Üstelik yine bir ilki gerçekleştire-rek... Çeşme Marina’da açtığı, Türkiye’nin ilk şarap butiklerinden Wineway’de güzel ve nadir şaraplarla harikulade lezzetler sunan Yeşim Mançe, sektöre de destek vermeyi amaçlıyor. Wineway’e danışmanlık hizmeti veren, Anatolian Vineyards ortaklarından şarap uzmanı Perran Arıbal ve Yeşim ile güzel bir Çeşme akşamında sohbet ediyoruz. Mançe’nin cesaretine, azmine ve İzmirlilerin ilgisine hayran olduğunu söyleyen Arıbal gibi bir uzman bulmuşken şarap hakkındaki doğru bildiğimiz yanlışları sormadan bırakmıyorum...
Kültürü duruşu olanın yaşam tarzı
? Sevgili Yeşim, sen yıllardır çok çalışkan bir İzmirli olarak İstanbul’da farklı birçok iş yaptın. Şimdi yuvaya dönmüş mü oldun?
Yeşim M: 12 senedir profesyonel iş hayatıma İstanbul’da devam ediyordum. Arada gidecek olsam da Çeşme’de olmak çok güzel tabii.
? Peki Wineway nasıl ortaya çıktı?
Yeşim M: Uzun yıllardır lüks tüketim pazarlama sektöründeydim. Şarap da dünyada çok uzun zamandır belli bir tarzı, kültürü, duruşu olan kişilerin ilgilendiği bir yaşam biçimi bence. Kişisel merakımın yanısıra böyle bir hayalim hep vardı.
? İzmirlilerin şaraba yaklaşımları nasıl ?
Ali Özgentürk’ün İzmir’de çektiği “Görünmeyen” filminde Macar besteci Bela Bartok’u canlandıran Alman aktör ile röportaja giderken, kafamda 22 yıldır Hollywood’da yaşayan ve önemli filmlerde rol almış bir aktöre yakıştırdığım bir şablon vardı. Ama sohbetimizin 10. dakikasında yanıldığımı anladım.
Birkaç gün önce İsveç’te Lars Von Trier’in yönetmenliğinde Kirsten Dunst, Kiefer Sutherland, Charlotte Rampling gibi yıldızlarla çektiği filmden kalkıp İzmir’e gelen Kier, Ali Özgentürk’ün filmini anlatırken ilk filmini çekiyormuş gibi heyecanlı. Röportaj sonrası beni davet ettiği film setinde tanıştığım yönetmen Ali Özgentürk’ün de oyunculuğundan büyük övgüyle bahsettiği Udo Kier, Miami’ye benzettiği İzmir’in aynı anda birçok şeyi barındıran çok gerçek bir şehir olduğunu söylüyor.
Macar besteci Bela Bartok’u anlatıyor
?Ali Özgentürk’ü önceden tanıyor muydunuz?
?Hayır tanışmamıştım ama çok ilgi çekici filmler yaptığını biliyordum. Senaryoyu okuduğumda da çok etkilendim.
?‘Görünmeyen’ filminin konusu nedir?
?2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında çekilen film, Macar besteci Bela Bartok’un Türkiye’ye gelerek müzik üzerine yaptığı araştırmalardan bahsediyor. Filmin çok önemli olduğunu düşünüyorum. En önemlisi müzik var. Müziğin olduğu bir yerde lisan öğrenmenize gerek yok. Müzik kalbinize hitap eder.
Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi’ne gittiğimizde kanser hastalarının çoğunun, kucağımdaki Emirhan ve Tuvana gibi bebek ve çocuklar olduğunu gördüm. Hastanede bir derslik bile var. Türkiye’de Avrupa Transplant Birliği’nden uluslararası akreditasyon alan iki merkezden biri olan burada yapılan ‘Kemik İliği Transplantasyonu’ ile çoğu bebek ve çocuk, birçok hastanın hayatı kurtarılıyor.
Hastalığın zorlukları yetmezmiş gibi yakınları da bahçede, yollarda yatıp kalkarak sefil oluyorlar. Hatta bahçede sabahlayan bir hasta yakını böcek sokması sonucu zehirlenmiş. Bu sefalete son vermek isteyen Kit-Vak, 100 yataklı bir konukevi yapımına başlamış ama tamamlanması için yardımımıza, yardımlarınıza ihtiyaçları var.
Haydi Egeliler!
Gelin bayram üstü hep birlikte kanser hastalarımıza umut ve şifa olalım!
