Ayçe Bükülmeyen

Sağlık için döndüğü yüzmede 47 yaşında Avrupa dereceleri

6 Ekim 2013
İZMİRLİ eski milli yüzücü ve Türkiye rekortmeni Pınar Sapsağlam İdel, uzun yıllar önce bıraktığı spora sağlığı için döndü.

Önceleri hobi olarak yüzerken iyi dereceler almaya başlayınca tekrar yarışlara katılan Pınar Hanım, 47 yaşında Avrupa Masterlar Yüzme Şampiyonası’nda 4. olarak ülkemiz adına bu alandaki en iyi dereceyi elde etti. 80’li yıllarda İzmir’in tam bir yüzme şehri olduğunu ve çok değerli sporcular çıkardığını anlatan İdel’in yeni hedefi Kanada’da düzenlenecek 2014 Dünya Masterlar Şampiyonası...

10 YAŞ GEÇ DİYE ÖNCE BENİ İSTEMEDİLER

- Yüzmeye nasıl başlamıştın?

- Aslında yaşıtlarıma göre ve bu spor için geç sayılabilecek bir yaşta, 10 yaşında başladım. Ailem beni ve kardeşlerimi, Atatürk Yüzme Havuzu tesislerine götürdüğünde sonradan antrenörüm olan Orhan Mengi benim için 10 yaşın çok geç olduğunu, ancak kardeşlerimle spor için gelmemi söylemiş. Oysa ben kısa sürede ilerleme kaydederek antrenörümü ve ailemi şaşırttım.

- Ne zaman milli yüzücü oldun?

- 12 yaşında ilk kez milli mayoyu giyerek Balkan Şampiyonası’nda ülkemi temsil etmeye başladım. Yüzmeyi bırakana kadar milli mayoyu sürekli giydim. 13 yaşımda ise ilk Türkiye rekorumu 100 metre kelebekte kırdım. 100 metre kelebek ve 200 metre kelebekte Türkiye şampiyonluklarım var. Gerçekten 80’li yıllarda İzmir bir çok başarılı kulübü, antrenörü ve yüzücüsüyle tam bir yüzme şehri idi.

SPORLA OKULU YÜRÜTEMEDİM SINIFTA KALDIM

Yazının Devamını Oku

Sahi, siz Gezi’den sonra ne yaptınız?

3 Ekim 2013
Gezi Olayları’nın etkisi geçmiş gibi görünse de aslında değiştirdiği birçok şey var.

Normal şartlarda siyasetle ilgilenmeyen, uzaktan bakan birçok kişi artık ‘ne yapabilirim, siyasete girmeden de bir etki yaratabilir miyim’ düşüncesiyle çalışıyor. Bunlardan biri de uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapmış olan Ahmet Tamtekin.

Gezi sırasında sosyal medyada buluşan birçok insanın oluşturduğu Demokrasi Platformu’na başkanlık eden Tamtekin, biz sade vatandaşlar ile siyasi partileri yakınlaştırmak, içeriklerini daha yakından öğrenmek ve bu görüşmeleri sosyal medyada yayınlamak adına başvurular yapmış. Fakat şu ana kadar tek yanıt CHP’den gelmiş.

Benim yayıncılık tecrübem nedeniyle dahil olduğum proje sonucu tamamen kendi imkanlarımızla Ankara’ya giderek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştük, birçok kişinin görüşleriyle belirlenen soruları sorduk.

Röportaj yarın, yani cuma günü sosyal medyada yayınlanmaya başlayacak. Hatta CHP basın sorumluları, ‘izin verirseniz biz de yayınlayalım’ dedi. Tamtekin ve arkadaşları bu görüşmeleri yayınlatmak adına tüm medya kuruluşlarına başvuruyor, fakat şu ana kadar tek olumlu yanıt Halk Tv’den gelmiş. Orada da pazar günü yayınlanacak.

