Seçimler yaklaşırken, birçok kişinin ‘oy vermeyeceğim çünkü falanca adayı beğenmedim’ dediğini duyuyorum. Adaylar, bizim gerçekliğimiz ile örtüşmeyebilir, özen gösterdiğimiz değerlere uzakmış gibi görünebilir, bizim adayımız olmayabilir. Ama oynanan oyunu beğenmediysek de düzeltmenin ilk yolu oyuna dahil olmaktır. ‘Ben hiç katılmadan, oyuna müdahale edeceğim’ demek demokratik mücadelenin temellerini çiğnemek anlamına geliyor. Evet, Türkiye’de artık daha önce pek aklımıza, hayalimize bile gelmeyen şeyler oluyor. Birçok kişiye göre, olmayacak partilerden, olmayacak adaylar çıkıyor. Oysa beğenmediği ya da tanımadığını söylediği adayın makalelerini, kitaplarını okuyan yok. Kısaca, beğensek de beğenmesek de mutlaka oy kullanmalı, oyuna dahil olmalıyız. Oyunun kurallarını değiştirmek istiyorsak, daha da ileri gidip oyun kuruculardan olmalıyız. Bunların hiçbirini yapmıyorsak, sadece seyretmek istiyorsak o zaman susmayı öğrenmeli, hiçbir şey yapmadan eleştirmeyi bırakmalıyız.
Sanat ve tasarım Çeşme’de
Alaçatı, magazincilerin gözdesi gibi görünse de ara sokakları sanatın farklı renkleriyle boyanmaya başladı. Küçük, büyük sanat galerileri, tasarımcıların dükkanlarıyla rafine zevklere hitap eden bir çok mesken açılıyor. Mesela Hacımemiş’te bulunan Bazen @ Alaçatı adlı mekan bu haftadan itibaren genç kuşağın başarılı sanatçılarını ağırlıyor. Erkan Yaprakkıran, Seyit Mehmet Bucukoğlu ve Semih Zeki’nin yanında seramik alanında ise Pelin Kilimci’nin yer aldığı sergi geçen hafta açıldı. Sanat ve tasarımı, günlük hayatın içine entegre etmek ve farklı bir ortamda paylaşmak düşüncesi ile yola çıkan Banu Maga yaz boyunca farklı sanatçıları ağırlamaya devam edeceklerini anlatıyor. Bir başka sergi haberi de Altınyunus Selçuk Yaşar Sanat Galerisi’nin geleneksel yaz sergileri ile ilgili. 4 farklı sanat dalı ile 4 farklı sanatçıyı buluşturan bu sergide ise suluboya dalında Burhan Özer, yağlıboya / pentür dalında Vedat Hazneci ve İsmail Üner, özgün baskıresim dalında Sema Boyancı’nın eserleri sergileniyor.
Çeşme ve Alaçatı sadece doğal dokusu ve turistik özellikleri ile değil, ev sahipliği yaptığı sanat etkinlikleriyle de anılacak bundan böyle....
BUGÜN, yeni yaşımın ilk günü. Bu yılın özel bir anlamı var benim için. Bir filozof ‘insan, hayatı boyunca en az 100 kitap okumalı, bir tane de kitap yazmalı’ demiş. Okuduklarım bir yana, bu yıl ben de bir kitap yazdım. Doğrusu, pek de kolay bir süreç olmadı benim için. Kitap çıktıktan sonra birçok yere röportaj verdim. Ama kendi köşemde kitabım hakkında bir şey yazmadım. Oysa, oğlumdan sonra benim için hayatımın en önemli meyvesi oldu kitabım. O nedenle, çok önemsiyorum. Yıllardır yüzlerce kişiye yer verdiğim bu sayfada, izninizle bugün kendime bir doğumgünü hediyesi vermek istiyorum. Nasıl mı? Kendimle, kitabım üzerine sohbet ederek… İnanın, çanak sorular sormayacağım kendime… Hatta mümkün olduğunca da sıkıştıracağım. Eğer eksik kalan bir soru olduğunu düşünürseniz adikmen@hurriyet.com.tr den mesaj atın bana. İnanın bütün samimiyetimle yanıtlayacağım. Yanlışım varsa da sizlere duyurarak düzelteceğim. Söz...
- ‘Değişim İçin İplerinden Kurtul’. Tamam da nedir, kimdir bu ipler? Kimseyi takmayın mı demek isteniyor?
- İpler, ne bir kişi ne de bir eşya. İpler, çoğunlukla farketmediğimiz önyargılarımız, kalıplarımız aslında. İşin kötüsü biz bunların çoğunu doğamız ya da olması gereken toplum kuralları gibi görüyoruz. Oysa, gerçekte olabileceğimiz kişiyi, potansiyelimizi kullanıp kullanmayacağımızı, hayata katabileceğimiz değeri, bunların ne kadar farkında olup aşabilmemiz belirliyor. Yani aşmamız, değiştirmemiz gereken kişi aslında kendimiz, algılarımız, gerçekliğimiz.
