DÜNYANIN yüz ülkesinden, yaklaşık 200 kadın Uluslararası Kadınlar Konseyi’nin 34. Genel Kurulu için İzmir’de buluştu. 1888’de Amerika’da kurulan, 1960’da Türkiye’nin de dahil olmasıyla ilerlemeye devam eden Uluslararası Kadınlar Konseyi Dünya Başkanı Cosima Schenk, Türk Kadınlar Konseyi Genel Başkanı Işılay Saygın ile İzmir Türk Kadınlar Konseyi Başkanı Süheyla Diker’in ev sahipliğinde yapılan ve yarın sona erecek kongre kapsamında, ülkelerin kadın sorunları, çözüm yolları, kadınların toplumsal hayattaki önemi gibi konular ele alınıyor.
İlk kez 55 yıl önce Türkiye’de yapılan kongre ikinci kez ülkemizde ve İzmir’de düzenleniyor. Kongreye Dış İşleri Bakanlığı’nı temsilen Serpil Akman katıldı. Düzenlenen oturumlarda çeşitli konuları tartışan kadınlar, İzmir ve çevresine yaptıkları gezilerden sonra hayranlıklarını gizleyemediler. Türk Gecesi konseptiyle düzenlenen gecede ise, ünlü modacı Zuhal Yorgancıoğlu’nun kaftanlarını inceleme fırsatı bulan kadınlar, bol bol hatıra fotoğrafı çektirdiler.
‘Kadını Önemsemek, Dünyayı Önemsemektir’ anlayışıyla, tüm dünyada kadına karşı şiddetle mücadele eden Uluslararası Kadınlar Konseyi, cinsiyet eşitliğinin olmadığı yerde demokrasi olmaz diyerek bu alanda çalışmaya devam edeceklerini belirtiyor.
‘OY ve Ötesi’ kısa sürede Türkiye’nin en hızlı büyüyen ve verimli çalışan sivil toplum kuruluşlarından oldu. Bunda yaptıkları işe inanmaları, inandırmaları, çok çalışmaları ve olumlu enerjilerinin büyük katkısı var. Öyle göstermelik değil, gerçekten donanımlı, kurallara ve hukuğa uygun hazırlanıyorlar. Seçimi başından sonuna izlemek için, gönüllülerine, Barolar Birliği onaylı eğitimler veriyorlar ve farklı siyasi partilerden alınan gözlemci kartlarıyla sandık başında durmaya hukuki olarak hak kazanıyorlar. 7 Haziran seçimi için toplumdan müthiş bir destek gören Oy ve Ötesi’nin Ege koordinatörleri Melek Demir ve Pınar Yapıcılar ile buluştuk ve çalışmalarını konuştuk.
- Kuruluştan bugüne ne duruma geldi?
- 2013’ün aralık ayında başlatılan hareket 3 ay kadar kısa bir süre içerisinde 30 Mart yerel seçimlerinde 30 binin üzerinde gönüllüden oluşan bir sivil platformuna dönüşmüştü. Gönüllü bir platform olarak kurulan Oy ve Ötesi, 24 Nisan 2014’te dernek oldu. Oy ve Ötesi Derneği, bugüne kadar 50 bin gönüllüyü sandık ve seçim süreçleri konusunda eğitmekle kalmamış, bu gönüllülüğe talip olan tüm vatandaşlarımızı sandık gözlemciliğinin bir vatandaşlık hakkı olduğu yönünde seferber etmiştir. Oy ve Ötesi’nin bu çalışması sayesinde bugün Türkiye’de oy verme ve sayımı süreçleri konusunda etkin ve yetkin 50 bin vatandaşımız bulunuyor. Bu sayıyı 2015 yılı içerisinde 100 binin üzerine çıkarmayı hedefliyoruz.
- Toplumdaki genel güvensizlik konusunda neler yapmayı düşünüyorsunuz?
- Bilmediğiniz, içinde olmadığınız şeyden korkarsınız, her gün yeni bir iddiaya uyanıyoruz. Bizim amacımız süreci olduğundan daha zor ve karmaşık hale getirmeden, dışsallaştırmadan 298 Sayılı Seçim Kanunu’na göre, sürece bilgiyle, akılla, sorumlulukla katkı koymak.
