Uzun bir süredir çok silik bir şekilde zihnimde ikinci üniversite eğitimi alsam mı diye düşünceler gidip geliyor. Sohbet sırasında bu düşüncemi yine dile getirdim;
Ben : “Sınava girip psikoloji okuyacağım”
Kardeşim : “Abla, sen yapamazsın psikolojiyi”
Önümde duran şu iki şeyi bir cafe'de yiyip içmekle, evde yiyip içip arasında ki fark ne?
Şu an aldığım keyfi, kalabalık ve uğultu içinde aslında iki kuruş olduğunu bildiğimiz halde bir kaç katını ödeyerek daha mı fazla alıyoruz?
MUTLULUĞU ve HUZURU SATIN ALIYORUZ!
Deli gibi alışveriş yaparak mutluluğu satın almaya çalışıyor, gardıropları doldurarak balon bir tatmin yaratıyoruz.
Bir eğitmen öğrencisine “arzu” ile baktı.
Yok, ben artık gerçekten nefes alamaz oldum.
Düşünüyorum, düşünüyorum ama %0,5’lik bile bu duruma cevap bulamıyorum.
Aşklar neredeyse günlük yaşanır hale geldi.
Bir çok kişi ilişkilerinde mutsuz.
Kadınlar erkekleri, erkekler kadınları suçluyor.
İlişkiler de bozulanı tamir etmek yerine atmayı seçiyoruz ve “uğraşamayacağım, CARPE DIEM” diyoruz.
Herkes CARPE DIEM – An’ı Yaşa felsefesini benimsemeye başladı. Kimi gerçekten an’ın tadını çıkarıyor, kimisi ise yüzüne gözüne bulaştırıyor çünkü carpe diem’in gerçekten ne olduğunu bilmeden an’ı yaşamak adına aklına eseni yapıyor. Aynayı kendimize çevirmeyi bilmediğimiz içinde suçlu aranmaya başlanıyor bazende ardından pişmanlıklar geliyor.
Bir meslektaşımla geçtiğimiz günlerde yaptığım sohbet sırasında spritüel yaşam şeklini benimsemiş ve kişisel gelişim danışmanı olan biri olarak bana bir soru yöneltti. “Boşanmalar arttı, ne düşüyorsun?” dedi.
“Bir çok detayı kaçıyoruz” dedim, “nasıl yani” dedi, devam ettim;
Hayatını değiştirmek isteyip spritüel yolculuğa çıkmaya karar veren ve kişisel gelişmek isteyenlerin en çok yaptığı hata; detayları kaçırmak.Aslında bir çoğumuz kendini geliştirirken, öğretilmişlikleri yok etmeye çalışırken yeni öğretilmişlikler ediniyoruz ve bunu farketmiyoruz.
İşin hangi ucundan tutupta başlayayım yazıma bilemiyorum ama neresinden tutarsan tut mantık dışı. Ayrımcılık doğduğumuz saniyelerden itibaren erkeklere mavi, kadınlara pembe renginin yapıştırılmasıyla başlıyor. Renklerin insanın üzerinde ki güdümleyici psikolojik etkileri düşünülerek pembe ve kırmızı erotizmin rengi olarak etiketlenmişken bugün bana kalırsa kadını direk hedef gösteren, göz alıcı bir pembe taksimiz de oldu.
BU ARAÇTA KADIN VAR!
Taksilerin standart rengi olan sarıların arasında pembe taksi olması ve pembe olmasından dolayı kadınlar tarafından kullanıldığının bilinmesi, üstüne üstelik pembiş aracımızın üzerinde “bayanlara özel” yazması bana göre ahlak yoksunu sapık zihniyettekilerin işini kolaylaştırmaktan başka bir şey değildir. Artık hedeflerini uzaktan da seçebilmek ve bıyık burmak onlar için çok daha kolay.
Yeri gelmişken; “bayan” değil, “kadın” denir, bunu da belirteyim.
Dedim ya, olayı neresinden tutsan elinde kalıyor.
Bugüne kadar tv’de yer alan bazı programlar - diziler için genel eleştiri içeren yazılar kaleme aldım, gerekli zamanlarda fikirlerimi de paylaştım. Sonunda eleştirel değil de tebrik içeren bir yazıyı kaleme almak beni mutlu ediyor.
SONUNDA SORGULATAN BİR DİZİ VAR!
Kişisel gelişimci kimliğimden dolayı mıdır yoksa herkes benim baktığım gözle bakabilmeyi başarabiliyor mu bilemiyorum ama bana göre “Yeter” dizisi bizi kendimizle yüzleştirmeyi başaran tek dizi.
Engelli bireylerin en büyük sorunlarından biri, önyargılardan ötürü onlara yeteneklerini sergileyebilecek fırsatların verilmemesi. Halbu ki, engelli bireylere fırsat verildiğinde yarattıkları güzelliklere şahit oluyoruz.
Bu güzelliklerden biri geçtiğimiz günlerde engelli bireyler ve şeflerin buluşmasıyla gerçekleşti. Aralarında 11 yaşında görme engelli bir kardeşimizin de bulunduğu farklı engel gruplarına sahip 15 engelli, ünlü otel ve restaurantların aşçıları ile birlikte bir saatlik süre içinde en iyi yemeği yapmak için yarıştılar.
Yarışma bahane, engelli bireylerimizin bireysel varoluşlarını sürdürebilmelerini sağlamak amacıyla Bağcılar Belediyesi ve Aktif Sosyal Tüm Engelliler Dostları (ASTED) desteği ile verilen eğitimler sonrasında düzenlenen yarışma etkinliğinde ortaya inanılmaz güzel lezzetler çıktı.
Projenin amacı engelli bireylerimizin eğitimine dikkat çekebilmek ve kendilerine fırsat verildiğinde yarattıkları güzellikleri gözler önüne sermek.Engelli diyerek etiketleyip ötekileştirdiğimiz bireylerin aslında sizlerden hiç bir farkı yok. Yeter ki onlara kendilerini gösterebilme fırsatlarını verelim. Bence bu tür projeler belediyeler tarafından daha fazla desteklenmeli ve hayata geçirilmeli. Hem kendilerinin özgüvenlerinin gelişip toplumda daha aktif olabilmeleri için, hem iş hayatında var olabilmeleri için hem de ailerinin yokluğunda kendi hayatlarını idame ettirebilmeleri için.
Unutmamalıyız ki, elde edilen ufak ya da büyük her başarı özgüveni geliştirir ve her engelsiz birey gibi onlar da fırsat verilirse başarabilir. Yeter ki siz engel olmayın!
Tecavüz hayvanlık değildir, hayvanlıktan öte bir şeydir. Ben insana tecavüz eden hayvan görmedim ama hayvana tecavüz eden insan gördüm.
Bu nasıl bir ruh hastalığı, bu nasıl bir psikopatlıktır anlamıyorum, anlayamayacağımda.
Bir insan hayvana tecavüz edebilecek kadar nasıl şuursuzlaşabilir anlamıyorum, anlayamayacağımda.
Henüz 12 – 13 yaşında ki çocukları allayıp pullayıp gelinlik giydirerek koca adamların koynuna veren sözde ana babaları anlamıyorum, anlayamayacağımda.