İÇ DENGEYİ KORUYARAK, DIŞ DÜNYADA VAROLMAK
- İyi de son yıllarda bu konuda belki 500 kitap çıktı. Hepsi de aynı şeyi söylemiyor mu? Kendinizi değiştirin, algılarınızı değiştirin…. Bu kitabın ne farkı var ki?
EGE Cimnastik Spor Kulübü’nün minik sporcuları yine önemli bir başarı elde ettiler. 20-22 Haziran’da Ankara’daki Ritmik Cimnastik Türkiye Federasyon Kupası’nda Minikler kategorisinde Türkiye 2’ncisi oldular.
Antrenörler Lyudmyla Özcan, Kateryna Annenkova, idareciler Julie Şavul, Ayşegül Ulusoy ile Ankara’ya giden minik sporcular Alisa Cana Kubalı, Ayça Gökçe, Leyla Zeynep Mutlu, Yasemin Palazoğlu ve Zeynep Hepkorucu İzmir’in yüzünü bir kez daha ağarttı. Darısı diğer spor dallarının başına...
Dostluk kültürle pekişti
ÜLKELER arasında güzel ilişkileri, dostluğu ve ortak geleceği yaratan diplomatik çalışmalar olmuyor çoğu zaman. Sanat, kültür ya da spor alanındaki yakınlaşmalar, ortak çalışmalar, projeler çok daha başarılı oluyor aslında. Bunun bir örneğini de biz yaşadık geçtiğimiz hafta. Hani, Ege’nin karşı kıyılarından fotoğraflara yazdığım dizeleri Komşu Sular adıyla sergileyeceğiz diye duyurmuştuk ya, tam da adına uygun oldu bu sergi. Çünkü, iki yakanın başkanları Sakız Adası Belediye Başkanı Polidoros Lambrinoudis ile Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç biraraya gelince, gerçek bir Komşu Sular buluşması gerçekleşti. Sakız Belediye Başkanı sergiden o kadar memnun kaldı ki, fotoğraf sanatçısı dostum Reyhan Özlen’in Ege karakteristiğini en güzel şekilde yansıtan fotoğraflarına yazdığım dizelerle birlikte sergilemek üzere Sakız’a götürmeyi teklif etti. Sanıyorum, Ağustos ayında bu sergi gerçekleşecek ve iki ülke arasında hoş bir sanat etkinliğine dönüşecek.
Alaçatı’daki bazı mesken ve mülklerin Diyanet İşleri Başkanlığı’na devri, gündeme bomba gibi düştü. Bazıları bunu hayat tarzına müdahale olarak algılarken, birçok sivil toplum kuruluşu protesto eylemlerine başladı. “Alaçatı’nın Alaçatı olmadığı” günlerden beri orada yaşayan, belediye başkanlığı döneminde bugünlere gelmesi yönünde önemli çalışmalar yapan Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, bu konuda hukuki yönden mücadele edeceklerini söylüyor. ‘Biz camilerin değil, Alaçatılı’nın vergileriyle yapılmış meskenlerin devrine karşıyız’ diyen Dalgıç’la Çeşme planlarını da konuştuk.
VERGİLERİMİZİN YAPILAN BİNALARIN VERİLMESİNE KARŞIYIZ- Alaçatı’da Diyanet’e devredilen mekanlar hakkında neler söyleyeceksiniz?
- Bir kere bu mülklerin tümü Özel İdare, Hazine falan değil, kapatılan Alaçatı Belediyesi mülkiyeti altındaydı. 6360 sayılı yasa çıktıktan sonra bunların devredileceği yer Çeşme Belediyesi’dir. Ben Çeşme Belediye Başkanı olmasam da, olması gereken budur. Çok açık bir şekilde, biz 2 cami parselleri ve binalarının Diyanet’e verilmesine karşı değiliz, hiç kimse karşı değil. Biz sadece hemen onların üzerindeki parsellerin, Alaçatı’nın esas meydanı dediğimiz köy meydanının verilmesine, bunun karşısında şimdi otel olan eski belediye binasının verilmesine karşıyız, Alaçatı halkının kendi katkıları ve vergileriyle yapılan Değirmenaltı dediğimiz 34 dükkanın verilmesine karşıyız. Belki Alaçatı’nın gelecekte en yeşil yeri olacak olan pazar yerinin sonundaki palmiyeli alanın verilmesine karşıyız. Hepsinin mantıklı bir açıklaması var.
