Ayça Akın

Hangimiz hak ettiğini alabiliyor ki?

11 Mayıs 2016
Hayat bana göre siyahıyla, beyazıyla, kırmızısıyla, pembesiyle bir keşif yolculuğu.

İyi kötü her yaşanmışlık birer öğreti, birer keşif. Bu yüzden yaşanmışlıklarımızdan pişmanlık duymak bana göre saçmalık. Öğreniyoruz, büyüyoruz ve “BEN” oluyoruz. “BEN” oldukça kendi hayat felsefemizi yaratıyoruz. Hayattan nasıl keyif alacağımızı keşfediyoruz. Her insan, her düşünce her dakika değişir çünkü yaşanacaklar değişir ama bazı keşifler vardır ki doyumlu bir yaşam, sağlıklı ilişkiler için ilkeleşir.

Benim keşiflerim, benim ilkelerim benden sana tavsiye olsun;

Yazının Devamını Oku

Bir ilişkide güven varsa o ilişki bütün çekiciliğini kaybeder.

8 Mayıs 2016
Bir insana, "ilişkide aradığınız şey nedir?" diye sorduğunuzda size vereceği dört klasik cevap vardır.

Sevgi, saygı, dürüstlük, güven. Peki, bunları gerçekten %100 elde edebilir miyiz? Güven bir ilişkide ne kadar gereklidir? Ya da gerçekten gerekli midir? Bakın, Osho bu konuya nasıl bir yorum getirmiş.


Yazının bundan sonrası alıntıdır.

*****Hiçbir ilişki güvenli olamaz. Güvenli olmak ilişkilerin doğasında yoktur ve eğer bir ilişki güvenliyse bütün çekiciliğini kaybeder. İşte bu zihin için bir problemdir. Bir ilişkinin tadına varmak istiyorsan güvensiz olmak zorundadır. Onu tamamen güvenli kılarsan tadına varamazsın; büyüsünü, cazibesini kaybeder. Ve zihin bununla da, onunla da tatmin olmaz, o yüzden de daima çelişki ve kaos içindedir. Hem canlı, hem de güvenli bir ilişki ister ama bu mümkün olmaz çünkü canlı bir insan, canlı bir ilişki, canlı herhangi bir şey, ne olacağı belli olmayan bir şeydir. Bir sonraki anda ne olacağı bilinemez. Bilinemediği için de şimdiki an daha yoğun olur. Bu anı mümkün olduğu kadar tam yaşamalısın çünkü sonraki an hiçbir zaman gelmeyebilir. Sen burada olmayabilirsin, diğeri burada olmayabilir. Ya da ikiniz de burada olursunuz ama ilişki burada olmaz. Bütün olasılıklar açıktır. Gelecek her zaman açıktır; geçmişse her zaman kapalı. Ve ikisinin arasında şimdi; şimdinin tek bir anı var, daima titreşen ve sarsılan. Ama hayat böyledir. Titreşme ve sarsılma canlı olmanın parçasıdır; duraksama, sis, belirsizlik.Geçmiş kapalıdır. Her şey oldu ve şimdi hiçbir şey değişemez, her şey tamamen kapandı. Gelecek tümüyle açık, hiçbir şey bilinmiyor. Ve ikisinin arasında bu an; bir ayak geçmişte, bir ayak gelecekte. O yüzden zihin daima bir ikilik içindedir, bölünmüş durumdadır. Her zaman parçalı, her zaman şizofren.

Bunun böyle olduğunu ve bu konuda bir şey yapılamayacağını anlaman gerekiyor. Çok güvenli bir ilişki istiyorsan ölü bir insanı sevmek zorundasın ama o da hoşuna gitmeyecektir. Bir sevgili bir kocaya dönüştüğünde olan budur; koca ölü bir sevgilidir, karısı ölü bir sevgilidir. Her şey geçmişten ibarettir ve artık geleceğe geçmiş karar verir. Aslında, eğer bir eşsen geleceğin de yoktur; geçmiş kendini tekrarlayacaktır, bütün kapılar kapalıdır. Hapistesindir, duvarlar içinde.

