Ne zaman bunu düşünsem, aklıma ‘BİR ÇOCUĞUN GÜLÜMSEMESİNE’ gelir. Ya da ne zaman bir çocuğun içten kahkahasını duysam, gülümsemesini görsem içim ferahlar, yüreğim aydınlanır.
Bunun ‘Gerçek, Saf Mutluluk’ olduğunu düşünürüm çünkü... Mutluluk ve güven her canlının en doğal hakkı aslında. Ama en çok da çocukların...
Önemsendiğini, korunduğunu ve sevildiğini bilerek yetişen her çocuk mutlu olabilir ve mutlu bir yetişkin olmanın temeliyle büyür...
Ama her çocuk eşit şartlarda yetişemiyor maalesef. Hele hele, çeşitli nedenlerle ailelerinden ayrı, yetiştirme yurtlarında büyümek durumunda kalan çocuklarımız...
Bir çoğu kırık kalpler, yaralı ruhlar ve en kötüsü de hayata ve hayatın adaletine karşı müthiş bir öfke ile büyüyorlar. Bazıları hayatları boyu kurtulamıyor bu duygulardan...
Koruncuk Vakfı bu bilinçle kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklara bir yuva sağlamak için sevgi dolu çocuk köyleri inşa ediyor. Bunlardan biri de Urla’da yapılacak olan Koruncukköy...
Pazar günü İstanbul’da yapılacak 37’nci Vodafone İstanbul Maratonu’nda Koruncuklar için koşacağız. Sizler de ‘BİR ÇOCUĞUN GÜLÜMSEMESİNE’ katkıda bulunmak isterseniz, az veya çok katkı yapabilir, bana da destek vermiş olursunuz...
Müthiş bir kalabalığın olduğu, yüzlerce kişinin salona giremediği söyleşide hayata dair öyle güzel, öyle anlamlı sözler söyledi ki, ruhumuz arındı. “Aşk en önemli şeydir, hayatın motorudur. Aşk olmazsa hayat da olmaz”, “Kendi eylemlerinizi kendiniz yargılayın. Çünkü, siz kendinizin yargılayıcısınız. Daha iyi bir toplumu kendimizi iyileştirmeden yaratamayız” diyen Mujica, istekleriyle, sözlerinin ve hayat tarzının ardında durduğunu gösterdi. Makam aracı, lüks otel istemeyen Mujica ile söyleşisi sonrası sohbet ettik. Çok yorgun olmasına rağmen sorularımı yanıtlayan bu özel insan, kuşkusuz hayatımın en değerli hatıralarından biri olacak...
DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ GİBİ YAŞAYIN
- “Düşündüğün gibi yaşarsan, yaşadığın gibi düşünürsün” diyorsunuz. Sizin düşündüğünüz hayat nasıl?
- Sade, yüksüz, maddi kaygıları olmayan, yalın bir hayat... Benim için özgürlük hoşuma giden, istediğim şeyleri yapabilmek. Çok az materyalle, çok az eşyayla. Bu yüzden bizler, yoldaşlarımla, özgürlüğümüze düşkünüz, özgürlüğümüzü seviyoruz.
- Konuşmanızda ‘Özgürlük Bireyselliktir’ dediniz.
- Evet, çünkü tamamen kendi arzu ettiğini yapabilmektir özgürlük. Ama tabii diğerlerini yargılamadan. Bir eşya aldığınızda parayla aldığınızı sanıyorsunuz, ama aslında o parayı kazanabilmek için yaşamınızdan bir zaman veriyorsunuz. Oysa asıl zenginlik o zaman. Çünkü yaşamdaki zamanı satın alamazsınız. Tüketim medeniyeti bir örümcek ağı gibi, bizi yakalıyor. Mutluluğu, sürekli bir şeyler satın almakta sanıyoruz, yanılıyoruz.
FİKİRLERİM YAŞANMIŞLIKLARIN SONUCU
Pek çok üniversite, sivil toplum örgütü, kurum ve kuruluşun destekleriyle gerçekleşecek çalıştayda, kadına şiddetin önlenebilmesi için proje başlıkları oluşturulacak; yol haritası belirlenecek. Günümüzde toplumun her kesiminde şiddetin arttığına dikkat çeken Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar ve EGİKAD Başkanı Betül Elmasoğlu ile Kadın Çalıştay’ını konuştuk.
- “Kadın Çalıştayı” adlı proje nasıl ortaya çıktı? Nasıl oluştu?
