Paylaş
Ali Özgentürk’ün İzmir’de çektiği “Görünmeyen” filminde Macar besteci Bela Bartok’u canlandıran Alman aktör ile röportaja giderken, kafamda 22 yıldır Hollywood’da yaşayan ve önemli filmlerde rol almış bir aktöre yakıştırdığım bir şablon vardı. Ama sohbetimizin 10. dakikasında yanıldığımı anladım.
Birkaç gün önce İsveç’te Lars Von Trier’in yönetmenliğinde Kirsten Dunst, Kiefer Sutherland, Charlotte Rampling gibi yıldızlarla çektiği filmden kalkıp İzmir’e gelen Kier, Ali Özgentürk’ün filmini anlatırken ilk filmini çekiyormuş gibi heyecanlı. Röportaj sonrası beni davet ettiği film setinde tanıştığım yönetmen Ali Özgentürk’ün de oyunculuğundan büyük övgüyle bahsettiği Udo Kier, Miami’ye benzettiği İzmir’in aynı anda birçok şeyi barındıran çok gerçek bir şehir olduğunu söylüyor.
Macar besteci Bela Bartok’u anlatıyor
?Ali Özgentürk’ü önceden tanıyor muydunuz?
?Hayır tanışmamıştım ama çok ilgi çekici filmler yaptığını biliyordum. Senaryoyu okuduğumda da çok etkilendim.
?‘Görünmeyen’ filminin konusu nedir?
?2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında çekilen film, Macar besteci Bela Bartok’un Türkiye’ye gelerek müzik üzerine yaptığı araştırmalardan bahsediyor. Filmin çok önemli olduğunu düşünüyorum. En önemlisi müzik var. Müziğin olduğu bir yerde lisan öğrenmenize gerek yok. Müzik kalbinize hitap eder.
?Filmde sizi en çok etkileyen ne oldu?
?Gelecekle igili film yapmak her zaman kolaydır. Çünkü kimse geleceği bilemez, istediğinizi yaparsınız. Ama 1937’de geçmiş bir hikayeyi filme çekmek zordur. Bela Bartok Mozart, Beethoven gibi bir besteci olmamış. Biraz daha avantgard bir kişilikmiş. Birçok ülkeyi gezmiş ve 1936’da Anadolu’yu da gezerek köylerdeki şarkı ve türküleri kaydetmiş. Küçük çocukların, yaşlı adamların söylediği bu harika şarkıların sözlerini anlamasam da tınıları kalbime, içime işledi. Belki bir Batılı için fazla hüzünlü denebilir ama kesinlikle çok güzel bir hüzün bu. Kendimi müziğe bıraktım ve kesinlikle çok etkilendim.
Uçakta yanıma oturan yönetmen film teklif etti, ilk üç boyutlu filmi çektik
?Bir dönem korku filmlerinin vazgeçilmez ismi olmanızı neye bağlıyorsunuz?
?İlk korku filmimi 1973’de Andy Warhol ile çekmiştim. Gerçek bir şeytan olmak için melek yüzlü görünmelisiniz. Yıllar geçtikçe de çeşitli korku karakterleri oynadım. Fantastik karakterleri canlandırmaktan keyif alıyorum çünkü sınırınızı kendiniz belirliyorsunuz.
?Andy Warhol’un filminde oynamanız kariyerinizdeki dönüm noktalarından. Bu nasıl oldu?
?Roma’dan Münih’e gidiyordum. Uçakta yanıma oturan adamla sohbet etmeye başladık. Ne iş yapıyorsunuz deyince aktörüm dedim. Hemen resimlerimi gösterdim. Adam telefon numaranızı verin dedi ve pasaportunun son sayfasına kaydetti. Meğer adam ünlü yönetmen Paul Morrisey’miş ve Andy Warhol için film çekecekmiş. Beni aradılar ve Sophia Loren, Carlo Ponti’nin de olduğu filmde Frankestein rolünü teklif ettiler. Hatta film 3 boyutlu çekilen ilk korku filmidir.
?Hollywood’a gidiş nasıl oldu?
?22 yıl önce Berlin Film Festivali’nin partisinde Gus Van Sant ile tanışmıştım. River Phoenix ve Keanu Reeves ile çekeceği filmde rol teklif etti. Ben bu aktörler de kim diye düşünürken kız arkadaşım ‘Onlar gençlerin en beğendiği aktörler, kabul et’ dedi. Bu filmden sonra Uma Thurman ile bir filmde küçük bir rol aldım ve devamı geldi.
Dunst’u Fatih Akın ile tanıştıracağım
?En son çektiğiniz filmler?
?Arka arkaya 4 film yaptım. İsveç’ten önce Kanada’da Isabella Rosselini ile film çektim. Bundan önce de daha önce Soul Kitchen filminde rol aldığım Fatih Akın ile Çin’de bir film yaptım. Fatih bu filmde yönetmen değil yapımcı ama biliyorum ki Fatih asla inanmadığı bir filme girmez. O filmleri paradan daha çok seven bir sanatçı. En son da Kirsten Dunst, Charlette Gainsburg, John Hurt, Kiefer Sutherland, Charlotte Rampling ile Lars Von Trier’in Melancholia filmini çektik.En son Kirsten Dunst ile film çektikten sonra yarı Alman olan Kirsten Almanya’da film çekmek istediğini söyleyince hemen Fatih Akın’dan bahsettim. Şimdi onları tanıştıracağım.
Atatürk’den müthiş etkilendim
?İzmir’i nasıl buldunuz?
?İzmir Miami’ye benziyor bence. Şehrin görkemli tarafı deniz kenarında ama diğer taraflarında da yoğun ve farklı bir şehir var. Bence çok gerçek bir şehir.