Böyledir; sürekli güvenlik ararsın ama bulunca da ondan hemen sıkılırsın.

Evli çiftlerin yüzlerine bak;

Güvenlik bulmuşlar – o çok aranan güvenliği – ve şimdi her şey banka hesabında ve devlet ve mahkeme ve kanunlar her şeyi güvenceye almış durumda. Ama büyü, şiir tümüyle kaybolmuş; aşk yok artık. Onlar ölü insanlar; geçmişi tekrarlayıp anılarda yaşıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Düşleri olan insanlarla nasıl konuşulacağını bilmiyoruz.

1 Mayıs 2016
Öncelikle, "o mutluysa ben de mutlu oluyorum", "kimseyi kırmıyorum ama hep ben kırılıyorum" saçmalıklarını bir geçelim.

Bu gibi cümleler kendi acizliğini, kendi varlığını, kendini ortaya koyamayışını kamufle etmek için uydurduğun bir kılıf...

O mutluysa ben mutlu oluyorum”

Hadi bırak allah aşkına...

Ben kendi kendime yetemiyorum, var oluşum da, mutluluğum da ikinci şahıslara ya da durumlara bağlı demiyorsunda kendini dahi kandırmayı seçiyorsun.

Kimseyi kırmıyorum ama hep ben kırılıyorum”

Bırak allah aşkına...

Sen dünyaya gönderilmiş melek, diğerleri de bir seni kurban seçmiş katiller.

YOK BÖYLE BİR DÜNYA!

Yazının Devamını Oku

Minik prensinizin / prensesinizin ilk çizimini ölümsüzleştirmeye ne dersiniz?

27 Nisan 2016
İlk adım, ilk kelime, ilk dokunuş, ilk tanışma, ilk mesaj, ilk buluşma...

Yaşınız kaç olursa olsun ilkler her zaman unutulmazdır ve tebessümle hatırlanır. Peki, çocuğunuzun küçücük parmaklarıyla tuttuğu ilk kalemle çizdiği ilk çizimini, ilk resimini ölümsüzleştirerek ona, onun çocuklarına hatta torunlarına kuşak kuşak kalacak bir hatıraya dönüştürebilseydiniz nasıl olurdu?

Belki de minik prensiniz / prensesiniz geleceğin ressamı. İlk kalem tutuşunu ona armağan olarak sunabilseydiniz nasıl olurdu?

Art of My Kid projesiyle minik prensesinizin / prensinizin ufacık elleriyle çizdikleri ölümsüzleşiyor, Burcu Güleç & Ali Güleç çifti bunu bir sanata dönüştürerek Art of My Kid projesini hayat geçirmiş. Üstelik proje Kanserli Çocuklara Umut Vakfı – Kaçuv’a da destek sağlıyor. Yani, bu proje ile hem çocuğunuza, hem kendinize orjinal ve ölümsüz bir armağan vermiş oluyorsunuz hem de kanserli çocuklarımıza bağışta bulunmuş...

1) Art of my kid projesi kimin – kimlerin fikri? Fikir babası kimdir?

Yazının Devamını Oku

Gerçekleşmeyen hayalim yok. Peki, nasıl yaptım?