HÜSEYİN MUTLU AKPINAR: Biz Karşıyaka Belediyesi olarak kadın dostu bir belediyeyiz. Yaptığımız çalışmalar kadının toplumda daha iyi yer alabilmesi için, hem sosyal yaşamda hem iş yaşamında hem ev ekonomisine katkıda bulunması için... Kadını bir cinsiyet ayrımı olarak değil insan olarak görüyoruz. Betül Elmasoğlu, derneği ile birlikte etkin çalışmaları olan bir sivil toplum kuruluşunun başkanı ve önderi. Kendisi bu konuda bize uyumlu şekilde, bu çalışmaları da içerisine katarak farkındalık yaratacağımızı, birlikte iyi bir Çalıştay düzenleyebileceğimizi söyledi ve işbirliği içerisine girdik. Ve çalışma arkadaşlarımız ile birlikte yaklaşık 7 veya 8 aydan bu yana çok yoğun bir tempoda çalıştık.
BETÜL ELMASOĞLU: Biz EGİKAD olarak Başkan Hüseyin Mutlu Akpınar’ın kadınlar için çabasını, projelere olan duyarlılığını biliyorduk... Şiddet özellikle son 7 yılda aşırı şekilde tırmanmış durumda. Biz de bilinçlendirelim toplumu, farkındalık yaratalım istiyorduk. Başkanımıza ziyaretimiz sırasında Çalıştay konusunu açtık. Çok ilgilendi. Özellikle Turan Ateş başkanlığındaki Proje Geliştirme Ekibi de destek verdi. Bu bizi çok mutlu etti. Çünkü, sivil toplum kuruluşları birçok proje yapmak istiyor, ama maddi açıdan gücü yetmiyor ne yazık ki... Bu yüzden belediyenin de olması bize büyük güç kattı. Üniversitelerin de bu projenin içinde yer alması önemliydi. Bu bağlamda projemize birçok üniversite aynı zamanda adliye de destek verdi. 100’e yakın profesör ve doçent 2 gün boyunca Çalıştay’da görev alacak. Bu durum tabii ki, bizim açımızdan büyük bir rahatlamaya neden oldu.
-Çalıştay’ı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Kadına şiddet tam olarak hep söylenen belirgin bir şey. Fakat biraz açmak gerekirse neler söyleyebilirsiniz?
- TAİDER kurulduğu günden bugüne çok aşama kat etti. Bugün geldiği durumu anlatabilir misiniz?
- TAİDER, Türkiye’deki aile işletmelerinin nesiller boyu gelişmesi ve ülkemiz ekonomisinin daha sağlıklı ve istikrarlı büyümesine destek olmak amacıyla 2012’de İzmir’de 40 kurucu üyeyle kuruldu. TAİDER ülkemiz aile işletmelerinin yüksek performanslı, rekabetçi ve uluslararası yönetim ilkelerine sahip, ülkemize değer yaratan, kalıcı ve sürdürülebilir kurumlar haline gelmesi için; aralarında en iyi uygulamalar ve çözüm gerektiren sorunları paylaşabilecekleri, dünyanın lider şirketleri ile iletişim kurabilecekleri, gelecek nesillerini eğitebilecekleri öncü bir kurum olmayı hedefliyor. TAİDER aynı zamanda 27 ülkede örgütlenmiş Uluslararası Aile İşletmeleri Ağı’nın Türkiye paydaşı. Merkezi İsviçre’de olan bu ağ farklı sektörlerden 9 bin 100 üyesiyle aile şirketlerinin nesiller boyunca gelişimine destek vermek üzere çalışmalarını sürdürüyor. Diğer ülke paydaşları arasında çok genç olmasına rağmen TAİDER gerek üye sayısı, gerek uygulamalarıyla fark ediliyor ve ilham kaynağı oluyor. Ağın yönetim kurulunda Türkiye’nin temsil ediliyor olmasının gurur verici olduğunu düşünüyorum.