Neden böyle bir şey yapıyorsunuz diyenlere yanıtları şu; Mevcut yayın kuruluşlarında istediğimiz soruların soruların sorulmadığını, bize sözcülük edilmediğini düşünüyoruz. O nedenle sadece facebook, twitter’da eleştiriler yazmakla kalmıyor, somut birşeyler yapmaya çalışıyoruz. Durum bu...

Hay Allah, kabalık edip hep yaptıklarımızdan bahsettim. Sahi, Gezi’den sonra siz neler yaptınız?

Yazının Devamını Oku

Selçuk’ta yaşayan herkesi kucaklıyoruz

29 Eylül 2013
SELÇUK’ta çok güzel şeyler oluyor.

Belediye Başkanı Hüseyin Vefa Ülgür, üniversitelerle işbirliği yaparak şehrin belleğindeki tüm kültürel ve tarihi zenginlikleri ortaya çıkarıyor. Sosyologlarla çalışarak farklı kökenleri araştıran Ülgür, göç kenti olan Selçuk’tan gidenlerin peşinden Yunanistan’a bile gitmiş. ‘İnsanların renklerini silikleştirip soldurmaktansa öne çıkarıp gökkuşağı gibi birbirine sıkı sıkı bağlı hale getirmeye çalışıyoruz’ diyen Ülgür’ün çalışmaları tüm Türkiye’ye örnek olmalı. Tıpkı Selçukluların yaptığı gibi bilinen hemşehrilik kavramlarını yıkarak yerine çok daha gerçekçi ve kucaklayıcı bir hemşehrilik kavramı yaratmalıyız belki de…

8 BİN YILLIK BELLEĞİ OLUŞTURDUK

- Kent Belleği Projesi ne zaman ortaya çıktı?- Bu çok temel bir ihtiyaçtan doğdu. Benden önceki belediye başkanlarına ait çok az belge ve fotoğraf görünce bunların arşivlenmediğini farkettim. Oysa buraya Prens Charles, Papa, Ford gibi birçok önemli şahsiyetlerin geldiğini bildiğimden bunları bulduk. Yakın tarihimizle ilgili çalışmaya başladık. Dokuz Eylül Arkeoloji’den Akın Ersoy ile Şirince’de eski manastır yapılarını araştırdık. Yine Dokuz Eylül Mimarlık ve Tarih’ten bir ekiple çevredeki beylikler dönemi mezarlıklar ve hikayelerini araştırdık. Celal Bayar Üniversitesi ile de aynı yönde çalıştık.

- Ortaya ne çıktı?- 8 bin yıllık bir kent olan Selçuk’un tam bir göçmen kenti olduğu… Giritliler, Yörükler, mübadiller, Makedonya, Balkanlar’dan gelen göçlerin yanısıra iş için Doğu ve Güneydoğu’dan gelen Kürt vatandaşlarımızla biz çok renkli bir mozaik olmuşuz. Ege Üniversitesi Toplum Psikolojisi’nden Prof. Melek Göregenli ve ekibi, kurumumuzdaki sosyologlar, arkeologlar saha çalışması yaptık. Burada yaşayan yörükler, Giritliler, Balkanlılar, mübadiller, Doğu Anadolulular kimdir, hikayeleri nedir, nasıl yaşarlar, orada ne yaparlardı, burada ne yaptılar, hangi zorluklarla karşılaştılar araştırdık. Sonra da Selçuk’u ne kadar benimsediler, hemşehrilik ve aidiyet durumları nasıl, birbirleriyle ilişkileri ne seviyede araştırdık, sohbet toplantıları yaptık. Bu sohbetlerle hepsi yakınlaştı, nasırları yumuşadı.

İLK EFES’TE EKİLEN TÜTÜN İÇİN MÜZE KURDUK

- Selçuk-Efes Kent Belleği binası çok özel. Burasının tarihi nereye gidiyor?

