Ayçe Bükülmeyen

Kadın Ticaret Platformu’na yurt dışından bile talep

9 Haziran 2014

İZMİR Ticaret Odası İş Kadınları Konseyi her yıl, iş çevrelerini yeni imkanlarla kucaklayabilmek ve her düzeyde iş kadınlarını sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan bir araya getirmek amacıyla ‘İş Kadınları Ticari Platformu’ düzenliyor. Bu yıl 11 Haziran’da İzmir Hilton’da yapılacak platform özellikle ‘81 İlde 81 Topuk Projesi’ kapsamında tüm Türkiye’den katılımcılar ağırlayacak. ‘Bu projeyle Türkiye’deki işkadınlarına ulaşarak, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan işbirliği yaratmanın yanı sıra, Edirne’den Ardahan’a tüm illerle ticari bağlantı kurup, çalışmalana ciddi yapılanma getirdik’ diyen Konsey Başkanı Asuman Nardalı önümüzdeki yıl platformu uluslararası boyuta taşıyacaklarını söylüyor.

BİZ GİRİŞİMCİ DEĞİLİZ ZATEN İŞE GİRİŞMİŞİZ- İş Kadınları Platformu kurulalı 4 yıl oldu. Geldiğiniz noktayı nasıl görüyorsunuz?
- Bir kişi yola çıktık, bir anda 70 kişi olduk, şu anda İzmir’de 300, Türkiye’de 850 kadın olduk. Çünkü Türkiye’nin birçok ilindeki kadınlarımız kendi ticaret odalarına kayıdolarak illerini temsilen bize dahil oldular. Birçok ilde iş kadınlarımız ticaret odalarına girmeyi bile düşünmemişler, sadece işlerine bakmışlar. Bugün ise 81 ilde ticaret noktamız var.
- Hep vurguluyorsunuz biz girişimci değil, iş yapan kadınlarız diye. Arada ne fark var?
- Fark bizim çoktan işe girişmiş olmamız. İş Kadınları Platformu’nun kurulma amacı temelde birbirleriyle ticaret yapmaya dayalı. Biz, her sektörden kadın biraraya gelerek şirket ve ürün bilgilerimizi paylaşıyoruz. Şirketimize ya da kendimize ne alınacaksa üyelerimizden almayı tercih ediyoruz. Platformda da yapmaya çalıştığımız bu... Böylelikle biz birimize destek olarak, bir kalkınma sağlayabileceğimize inanıyorum. Girişimci kadınlarımıza da iş sahası sağlıyoruz.

SORUNLARI DEĞİL SORUNU YARATAN DURUMU TARTIŞALIM- Kadın sorunları denince hemen kadına yardım yapmak geliyor akıllara ama bununla da birşey çözülemiyor...

Yazının Devamını Oku

İzmirli gençten Somalı gence

5 Haziran 2014

SOMA maden faciasının üzerinden tam 3 hafta geçti. Gündem o denli hızlı değişiyor ki, bu kadar feci bir olay ancak 1-2 paragraf yer bulabiliyor medyada... Ama yine de kendi gündemine bağlı kalanlar Soma için sistemli bir şekilde çalışmaya, bir şeyler yapmaya devam ediyor. Özellikle de gençlerin ve çocukların duyarlılığı şapka çıkarılacak cinsten. Soma Kadın Dayanışma Derneği’nin özverili üyeleri köy köy madenci evlerini gezerek ihtiyaçları belirlediğinde giyecek, yiyecek yanında babası madende vefat eden çok başarılı sağlık lisesi öğrencisi bir gencimizin de tablet bilgisayara ihtiyacı olduğunu fark etmişler. Ben de bu ihtiyacı duyurmaya aracı oldum, ama açıkçası daha hayati ihtiyaçların yanında pek de önemsenmez diyordum. Oysa gencin halinden yine gençler anlıyormuş. 12 yaşındaki Suzan Amato adlı bir genç kız resim yarışmasında kazandığı tablet bilgisayarı hiç düşünmeden paketiyle birlikte Soma’ya gönderdi. ‘Bir Türk vatandaşı olarak yapabileceğim en küçük bağış, ancak bir 7. sınıf öğrencisi için yapabileceğim en büyük bağış’ diyen Suzan’ın bağışı yerine ulaştı. Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlik, böyle bir gençlik olmalı...