- Uluslararası alanlarda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
- Merkezi İsviçre’de olan bu ağ, aile işletmelerine destek vermek için 27 yıl önce kurulmuş. TAİDER kuruluşundan bu yana bu ağ tarafından gerek üyeleri, gerek gerçekleştirdiği toplantılar çerçevesinde örnek paydaşlardan biri olarak gösteriliyor. TAİDER’in kuruluşunun hemen ardından bu ağın yönetim kuruluna seçildim. Ayrıca, 2 yıldır TAİDER Gelecek Nesil Komite Başkanlığı’nı yürüten Onur Eren, bu görevinin sonucunda Uluslararası Gelecek Nesil Komite Üyeliği’ne seçildi. Bu da gelecek nesillere verdiğimiz önemi vurguluyor. Dolayısıyla Türkiye, uluslararası bu ağın en yeni paydaşlarından olmasına rağmen, hem yönetim kurulunda, hem de gelecek nesil komitesinde aktif olarak temsil ediliyor. Her yıl düzenlenen dünya zirvelerine sadece bu ağa üye iş aileleri katılabiliyor. Bu yıl dünya zirvesinin 26’ncısı 14 - 17 Ekim’de Montrö’de gerçekleşti. TAİDER üyeleri 9 kişilik delegasyonla katılarak tüm dünyadaki üye iş aileleri ile iletişim kurup deneyimlerinden yararlandılar. Alanlarında uzman dünyaca ünlü konuşmacı ve iş ailelerini yakından tanıma imkanı elde ettiler. Ayrıca, paydaş ülkelerde staj yapma ve farklı şirketlerde tecrübe kazanma fırsatına sahip oldular.
125 AİLE, 385 BİREYSEL ÜYE
- Merkezi İzmir olmasına rağmen çok hızlı büyüdü ve yayıldı. Bugün nerelerde şubeleriniz ve kaç üyeniz var?
- Kuruluşumuzdan bu yana yönetim kurulu üyelerimizin farklı illerdeki aile şirketi sahiplerinden oluşmasına özen gösterdik. Bugün İzmir, İstanbul, Ankara, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Denizli, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Kocaeli, Manisa, Ordu ve Konya başta olmak üzere tüm Türkiye genelinden üyelerimiz mevcut. İlk temsilciliğimizi ise geçen ekimde İstanbul’da açtık. Çok yakında Ankara ve Bursa temsilciliklerimizin de açılışını gerçekleştireceğiz. Türkiye’yi kucaklayan bir dernek olma yolunda amacımıza ulaşmak için farklı illerde tanıtım ve bilgi paylaşım toplantılarına devam ederken, temsilciliklerimiz aracılığıyla daha çok aile işletmesine ulaşacağımıza inanıyoruz. Henüz 3’üncü yılında olmasına karşın 125 aile şirketi ve 385 bireysel üyeye ulaşmış ulusal ve uluslararası boyutta etkin bir organizasyon olma yolunda çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Meme kanserine yakalanan fakat doğru tedavi, aile ve arkadaşlarının desteğiyle bunu atlatan Işınsu Kestelli, yaşadıklarından yola çıkarak kadınları bilinçlendirmek üzere hareket geçti ve ‘Annem Kanseri Yendi’ adlı bir proje başlattı. Geçtiğimiz günlerde bu projenin internet sayfasının açılışını gerçekleştiren Kestelli, yaşadığı süreci anlattı.
- Meme Kanserine yakalandığınızı ilk öğrendiğiniz an neler hissettiniz?
- Doğrusu kendimi tekrar etmeyi çok sevmem normalde. Ancak konu meme kanseri gibi hassas ve kadınlarımızın üzerinde süreklilik arz eden bir tehdit olunca, örnek olması için bu konudaki kişisel deneyimimi paylaşmayı sorumluluk olarak görüyorum. Kanser olduğumu hissettiğimde kısa süreli iki ayrı duygu baş gösterdi: Karamsarlık ve kızgınlık... Karamsardım çünkü ailem başta olmak üzere sevdiklerimle geçireceğim güzel zamanları kaçırmak gibi bir tehdit vardı ortada. Kızgındım, çünkü bilinçli olduğumu düşündüğüm halde, evimizde kız kardeşim gibi aileden biri doktor olmasına rağmen tetkiklerimi ihmal etmiştim. Bu iki duygu, haberi aldığım ilk anda hissettiklerim olarak hafızamda yerini aldı.
- Sonrasında nasıl bir süreç başladı?
- Karamsarlık ve kızgınlık, kısa sürede yerini mücadele ve umuda bıraktı. Sonuçta hayatımda bir çatlak oluşmuştu ve ben bunu, safralardan kurtulmak için bir vesile saydım. Sevdiklerimin çevremde oluşturduğu iyilik çemberi büyük bir güç ve moral verdi. Araştırmalara başladım, tedavi için tavsiyeler aldım. Sonunda hızlı bir karar sürecinin ardından operasyon geçirdim ve tedavi evrelerini tamamladım. Bu süre zarfında hayattan kopmamaya özen gösterdim.