Yazının Devamını Oku

Selçuk kentlilik bilincini yeniden yazıyor

26 Eylül 2013

SELÇUK denilince akla ilk gelen kuşkusuz Efes Antik Kenti. Fakat dünyanın en önemli kültür miraslarından birine sahip olması, Selçuk’un diğer kültürel zenginliklerini görmeye engel değil.


Selçuk, 8 bin yıllık tarihi boyunca o kadar çok medeniyete ev sahipliği yapmış, öyle zengin kültürel öğeler biriktirmiş ki, sonunda tüm bu zenginlik çok özel bir binada sergilenmeye başlamış. İlçenin sembol yapılarından olan 150 yıllık Reji Tütün Ambarı, Selçuk’ta yaşayanların izlerinin toplanacağı bir mekana dönüştürülmüş. Sadece sergilenenlerle değil, yapılan çok özel çalışmalarla Selçuk-Efes Kent Belleği oluşturulmuş. Özellikle Hüseyin Vefa Ülgür gibi değerlerine sıkı sıkıya bağlı aynı zamanda yenilikçi ve vizyoner olan belediye başkanı sayesinde ortaya gerçekten çok çarpıcı sonuçlar çıkmış.


Yazının Devamını Oku

Çocuğunun sınıf arkadaşım olmasına destek verir misin

22 Eylül 2013

Çocuğunuzun sınıfında, down sendromlu ya da eğitilebilir engeli olan bir çocuk olmasını ister misiniz? Yoksa o kadar cesur yürekli değil misiniz?
Merak etmeyin, Sami Altunel gibi kendisini, farklılıklarımıza rağmen bizleri birleştirmeye adamış insanlar sayesinde bu ‘engel’inizi aşabilirsiniz.
Elektrik-Elektronik Mühendisi Sami Altunel, ikiz Efe ve Ege’nin babası. Efe’nin down sendromlu doğmasıyla bu konuda yardımcı kaynak ve insan yokluğunu görerek böyle ailelere rehberlik için Ulusal Down Sendromu Derneği’ni kurmuş. Avrupa’nın ve Dünyanın En Gönüllüsü (Eaton Stover Award) ve Sabancı Vakfı Türkiye’nin Fark Yaratanı ödüllerini de alan Altunel, para ödüllerini bu yöndeki projelere bağışlamış.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde engelli çocukların engelsizlerle birlikte eğitim aldığı “Kaynaştırma Eğitimi”, bizim ülkemizde de uygulanıyor. Fakat çoğu zaman toplumsal baskılar, yargılayıcı ve cahil yaklaşımlar nedeniyle kağıt üzerinde kalıyor. Fakat Efe’nin okuduğu Agahefendi İlköğretim Okulu’nun müdür, öğretmen ve velileri bu konuda örnek alınması gereken bir duruş sergiliyor.

ÖLSÜN DAHA İYİ DİYEN DOKTORLAR VAR

- Oğlunuzun down sendromlu olduğunu nasıl öğrendiniz?- Efe doğduktan sonra öğrendim. Kendimi çok kötü hissettim, ama down sendromu hakkında bilgim yoktu. İlk anda, eşimden ve çevremden gizledim. Ama bir hafta tek başıma o yükü taşımak çok zordu. Bir ay geçtikten sonra eşime söyleme kararı aldım. Doktorla belirlediğimiz gibi eşime Efe’nin down sendromlu olduğunu söyledik. Eşim, “Down sendromu ne demek” dedi. Doktorun cevabı, “bildiğin gerizekalı” oldu. İnanılmaz bir cevaptı. Yeni doğum yapmış, kanından canından olan bir parçaya hakaret, zaten morali bozuk bir kadın için öldürücü darbe gibi. Tabii o doktora bir daha gitmedik.