24 Nisan 2016
Seminerlerimin hepsinde şunu söylerim;

Her istek gerçek olabilir. Bir çok kişi bu söylemimi iddialı bulsada ben abartılacak bir söylem olmadığını hem kendi deneyimlerimden hem de uygulattığım danışanlarımdan aldığım güzel sonuçlarını bildiren dönüşlerinden biliyorum.GERÇEKLEŞMEYEN HAYALİM YOK! Beni tanıyanlar, takip edenler tatsız başlayan hayatımı ve hikayemi bilir. O denli tatsız bir yaşamdan bugün bu noktalara gelebilmemde ki en büyük araçlardan biri aşağıda size sunacağım uygulamadır. Ben tüm hayallerime bu uygulama ile kavuştum. Ve yine bir çoğunun iddialı bulduğu bir şey söyleyeceğim; bu zamana kadar gerçekleşmeyen hiç bir hayalim yok! Tabii ki uygulamayı yaparken önemle hassasiyet göstermeniz gereken bazı noktalar var. İstikrarlı olmalısınız. Tam bir odaklanma yaratmalısınız, bunun için özel zamanlar ayırmalısınız. Tüm zihninizi ve kalbinizi hayalinizle doldurmalısınız. Hayalleriniz söz konusu olduğunda bencil olmalısınız. Kasettiğim zararlı bir bencillik değil, “görmüyorum, duymuyorum, bilmiyorum” felsefesine sıkıca bağlanmalısınız. Tam bir pandoranın kutusu olmalısınız. Çevrenizdekilerin olumsuz, motivasyon düşüren söylemlerine kulak tıkamalısınız – duymuyorum – Size, “bak ben denedim olmadı, burada tecrübe konuşuyor” diyerek kendi başarısızlıklarından örnekler sunacaklardır görmezden gelmelisiniz – görmüyorum – Artık düşünce gücüyle değişim yaratabilineceği bilimsel olarakta kanıtlandı. Oraya buraya bez bağlamaya, bir tutam bilmem ne yağıyla bilmem neyi karıştırıp oraya buraya sürmeye, yastık altlarına bir şeyler tıkmaya gerek yok. Düşünce gücünüzü kullanmayı öğrenin ve hayallerinize kavuşun. Nasıl mı? İşte beni hayallerime kavuşturan uygulama;

