ŞEBNEM Karasu uzun yıllar İzmir’de başarıyla sürdürdüğü gıda sektöründeki kariyerine artık yurt dışında devam ediyor. Dünyanın en büyük sertifikasyon kuruluşlarından Alman TÜV firmasının Amerika Temsilcisi olan ve Chicago’ya yerleşerek tüm kıtanın gıda güvenliği üzerine çalışmaya başlayan Karasu, başarının en büyük anahtarının çalışmak olduğunu anlatıyor.
- İzmir’de başarılı bir kariyere devam ederken, Amerika’ya yerleşmeniz nasıl gerçekleşti?
- Amerika’da bir baharat firmasından teklif geldiği için gittim. Önce genel müdürlük, sonra başkan yardımcılığı ve yönetim kurulu üyeliği yaptım. Bir yıl sonra yine girişimcilik ruhumla kendi şirketimi kurdum. Çünkü Amerika, her ne kadar birçok konuda ilerideyse de gıda güvenliği ve standartları konusunda Avrupa’yı geriden takip ediyor. Bir takım standart ve fabrikasyonlar orada daha sonra geliyor. O boşluğu gördüm.
- Gerçekten mi? Amerika’da olan herşeyi doğru sananlar var oysa...
- 2011 yılında Obama, gıda güvenliği konusunda bir kanun imzaladı. Bu kanunla Amerika’da büyük değişiklikler başladı. Ama bu alanda yeterli kalifiye elemanları yok. Bir takım değişimler yapılmak isteniyor. Dolayısıyla çok iyi bir imkan gördüm. Amerika, kültür ve eğitim olarak uzak olmadığım bir yer. O anlamda orada kalarak gıda ve kalite konularında danışmanlık yapan bir şirket kurarak hizmet vermek çok cazip geldi. Fakat bu arada da Fransız bir şirketle ortaklık kurarak zaten uzmanlık alanım olan gıda sterilizasyon makineleri konusunda da hizmet vermeye başladım. Buhar sterilizasyonu konusunda firmalara hizmet vermeye başladık. Sadece Amerika değil, tüm dünyayla çalışmaya başladık.
İŞ VE SORUMLULUK ÇOK FAZLA
- Dünya devi TÜV’ün direktörlüğü nasıl gerçekleşti?
ÖYLE bir dönemde yaşıyoruz ki, ayrıştırmak kolay, birleştirmek zor; yıkmak kolay, inşa etmek zor.
O nedenle ‘Barış’ üzerine ne söylesek, ne yapsak az ve eksik kalıyor. Daha yapılması gereken çok şey, alınması gereken çok yol var.
Bu konuda olabilecek en anlamlı etkinliklerden biri, şu an Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde düzenleniyor. Dünyanın 47 ülkesinden 90’a yakın katılımcının olduğu 3. Dünya Barış Çalıştayı, ‘Barış’ konusunda çalışan ya da çalışmak isteyenleri bir araya getiriyor. İngiltere Coventry Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilen 5 günlük Çalıştay’da, lisans, yüksek lisans, doktora öğrencilerinin yanı sıra ‘Barış İnşası’ ve ‘Çatışma Çözümlemeleri’ konusunda çalışan aktivistler, hükümet yetkilileri de var. Uzun yıllardır bu alanda çalışmalar yapan Coventry Üniversitesi Barış Merkezi Direktörü Prof. Alpaslan Özerdem, bu tür toplantıların, bakış açılarının değişmesi, ön yargıların silinmesi, kültürlerin birbirlerini tanıyarak, anlamaya başlamaları açısından dünya barışına önemli katkısı olduğunu söylüyor. Peru, İngiltere, Gana, Brezilya, Nijerya, İngiltere, Norveç, Güney Afrika gibi dünyanın farklı kültürlerinden gelen katılımcıların 5 gün boyunca Muğla’da kalacaklarını anlatan Proje Koordinatörü ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Füsun Özerdem ise bunun bölgenin barışa katkısı ve dünyaya tanıtılması açısından anlamlı olduğundan bahsediyor.
Savaşmak ve yok etmek için bir metoda ya da bilgiye ihtiyacımız yok, ama kabul etmeliyiz ki barışmak ve güveni yeniden yapılandırmak için bu Çalıştay’dan öğrenilmesi gereken çok şey var...
VİLDAN Sivri Çaputçu, sektörün merkezi kabul edilen Denizli’de tekstilci bir ailenin kızı olarak uzun yıllar bu alanda çalışmış. Kendi şirketini kurduktan sonra, ülkemizde yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan ‘Kuruma Özel Tasarım’ konseptiyle firmalara tasarımlar yapmaya başlamış. Bugüne kadar birçok kuruma özel kıyafetler oluşturan Vildan Hanım, aynı zamanda Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu’nun de ilk kadın üyesi.