BİLİNÇ GİDEREK YÜKSELİYOR
KONAK Belediyesi, Roman mahallelerindeki 9-17 yaş çocuklar arasından müziğe yeteneği olanları seçerek ‘Bizim Orkestra’ adlı müzik grubu kurdu. 5 aydır her hafta yoğun çalışan orkestranın üyelerinden 3’ü, eğitimenlerin dikkati çekti ve konservatuvar sınavlarına girmeye teşvik edildi. Daha önce müzikle sadece yaşadıkları mahalle ve aile üyeleri vasıtasıyla ilgilenen Emine Ay, Coşkun Tepecik ve Batıhan Mintaş sınavları kazanarak konservatuvara girmeye hak kazandı. Konak Belediyesi’nin dezavantajlı semtlerdeki çocukları imkansızlık engelini aşarak sosyal hayata dahil etmek amacıyla başlattığı proje, 3 çocuğun hayatında şimdiden büyük bir fark yaratarak geleceğin sanatçıları olmanın yolunu açıyor.
KOROMUZDA TEK KIZ BENİM
Emine Ay (14 yaşında, 8. sınıf öğrencisi.)
- Ailende müzikle ilgilenen var mı?
- Çok kişi var, kuzenlerim çalıyor, annem müzisyen. Ben de müzikle uğraşmayı istiyordum. Keman çalıyorum.
- Bizim Orkestra’ya nasıl katıldın?
Dünyanın farklı ülkelerinden 10-17 yaş arasındaki gençler bu yaz tatillerini İzmir’de geçirecek. Hem de aynı İngiltere’deki kamplar gibi İngilizce eğitimi alarak... İzmir Özel Türk Koleji, Türkiye’de bir ilke imza atarak İngiltere’nin en önemli eğitim kurumlarından Churchill House ile işbirliği yaptı. İzmir’de Churchill House İngilizce Yatılı Yaz Okulu’nu açıyor. Televizyon, bilgisayar ve internet erişiminin olduğu 4 kişilik konforlu odalarda kalacak gençler hem bölgemizi gezecek, hem de başta Türk mutfağı olmak üzere kültürümüzü daha yakından tanıyacak. İzmir Özel Türk Koleji Genel Müdürü Yiğit Tatış’la yeni girişimi konuştuk.
İNGİLTERE’YE GÖRE DAHA AVANTAJLI
- Yabancı öğrencilere İzmir’de Churchill House ile İngilizce öğretmek projesi nasıl oluştu?
- İngilere’de çok dil okulu var ama Churchill House en eski ve köklülerinden biri. Bir kış kampı, bir de yaz kampı var. Dil kampları konusunda en önemli akreditasyonlarını almış okullardan biri. Geçen yıl yönetim kurulu başkanımız Oğuz Bey onların başkanıyla biraraya geldi ve işbirliği kararı alındı. İngiltere’deki yaz kamplarını aynı konseptle bu kez İzmir’de yapmaya karar verdik. Mithatpaşa kampüsümüz onlara ev sahipliği yapacak.
- Neden İzmir’i seçtiler?
‘Ege’ ve ‘Çağdaş’ kelimeleri nasıl da uyumlu, anlamlı geliyor kulağa. Bu iki güzel kelimeyi hem adında hem de yaptığı güzel çalışmalarda mükemmel bir şekilde biraraya getiren EÇEV yani Ege Çağdaş Eğitim Vakfı tam 20 yaşında. Bugüne kadar sağladığı eğitim fırsatlarıyla, 12.000’i aşkın çocuk, genç ve yetişkinin hayatına dokunan, ufkunu açan, geleceğini dönüştüren EÇEV 20.yılını, otomotiv sektörünün liderlerinden ELDOR Corporation sponsorluğunda muhteşem bir konser ile kutladı. Fazıl Say ile….
Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say, İzmir’e gelmişken EÇEV’in Altındağ’da bulunan eğitim merkezini de ziyaret etti. EÇEV Yönetim Kurulu Başkanı Yasemin Reşitoğlu ve öğrenciler tarafından büyük bir ilgi ile karşılanan Fazıl Say’a ELDOR İnsan Kaynakları’ndan sorumlu Başkan Yardımcısı Okan Sezer de eşlik etti. Akşamına ise Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde Serenad Bağcan eşliğinde muhteşem bir konser verdi, Fazıl Say…. Konser öncesi konuşma yapan ELDOR Başkanı Pasquale Forte, ‘ELDOR Corporation olarak, kurumsal sosyal sorumluluk bilinciyle, dünyanın hayranlığını kazanan Fazıl Say’ı İzmirlilerle buluşturmak ve EÇEV’e destek olmaktan dolayı gururluyum’ derken gerçekten gururlu ve heyecanlı görünüyordu. Dikkat ederseniz, firmanın adını açık açık yazıyorum. Çünkü artık bilime, sanata, kültüre, eğitime destek olan firmalar duyulsun da diğerleri de onlardan ilham alarak destek versinler diye düşünüyorum. Ne dersiniz, haksız mıyım?