HAYALLERİMİZİ – İSTEKLERİMİZİ NASIL GERÇEKLEŞTİREBİLİRİZ?İstiyorum, olacak, diliyorum, inşallah olacak, gibi kelimeler ve bunlardan kurduğunuz cümleler, isteğinizi hep askıda tutar ve hep olmayı bekliyor hali oluşturursunuz. Hep istiyor, diliyor hali yaşanır. İsteğinizi olmuş bitmiş olarak düşünmek ve dile getirmek gerekir. Çünkü zaman denilen olgu, bizim güncel hayatta düşündüğümüz gibi yatay bir çizgi halinde; geçmiş, şimdi ve gelecek olarak gitmez. Fizik der ki, zaman dikeydir. Yani üst üste binmiş resim kareleri gibi her şey aynı anda yaşanır, geçmiş, şimdi ve gelecek aynı anda yaşanır. Bu yüzden, isteğinizi, olmuş-bitmiş şeklindeki cümlelerle isteyin. Mesela; "Ben sevdiklerimle birlikte, bu bedenimle, bu dünyada, mutlulukla, sağlıkla, zenginlik, bolluk ve neşe ile cenneti yaşarım ve evren bunun böyle olması için gereken her şeyi yapar" Meditasyon yaparak isteğinizi daha çabuk oluşturun. Yani, isteğinizi, dingin bir durumda, beyinde Alpha frekansı oluştuğunda düşünmeniz hatta hayal etmeniz, daha etkili olmasını sağlar. Alpha, gözünüzü kapattığınızda hemen oluşmaya başlar ve yaklaşık 5 dakika sürer. Beyinde 4 farklı frekans Beta, Alpha, Tetha, Delta frekansları devamlı olarak üretilir ama yaşanan duruma göre biri daha fazlalaşır. ''Beta'' en hızlı dalga boyudur saniyede 15 - 40 dönüş yapar, günlük koşuşturmalarımızı yaparken oluşan "sinirlilik, stres" durumunda daha da döngüsü artan bir frekanstır. ''Alpha'' saniyede 7 - 14 dönüş yapar "mutlu, huzurlu ve öğrenme yeteneğimizin yüksek olduğu zamanlarda" oluşur. ''Tetha'' saniyede 4 - 8 dönüş yapar derin uykudan önceki haldir. Delta derin uykudayken ortaya çıkan bir frekanstır saniyede 0,1 - 4 dönüş yapar. Beyin zarı elektrik yüklü bir ağdır. Tüm bedende hücreler arası mesajlaşma, özelleşmiş kimyasal haberciler olan nörotransmitter'larla yapılır. Tüm bedende sinirlerden oluşmuş bir elektrik ağı vardır. Meditasyonun birinci aşamada; Alpha frekansının beyinde üretilmeye devam etmesi için, gözünüz kapalıyken iki kaşınızın arasına bakın. Yani 20 derece yukarıya ve bu hali koruyun 2 dakika. İkinci aşamada; tüm bedeninizi ayak başparmağınızdan başlayarak tek, tek rahatlatın. Örnek: Dikkatinizi rahatlatacağınız uzvunuza vererek "Ayak başparmaklarım rahatladı, sinirler rahatladı, damarlar rahatladı, kemikler rahatladı, tırnaklar rahatladı." Siz rahatlattıkça uzuvlarınızda bir sıcaklık ve karıncalanma oluşabilir. "Bu rahatlık ayaklarıma yayıldı ve şimdi ayaklarım" vs. En son beyninizi, düşüncelerinizi ve ruhunuzu rahatlattın. Bu rahatlatma işlemine siz meditasyonunuzu her gün yaptıkça vücut alışır ve benimser. Üçüncü aşamasında; hoşunuza giden bir temayı istediğiniz şekilde süsleyip hayal edin. Mesela bir ormanda şırıl, şırıl akan bir nehrin kenarında dolaştığınızı veya kendinizi deniz kenarında dalgaların vurduğu tropikal bir sahilde uzanmış beyaz bulutlarla süslenmiş masmavi gökyüzüne bakarken hayal ederseniz zihninizi daha da rahatlatırsınız ve beyindeki Alpha frekansı daha da fazlalaşır. Muhtemelen vücudunuzu artık hissetmiyor gibi olacaksınız ve o derin rahatlığın içinde aydınlık beyaz veya renkli bir ışık görebilirsiniz, kendinizi yaratana teslim ettiğinizi hissedin. Huzur içinde sevgi hissedersiniz, isteğinizi işte o zaman düşünün. Detaylı bir şekilde içine duygularınızı da katarak hayal edin. Örnek: Bir araba sahibi olmak istiyorsunuz. Nasıl hayal edeceksiniz? 1 - Hayalinizde, istediğiniz arabayı satan bir yere gidin. Saygıyla sizi karşıladıklarını, ikramlarda bulunduklarını gözlemleyin ve ne kadar mutlu olduğunuzu hissedin. Satıcının sizi sevdiğini hissedin. Size tümüyle sizin hayrınıza olacak şekilde bir arabanın satışını yaptığını gözlerindeki hayranlıkla karışık sevgide görün. Arabanın içine binin ve iç döşemesini okşayın, hissedin. 2 - Parayı satıcıya verdiğinizi, onun aldığını, evrakların hazırlanıp size verildiğini ve sizin arabanın sahibi olarak evraklara imza attığınızı hayal edin, görün. Artık sahibi olduğunuz arabanıza binip sokaklarda onu kullanmanın zevkini hissedin ve bunu sevdiğiniz biri ile kutladığınızı düşünün, hayal edin. 3 - Hayallerinizi evrene salın ve oluşmaları için gerekli her şeyin yapıldığını hissedin. Bunu yaparken şu cümleyi kullanmayı unutmayın: "istediğim, benim, sevdiklerimin ve bütünün en yüce hayrına olacak şekilde olur ve evren bunun için ne gerekirse oluşturur." 