Ya hemen www.kitvak.org’a girin, ya Halk Bankası Konak 16000008 nolu Kit-Vak hesabına bağış yapın ya da yarın 0.232 463 37 63’ü arayın. Yeter ki haberi okuyup geçmeyin...
?Kemik İliği Transplantasyonu ve Onkoloji Vakfı’nın amacı nedir?
?Bu alandaki dal merkezi, tanı ve tedavi merkezleri kurulmasını sağlayarak kemik iliği transplantasyon (KİT) adayı hastalarla, onkoloji hastalarının ailelerine gerekirse sosyal destek sağlamak, yurtiçi ve yurtdışı yardım kuruluşları ile ilişkiler kurmak, uzmanlar davet etmek. (KİT) ve Onkoloji Bilimi’nin gerektirdiği laboratuvar koşullarını sağlamak, kan ve kan ürünleri ile diğer tıbbi ilaçları sağlamalarına yardımcı olmayı amaçlıyoruz.
Safiye Sultan romanlarını okuduktan sonra hep özlem duyduğu dönemlerde yaşamış bir başka önemli karakter olan Kösem Sultan’ın hayatını 14 yaşında yazmış. Aslı, ilk başlarda yayınevlerine romanı kendisinin yazdığını kabul ettirememiş. Annesinin de teşvikiyle, romanını değiştirmeden basmaya karar veren Agora Kitaplığı’ndan kitabını çıkaran Aslı Eke’nin 320 sayfalık “Kösem Sultan” kitabı raflarda yerini aldı. Bu gencecik yazarla Alaçatı’da buluşup keyifli bir akşam kahvesinde kitabı ve yazarlığı üzerine sohbet ediyoruz.
? Kaç yaşınızdan beri yazma alışkanlığınız var?
? Kendi başıma düşünce yazıları ve hikayeler yazmaya başladığım zamanlar 10 yaşlarım diyebilirim.
? Tarihe olan ilginiz nasıl gelişti?
? Tarihin daha çok kitabımda sözü geçen bölümlerine ilgim var. Yani Osmanlı Haremi ile ilgiliyim. Bu da Safiye Sultan romanları ile başladı. 12 yaşımdayken okuduğum bu romanlar benim seviyemde ve anlayabileceğim şekildeydi. Onun üzerine araştırmaya başladım ve Kösem Sultan ile karşılaştım.
Aynı yaşta olduğumdan özdeşlik kurabildim
? Kösem Sultan’ın nesi ilginizi çekti?
BAŞAK Ekim Akkan, İzmirli bir sosyolog, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nde ‘Avrupa Birliği’ ve London School of Economics’te ‘Avrupa Sosyal Politikası’ alanında yüksek lisans dereceleri alan Akkan, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun projelerinde görev yapıyor. Açık Radyo’da program yapımcılığının yanı sıra, ‘Yoksulluk ile Mücadele Ağı’ gibi sivil platformlarda çalışmalarını sürdüren Başak Hanım ile Türkiye’deki sosyal politikalar üzerine konuştuk.
- Bugüne kadar ne gibi çalışmalarda, projelerde bulundunuz? Uluslararası projelerde yer aldınız mı?
- Bugüne kadar yoksullukla mücadele, çocuk ve kadın hakları gibi alanlarda sosyal projelerde yer aldım. Bunların bazıları uluslararası projelerdi. Örneğin, beni en çok heyecanlandıran projelerden biri 2 seneyi aşkın bir süredir kurmaya çalıştığımız Yoksulluk ile Mücadele Ağı.
- Yoksulluk ile Mücadele Ağı nasıl bir oluşum?
- Amacımız, Avrupa Yoksulluk ile Mücadele Ağı(European Anti-Poverty Network) ile işbirliği yaparak toplum temelli çalışan sivil toplum örgütlerini bir araya getiren bir platform kurmak. Türkiye Yoksulluk ile Mücadele Ağı’nın hak temelli sosyal politikaların savunuculuğunu yapan bir sivil toplum platformu olmasını istiyoruz. Bu yöndeki çalışmalarımız için Avrupa Birliği’nden de bir fon aldık.
Açlık sınırında yaşayanlar ve güvenlik duvarı arkasına hapsolanlar
- Özellikle büyük şehirlerde 5 dakika arayla süper lüks rezidanslar ve gecekondularda yaşayanların entegrasyonu ne kadar mümkün oluyor?