200 YILDIR YAPILMAYAN CAMİYİ BİZ YAPTIK- İbadet yerleri ile ilgili söylenenlere neler diyorsunuz?
- Bakın, 1936’da Merkez Cami Alaçatı Belediyesi’nin mülkiyetine geçmiş kamulaştırmayla, o günden beri cami kullanılıyor. Kimsenin camiyi kapatmak, kaldırmak gibi düşüncesi olmamış. Aksine 200 yıldır Alaçatı’da yapılmayan camiyi, biz Hazine’nin yerine de değil, belediyenin bulduğu, bir hayırseverimizin bağışladığı yere yapmış insanlarız. Yani ibadethane ve camiyle ilgili biz zaten gerekenleri yapmışız.
KİMSE GELMEZKEN, OTOBÜSLER UĞRAMAZKEN DE BİZ ORADAYDIK
SONUNDA sınavlar, mezuniyetler bitti, tatil başladı. Plajlar, oteller özellikle hafta sonu tıklım tıklım. Her yıl aynı uyarıları yapmamıza rağmen maalesef deniz kazalarına engel olmak kolay olmuyor. Hatta geçen pazar bir tanesi kılpayı önlendi. Çeşme’deki Boyalık Koyu’nda yeni açılan bir otelden jet-ski kiralayan gençler hemen yanındaki sitenin yüzme alanına hem de dubalarla tespit edilerek güvenli olarak belirlenmiş alanın içerisine girmesinler mi? Bir anda iskeledekiler fark edip bağırınca hemen durdular da 3 metre ileride dalmış olan çocuklara bir şey olmadı. Eğer duramasaydılar siz bu haberi bu köşede değil, gazetenin manşeti veya 3. sayfasında okuyor olacaktınız. Bu uyarıları tekrar tekrar yapıyoruz, ama maalesef gereken önlemler alınmıyor, dikkatler çekilmiyor. Jet-ski ya da motorlu herhangi bir deniz aracını kullananlar, kiralayanlar, işletmeciliğini yapanlar! Lütfen çok çok dikkatli olun, müşterilerinize gereken uyarıları yapın. Bu araçların, insanların yüzebileceği, kıyıya yakın alanlarda kullanılmasına engel olun... Sonrasındaki pişmanlık bir işe yaramıyor...
Kurşun Kalem Vakfı’nın yaptıkları kalıcı
İZMİR’de 30 eğitim gönüllüsünün, 2 yıllık bir çalışma ile 2010’da kurduğu bir eğitim vakfı var. Geçtiğimiz yıl 12 bursiyeri ile çıktığı yola, bu yıl “Eğitim İçin El Ele” grubu ile birleşmesi sonucu 118 bursiyer ile devam eden Kurşun Kalem Eğitim Vakfı, Eğitim Fakültesi ve Anadolu Öğretmen Liseleri’nde okuyan 9 öğretmen adayını, destekleriyle mezun etmenin sevincini yaşadı.
Başarılı ve desteğe gereksinim duyan gençlerin eğitimlerine maddi katkı vermek isteyenleri, şeffaf, güvenilir ve amaca yönelik çalışmalarda bulunan vakıf ile buluşturmayı ülkeye karşı bir sorumluluk olarak gören Kurşun Kalem Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Murat Esat Zabıtçı, “Ülkemizin geleceğini kuracak, çağdaş ve evrensel kültür değerleriyle donanmış, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı bireyleri arttırmanın yolunun, çocuklarımızı en iyi şekilde eğitmekten geçtiğine inanıyoruz” diyor. Toplumun ilerlemesi için şart olan eğitim ve bilim alanında faydalı adımları atan vakfa, katkı yapmak isterseniz www.kursunkalem.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Komşu Sular Alaçatı’da
CENK BOSNALI, uzun yıllardır Balkan müziği alanında çok önemli ve güzel çalışmalar yapan bir müzisyen. Ailesi, soyadı gibi Bosnalı olan sanatçı, Balkan müziğinin daha fazla dinlenmesi ve kültürünün daha fazla tanınmasını amaçlıyor. Daha farklı projeler üretmek amacıyla müziğin kalbi dediği İstanbul’a taşınan Bosnalı, ‘yapacağım daha çok iş var’ diyor...
AİLEM BOSNA’DAN GÖÇMÜŞ
- Ailenizin Balkanlar’dan gelme hikayesi ne zamana dayanıyor? Nerelisiniz?
- Ailemin Türkiye’ye göç etme hikayesi 1960 yılının ocak ayına kadar dayanıyor. O zamanki Yugoslavya şimdiki Bosna Hersek Cumhuriyeti’nden göç etmişler. O zamanlar Bosna Hersek Yugoslavya’nın bir parçası idi. Malum artık Yugoslavya 7 parçaya bölündü.
- Ailenizde müzikle ilgilenen başkaları da var mı? Nasıl müziğe başladınız?