Gençlerin seçimleri

GENÇLER demişken sivil toplum alanında güzel çalışmalar yapan Rotaractların verdiği 5. Meslek Hizmet Ödülleri’nden bahsetmek istiyorum sizlere. Her yıl 43 kulüpteki gençler, yaptıkları oylama sonucu alanında başarılı çalışmalar yapan kişileri belirliyor. Bu yıl Eski Devlet Bakanı Işılay Saygın ile Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, işadamı Lucien Arkas, oyuncu Yılmaz Tüzün, senarist yönetmen Filiz Alpgezmen, Pınar Karşıyaka Erkek Basketbol Takımı, Konak Belediyesi Kadın Futbol Takımı, Sokak Çocuklarını Koruma Derneği, gazeteci-yazar Yaşar Aksoy, Ege Üniversitesi Televizyonu kurucusu Prof. Dr. Fazıl Apaydın ve opera sanatçısı Birgül Su Ariç’in yanı sıra beni de gazeteci-yazar olarak ödüle layık görmüşler. Açıkçası onaylanmak için uğraşmasak da takdir görmek her zaman güzel. Ama benim için daha da özel olan bu ödülün gençlerin oylarıyla verilmiş olması. Ne de olsa değişim gençlerle başlayacak, bu değişimin içerisinde yer almak istiyorsak önce gençlere beğendirmeliyiz kendimizi...

Yazının Devamını Oku

Kaybolan lezzetlerin peşinde

1 Haziran 2014

MUTFAK kültürü mirasımızı sahiplenen tek etkinlik olan, “Uluslararası Kaybolan Lezzetler Festivali” haftaya Alaçatı’da başlıyor. 6 - 8 Haziran’da ‘İlkbahar & Yaz’, 10 - 12 Ekim’de ‘Sonbahar & Kış’ yemekleri olarak düşünülen festivalde, 3 gün çık hava sineması, yöresel ürünler, gastro turlar, söyleşiler, tadımlar ve onlarca etkinlik yaşanacak. Restoranlarda da bu özel tariflerin yer aldığı menülerle eşsiz lezzet deneyimi sunulacak. Festival danışma kurulu üyeleri Celal Uysal ve ydın Demir ile kaybolan lezzetlerimizi konuştuk. Festival hakkında detaylı bilgilere www.kaybolanlezzetler.com’dan ulaşabilirsiniz.

Celal Uysal - Turizmci
İZMİR VE ÇEVRESİYLE SAKIZ’DA AVA ÇIKTIK
- Kaybolan Lezzetler Festivali nasıl çıktı ortaya?
- Amacımız unutulmuş ve unutulmaya yüz tutmuş tarifleri toplamak, uygulamak ve tattırmak. Tarifleri İzmir ili, ilçeleri ve Sakız adasına yaptığımız lezzet avlarıyla topladık. Aydın Demir, Funda İnansal, Gökçen Adar, Cengiz Uziş, Yaprak Uziş, Levent Alpat, Celal Uysal ve değerli birçok ismin bulunduğu önemli bir danışma kuruluyla Dude Table’nin katkı sağladığı festivale Kültür Bakanlığı da uluslararası boyutta destek veriyor.
- Neler olacak bu festivalde?

Yazının Devamını Oku

Görevleri kurtarmak ama onlar da insan

25 Mayıs 2014

SOMA’da yaşanan maden faciasında onlarca kurtarma ekibi görev yaptı. Biri de Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) idi. Bir yanda canlarını tehlikeye atarak en azından bir kişiyi daha kurtarmak için uğraşan, diğer yanda acılı ailelerin sıkıntılarına ortak olan kurtarma görevlileri, her ne kadar bu işin eğitimini almış olsalar da, etkileniyor, acıları uzun süre yüreklerinde taşıyor. Öyle olaylarla karşılaşıyorlar ki, akıllarından hiç çıkmıyor. Tıpkı ‘Çizmelerimi çıkarayım da sedye kirlenmesin’ diyen işçiye ilk yardım yapan acil tıp teknisyeni Yurdagül Köstekli gibi. Türkiye’deki her vicdan sahibi insanın yüreğini derinden dağlayan bu sözler karşısında metanetini koruyarak yaralı işçiye moral veren Köstekli, ‘bizim için insan hayatından daha değerli şey yok’ diyor. Tıpkı diğer kurtarma görevlileri gibi...