LİYAKAT Derneği, girişimcilik alanında yaptığı birçok projenin yanında sanat adına da çok özel çalışmalar yapıyor. Geçen yıl ‘Sığınamayanlar’la dikkat çeken Liyakat üyeleri Liz Sarda, Şela Habif, Yeşim Gencer ve Özlem Gümrükçü bu yıl, ‘Kadınlar Filler ve Saireler’ adlı trajikomik bir oyunla sahneye çıkacak. 20 Mayıs çarşamba günü saat 20.00’de Atatürk Kültür Merkezi’nde sergilenecek oyuna tüm İzmirlileri davet eden Liyakat Yönetim Kurulu Başkanı Berkay Eskinazi, bu projeyle KİTVAK’ın yapacağı konukevine destek olacaklarını anlatıyor. Hem keyifli bir oyun izlemek, hem de önemli bir sosyal sorumluluk projesine destek vermek için bu oyunu kaçırmayın ve hemen (0530 969 28 17)? numaralı telefonu arayın derim...
ANNE YİNE DÖKTÜRMÜŞSÜNLiz SardaBankacıydım emekli oldum. Kendime vakit ayırmaya başladım ve hobiler edindim. 8 yıl EBSO’nun korosunda solistlik yaptım. Şimdi de Esendere Kültür Merkezi Korosu’nda şarkı söylüyorum. Tiyatro bizim cemaatin derneğinde başladı. Büyüklerimiz orada sahnede oynarlarken eşime, ‘Ben de o sahnede olmak istiyorum’ dedim. Eşim de ‘Eee, niye yoksun. Gidip denesene’ dedi. O yıl ‘Lüküs Hayat’ piyesi için bir seçim yapıldı ve oradaki Zeynep başrolüyle oynayarak sahneye adım attım.
Tiyatro çok hoşuma gitti. Oyun bitip de alkışı alınca duyulan mutluluk insanın ancak evlendiği, çocuğunun doğduğu gün duyduğu mutlulukla kıyaslanabilir bence. Bunu bir kez alan hep yapmak istiyor. Bu oyunda 2. kadını oynuyorum. Hayatını bir erkeğe ipotek etmiş, kötü biten bir aşk hikayesi sonucu domestik bir hayalci kadın. Zaten kaotik bir apartmanda yaşıyor tüm kadınlarımız, oldukça fazla drama var yani. Ailem mutlu oluyor, oğullarım ‘Anne, yine döktürmüşsün’ diyor. Ben de destekleriyle çok mutlu oluyorum.
HEP HAYATIMDA OLSUN İSTİYORUMŞela HabifBireysel gelişim koçluğu yapıyorum. Tiyatroya ilk olarak 2000 yılında ‘Öteki Dünyaya Götürecek Değilsin Ya’ adlı oyunla başladım. Hatta başlamam tamamen tesadüf. O akşam bu oyun için seçmeler yapılacağını duyup gittim ve seçildim. O zamandan beri tiyatroya uzak kalmamaya çalışıyorum, hep hayatımda olsun istiyorum. 6 yıldır yönetmen olarak Sibel Hanım ile çalışıyorum. Sanırım artık başkasıyla çalışamam çünkü bana oyunculukta bambaşka bir pencere açtı. Bu oyunda 1. kadını oynuyorum. Annesini kaybetmiş, babası sarhoş annesini döven, ama artık hayatta olmayan tek başına bir toplumda yer edinmeye çalışıyor. Aslında günümüz gençliğinde de rastladığımız özenti, kendisini bulamamış, gece barlarda sevgili bulan ama bunları ilişkiye döndüremeyen aciz bir karakter. Komik yanları da var karakterimin. Ailemin çok hoşuna gidiyor. Hatta çocuklarım provalara geliyor, repliklerimi benimle ezberliyorlar. Onlar için de çok hoş bir deneyim.
PROVALARIMIZ ÇOK KEYİFLİ GEÇİYOR
Yeşim Gencer
Türkiye Görme Özürlüler Kütüphanesi Derneği (TÜRGÖK) yararına 12 Mayıs Salı gecesi Kaya Thermal Convention Center'da çok özel bir konser düzenlenecek. İlhan Şeşen, Vedat Sakman ve Aegean Band Orkestrası’nın sahne alacağı 'Başkasının karanlığına sen de bir renk kat' adlı konserden elde edilecek gelirle görme engellilerin hayatını kolaylaştıracak ve her biri 600 lira değerinde olan 'renk tanımlama cihazı' satın alınacak. Bu cihaz saniyeler içinde, tutulduğu yüzeyde bulunan rengi sesli olarak belirterek engellilerin hayatını kolaylaştırma özelliğine sahip.