4 - Hırsla, sabırsızlıkla istemeyin, çünkü olmasını engelliyor. Bu duyguların frekansı daha hızlı döngü içinde olduğu için ağır bir enerji, isteğinizin üstüne taş koyulmuş gibi olur ve durdurur. Hiçbir şekilde hırs ve sabırsızlığı ima eden bir davranış veya düşüncede bulunmayın. Sabırlı olmanız, isteğinizde kararlı olduğunuzu vurgular ve bu inanç enerjisini yayar. Olacağına inanana tarzında davranışlarda bulunun, o şekilde düşünüp konuşun. 5 - Konuyla ilgili, yapabiliyorsanız eylemde bulunun- inançlı olduğunuzu vurgular. Yani araba istiyorsanız araba satan yerlere gidip istediğiniz arabayı inceleyin, alacak şekilde pazarlık yapıp sonra uğrayacağınızı söyleyip çıkın. 6- Böyle bir çalışma yaptığınızı henüz isteğiniz olmadan kimseye anlatmayın. "Hadi canım, saçmalama, olur mu öyle şey?" gibi, insanların negatif konuşma ve düşüncelerinin frekansları hem sizi hem de isteğinizin oluşmasını enerjisel anlamda etkileyecektir. Tabii ki kullandığınız metodu anlatmak bütünün hayrı için güzel bir şey, verdikçe alırız çünkü. Ancak bir istek uygulaması yaparken başkalarına detaylı bir şekilde anlatmayın. İsteğiniz oluştuktan sonra anlatmanızda bir sakınca yok, bilakis faydası var. 7 - Olumlu bir gelişme olduğunda aşırı heyecanlanıp herkese anlatmayın. Bu tutum isteğinizin olacağına inanamadığınızın enerjisini oluşturur. Ayrıca içinizde birikmiş olan, "olur" inancının enerjisidir isteğinizin olmasını sağlayan. Bu sizin içinizde kaldıkça isteğinizi size çeker, bu yüzden başkalarına anlatarak dışarı atmayın bu enerjiyi. Hep dingin bir hal, sakinlik, huzur, neşeli ve "Zaten öyle" gibi bir tavır gerekiyor. 8 - İstedikten sonra en ufak bir umutsuzluk yaratan durumda isteğinizi iptal edebilecek bir negatif düşünce veya söz sarf etmeyin. Siz huzurlu bir şekilde istediğinizin zaten olmuş şeklinde, yılmadan düşünmeye devam edin, olduğunu görürsünüz. 9 - Bugüne kadar hep sıralı düşünmeye alıştık, "Çok çalışırsam, para kazanırım, zengin olurum" gibi. Oysa evrende böyle bir sıralama yoktur. Şöyle düşünebilirsiniz: "Paranın bana gelmesi için neden gerekmez, para bana nedensiz de gelir. Ben, zengin ve lüks içinde yaşarım, şans ve parayı kendime mıknatıs gibi çekerim ve para gelir." Bunun oluşmasını evren her zaman sağlar, evrenin zenginliği sınırsızdır. İsteğiniz gerçekleşeceği zaman önünüze ummadığınız fırsatlar gelecektir, onları kullanmayı bilin. Bir şekilde bir olay, kişiler, bir şey vesile olur ve size para gelir. Bu olduğunda, vesileyi fark etmeniz önemli. 10 – İsterken olumsuz anlam taşıyan kelime veya cümleler kullanmayın. "Ben hasta değilim." yerine "Ben son derece sağlıklı bir insanım.", "Ben fakir değilim." yerine "Ben zengin ve mutlu bir insanım." Fakir, hasta gibi kelimeler negatif enerji yüklüdür. Kullandığınız kelimelerin taşıdığı anlama dikkat edin, hep pozitif, hem olumlu olsun. 11 - Aynı meditasyon'da birçok istekte bulunmayın. İsteğiniz tek ve belirgin bir istek olsun. Aynı anda birçok şey istemek düşüncelerin frekansını dağıtır, o zaman ya hiç biri gerçekleşmez ya da çok uzun zaman alır veya eksik oluşur. Her bir meditasyonda tek bir isteğe odaklanın. Meditasyonunuzu her gün 1 kez yaparsanız çok iyi olur ama günde 2 kez yaptığınızda daha da iyi olacaktır. Asla unutmayın ki; bir başkasını değiştiremezsiniz, onun istemediği bir şeyi yaptıramazsınız. Ancak meditasyon sırasında onun ruhuna dokunup ikna edebilirsiniz. İkna olması için istekte bulunabilirsiniz. Her şahısın özgür bir iradesi olduğunu hatırlayın. Şunu da unutmayın; siz muhtemelen korunuyorsunuzdur; o şahısla devam etseniz üzücü bir şeyler yaşayacak olabilirsiniz. Bir kapı kapandığında bir diğeri açılır. Deneyimlerimizle öğrenir, bilgili hale geliriz. En önemlisi; birisine kötülük getirecek bir şey istiyorsanız unutmayın ki isteğiniz bir enerjidir, belli bir frekansı vardır ve frekanslar döngü halindedir. Frekanslar dairesel olarak döner, dolayısı ile sizin isteğiniz bir şekilde size geri dönecektir. Bunu göze alabiliyorsanız isteyin.