- Ailemde müzikle ilgilenen başka kimse yok. Dolayısıyla ailenin tek sanatçısı benim. Ben müziğe 3,5 yaşında annemin hediyesi olan akordeonla başladım. İlkokuldan önce ve daha sonraları özel derslerle başlayıp üniversitede işi tamamen profesyonelliğe döktüm.
BİR TÜR ÖZÜME DÖNÜŞ
Muhalefetin çatı adayı açıklandı, ortalık karıştı. Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu birçok kişinin ilk kez duyduğu bir isim. O kadar ki, sosyal medyada ‘Ben aday olsaydım, adım Google’dan daha az aranırdı’ esprisi dönüyor... Aday hakkında şu an söyleyebileceğim bir şey yok, ama analitik bir bakış açısıyla seçilme nedenini şöyle yorumluyorum;
Bu aday seçilirken düşünülen şey hiçbir şekilde CHP’nin tabanına uygunluk değil. Tek düşünülen, iktidarın adayının oylarının ne kadarını kendimize çevirebiliriz sorusu... Sanırım adayı değerlendirmeye bu noktadan başlamak gerekiyor...
İş kadınları ülkeyi ileriye taşıyacak
Geçen hafta İzmir Ticaret Odası İş Kadınları Konseyi’nin düzenlediği platforma Konsey Başkanı Asuman Nardalı’nın davetiyle katıldım. Açıkçası bu derece güzel ve büyük bir organizasyon beklemiyordum. Bu yıl platforma ilk defa İzmir dışında birçok kentten ve Yunanistan’ın Sakız Adası’ndan gelen iş kadınları da katılmış. Platformdaki kadınlar son derece ilgili, cesaretli ve birbiriyle etkileşimde gayet istekliydiler. Sektörlerine hakim, işine odaklı, ilerlemek ve iş yapmak konusunda son derece kararlı olan bu kadınlarımız kuşkusuz şehrin ve ülkenin ticari hayatını ileriye taşıyacak. Darısı ise siyasi hayatımızın başına...
Anne-kız lezzeti
Yaz geldi, bu hafta az yiyeyim diyorum, hop Alaçatı Lezzet Festivali başlıyor. Oradan kaçayım, buraya uğramayayım derken Kapari Otel’de Güler Sarıgöl ile anneler ve kızları etkinliğine takılıyorum. E şimdi, her dakika bulunabilen yemekler olsa neyse; taa büyükannelerden kalan tariflerle hazırlanmış etli ekmekler, Kalgıtma, Lahana Çiyakması, Pekmezli Un Helvası, Toktok Çorbası gibi adını bile duymadığım yemekler olunca neredeyse dekoru bile yemişim. Şaka değil; etli ekmek dolmasına haşlama patlıcan turşusu gider dediler. Ben de etli ekmeği alınca turşunun yapıldığı yere gittim, ama masa ortadan kalkmış. Bir baktım turşu biraz ilerideki bir masada pek şık duruyor. Yan tarafta da birileri, arkaları dönük fotoğraf çekimleri yapıyor. Ben turşuyu tabağıma alıp yemeye başlarken, fotoğrafçının dönmesiyle çığlığı basması bir oldu. Meğer yemekleri sunmadan önce basın için fotoğraflarını çekiyorlarmış. Tabi ben turşuyu kaşıklayınca, maalesef turşunun yarısı
İZMİR Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın düzenlediği İzmir Festivali bu yıl 28. yılını kutluyor. Dünyanın en önemli sanatçılarını İzmir’e getiren festivalin onur konuğu ülke, diplomatik ilişkilerimizin 600. yılı olması nedeniyle Polonya. İKSEV’den bir başka güzel ve önemli haber ise Yönetim Kurulu Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper’in Avrupa Festivaller Birliği EFA’nın yönetim kuruluna girmiş olması. 28 Şubat 2014’de Saraybosna’da yapılan genel kurulda en çok oyu alan üçüncü aday olarak seçilen Sarper, 60 yıllık organizasyonun yönetimine giren ilk Türk olmayı başardı. İzmirli bir Türk kadınının aldığı bu başarı hiç kuşkusuz, şehrin sanat hayatını da olumlu yönde etkileyecek.
28 YILDA GELDİĞİMİZ NOKTA ÖNEMLİ
- İzmir Festivali’nin 28. yılında gelinen noktayı nasıl tanımlıyorsunuz?- Başladığımız yıllarda bugün geldiğimiz nokta bir hedefti bizim için. 28 yılda bu noktaya çoktan ulaşmış olmamız çok önemli. Avrupa Festivaller Birliği’ne de dahil olmamız bunu doğruluyor. İzmir tarihi ve kültürü ile öne çıkmış bir şehir, bundan sonra yapılacak çalışmalarla bunu daha da perçinleyeceğiz.
- Festival mekanları olarak tarihi zenginliklerimizi kullanıyorsunuz. Bu yıl nerelerde olacaksınız?