Paylaş
BAŞAK Ekim Akkan, İzmirli bir sosyolog, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nde ‘Avrupa Birliği’ ve London School of Economics’te ‘Avrupa Sosyal Politikası’ alanında yüksek lisans dereceleri alan Akkan, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun projelerinde görev yapıyor. Açık Radyo’da program yapımcılığının yanı sıra, ‘Yoksulluk ile Mücadele Ağı’ gibi sivil platformlarda çalışmalarını sürdüren Başak Hanım ile Türkiye’deki sosyal politikalar üzerine konuştuk.
- Bugüne kadar ne gibi çalışmalarda, projelerde bulundunuz? Uluslararası projelerde yer aldınız mı?
- Bugüne kadar yoksullukla mücadele, çocuk ve kadın hakları gibi alanlarda sosyal projelerde yer aldım. Bunların bazıları uluslararası projelerdi. Örneğin, beni en çok heyecanlandıran projelerden biri 2 seneyi aşkın bir süredir kurmaya çalıştığımız Yoksulluk ile Mücadele Ağı.
- Yoksulluk ile Mücadele Ağı nasıl bir oluşum?
- Amacımız, Avrupa Yoksulluk ile Mücadele Ağı(European Anti-Poverty Network) ile işbirliği yaparak toplum temelli çalışan sivil toplum örgütlerini bir araya getiren bir platform kurmak. Türkiye Yoksulluk ile Mücadele Ağı’nın hak temelli sosyal politikaların savunuculuğunu yapan bir sivil toplum platformu olmasını istiyoruz. Bu yöndeki çalışmalarımız için Avrupa Birliği’nden de bir fon aldık.
Açlık sınırında yaşayanlar ve güvenlik duvarı arkasına hapsolanlar
- Özellikle büyük şehirlerde 5 dakika arayla süper lüks rezidanslar ve gecekondularda yaşayanların entegrasyonu ne kadar mümkün oluyor?
- Gelir eşitsizlikleri, yeniden dağıtım mekanizmalarının iyi işlemediği yani sosyal devletin zayıf olduğu, vatandaşlık temelli dayanışmayı güçlendiren sosyal politikaların hayata geçirilemediği Türkiye gibi ülkelerde daha vahim sonuçlar doğuruyor. Yani bir yanda açlık sınırında yaşayan, diğer yanda güvenlik duvarları arkasına hapsolmuş bireyler doğuruyor. Bu iki grubun ortak alanları gittikçe yok oluyor. Ortak okul, hastane, park alanı gibi kamusal alanlardaki karşılaşmalar artık yok.
- Aslında bunun örneklerine her yerde rastlanıyor değil mi?
- Evet, mesela Çeşme’deki sahillerin yavaş yavaş beach clublara dönüşmesi bunun tipik bir örneği. Kendilerini rezidanslara kapatanlar sahilde beach clublara kapatıyor. Bu grubun sağlık, eğitim gibi aldığı tüm hizmetler özel. Kamusal olanın paylaşıldığı bir biraraya geliş, yan yana olma gittikçe ortadan kalkıyor. Bu da tabii vatandaşlık temelli bir entegrasyonu, beraber yaşama kültürünü ortadan kaldıran bir durum.
Sosyal politika forumu ihtiyaçtan kuruldu
- Sizin de yöneticiliğini yaptığınız Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun kuruluşu nasıl ortaya çıktı? Şimdiki göreviniz ne?
- Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu(SPF) Türkiye’de sosyal politika alanını ekonomik, siyasi ve sosyal boyutları ile dikkate alıp bilgi üretebilecek bir yapıya duyulan ihtiyaçtan ortaya çıktı. Sosyal politika alanında çalışmalar yapan BÜ öğretim üyeleri Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder 2004’te hayata geçirdi. Ben kuruluş aşamasından 2008’de doğum yapana kadar Forum’un yöneticiliğini yaptım. Şimdi ise proje bazında çalışıyorum.
- Sosyal Politika Forumu ne gibi çalışmalar yapıyor? Amaçları neler?
- SPF kurulduğu 2004’den beri bilimsel çalışmalar yürütüyor, sosyal devlet anlayışını öne çıkaran sosyal politikaların sözcülüğünü ve savunuculuğunu yapıyor. Çalışma alanlarımız, yoksulluk, sosyal dışlanma ve bu sorunlara yönelik sosyal yardım mekanizmaları, sağlık, eğitim, sosyal hizmet gibi sosyal politikanın bir çok alt başlığını içeriyor. Sadece araştırma yapmıyor, raporlar yayınlıyor, atölye çalışmaları ve konferanslar yoluyla bunları geniş kitlelerle paylaşmaya çalışıyor. Örneğin en son Türkiye’de yaşanan eşitsizliklerin ortaya konduğu bir rapor yayınlandı ve kamuoyu ile paylaşıldı. Bugüne kadar yapılan ve süregiden çalışmalar ile ilgili bilgiler http://www.spf.boun.edu.tr sitemizde bulunuyor.