Projeye destek veren Ferah Sancak, "Bu proje benim için bir hayal olarak başladı. Görme engelliler birçok konuda hep başkalarına bağımlı olarak yaşamak zorunda. Bu durumu bir nebze de olsa azaltacak özel cihazların varlığını öğrenince bundan mümkün olduğunca çok engellinin yaralanabilmesi için ne yapabilirim diye düşündüm. Sponsorlarımızla beraber İzmirlilere hem harika bir gece yaşatmayı hem de Türgök aracılığıyla görme engellilerimize bir nebze ışık olabilmeyi umuyoruz’ dedi. Bu çok özel geceye katılmak istiyorsanız 0 537 525 43 90 nolu telefondan bilgi alabilirsiniz.
Dr. Serra Menekay tıp doktoru ve klinik biyokimya uzmanı olarak yetişmesine rağmen hayatının her aşamasında sanatla, edebiyatla ilgilenmiş. Çeşitli dergilerin yayın yönetmenliğiyle editörlüğünü de yapan Dr. Serra Menekay, hep hayalini kurduğu, dedesinin hikayesini anlatan ilk romanını yazmak için eşinin desteğini alarak mesleğine ara verip Kırım’a gitmiş. Ve ilk romanı ‘Aluşta’dan Esen Yeller, Bir Kırım Türküsü’nü yazmış. Ailesinin ve Kırım Türklerinin inanılmaz mücadelesini anlatan Menekay, yazmaya devam edeceğini anlatıyor.
SANATTAN UZAK YAŞAMADIM
- Çocukluk yıllarınızda bu derece sanata meyilliyken neden tıp fakültesi gibi son derece zor bir bölümü tercih ettiniz?- Çocukken sanata, edebiyata, kitaplara çok meraklıydım, çok da başarılı bir öğrenciydim. Bizim zamanımızda başarılı öğrenciler doktor olurdu, ben de bu genel kurala uydum. Hekim olduktan sonra klinik biyokimya uzmanlığımı aldım, onun da üzerine yurt içinde ve dışında kalite ve akreditasyon alanında çalışmalar yaptım. Ama tüm bu zamanlar boyunca ruhumu okşayan kelimeyle ilgili sanatlardan da hiç uzak kalmadım. Bana göre çok da uzak değil hekimlik ve sanat birbirinden.
FATMA HALAMLA TAMAMLADIM
- Kitabınızın Kırım’la ilgili olmasının nedeni nedir?- Bu bizim aile hikâyemiz aslında. Babam Kırım doğumludur. Dedem Bilal Menekay İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgalindeyken Kırım’ın bağımsızlığı için siyasi mücadele vermiş. 1943’de savaş Sovyetler’in lehine dönünce babaannem, babam ve halamla Kırım’dan ayrılmak zorunda kalmış. Bütün Kırımlılar Kırım’dan aynı gün vagonlara bindirilip Asya’nın içlerine sürülüyor. Yanlarına bir torba yiyecek ve su alabiliyorlar ancak. Ailelerin birbirlerini bulup birlikte sürgün edilme şansları bile olmuyor. Fatma halam 21 gün trenlerle aç susuz yol gittiklerini, yolda ölenleri gömmelerine bile izin verilmediğini her seferinde gözyaşlarına boğularak anlatır. Ailemiz 50 yıl birbirinden ayrı yaşamış. Biz yıllar sonra bulduk birbirimizi. Bu hasret dolu yılları ve sürgünü, dedemin en küçük kardeşi Fatma’nın dilinden anlattım romanda.
- Bu kitabı yazma fikri nasıl çıktı ortaya ve nasıl bir hazırlık süreci yaşadınız?
- Bu kitabı yazma fikri uzun zamandır aklımdaydı ve çok arzu ediyordum. Hani herkesin “Vakit bulsam kitap yazacağım” klişesi vardır ya, biraz öyle gibi. Aslında bu hikâyenin yazılması gerek diyerek Türkiye’deki Kırımlılardan ilk ses kayıtlarını 1997’de almışım. 2011’deki Kırım seyahatinde birçok video kaydettim ve dönüşte üzerinde çalışmaya başladım. Bu dönemde “Kırım Sürgünü” hakkında çok şey okuyup biriktirdim. 2013’te bir yıllık yoğun süreçte elimdeki tüm verileri birleştirip romanı kelimelere döktüm. En sonunda geçen yıl yeniden Kırım’a gittim, Fatma Halamla yaşadım ve kitabı beraber tamamladık.