İLK KEZ BÖYLESİYLE KARŞILAŞTIM

YURDAGÜL KÖSTEKLİ (ALİAĞA 112 İSTASYONU, ACİL TIP TEKNİSYENİ)
- İlk gün oradaydık. Tek düşüncemiz hastalarla ve yaralılarla ilgilenmekti. Yaralı işçimizi getirdiler. Sedyeye yatırırken ‘çizmelerimi çıkarayım sedye kirlenmesin’ deyince çok şaşırdım. Ama zaten o an aklımda sadece sağlığıyla ilgilenmek vardı. Sonra hastaneye kadar birlikte gittik. Rahat olmasını, bizim onlar için geldiğimizi söyledim. Tedavisini yaptık ve hastaneye teslim ettik.
Hemen hergün onlarca hasta, yaralı taşıyoruz. Şimdiye kadar böyle bir soru duymamıştım. Bizler sedyeyi değil, insan sağlığını düşünürüz. Zaten yapmam gerekeni yaptım. Normali de bu. Ama tabii keşke bu olay olmasaydı diyorum hep. Daha önce fırsatım olmadı sizin vasıtanızla hayatını kaybeden işçilerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum. Gerçekten çok üzgünüm.

CANLI ÇIKAN KİMSEYİ KAYBETMEDİK

Yazının Devamını Oku

İsmet’e iyi haber beklentisi

23 Mayıs 2014

DÜN yayınladığımız Soma’da hayatını kaybeden madenci İbrahim Salgın’ın Akdeniz anemisi olan oğlu İsmet Salgın haberinden sonra kemik iliği bulunduğu yönünde bilgi geldi. Bu haber üzerine Ege Üniversitesi’ni aradığımda, Nakil Merkezi’ne yönlendirildim. Merkez yetkilileri, İstanbul İlik Bankası’nda yabancı kaynaklı bir donörün dokusunun şu anki tetkiklere göre 10’da 10 uyduğunu, fakat kesin konuşmak için mutlaka ileri tetkikler yapılması gerektiğini anlattılar. Bunlardan sonra bir de donörün uygunluk durumunun kesinleşmesi gerekiyormuş. Donörün sağlık durumunun hala uygun olması, mesela bir kadın ise bu dönemde hamile kalmamış olması gerekiyormuş. Maalesef bazen vazgeçenler bile olabiliyormuş donör olmaktan. Tüm bu konularda bilgiyi İstanbul İlik Bankası’nın vereceğini öğrenince, hemen orayı da aradım. Banka Koordinatörü Prof. Fatma Savranoğlu’ndan, konu üzerinde çalıştıkları, yakın zamanda daha doğru bilgi verecekleri açıklaması geldi. İleri tetkiklerin olumlu olması ve donörün uygunluğu sonucu İsmet’in nakli Ege Üniversitesi Nakil Merkezi’nde yapılabilecekmiş.
Maalesef ülkemizde ulusal veri sistemine kayıtlı donör sayısı yeterli değil. Oysa bir kemik iliği bankasının gönüllü verici sayısı ne kadar fazla ise bir hasta için kendi toplumundan uygun verici bulma olasılığı da o kadar yüksek. Bu nedenle gönüllü donör olmak son derece önemli. Peki, nasıl gönüllü donör olabilirsiniz? Kısa kısa derlemek gerekirse:
* 18-50 yaşlarında, kronik bir hastalığı olmayan sağlıklı her birey gönüllü verici olabilir.
* Gönüllü verici olmak için yalnızca bir tüp kan vermek ve gönüllü onay formunu doldurmak yeterli. İzmir’den ilik donörü olmak isteyenler için, Ege Üniversitesi Kan Merkezi’nden (0232-390 40 29) randevu alarak gidiliyor.
* Gönüllü hiçbir bahane sunmaksızın vericiliğinden istediği zaman vazgeçebilir.
* Bir hastaya uygun bulunduğunuzda kök hücre nakli için yaklaşık bir gününüzü ayırmanız yeterli. Bu süre içinde alanında uzman klinisyen ekip muayeneleri yapıyor ve laboratuvar sonuçları değerlendiriliyor. Bazen nakilden bir süre sonra bir günü daha ayırmak gerekebilir.
İsmet, babasının Soma maden faciasında hayatını kaybetmesi nedeniyle gündeme geldi belki, ama İsmet gibi daha binlerce kişi ilik bekliyor. O nedenle, gönüllü donör olmak çok, ama çok önemli.

