ÇEŞME son dönemde müthiş bir hızla gelişerek ülkenin en dikkat çeken tatil merkezlerinden biri oldu. Bu gelişme ekonomiye olumlu yansımış olsa da, birçokları durumdan rahatsız ve şikayetçi. Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç ise Çeşme’nin güzelliklerini paylaşmak durumunda olduğumuzu, değişim ve gelişime ayak uydurmak için çalıştıklarını anlatıyor. Herşeye rağmen Çeşme ve çevresini hak ettiği konuma getireceklerini anlatan Dalgıç, ‘Siz Çeşme’yi bir de 2 yıl sonra görün’ diyor.
- Bir yılı geride bıraktınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz geçen dönemi?
- İlk yıl planlamalarla uğraştık doğal olarak. Çünkü yapacağınız herşey bu planlamaların üzerine oturmalı. Zaten altyapı, yol, parklar, çöp, temizlik gibi belediyelerin doğal görevleri olan herşeyi yapıyoruz. Bunun dışında Çeşme Merkez Kentsel Koruma Planları’nı bitirdik, onaylandı şu an yürürlükte. Mesela Altınkum, Çiftlik bölgesindeki planlamaları yaptık. Büyük bir yayalaştırma projemiz var, onu hazırladık. Çeşme merkez, deniz kenarında olmasına rağmen denizden en az faydalanan yer. Yeni planlamalarımızla Çeşme sahillerini denize girilecek hale getireceğiz. Teke Plajı’ndan Ontur’a kadar giden bir sahil bandı yaratmayı istiyoruz. Çeşme Çiftlik, Dalyan arasında bisiklet yolu planlıyoruz. Bölgede kaliteli yaşamı artırmak adına çalışıyoruz.
- Sahiller konusunda nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?
- Çeşme’nin önü çok açık, coğrafi ve alan olarak çok şanslıyız. Sahillerin tümünü belediyeye almaya çalışıyoruz. Tek elden yönetilmesi ve kontrol edilmesini sağlamaya çalışıyoruz. İnsanların sahile giderken çok daha güvenli ve ekonomik şartlarda eşit kullanımdan yararlanmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bunlar hem Milli Emlak Genel Müdürlüğü, hem de Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın yetkisindeki yerler. Bunları aldığımız süreç içerisinde vatandaşlar şezlong ve şemsiyelerden çok daha rahat yararlanacak.
9 DURAK 9 DENEYİM PROJESİ
- Çeşme’nin her yeri ayrı ayrı büyüyor. Bu konuda nasıl bir yol izliyorsunuz?
SAĞKAL - Sağlık Kalite Derneği’nin, ‘Hayat bir bütündür, sağlık gibi hastalık da bunun bir parçasıdır ve her kadın hayatın her alanında herşeye rağmen var olabilmelidir’ ana fikrinden yola çıkarak başlattığı Umut Atölyesi Projesi, LİYAKAT Derneği ile #umudayolaç adıyla yürüyen büyük bir kampanyaya dönüştü. Tedavi süresince kendini yalnız hisseden, maddi imkansızlıklar yüzünden radyoterapi süresince evinden uzakta, yabancı olduğu bir şehirde yaşamak zorunda olan kadınların bir kısmının tedaviyi reddederek bırakmasından yola çıkan SAĞKAL Derneği’nin kurduğu ‘Umut Atölyeleri’ özellikle “meme kanseri” tanısı konulan kadınların tedavi süresince ve sonraki travmalarını ortadan kaldıracak, hayatın içinde olmalarını sağlayacak tamamen gönüllü yürütülen bir proje.
LİYAKAT ve SAĞKAL dernekleri başkanları Berkay Eskinazi ve Cüneyt Tuğrul ile tedavi süresi bittikten sonra kadının ekonomik ve toplum hayatına aktif olarak devam etmesine de katkı koyacak projeyi konuştuk.
SADECE BEDEN DEĞİL RUH DA İYİLEŞTİRİLMELİ
CÜNEYT TUĞRUL
SAĞKAL YÖNETİM KURULU BAŞKANI
ÇEŞME’de yaşanan kaza ve rahatsızlıklar yaz aylarında, yoğunluğa bağlı olarak onlarca kat artıyor. Bu da tam teşekküllü bir hastaneye duyulan ihtiyacı güçlendiriyor. 21 yıl önce bir kaza sonucu böyle bir hastane olmadığı için ailesinden büyük bir kayıp veren Emine Çizgenakat, aynı acıyı başkalarının yaşamaması için yıllardır vargücüyle çalışıyor. Kazadan hemen sonra açılan hastaneye, devletin kendi isteğiyle oğlu Alper Çizgenakat’ın adını vermesiyle ‘Alper Çizgenakat Hastane Gönüllüleri Derneği’ni kuran Çizgenakat, isim olmasa da yenilenen binanın eksiklerini gidermek için uğraştıklarını anlatıyor. Dernek gönüllüleri adına konuşan yönetim kurulu üyesi Emel Serdaroğlu ise devletin yıllar önce verdiği, fakat yeni binaya geçince taşınmayan ‘Alper Çizgenakat Hastanesi’ adını geri istediklerini söylüyor.