Yazının Devamını Oku

İzmir’in uluslararası kadınları hasta çocuklar için yemek yapacak

19 Eylül 2013

HANİ farklı ülkelere seyahat edince hemen onların yemeklerini de tatmak istersiniz ya, bu cumartesi seyahat etmenize gerek kalmadan tam 25 farklı ülkenin lezzetlerini tadabilirsiniz. Hem de katılımınızla çok özel bir yardım yaparak...
İzmir’de bulunan yabancı kadınların ya da yurtdışında yaşadıktan sonra İzmir’e dönmüş olanların kurduğu İzmir Uluslararası Kadınlar Derneği, 21 Eylül Cumartesi 11.00-14.00 arası, St. John Anglikan Kilisesi’nde 25 farklı ülke ve kültürlerin lezzetlerininin yarışacağı bir etkinlik düzenliyor.
Etkinliğin geliri ise Ege Üniversitesi Çocuk Hastanesi’nde Pediatri Bölümü’nden, kan kanserlerinde kök hücre transplantasyonu ve talasemi uzmanı Prof. Dr. Buket Erer Del Castello’nun, çocuklarının tedavisi için şehre gelen ailelerin barınma, gıda, giyim gibi imkanları sunmak için kurulmuş Hasta Çocuk Evleri Derneği’ne bağışlanacak.
Ben de, İzmir Hilton Oteli Şefi İnan Doğru ve Swissotel Büyük Efes Şefi Wolfgang Goedl ile birlikte jürideyim. Bir yandan, “Tam da yaz bitti, yediğime içtiğime dikkat edeyim derken, olacak şey mi bu?” diye hayıflanırken; diğer yandan, dört gözle yemekleri bekliyorum. Siz de bu kadar farklı kültürü aynı anda tanıma fırsatını kaçırmak istemiyorsanız www.facebook.com/IwaiCharityProjects sayfasından bilgi alabilirsiniz.

Erzurumlu sanatçılar İzmir’de sergi açıyor

HEPİMİZ bu güzel ve her köşesi farklı estetik ve lezzet barındıran ülkenin farklı köşelerinde kendi bildiğimiz şekillerde yaşıyor, çalışıyor, kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Bir araya geldiğimizde ise bir bakıyoruz aslında hepimiz benzeriz. O nedenle bir araya gelebilmek, tanışabilmek, dokunabilmek aslolan... İşte, bu anlamda harika bir fırsat... Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim görevlilerinden, resim ve heykel bölümlerinden mezun olmuş ve halen lisansüstü eğitimine devam etmekte olan sanatçılardan, 27’si ressam, 19’u heykeltıraş olmak üzere 46 sanatçının eseri İzmir’e geliyor.

Yazının Devamını Oku

Arkas ailesinin sanatçı üyesi

15 Eylül 2013

Arkas ailesi, ülkemiz iş dünyasının en önemli ve büyük şirketlerinden birini kurarak bugünlere taşımasıyla biliniyor. Oysa aile bireylerinden Claire Arkas’ın dünyası bambaşka gelişmiş. Henüz küçük yaşlarda sanata yönelen Claire Arkas, kendisini resimle ifade etmeyi tercih etmiş. Sanat öğrenimini yurtdışında alan Claire Arkas, 6. kişisel sergisini Alaçatı Art Shop’ta açtı. Yağlıboya, akrilik çalışmalarının yanısıra ‘litografi’ denilen taş baskı tekniğini de başarıyla uygulayan Arkas, İzmir’i çok sevdiği için resmetmeyi sevdiğini anlatıyor. Eşi Horas Dumitrescu ile sergi alanında görüntülediğimiz sanatçı, figür ağırlıklı tablolar yapmaktan, hatta zaman zaman kendi portresini çizmekten hoşlandığını anlatıyor.

DEDEM İŞADAMLIĞININ YANISIRA RESİM YAPARDI

Resme yönelmeniz nasıl oldu? Yeteneğinizi ilk farkeden kimdi? Dedem kendi mesleğinin yanı sıra resim de yapıyordu. Resim yapmayı çocukluğumdan beri sevdiğim için beni bu alanda eğitim almam konusunda yönlendirdi. Ailem de destekledi.