Yazının Devamını Oku

İlik için kan veren işçilerin hepsi öldü

22 Mayıs 2014

Soma’da hayatını kaybeden her madencinin ardında yürek burkan bir hikaye var. Öyle olmasa, 800 TL maaşa her gün yerin altına girer mi insan? Fakirliğin, yoksunluğun belini büktüğü bu işçilerden bazıları da ailelerindeki amansız hastalıklar nedeniyle madene iniyormuş. Bunlardan biri de 37 yaşındaki İbrahim Salgın. Kınık’ta yaşayan İbrahim Salgın, 15 yıl önce Aynur Salgın ile evlenmiş, bir yıl sonra da oğulları İsmet’i almışlar kucaklarına. Maalesef İsmet, kalıtımsal olan Akdeniz Anemisi hastalığı ile doğunca sürekli tedavi görmesi gerekiyordu. Düzgün sürdürülmezse yaşam süresini kısaltan ve olumsuz etkileyen bu hastalığın tedavisi, hem zor, hem de pahalı. Talasemili bir hastanın yıllık tedavi maliyeti 10 bin dolar civarında olabiliyor.

Bir kahvehanede garson olarak çalışan Salgın, oğlunun tedavi masraflarını karşılayamadığı için önce evini satıp küçük bir eve taşınmış, sonra madende işe başlamış. Aynur Salgın ‘Eskiden işleri iyiydi, idare oluyorduk. Bağ-Kur’umuzu ödeyemediğimizden oğlumuzun ilaçlarını alamadık. İlaçlar ve tedavi masrafları çok pahalı olunca, borcumuz büyüdü ve İbrahim madende çalışmaya başladı’ diyor.

Her ay düzenli olarak Behçet Uz Çocuk Hastanesi’ne gelerek gereken tedavi ve ilaçları alan İsmet’in hastalığıyla hep babası ilgileniyormuş. Aynur Hanım ‘Zaten benim okumam yok. Hastaneye gider gelirdik. Madende de oğlumuzun hastalığı için çalışıyordu’ diyor.

Testler İstanbul’a gönderilmişti

‘İlik nakli için girişim yaptınız mı?’ deyince, ‘Bir ay kadar önce eşim ve madenci arkadaşları devlet hastanesine gidip kan vermişlerdi uygun ilik bulunur ümidiyle. 150 madenci arkadaşımızın testleri İstanbul’a gönderilmişti. Henüz sonuçları almamıştık, detaylı bilmiyorum. Zaten şimdi uyan çıkmış olsa bile hepsi madende öldü” diyor.

İsmet’in önümüzdeki ay tekrar Behçet Uz Çocuk Hastanesi’ne gelmesi gerekiyor. Konuyla ilgili Behçet Uz Çocuk Hastanesi Vakfı’nı arayarak durum hakkında bilgi istedim. Vakıf Başkan Yardımcısı Mustafa Varhan, konuyu araştırarak İsmet Salgın’ın tüm tedavi ve bakımının çok düzenli yapıldığı ve takip edildiği bilgisini verdi. Önümüzdeki ay geldiğinde tüm tetkiklerini yaparak ilik nakli konusunu araştıracak ve son durum hakkında bilgi verecekler.