- Tekstil ve tasarım konusunda bugüne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız? Nerelerde çalıştınız?
- İş yaşamıma 1997’de aile şirketimiz olan DİTAŞ’ta, jakarlı dokuma tesislerimizde başladım. 2000’de yine aile şirketimiz olan DEBA Denizli Basma ve Boya Sanayiinde çalışmaya devam ettim. DEBA’da desen ve kumaş tasarımıyla Ar-Ge departmanlarında görev aldım. Kumaşın mutfağını bu aşamalarda yaşayarak öğrendim.
- Kendi firmanızı kurmanız nasıl gerçekleşti, neler yapıyorsunuz?
- 2009’da DEBA kapandıktan sonra, birikimlerimi ve kafamdaki projelerimi gerçekleştirmek üzere ANJEA Designer’s Store’u kurdum. Anjea, Hitit mitolojisinde bolluk bereket tanrıçası demek. Anjea Designer’s Store çatısı altında farklı bölümlere yer verdim. Anjea Butik’te tişörtten paltoya, gece ve gündüz giyilebilecek satışa hazır kıyafetler var. Bunların içinde Türk tasarımcılarının ürünleri de bulunuyor. Anjea Özel Dikim’de Gülgün Herek önderliğinde kişiye özel tasarım yapılarak, gömlekten gelinliğe kadar her türlü özel dikime servis veriyoruz. Anjea Kids’de Filiz Öznalbant önderliğinde kız ve erkek çocuklarımızın özel günlerde giyeceği, gece ve günlük kıyafetleri kişiye özel tasarlıyor ve dikiyoruz. Ayrıca okullarda yapılan çeşitli etkinliklere, sene sonu gösterilerine, okul korolarına özel dikim servisiyle son derece titiz çalışmayla hizmet veriyoruz. Ve son olarak da benim yürüttüğüm, Anjea Kuruma Özel Tasarım’da kuruma özel personel giyim dikimi gerçekleştiriyoruz.
ÖZELLİĞİ YANSITACAK TASARIM
Çok tartışmalı bir seçim süreci yasadık, hala da yaşıyoruz. Konuşulacak çok şey var belki ama gelin biz kadın milletvekilleri açısından bakalım bu döneme. Bir kere bu seçim döneminde kadın sivil toplum kuruluşları, dernekleri, organizasyonları daha çnce çalışmadıkları kadar yoğun çalıştılar. En azından daha organize ve planlı bir çalışma yaptıkları ve kadın adayları destelediklerini söylemek mümkün. Bunlardan biri de Ka-Der’di. Herşeye rağmen Ka-Der sonuçtan memnun değil. Bakın neler söylüyorlar…
‘Siyasette var olmak isteyen kadınların sindirilmeye çalışıldığı bir seçim döneminden geçtik. TBMM’ye girebilen 4 partiden 3’ünde erkek yöneticiler, erkek adayları listelere yerleştirdi, üç partide kadın aday oranı yüzde 20’yi bile bulamadı.
Yoğun kampanyalar, eylemler, lobi çalışmaları ve 1 partinin yüzde 49 kadın aday göstermesi ile TBMM’de kadın temsili yüzde 14’ten yüzde 18’e çıktı! AK Parti’den 41, CHP’den 20, MHP’den 4 ve HDP’den 32 kadın TBMM’ye girdi.
Bu artış, kadınların sevinebileceği, ülkemiz açısından gurur duyulacak, bizi “kadın temsili ve gelişmişlik” açısından uluslararası alanda üst sıralara çıkartacak bir oran değildir. Kadınlar “yüzde 50 temsil oranı” talep etti ama sonuç, kadınların kendileri için karar almasını sağlayacak oran olan “yüzde 30”un çok altında kaldı.
KA.DER olarak seçim sonuçlarını değerlendirirken, yıllardır kurduğumuz bir cümleyi, bir kez daha, üzülerek ve isyan ederek kuruyoruz: TBMM, yine kadınların iradesi yok sayılarak, Türkiye’nin yarısı “eksik” temsil edilecek şekilde oluştu. Siyasetçiler “bir kez daha” eşitlik ilkesine karşı çıktı, gerçek demokrasi hiçe sayıldı!’