Yurtdışında eğitim almışsınız. Hangi okullara gittiniz, niçin bu okulları seçtiniz? Yurtdışında biri İsviçre’nin Sierre şehrinde ve diğeri Paris’te olmak üzere iki ayrı okulda, lise sonrası eğitim aldım. İsviçre Sierre’de gittiğim okul Paris’tekine nazaran daha ufak. Çok ilgili ve iyi hocalarım oldu ve resim eğitimine başlamak için doğru yerdi. Daha sonra Paris’e gitmek istedim. Çünkü Paris “Beaux-Arts”daki resim atölyelerinin ve baskı resim atölyelerinin çokluğu ve müzelere yakınlık beni etkiledi.

İZMİR’İ RESMETMEYİ ÇOK SEVİYORUM

Alaçatı’da açtığınız kaçıncı serginiz? Konu ve teknik olarak neler içeriyor? Bu Alaçatı’da açtığım ilk sergi. Bunun öncesinde İstanbul’da 3, İzmir’de 2 kişisel sergi açtım. Yağlı boya ve akrilik işlerinin yanında kağıt pastel işler de var. Konu olarak mekanın ikinci planda olduğu figür ağırlıklı kompozisyonlar. Daha doğrusu mekan figürün içinde bulunduğu ruh halini bir atmosfer kurarak destekliyor. İzmir’i de kompozisyonladığınız oluyor. Sizi şehrin en çok hangi özellikleri etkiliyor?

İzmir’de doğdum. İzmir şehrini seviyorum ve iyi bildiğim bir şehir olduğu için de resmetmeyi seviyorum.

Yazının Devamını Oku

Alman devi yatırım için Ege’yi seçti

12 Eylül 2013

ALMAN ısıtma sistemleri devi Viessmann Grubu, 50 milyon TL yatırımla kurduğu Manisa fabrikasında başta Avrupa olmak üzere tüm dünya ülkeleri için kombi üretecek. Dünyada 10 bin 600 kişinin çalıştığı 1.89 milyar Euro cirolu Viessmann, Türkiye’nin ekonomisine güveniyor. Yıllık yaklaşık bir milyon adet kombi ve kazan ile İngiltere’den sonra dünyadaki ikinci büyük ısıtma pazarı olmamız da yatırımda bir başka etken kuşkusuz.

Fabrika değil akademi
Geçtiğimiz hafta firmanın Frankfurt-Allendorf’taki merkezindeydim. Franfurt’ta üst düzey yönetim ile tanıştım, fabrikayı gezerek, bilgi aldım. Son derece temiz, aydınlık ve güzel inşa edilmiş binalarla sanayi firmasından çok, bir akademiyi andırıyordu firmanın merkezi. İşin güzel tarafı Manisa’da da aynı şekilde bir fabrika yapılmış olması.
36 bin 566 metrekare alan üzerinde 6,5 ay gibi çok kısa bir sürede inşa edilen fabrika yeşil bina özelliği taşıyor. Yani çok yüksek enerji verimliliğini, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve zararlı olmayan yapı malzemelerinin kullanımını da kapsayan entegre bir enerji konsepti sözkonusu. Bina çatısının güney tarafına fotovoltaik paneller yerleştirilip, kuzey yönündeki pencerelerden üretim alanlarının yoğun gün ışığı alması sağlanıyor. Bu da elektrikli aydınlatmada büyük tasarruf demek. Bina dış yüzeylerinin ısı izolasyonu, etkili güneş koruması ve havalandırma sistemi üzerinden ilave soğutma yapılıyor. Güneş enerjisi ile sadece sıcak su değil, bazı bölümler için elektrik de üretilecek. Geceleri serin dış ortam havası yardımı ile binada doğal soğutma yapılabilecek.

Kadın işçiler de çalışacak

Yazının Devamını Oku