Ayça Akın

Dikkat, köle aranıyor!

30 Kasım 2015
"Nasılsınız?" diye başlasaydı olurdu bu iş :)


Evlilik programına katılan K. C.’nin rahat tavırları sosyal medya’nın gündemini oluşturacak kadar dillere düştü.

Video’yu izledim ve bir kez daha üzüldüm insanlarımıza.

Neden mi?

Yazının Devamını Oku

Zor mu? Böyle bakarsan değil.

29 Kasım 2015
Er ya da geç çeşitli yollarla bir şeylerimizi kaybedeceğiz.

Ayça Akın Motivasyon Atölyesi'ne danışanlarımdan biri bir mail göndermiş;

Merhaba Ayça hanım; ben geçen sene bu zamanlarda bir beyin kanaması geçirdim. Ölümden döndüm. Felç oldum, konuşmamı kaybettim. Şimdi fizik tedavi görüyorum. Motivasyona ihtiyacım var. Önerileriniz nelerdir bilmek istiyorum. Saygılar”

Bir çoğumuzun motivasyon eksikliği yaşamasının nedenlerinden biri kıyaslama ve sorgulamalar.

Bize dayatılan kalıpların veya öğretilmişliklerin dışında bir durumla karşılaştığımızda durumları hemen “kötü” olarak ilan ediyor, ruhsal ve zihinsel bir savaş başlatıyoruz. Halbuki olanı, mevcut durumlar içinde değerlendirip olana göre bir yaşam ve bakış açısı geliştirmek motivasyonu doğal olara beraberinde getirir. Biraz daha yalın anlatayım;

Yazının Devamını Oku

Ruhunu satmışsın, haberin yok!

28 Kasım 2015
Acil "RUH" umuzu bulmamız gerek.

Bir çoğumuz koca bir illüzyonun içinde yaşıyoruz ve bu illüzyonun içinde yine bir illüzyona inanıyor, mutlu olduğumuzu sanıyoruz.

Tam bir kısır döngü.

İşin acı tarafı tüm eğitim ve seminerlerime katılanlar ya da bireysel danışmanlık almak isteyenlerde ortak sorun şu; "mutlu olmak istiyorum"

İyi, güzel, herkes bunu istiyor. "Peki, ne olursa mutluyum dersin?" diye sorduğumda buna cevap alamıyorum.

Yazının Devamını Oku

Kendi ilan ettiğim savaşın kaybedeni oldum.

27 Kasım 2015
Bu bir savaştı, öyle bir savaştı ki...

Katıldığım bir canlı yayın sonrası yüzlerce mail ve mesaj aldım. Mesajların her birini mutluluk ve bir o kadar da hüzünle okudum. Hüzünle okudum diyorum, çünkü insanların basit şeyleri kendilerine sorun edip hayatlarından keyif alamamaları bence üzüntü duyulması gereken bir durum.

Tabii, kabul ediyorum hiç bir hayat dört dörtlük değil olamaz da hatta bana kalırsa olmamalı da, ama sorun üzerine sorun bindirmekte bizim tercihimizle alakalı bir durum.

Maillerin ve mesajların çoğunda geçen cümle, sorulan soru şuydu;

“Affedemiyorum, siz nasıl affettiniz ve nasıl bu kadar pozitif olabiliyorsunuz?”

81 doğumluyum, 3 yaşımda doktor hatası nedeniyle RA (iltihaplı eklem romatizması) hastası oldum ve yine doktor hatası yüzünden fiziksel bir takım deformasyonlara sahip olmanın ardından Ra’nın yanında birde “engelli” sıfatına sahip oldum. Yani bir doktor benim hayatımı elimden aldı, yaşamımı bambaşka bir boyuta taşıdı. Eğer yaşam içinde affetmemek diye bir şey varsa affetmemesi gereken kişilerden biriydim.

Hayatınızı elinizden alan ve bir ömür size taşımanız gereken bir yük veren kişiyi değil affetmek, vurabilirsiniz bile.

Ben affettim.

Siz de affetmelisiniz. Ruhunuzu özgürleştimek için, sadece kendiniz için.

Yazının Devamını Oku

Bırak artık iki yüzlülüğü!

26 Kasım 2015
Zihin burada bulanmaya başlıyor. Kim sahte, kim gerçek birbirinin içine geçiyor.

Uzun bir süredir zihnim bulanıktı. Her ne kadar kişisel gelişim danışmanı olsam da her şeyden önce ben de insanım. Benim de dengelerim zaman zaman şaşabiliyor ve ne zaman ki “hayır” ve “evet”lerimin dengesini kaybetsem hep aynı durumu yaşıyorum.

Hayatınızda “evet”ler ağır bastığı zaman kontrolü başkalarına teslim etmeye başladınız demektir.

Ben bu noktada mesleğimden dolayı şanslıyım, zihnim bulanıp enerjim düştüğünde ya da kendimi mutsuz hissettiğimde sinyalleri çabucak fark edip “ne oluyor yahu?” diye sorabiliyorum.

Yaklaşık bir haftadır yaşadığım zihin bulanıklığı, kafasına koyduğunu bekletmeden hayata geçiren ve üretmeden duramayan ben, projelerimi bir türlü hayata geçiremez oldum.

Üzerine ölü toprağı atılmış misali...

Bu sabah yaşadığım aksilikler ağlama nöbetiyle sonuçlanmış olsa da bana unuttuğum bir şeyi tekrar hatırlattı.

İnsanların iki yüzlülüğüne teslim oluyoruz.

“Hayır” demeyi bilmiyoruz.

Yazının Devamını Oku

Herkes öğretmen olamaz!

25 Kasım 2015
Ne acı değil mi, bu ülkede öğretmenler günü diye bir şey var ama hayatı boyunca öğretmeni olmamış insanlar da var. Biz onlara erişebilirlik ve önyargılardan dolayı engellenenler diyoruz.

Bir öğretmenin görevi bir insanı topluma ve hayata kazandırmaktır, toplumdan ve hayattan koparmak değil. Ben malesef bedensel engelinden ötürü “sen yapamazsın, okulu bırak” diyen birine öğretmen diyemiyorum. Lakin, gerçek öğretmenlerin öğretmenler günü kutluyorum! 

EĞİTİM ŞART gerçekten ama önce “EĞİTİM ŞART” diye ortalarda gezen eğitilmemiş beyinler için eğitim şart!

Evet, EĞİTİM ŞART;
Engeli bir bireye, “sen yapamazsın, okulu bırak” diyen zihniyetlere EĞİTİM ŞART!
“Yaradılanı severiz yaratandan ötürü“ deyip insanları cinsel kimliklerine göre ayrıştıran, tü kaka ilan eden zihniyetlere EĞİTİM ŞART!
Namusu etek boyuyla ölçen ama bir etek boyuyla tahrik olup tecavüze kalkışan hatta cinayete kadar vardıran hastalıklı ruhlar için EĞİTİM ŞART!

Yazının Devamını Oku