İNGİLTERE Coventry Üniversitesi Barış ve Uzlaşma Çalışmaları Merkezi Direktörü ve Stratejik Araştırma ve Analiz Merkezi (Centre for Strategic Research and Analysis) CESRAN’ın Başkanı Prof. Alpaslan Özerdem, 20 yıldır Afganistan, Bosna-Hersek, El Salvador, Kosova, Lübnan, Liberya, Filipinler, Sierra Leone, Sri Lanka, Nijerya gibi silahlı çatışmadan etkilenmiş ülkelerde çok sayıda araştırma ve uzmanlık projeleri üzerinde çalışıyor. Manisa Kırkağaç doğumlu olan Özerdem, dünyanın farklı çatışma bölgelerinde ulusal ve uluslararası kuruluşlar için bilirkişi olarak aktif rol alıyor. 29 Haziran - 3 Temmuz arasında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen Dünya Barış Çalıştayı’nda 47 ülkeden gençlerle barış çalışacaklarını söyleyen Prof. Özerdem, ülkemizdeki çözüm süreci konusunda da bilgi verdi.
- Manisa Kırkağaç doğumlusunuz. Hayatınızda Coventry Üniversitesi’ne giden süreç nasıl gelişti?
Kırkağaç, Manisa’nın çok güzel bir ilçesi, liseye kadar geçen çocukluğumda gerçekten çok güzeldi. İzmir Atatürk Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki mühendislik öğrenimimden sonra, dil kursu için gittiğim İngiltere şimdiki evim oldu. İnsanoğlu olarak herşeyi planlayabildiğimizi düşünüyoruz, ama benim çocukluğumda hatta gençlik yıllarımda, yurt dışında yaşamak gibi bir düşünce yoktu. 20 yaşında Londra’ya geldiğimde akademisyen olmak bile aklımdan geçmiyordu. Önce South Bank Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım, sonra da York Üniversitesi’nde Savaş Sonrası Tekrar Yapılanma ve Barış İnşası konusunda doktora. Ondan sonra bir baktım, resmen akademik yaşama girmişim. 1999’dan 2010’a kadar York’daydım, 40 yaşında Coventry Üniversitesi’ne Barış İnşası Profesörü olarak geçtim.
- Coventry Üniversitesi’ndeki Barış Merkezi’nin müdürüsünüz. Nasıl bir merkez burası?
Güven, Barış ve Sosyal İlişkiler Merkezi’nin eşbaskanıyım, www.coventry.ac.uk/ctpsr web adresimiz. Merkezimizde araştırma görevlisinden profesörlere, 50’den fazla çalışan arkadaşımız var. Çok uluslu, çok kültürlü, vizyonlu, çatışmalardan etkilenmiş insanlar, toplumlarla doğrudan ve beraber çalışarak barış inşası yapmaya adamış bir akademik kurumuz. Çatışmaları önleme, barışı koruma, toplumsal uzlaşma ve çatışma sonrası tekrar yapılanma konularında dünyanın dört bir tarafında araştırma ve uzmanlık projeleri yapıyoruz. Kararların konsensüs ile verildiği, binasında açık ofis planı olan ve hiyerarşisini elimizden geldiğince en aza indirgediğimiz bir yer. Yüksek lisans, doktora programlarımız ve bizleri hiç yalnız bırakmayan değişik ülkelerden gelen muhteşem ziyaretçilerimiz var.
HER ÜLKENİN ÇÖZÜM SÜRECİ FARKLI
- Bugüne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız?
ANAYASA Mahkemesi’nin resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyan imam ile çiftlere verdiği hapis cezasını iptal kararının aklıselim insanlar arasında uyandırdığı tepkiyi biliyorsunuz. Şimdi de İzmir’in aydınlık ve çağdaş kadınları, Devlet eski Bakanı Işılay Saygın önderliğinde bir araya gelerek bu ucu açık kararı kınadı.
Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’ın ev sahipliğinde, Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı avukat Sema Kendirci’nin katılımıyla düzenlenen toplantıya neredeyse İzmir’deki tüm kadın kuruluşlarının başkan, yönetici ve üyeleri katıldı.
Saygın, yaklaşık 16 yıl önce de küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarını korumak amacıyla resmi nikah cüzdanını görmeden nikah kıyan imama verilen 2 aydan 6 aya hapis cezasının iptal edilmek istendiğini, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer ve üyeleri tarafından reddedildiğini hatırlattı.