İSMİ BİZ İSTEMEDİK DEVLET VERDİ
- Alper Çizgenakat Hastanesi Gönüllüleri Derneği nasıl çıktı yola?
E. Çizgenakat: 21 yıl önce bir grup olarak Çeşme’deki hastane ihtiyacını karşılamak için çıktık yola.
E. Serdaroğlu: Aslında o yıllarda bir hastane yapımına başlanmış ama tamamlanmamış. Hep bir ihtiyaç vardı. Maalesef 1994’teki kaza sonucu devlet Emine Hanım’a ‘Bu bizim size olan borcumuz’ dedi ve Sağlık Bakanlığı, Alper Çizgenakat Hastanesi adını teklif etti. Yani bu Çizgenakat ailesinin değil, devletin kendi isteğiyle oldu. Hatta bu Emine Hanım’ın sırtına büyük bir sorumluluk yükledi. Zaten geçmişte de birçok sosyal projede özveriyle çalışırdı. Yardımlar, nüfus yoğunluğuna göre yapılıyor. Çeşme kışın 20 bin olduğundan bazı şeyler yavaş ilerliyordu. Ama yazlarını da gözardı etmemek gerekiyor. 300 bin, hatta şimdi 700 binden bahsediliyor.
E. Çizgenakat: Biz hastanenin adını törende duyduk. Ben zaten o zamanki valinin eşiyle ve gönüllü arkadaşlarımla başka projelerde çalışıyordum. Bizim olayımız ve oğlumun adının verilmesinden sonra tüm enerjimizi bu hastaneye verdik. Her hafta toplandık, sürekli hastaneyi donatmak için uğraştık. Yıllarca hastanenin tüm ihtiyaçlarını karşıladık.
KORUNMAYA muhtaç çocuklarımızın eğitim, sağlık ve gıda ihtiyaçlarına destek olmak için kurulan Koruncuk Vakfı, “El Verin, Hayata Tutunsun” sloganı ile çeşitli etkinlikler düzenliyor, biliyorsunuz. Bir süre önce Urla Çocuk Köyü’nde yetişen ve Boston Berkeley’de burslu okuyan Özgür ile röportaj yapmış ve bu vakıf sayesinde hayata nasıl tutunduğunu yazmıştım.
Kimsesiz çocukların bir aile ortamında yetişmesi ve topluma faydalı bireyler olabilmesi amacıyla Sevgi Köyleri oluşturan Koruncuk Vakfı, bu köylerin bir yenisini Urla’da inşa edecek.
Bu köyde, topluma kazandırılabilecek ve hayata şanslı devam edecek Özgür’ler yetiştirebilmek için bu kez bir kermes düzenliyor. 5-6 Ağustos tarihlerinde Çeşme Alaçatı’da düzenlenecek olan kermese birbirinden farklı ürün gruplarındaki seçkin firmalar katılacak. Ama doğal olarak, böyle bir organizasyonun en önemli bileşeni yardımsever alıcılar. Geliri Koruncukköy İzmir için kullanılacak olan kermesten alışveriş ettiğinizde bir tuğla da siz koymuş olacaksınız çocuklarımızın sıcak yuvalarına...
ON savaşçı güzel kadın, meme kanseri teşhisi konduktan sonra ‘ne yapabiliriz’ diye interneti aşındırırken, Instagram sayesinde tanışıp birbirlerine destek olmaya başlamışlar. Yaşadıklarını önce birbirleriyle paylaşmışlar, sonra her kadında farkındalık yaratmak amacıyla ‘10 Amazon Yüksek Doz Yaşam’ adlı kitapta toplamışlar.
Funda Değirmenci ve Rukiye Işık Doğdu, diğer arkadaşları Ayşe Durul Aslan, Ayşenur Parlak, Bilgen Denktaş, Elif Bozkurt, Filiz Uzunoğlu, Leyla Bahtiyar, Pınar Akçe, Rabia Ö. adına hikayelerini anlattılar... Onlardan öğreneceğimiz çok şey var...
Funda Değirmenci - 37
ARKADAŞIM İÇİN GİTTİM BENDE ÇIKTI
- Nasıl bir hayatınız vardı öncesinde?
ÇEŞME, son dönemde tüm ülkenin dikkatini çeken bir merkez haline geldi. Doğası, havası, eğlence kültürüyle öne çıkan Çeşme, kimi zaman eleştirilerin hedefi de olmuyor değil. Uzun yıllardır Çeşme için çalışan ve projeler üreten Çeşme Turizm ve Otelciler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Veysi Öncel, ilçenin potansiyelini henüz kullanmaya başlamadığı görüşünde. Özellikle 2 yılde bitirmeyi planladıkları TETUSA Projesi ve İstanbul-İzmir otobanı ile Çeşme’nin hak ettiği değeri bulacağını düşünüyor. Çocukluğumuzun güzel ve huzurlu beldesini korumanın hepimizin görevi olduğunu vurguluyor.