BUVAK bu nedenle var

Yazının Devamını Oku

Adsız yardım kulübü

18 Mayıs 2014

SOMA Kadın Dayanışma Derneği’nin üyeleriyle birlikteyim. Çoğunun babası, kiminin eşi ya da oğlu madenci. Yakın çevrelerinden çok kayıp vermişler, “ama zaten her giden bizden” diyorlar. Maden lojmanlarında büyümüşler. “Keşke her şey bizim çocukluğumuzdaki gibi olsa” diye serzenişte bulunuyorlar. Fotoğraf çektirmek istemiyorlar, zor ikna ediyorum “görünürseniz güven kazanırsınız” diyerek. Zaten yardımlar yapıp çocuk okutuyorlarmış önceden de. Ama şimdi yeni bir hesap açarak madenci ailelerin gerçekten ihtiyacı olanları sağlamak istiyorlar. İsimlerini sorunca “adımız önemli değil, isteyen Soma’ya gelir bizi bulur, şimdi burada olanlar bir ay sonra gidecek ama biz hep buradayız” diyorlar.

CİDDİYET ANLAŞILSINHemşire, dernek üyesi:
- Ben neyi anlatayım ki? 48 saattir Savaştepe’de hastanedeydim. Bugün geldim eve sığamadım tekrar dışarı çıktım. Uyuyup yarın yine işe gitmem gerekiyor ama uyuyamıyorum. Yaralı çıkanları kurtardık, karbonmonoksitten etkilenmişlerdi. Kan ihtiyacı olmaz zaten bu zehirlenmede. 80 yaralının 10 kadarının akciğerlerinde sorun olmuş. Öyküleri dinlemek çok kötü. Bir süre sonra robot gibi olduk. Acımızı içimize gömmeye çalışarak ölenlerimizin çenesini bağlıyoruz, ama o annenin çığlıkları, karnı burnunda eşin, babasını kaybeden çocukların çığlıkları var ya… Hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak.
- İnsanların neye ihtiyacı var sizce?
- Hastanenin bahçesinde madenci yakınları var. Bakın onlar her şeye vakıf. Herkesin yarası aynı. Psikolojik desteğe ihtiyacımız var. Kimse aç değil. Biri lokma çadırı kurdu, helva getirdiler, pilav dağıtıyorlar. Esas sorun açlık değil, sağlık yardımı da yapılıyor. Yardım etmek isteyenlere mezarlıkta ya da hastanede ihtiyacımız yok. İnsanların olayın ciddiyetini çok iyi anlamalarına ihtiyaç var.

YİYECEK İSTEMİYORUZDernek üyesi:

Yazının Devamını Oku

Soma izlenimleri ve yanıt bekleyen iddialar

17 Mayıs 2014

MADEN faciası ile ilgili birçok konuşma oluyor Soma sokaklarında, kahvehanelerde, madenin önünde... Çok vahim bilgiler dolaşıyor ortada, bu doğru mu diye sorduğunuz zaman ama ‘doğru ama sakın adımı yazmayın, fotoğrafımı çekmeyin’ diyorlar. O nedenle, ben sadece duyduklarımı, şahit olduklarımı aktarıyorum sizlere...

Senin eşin paşa mıydı, serseri mi?
Madencilik dilinde her vardiyanın bir adı varmış. 8-16 çalışana gündüz, 16-24 çalışana paşa derlermiş, çünkü gece gelince paşalar gibi yatarsın, 24-08 arası çalışana ise serseri denirmiş, nedeni de sabah serseri gibi çıkarsın. Olay tam gündüzün sonu paşanın başında olmuş. Madenin önünde yakınlarını bekleyenler soruyor birbirine seninki gündüzcü müydü, paşa mıydı diye... Serseri olanların yakınları çekinerek yanıtlıyor, sanki suçluluk duyuyorlar yaşadıkları için...

Nişanlımı bir sigara kurtardı
Maden önünde genç bir kadın genç bir erkeğin koluna sıkı sıkı yapışmış. ‘Nişanlım 4 vardiyasına girecekti. Bakmış 15 dakika var. Girmeden kapıda sigara içeyim deyip geri dönmüş. O sigarasını bitirdiğinde patlama olmuş. O sigara kurtardı nişanlımı.’ ‘Bir daha girecek misiniz’ diyorum madene. Genç kız yine atılıyor ‘gönderir miyim ben onu bir daha. Aç kalırım madene göndermem. İş arıyoruz artık.’

Eşim bir daha o madene girerse ben nasıl dururum?

Yazının Devamını Oku