BENAN Bilek, İzmir basın ve reklam camiasının çok yakından tanıdığı başarılı bir reklam koordinatörü iken ‘Biz Bize Kız Muhabbeti’ adında tek kişilik gösteriler yapmaya başladı. Sosyal medyanın yanı sıra, kulaktan kulağa da yayılmaya başlayan gösteriye giden kadınlar arasına ben de katıldım. Gerçekten, uzun zamandır bu kadar gülüp eğlenmemiştim. Kendi deyimiyle kadınların aralarındaki muhabbeti sahneye taşıyan Benan Bilek, ‘Türkiye’nin ilk Kadın Soft Pornografik Meddahı olmak istiyorum’ diyor.
Bana sorarsanız, çoktan bu unvanı haketti...
HEPİMİZ BABAMDAN BESLENDİK
- Sevgili Benan biz seni reklamcı olarak tanırken sen bir anda sahneye çıkmaya başladın. Tiyatro eğitimi almış mıydın?
- Aslında çok istedim, ama kısmet olmadı. Türk Dili Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim. Sonrasında bir doğrudan satış firmasında Halkla İlişkiler yöneticisiydim. Direkt reklam yerine, genellikle motivasyan artırıcı aktiviteler yapıyorduk. Bunlar da farklı oyunlar, eğlenceler oluyordu. Sonra bir kafe açtım, ama 3 yıl sonra tekrar eski patronlarımla çalışmaya başladım. Daha sonra düğün organizasyonları yapan bir firma kurdum. Tüm bu işler sırasında sürekli metinler yazıyordum. Bir dönem İzmir’deki 100 tanıtım filminin 80’ini yazmıştım. En son şimdiki patronum olan Erol Yaraş ile Maya Ajans’ta çalışmaya başladım.
- Kardeşin Renan tiyatrocu değil mi?- Aslında hepimiz babamdan beslendik. Televizyonun olmadığı dönemlerdi. Her akşam misafirlerimiz olurdu. Babam belli bir saatten sonra taklitler, oyunlar yapardı. Bir de o dönem çok elektrik kesilirdi. O nedenle ben, Hacivat - Karagöz’ü de seyrederek büyüdüm, çünkü babam onu da oynatırdı. Renan, Galatasaray ve Gazetecilik mezunu, alaylı bir tiyatrocu. Ferhan Şensoy gibi ustalarla çalıştı. ‘Öyle bir Geçer Zaman ki’ dizisinde Süleyman karakteriyle tanındı. Ayrıca tek kişilik gösteriler yapıyor.
50 YAŞINDAN SONRA SAHNE
MAVİŞEHİR’de Ekol KBB Hastanesi’nin yanındaki ‘Ekol Sanat Galerisi’, 2 yıldır Türkiye’nin en değerli sanatçılarını İzmirlilerle buluşturuyor. Galerinin sahibi olan Ekol KBB ve Ekol Göz Hastaneleri Yönetim Kurulu Başkanı Opr. Dr. Mehmet Baz ve eşi Figen Baz aynı zamanda gerçek birer sanat koleksiyoneri... Özel günlerinde birbirlerine sanat eseri hediye eden çift, 10 yıldır biriktirdiği sanat eserlerinden bazılarını, bu haftadan itibaren İzmirlilerle de paylaşıyor. Geçtiğimiz cuma Ekol Sanat Galerisi’nde açtıkları “Figen-Mehmet Baz Koleksiyon Sergisi 2” 16 Eylül’e kadar sizleri bekliyor...
SAĞLIKLA BİRBİRİNDEN AYRI DEĞİL
- Yoğun bir hastane ve doktorluk yaşamınızın arasında uğraş gerektiren bir sanat galerisi açmaya nasıl karar verdiniz?- Ben mesleğimin yanında sevdiğim şeyleri de yapmayı amaçlıyorum. Doktorluk, hastane işletmeciliği derken sanatı da hep çok sevdim. Sanatın gerginlikleri azaltıp, dostluğu geliştirdiğine inandığımdan, paylaşmak için böyle bir sanat galerisi açmak istedik. Zaten bence sanat ve sağlık birbirinden çok ayrı şeyler değil bence.
- Nasıl yani?- Hastaneye günde bin 500 insan geliyor. Çoğu da sıkıntılı ve gergin doğal olarak. Biz onları çeşitli tedavilerle, operasyonlarla iyileştirmeye ve sağlıklarına kavuşturmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de morallerini ve duygularını da unutmuyoruz. Zaten hastanemizde de orijinal yağlıboya tablolar vardır. Galerimiz de hastanemizin hemen yanı başında. Hastanenin içerisine sanat galerimizle ilgili yönlendirici ve bilgilendirici mesajlar astık. Gelen hastalarımız galerimizi de geziyor. Bu hastalarımıza moral oluyor ve bize memnuniyetlerini dile getiriyorlar.
İZMİR GERİ KALMIŞTI DEĞİŞİYOR