- Şu ana kadar sezonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Seçim dönemi ve Ramazan ayının başlamasıyla rezervasyonlar doğal olarak azalmıştı. Havaların da etkisi olumsuz oldu ilk anda. Ama bayramla birlikte Çeşme’nin o canlı, cıvıl cıvıl günleri başladı. Otellerimizdeki doluluk yüzde 100’e yaklaştı. Sezon geç başladığı için Eylül’ün sonuna kadar uzamasını bekliyoruz.
- Çeşme’nin İzmir’e bu kadar yakın olması avantaj mı, dezavantaj mı sizce?
- Çeşme’de binlerce ev var ve bomboş duruyor. Her biri milyonlarca dolar değerinde ama bazen yıllarca açılmıyor. Tabii böyle bomboş bir ev birikimi üzücü. Günübirlik yakınlık aslında bir dezavantaj. Ama bence Çeşme’nin değeri, İstanbul’u 3,5 saate indirecek otoban açılınca anlaşılacak. Çünkü şu an satılmayı bekleyen yüzlerce ev var. Biz Çeşme’nin başka sahil ilçelerimiz gibi konut mezarlığına dönüşmesini istemiyoruz. O nedenle yeni konut yatırımına gerek olmadığını düşünüyoruz.
TETUSA PROJESİ ÇOK ŞEY KAZANDIRACAK
- Çeşme için hep konuşulan sezonu uzatma konusu var. Sezonu 3 aydan fazlasına yayabilmek adına neler yapılmalı sizce?
HAFTA sonu yayınlanan Koruncuk Vakfı ve Özgür Yaşar röportajı büyük ilgi gördü. Özgür, ailesi tarafından bakılmama şanssızlığını, Urla Çocuk Köyü’nün aile ortamında büyümesiyle müthiş bir şansa dönüştürebilmiş. Çocuklarımızın kendi aileleri olmasa bile sıcak bir aile ortamında büyümeleri en önemli ihtiyaçları.
İşte bu yönde çalışan bir dernek daha, Denizli Koruyucu Aile Derneği (DEKAD)... 14 Ekim 2014’de aynı yönde çalışan Hollanda International Child Development Initiatives (ICD) ile başlatıkları ve 12 ay sürecek olan “Sivil Toplum Diyaloğu Sevgi Dolu Bir Ailede Büyümek Her Çocuğun Hakkı” projesi, Denizli Barosu ve Pamukkale Rotary kulübü tarafından destekleniyor. Türkiye’de koruyucu aile modelinin tanıtılması ve yaygınlaştırılması, devlet koruması altındaki çocukların sevgi dolu, güvenli ailelerde; nitelikli bir bakım ile buluşması ve koruyucu aile modelinin çocukların en yüksek yararına uygulanabilmesini hedefleyen proje, Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından ortak finanse ediliyor.
Projenin 3 temel amacı var;
İlki; Hollanda’da bir sivil toplum örgütünün bulup geliştirdiği Back Pack eğitimi ile koruyucu ailelik sisteminde ailelerin ve çocukların yaşadıkları travmaları en aza indirmek. Hatta bu amaçla, alan çalışanları Hollanda’dan gelen eğitmenlerce Denizli’de 4 günlük bir eğitim almışlar.
SONUNDA Efes de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Aslında çoktan hak etmişti, 21 yılda ancak sonuç geldi. Geçen yıl listeye 99. sıradan giren Bergama ile İzmir, güney ucundan kuzey ucuna UNESCO ağıyla örülmüş oldu. Bu sonuçla Türkiye’nin listedeki varlık sayısı ise 15’e yükseldi.
Peki, şimdi ne olacak? Dünya Mirası Gezginleri Derneği Başkanı ile bu konuda röportaj yapmıştım. Dünya Mirası olan yerlerde UNESCO’nun ekstra kontrollerinin devreye girdiğini ve bu nedenle bu yerlerin korunmasının daha iyi sağlandığını anlatmıştı. Tabii bölgede, buradan usulsüz rant sağlayanlar varsa sona eriyor ki bu olumlu bir durum. Ayrıca bölgenin dünya çapında farkındalığı büyük oranda arttırılıyor. Mesela, Edirne’ye 2010’da bir tane Japon turist otobüsü gitmemişken listeye girdikten sonra onlarca otobüs gitmiş. Bölgenin korunması için UNESCO tarafından finansal bir destek sağlanması da söz konusu. Yıllık 4 milyon dolarlık bir toplam fondan, özellikle de gelişmekte olan ülkelerden listeye girmiş olan dünya miraslarını korumak için pay ayrılabiliyor.
Ama dikkat! Dünya mirası listesine alınan bir yer, korunmadığı takdirde, listeden çıkarılabiliyor. Bugüne kadar 2007’de Ürdün’de ve 2009 ‘da Almanya’da olmak üzere iki alan dünya mirası listesinden çıkarılmış. Yani UNESCO, devlet dairesi değil. Aman kapağı attım, yan gelip yatayım yok. Çalışıp bu önemli unvanı hak ettiğimizi ispat gerekiyor. Birgi, Çandarlı ve Foça halen aday listesindeler. Umuyorum en kısa sürede onlar da listeye girerek hak ettikleri değeri kazanırlar…