MORAL EN KRİTİK DESTEK
SON dönemde yaşanan terör olayları sadece olayı birebir yaşayanlarda değil, toplumun her kesiminde büyük bir moral bozukluğu ve travmaya neden oldu. Türk Psikologlar Derneği (TPD) bu konuda hemen çalışmaya başladı, bu olayların yarattığı travmatik sonuçlarla başa çıkılabilmesi için topluma destek vermeye hazır olduklarını açıkladı. TPD İzmir Şubesi Travma Afet ve Kriz Birimi Koordinatörü Psikolog Deniz Özer Eryılmaz bu konuda neler yapılabileceğini anlattı.
AYRIMCI SÖYLEMLER ÖFKEYİ TIRMANDIRIYOR
- Son dönem ülkemizde yaşanan terör saldırıları, şehit haberleri toplumun ruh halini nasıl etkiliyor olabilir?
- Ülkemizde yeniden tırmandırılan çatışma ortamı giderek daha çok insanı içine alarak toplumu olumsuz etkiliyor. Maalesef son dönemlerdeki olaylar ve nefret dilinin bilinçli olarak sık kullanılması bizi, toplumsal ayrışma boyutuna taşımaya başladı. Birbirimize güvenmeyen, nefret ve öfke yüklü bir toplum haline geldik. Toplum olarak her an kötü bir şey olacak düşüncesiyle, güvensiz, kaygılı, tehdit altında hissediyoruz. Kızgın, üzgün ve acı yüklüyüz.
- Savaş, terör, ölüm insanların ruh halini ne yönde etkiler?
- İnsan eliyle kasıtlı olarak gerçekleştirilen katliamların, terör saldırılarının, tüm travmatik yaşantılar içinde en ağır bireysel ve toplumsal hasar yaratan olaylar olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Katliamların ve savaşların etkileri nesiller boyu derin izler bırakır. Ölümler üzerinden yorumlar, “kimin ölüsü, seninki mi, benimki mi” gibi ayrımcı söylemler öfkeyi tırmandırır. Terör olayları toplumun her kesiminde kaygı, öfke, üzüntü, derin bir keder, güven kaybı, çaresizlik, umutsuzluk, yabancılaşma gibi pek çok baş edilemez duygu yaratıyor.
EN ÇOK ETKİLENENLER ÇOCUKLAR
- Bu durumlardan en çok etkilenenler hangi grup olabilir?
ÖZEL okullar, eğitim sistemimiz içerisinde son derece önemli bir konumda bulunuyor. Türkiye Özel Okullar Birliği Ege Bölge Temsilcisi olan Zafer Eraslan’a göre bu okulları fiyatları, olanaklarıyla değil; nitelikleri ve eğitim kaliteleriyle tartışmalıyız. Kurucu temsilcisi olduğu Özel Çakabey Okulları’nda buna çok dikkat ettiklerini anlatan Eraslan, okullarında dijital öğrenme platformu gibi ilkleri gerçekleştirmekten büyük mutluluk duyduklarını anlatıyor.
- Türkiye Özel Okullar Birliği temsilcisi olarak günümüzde özel okulların geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?
- Özel okulların sayısı Türkiye genelinde arttı. Bugün itibariyle ülkemizdeki özel okul sayısı yaklaşık 4 bin 500. Özel okullara devam eden öğrenci sayısı 760 bine ulaştı. Ancak sektörü rakamlar üzerinden konuşmak bizi doğru bir noktaya getirmiyor. Çünkü eğitim, ülkemizin geleceğini olumlu ya da olumsuz anlamda direkt olarak etkileyecek tek sektör. Bu yüzden nicelik değil, nitelik konuşulması öncelikli olmalı.
- Özel okulların ne gibi sorunları var?
- Bana göre sektördeki en önemli sorun kalite için değil, öğrenci sayısını artırmak için çalışmak. Elbette bu bakış açısı beraberinde çok ciddi bir mesaj kirliliği getiriyor. TEOG, LYS sonuçlarında, sosyallik tanımında, uygulanan programlarda, yabancı dil konusunda gerçekçi olmayan vaatler havada uçuşuyor. Kampanyalar, indirimler, hatta günlük indirimler... Bu da doğal olarak özel okullara olan güveni azaltıyor. Bana göre özel okulculuğun büyüme hızı veya vergiler gibi biz okullara ait sorunlardan çok daha önce bu sorunu kabul etmeli, konuşmalı ve kontrol altına almalıyız.