?Türkiye hakkında neler biliyorsunuz?
?Atatürk’ten çok etkilendim. Yaptıkları da fotoğrafları da çok etkileyici. Verdiği doğru politik kararların yanısıra zarafeti, asaleti inanılmaz. Onun hakkında henüz bir kitap okumadım ama belki ben görsel bir iş yaptığımdan ilk başta görünümünden etkilendim.
?Siz Atatürk’ü oynamak ister miydiniz? Çok da benziyorsunuz...
?Evet isterdim. Ama bence Atatürk’ü yabancı bir aktörün oynaması Türk aktörlerin hoşuna gitmeyebilir. Ya da bir yabancı oynasa da en iyi Türk aktörünün seslendirmesi doğru olur.
Hollywood’a gelen birçok Alman aktörün de hayalleri yıkılıyor
?Hollywood’a gelip başarılı olmak isteyen oyunculara neler söylüyorsunuz?
?Ben evimden meşhur Hollywood yazısını görebiliyorum. Bazen Almanya’dan gelip Hollywood’da şansını deneyenler oluyor. Beni arıyorlar, müthiş heyecanlılar.. Ama 2 hafta sonra yüzlerine kapanan kapılarla tüm hayalleri yıkılıyor. Belki de gelirken ben de olduğu gibi Hollywood kariyer hırsları olmamalı. Daha az umursamalılar.
?Oynamak istediğiniz bir rol kaldı mı?
?Inglorius Bastard’da oynayan Alman aktör Christopher Waltz’a imrendim. Menajerim vasıtasıyla onu tebrik ettim. O rolü oynamak isterdim ama ben kendi tarzımda oynardım.
Genç aktörler oyuncu değil ünlü olmak istiyorlar
?Yüzlerce film yapmışsınız ama sanki ilk filminiz gibi heyecanlısınız...
?Her film benim için bir tecrübe. 197 film yapmışım, 100 filmim orta, 50 filmim fena değil, 40 filmim iyi, kalan birkaç filmim ise çok iyi...
?Her filmle duygusal bağ kuruyor musunuz?
?Hollywood’da Armageddon, Blade gibi ticari filmler yaparken duygusal bağ kurmak her zaman mümkün olmuyordu. Bunlar sadece daha çok tanınmamı sağladı. Duygusal bağ kurabildiğim filmleri Romanya, Almanya, Danimarka ya da Türkiye’de yapabiliyorum. Oyunculuk için mutlaka yetenek gerekiyor. Benim çalıştığım birçok aktör oyunculuk okullarına gitmemelerine rağmen öyküye tüm duygularını katabiliyorlar.
?İyi aktör olmak isteyenlere tavsiyeniz?
?Şimdi çalıştığım Türk aktörler, Amerika’da nasıl olduğunu soruyorlar. Onlara da söylediğim gibi iyi aktörler aynı zamanda güvenilir, düzgün ve iyi insanlar. İşlerine saygılılar. Ben buraya çalışmaya geldim. Swissotel’de kalıyorum ama dinlenmem, tatil yapmam mümkün değil. Önce işimi layıkıyla yapmalıyım. Günümüzün genç aktörleri oyuncu olmak değil ünlü olmak istiyorlar.
Amerika’da ticari, Avrupa’da duygusal filmler
?Amerika’daki ticari filmlerle Avrupa sinemasının önemli filmleri arasında nasıl denge kuruyorsunuz?
?Sadece Amerikan filmleri yaparak yaşayamazdım. Birçok Amerikan filminde ruh yoktur varsa da hesaplanarak eklenmiştir. Oysa Lars Von Trier, Gus Van Sant, Ali Özgentürk, Fatih Akın gibi yönetmenler hesap yaparak değil, beğendikleri için çekerler, risk alırlar, iş yapmazsa da önemsemezler.
?Amerika yine de sinemanın merkezi..
?Amerika’da film bir endüstri ve ben de bu endüstrinin bir işçisiyim. Amerikalılar çamaşır makinesi üretir gibi film çekiyorlar. Beğenmedikleri bir aktörü değiştiriyorlar, yerine hemen yenisini buluyorlar. Citizen Kane, Hitchcok filmleri gibi filmler harika filmler. Lars Von Trier’in Melancholia filmi de çok önemli bir film olacak..
Türk Müziğini anlamasam da duygulanıyorum
?Türk Sineması hakkında neler biliyordunuz?
?Bildiğim ilk Türk filmi Yılmaz Güney’in ‘Yol’ filmiydi. Oyucular harikaydı ama daha güzel olan görüntüler, manzaralar, daha önce görmediğim bir kırsal kesimin bu kadar normal yansıtılmasıydı.
?Bu filmden önce de Türkiye’de film çekmiştiniz değil mi?
?İki yıl önce Osman Sınav ile çalışmıştım. Almanya’da doğan Türk oyuncu Haluk Piyes beni arayıp Pars-Kiraz Operasyonu’nda rol teklif edildiğini söyledi. Osman ile İstanbul’da çalışmak da çok güzeldi. Türkiye’de çalışmayı seviyorum çünkü Türkler bence dünyadaki en sıcakkanlı insanlar, Japonlar bile sonra geliyor.
?Ali Özgentürk ile çalışmak nasıl?
?Ali ne yaptığını çok iyi biliyor. Çok tecrübeli bir yönetmen, aynı zamanda da mükemmelliyetçi. Filmi İzmir ve çevresinde çekiyoruz. Müzikleri anlamasam da çok duygulanıyorum. O kadar basit enstrümanlarla çalınan yalın müzik beni çok etkiliyor. Bu filmi yaparken her geçen gün daha da mutlu oluyorum.
Paylaş