktormuş. Telefonla rica etmiş. Kırmamış, stetoskopunu almış gelmiş eski dost.
Biraz sohbet, sonra muayene derken teşhis kendisininki ile aynı, yaşlılığa bağlı siyatik...
Sabah kahvelerini içerken muhabbeti genişletmiş iki eski dost. Dr. Nedim, İsmail amcanın ayrı, Nezahat hanımın odasının ayrı olduğunu görünce hayıflanmış, hatta kıskanmış bir tavırla, “Yahu benimki bir türlü kabul etmiyor öbür odada uyumamı” demiş. Onlar da aşağı yukarı 50 senedir evlilermiş ve hâlâ aynı odada uyuyorlarmış.
İsmet amca o inanılmaz üslubuyla devam etti anlatmaya.
“Sordum; peki horlamıyor mu?”
“Evet bir horluyor ki sorma” demiş Nedim bey, “yıllardır doğru dürüst uyuyamıyorum”...
“O zaman dürtsene be kardeşim” demiş dostuna akıl verircesine...
“Yok” demiş “yapamam”...
“Niye?” diye sormuş safça...
Cevap muhteşem ötesi:
“Yapamam, ya yanlış anlarsa!”
Oturduğum yerden düşüyordum yeminle...

Yazarın Tüm Yazıları