Şimdi yine aynı ekiple çektikleri, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ dizisi için Çeşme Ildırı’da çalışacak olan Nalçacı, kendi memleketini ekranlara taşımaktan büyük mutluluk duyduğunu söylüyor. İleride büyük şehirlerin sanat yönetmenliğini yapmak istediğini anlatan Nalçacı, özensiz ve zevksiz görüntülerin her türlü güzelliğin önüne çıkmasından son derece rahatsız...
- İzmirlisiniz değil mi?
- Almanya’da doğdum, ama İzmir’de büyüdüm, İzmir’de okudum. Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü’nde okudum. Sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Dekor Kostüm Bölümü’nü bitirdim.
- Hangi dizi ve filmlerde sanat yönetmenliği yaptınız?
- Okuldayken çalışmaya başlamıştım. Asistan olarak birçok iş yaptım. Daha öğrenciyken Çılgın Bediş, Ruhsar gibi dizilerde, Kahpe Bizans filminde çalışmıştım. Sonrasında sanat yönetmeni olarak çalıştım. İlk sanat yönetmenliği yaptığım dizi, İkinci Bahar.
Sanat yönetmeni olmak için sadece eğitim yetmez
- Sanat yönetmeni ne iş yapar?
»Sizin hem Türkiye, hem uluslararası kariyeriniz birlikte ilerledi. Hatta Eurovision’dan önce de yurtdışında birçok başarınız vardı değil mi?
»Ferman: Evet, ufak tefek çalışmalarımız oluyordu. Yurtdışında festivallere gidiyorduk, burada pek duyulmuyordu ya da basın o zaman bizimle bu kadar ilgilenmiyordu. FIFA’ya şarkı vermiştik, Japonya’da albüm çıkarmıştık, birkaç önemli festivalde çalmıştık ama Eurovision ile herkesin ilgisi daha fazla üzerimize çekildi. MTV ve Eurovision bize farklı kapılar açtı.
»MTV En İyi Sanatçı Ödülü’nü kazanınca ne düşündünüz?
»Yağmur: İyi bir albüm yaptığımızı, yaptığımız işi iyi yaptığımız düşündük. Çünkü herşey müzikle başlıyor. İyi bir enerjimiz var, sahnede iyi iletişim kuruyoruz. Bu bize güç veriyor. En önemlisi de hepimiz işini çok seven adamlarız.
FİFA 3000 şarkı arasından bizimkini seçti
»Bir Kadın Çizeceksin hayran olduğum şarkılarınızdan biri. Bence evrensel bir şarkı ve eskimesi çok zor. Zaten FIFA da tüm dünyada kullanılan bir oyunu için bu şarkıyı seçmiş. Bu nasıl oldu?
»Ferman: Menajerimiz aracılığıyla oldu. FIFA şarkı arıyor. Dünyadan 3 bin şarkı gidiyor ve aralarında Jamiraquai, Oasis bile var. Ama 32 şarkı seçiliyor. Biri bizim şarkımız, biri de Athena’nınki. Bu büyük başarı tabii.
Her yıl binlerce turisti ağırlayan Doğay, en çok uluslararası standartlardaki, dünyanın en uzun ve güvenli kaydıraklarından oluşan su parkıyla gurur duyuyor. Pamucak yöresinin doğal ve tarihi güzelliklere karşın sinek, pahalı su gibi birçok zorluğunun da olduğunu anlatan Doğay, turizmin kalkınması için yapılması gereken çok şey olduğunu anlatıyor.
- Aslında eğitimcisiniz değil mi?
- Ankaralı eğitimci bir aileyiz. Büyük Dersane ve Büyük Kolej’in kurucusuyuz. 1994 döviz krizinde okul olarak büyük zarara uğradık. Turizme yatırıma karar verdik. Anne, babam en eski tatil köylerinden Kuş-tur’un kurucu ortağı olduğundan turizm geçmişimiz vardı. Çocukluğumdan beri bu bölgeye gelirdim.
- Turizm işine nasıl girdiniz?
- İlk olarak marina işi yapmak istedim, ama Türkiye’de denizle ilgili iş yapmak çok zor. 2 yıl uğraştım, olmayınca karada yatırım yapmak amacıyla Çeşme’den Alanya’ya kadar her yeri gezip yine Pamucak’ta su parkına karar verdim.
EN UZUN AİLE KAYDIRAĞINI TÜRK MÜHENDİSLERİ YAPTI
- Son dönemde birçok su parkı açıldı ama standartlara uygunluğu tartışılır. İyi bir su parkında neler olmalı?