FİYATLARDAN ÖNCE EĞİTİM KALİTESİ
- Özel okulların fiyatlarıyla eğitim kalitesi her zaman örtüşmüyor deniyor. Sizce kriter ne olmalı?
SON dönemde içsel yolculuğunu gerçekleştirerek hayatta gerçek istediğine ulaşan ve aldığı eğitimlerle bunu diğer insanlara da yansıtmaya çalışan birçok kişisel gelişim uzmanı var. İkbal Kaya da bunlardan biri. 22 yıl bir nevi güvence için rutin bir işte çalışırken gerçek isteklerini sorgulamaya başlayınca mutlu ve severek yaptığı işe yöneliyor. Üniversite öğrencileri ile başladığı ve farklı kesimlerden kişilerle devam ettiği eğitimlerde insanlara olaylar karşısındaki sorumluluklarını sorgulattığını anlatan Kaya, her şeyin ‘affetmek’le başladığını söylüyor.
İLK BULUŞMALARIM ÜNİVERSİTELİLERLE OLDU
- Sizi kişisel gelişim uzmanlığı, yaşam koçluğuna getiren ne oldu?
- Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat mezunuyum. 1993’te Ege Üniversitesi’nde çalışmaya başladım ve 22 yılın sonunda emekli oldum. Ege Üniversitesi’nde görev yaptığım yıllar boyunca Reiki, NLP, yaşam koçluğu, nefes terapisi, EFT, melek koçluğu gibi kişisel gelişim eğitimleri aldım. Çok şey öğrendim. Öğrendiklerim kendimi tanımaktı. Kendi potansiyelimi fark etmek, değişimin çok da zor olmadığını, hatta çok kolay olduğunu, hedeflerinizi belirlediğinizde ve kendinize inandığınızda ve ulaşmak için tüm kaynakların kendi içinizde olduğunu fark ettiğinizde hayat çok kolay ve bir o kadar da keyifliydi. Bilgiyi başkalarının yaşamını kıstas almadan kendi hayatınızla içselleştirdiğinizde inanılmaz mucizeler oluyor. Bu noktaya geldiğimde yaşam amacım değişti, insanlara bunu anlatmak istedim. Ege Üniversitesi’nde çalıştığım için ilk buluşma noktam üniversite öğrencileri oldu. Onlarla bir arada olmak, derslere girmek, seminerler vermek, yaptıkları seçimlerin ne kadarının kendilerine ait olduğunu sorgulatmak, önlerinde yapabilecekleri çok daha farklı seçimlerinin olduğunu fark ettirmek ve potansiyellerini açığa çıkartmak harika bir duygu oldu benim için. Değişimi canlı canlı yaşamak mutlulukların en güzeli.
İŞİMİ HEP GÜVENCE OLARAK GÖRMÜŞÜM MEĞER
- Son yıllarda bir yaşam koçuna, kişisel gelişim uzmanına ya da psikoterapiste insanların başvurularının arttığını düşünürsek bunu neye bağlıyorsunuz?
- Bundan 5 yıl önce, kişi bir çıkmaza girdiğinde, bir karar alamadığında, hayatının kontrolünü kaybettiğinde ya da başarısızlıklara uğradığında, ilişkilerindeki hayal kırıklıklarında psikoloğa, yaşam koçuna, kişisel gelişim uzmanına gitmek istemezdi. Belki bilmediğinden, belki de yardım almayı kabul etmediğinden... Çünkü; yardım istemek ayıptı, zayıflıktı, başarısızlıktı, güçsüzlüktü. ‘Toplum ne der?’ baskısıydı. Ama günümüzde her şey değişmeye başladı. Bir uyanış var. Kişi kendi değerinin farkına varıyor. Önceliği kendisi olmaya başladı. Türk toplumunda ailelerimiz bizi verme odaklı yetiştiriyor. Bir şeyi hak etmemiz için önce vermemiz gerektiği öğretiliyor. Bir süre sonra da istemeyi, almayı unutuyoruz. Son zamanlarda istemeyi öğrenmeye başladık. Önce kendimizden istemeye başlayarak tabii ki! Kendimizden istemeye başladığımızda iç sesimiz bizi çok güzel yönlendiriyor, o doğru yolu biliyor.