AVM’lerde büyüyen çocukları da başka sorunlar bekliyor
- Türkiye’de yaşanan müthiş sosyal eşitsizlik ne gibi sonuçlar doğurabilir?
- Yaşanan sosyal eşitsizlikler belli grupları toplumun kıyısına iterek derin bir yoksulluk ve sosyal dışlanma sorunu doğuruyor. Bu da beraber yaşama kültürünü, toplumsal bütünleşmeyi zedeleyen bir unsur.
- Sitelerde, avmlerde ve lüks ortamlarda yetişen, lüks kolejlere gönderilen zengin çocuklarını ne gibi sorunlar bekliyor?
- Bu çocuklar da Türkiye gerçeği. Madalyonun öteki yüzü. Yoksul mahallelerde yaşayan çocuklardan daha fazla kaynağa erişimleri var ancak onları da tüketim toplumunun dayattığı başka toplumsal sorunlar bekliyor. Avusturya’da örneğin zamanlarının büyük bir kısmını alışveriş merkezlerinde geçiren çocuklarla çalışmak üzere uzmanlaşan sosyal hizmet uzmanları var. Bizim bu grup çocukların yaşam koşullarına dair yaptığımız bir çalışma yok henüz ancak çalışılması gerektiğini düşünüyoruz.
Romanların yaşadığı yoksulluk ve sosyal dışlanmayla ilgili çalışıyoruz
- Geçtiğimiz aylarda Ege’de Roman vatandaşlarımızın yaşadığı bazı olaylar oldu. Bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
- 2005-2007 arasında Sosyal ve Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği ve EDROM (Edirne Roman Derneği) ile işbirliği içinde Zonguldak, Çanakkale, Batman ve Mardin-Nusaybin’de Romanların durumlarını anlamaya yönelik saha çalışmaları yürüttük ve ‘Romanlar ve Sosyal Politika’ isimli bir kitapta paylaştık. Şu anda da Sosyal Politika Forumu, EDROM, Anadolu Kültür A.Ş olarak Erzurum, Konya, Samsun, Bergama, Antakya,İstanbul ve Bursa’da Romanların yaşadığı yoksulluğa yönelik bir araştırmamız devam ediyor. Bu projemizde de amaç Romanların barınma, istihdam, eğitim, sağlık gibi alanlarda yaşadığı sıkıntıları ortaya koyabilmek ve politika önerileri sunabilmek.
Her yerde çocuklar çok etkileniyor
- Çocuk yoksulluğu projesi kapsamında neler yapıyorsunuz?
- Yoksulluğun en ağır şekilde çocukları etkilediği biliniyor. Gerek UNICEF’in, gerekse diğer uluslararası kurumların karşılaştırmalı yaptığı çalışmalara göre ABD, İngiltere gibi zengin ülkeler dahil dünyanın hemen hemen her yerinde çocuk yoksulluğu sorunu gittikçe büyüyor. Türkiye’de çocuk yoksulluğu oranları yüzde 30’lara varıyor.
- Siz bu konuda neler yapıyorsunuz?
- BÜ Sosyal Politik Forumu ve Bilgi Üniversitesi Göç Merkezi ve Çocuk Çalışmaları Birimi ‘nden bir grup araştırmacı çocuğun yaşadığı yoksulluğun çok boyutluluğunu anlamak üzere İstanbul temelinde bir araştırma yürüttük. Bu araştırmada çocukların iyi bir yaşam sürmeleri ile gerekli koşulları çocukların bakış açılarından anlamaya çalıştık.
Çocukluk yıllarımı İzmir’de geçirmiş olmam büyük şanstır
- Ege’nin Türkiye’yi temsil etmediğinden bahsedilir. Egeli yaşam biçimi de Türkiye’nin bir gerçeği değil mi?
- Her bölgenin olduğu gibi, Ege’nin de kendine özgülüğü var . Ege’nin Türkiye’yi temsil etmediği görüşü Türkiye’ye dair kafamızdaki bir stereotip gibi geliyor bana. Diğer yandan da coğrafi olarak insanlar birbirlerine yakınlaşıyor veya uzaklaşabiliyor. Örneğin Türk ve Yunan üniversite öğrencilerini bir araya getiren bir dizi kamp yapmıştık. Sadece bir gözlem ama Selanikli çocuklarla İzmirli çocuklar, Atinalı çocuklarla İstanbullu çocuklar daha iyi kaynaşmıştı. Yine de İzmir’de çocukluk yıllarını geçirmiş bir kadın olarak büyüdüğüm ortamın kadınlara tanıdığı özgür alan açısından kendimi şanslı sayarım.
Paylaş