Sevgilerimle Ayça Akın www.aycaakin.com www.facebook.com/aycaakinofficial www.instagram.com/aycakn www.twitter.com/aycakn

Yazının Devamını Oku

Zor zamanlarınızda mutlaka bunu yapın.

20 Nisan 2016
Her şey, içsel dünyamızla kendimiz arasında geliştirdiğimiz iletişimle başlıyor.

İçsel dünyamız ile olan bağımızı kopardığımızda işler daha karmaşık, daha zor görünür gözümüze. Kontrol bizden çıkar ve biz farkında olmadan ikinci, üçüncü kişilere, ego ya da bilinçaltının kontrolüne geçer. Eğer içsel dünyamıza yönelip kendimize sorular sormayı ve bu sorulara dürüstçe cevaplar vermeyi başarabilirsek hem zor durumlardan kolaylıkla çıkarız hem de motivasyonumuzu arttırabiliriz. Acılar da hayatın bir gerçeği. Her durumun yarattığı duyguyu reddetmek yerine kabul etmek, hissetmek, içselleştirmek en önemli adım ama bir çoğumuz acıdan ve yarattığı duygudan kaçıyoruz.

KABUL ET, İNCELE ve HAYATINDAN ÇIKAR.

Aşağıdaki soruları sorarak başlayın;

Sıkıntılar, mutsuzluklar kendinizle yüzleşmeniz, kendinize yönelteceğiniz sorular ve karşılığında vereceğiniz dürüst cevaplarla yok olabilir. Stephen Borgman’ın advancedlifeskills.com’da paylaştığı birkaç soru önerisi;

Yazının Devamını Oku

Siz kendinizle uğraşırsınız, benimle değil.

16 Nisan 2016
Danışanlarımın çoğu bana geldiklerinde mutlu olmanın hazır bir reçetesi varmış gibi hap gibi uygulamalar sunmamı bekliyor.

YOK ÖYLE BİR ŞEY!Mutluluk hazır formüllü bir şey değildir.

Mutluluk sonuç değil süreçtir.Mutluluk kendini fark etmektir.Mutluluk kendin olabilmektir.Mutluluk sonuçlarını kabul ettiğin sürece istediğini yapabilmektir.Mutluluk bazen yağmurun altında sırılsıklam olmaktır bazende içtiğin kahvedir.Mutluluk yalnızken dans edebilmektir.Mutluluk çirkin olduğunu düşündüğün sesine rağmen bağıa bağıra şarkı söylemektir.Mutluluk HİSSETMEKTİR!Mutluluk bireyseldir, kişiseldir.Peki, mutluluk yaratılabilir mi?EVET!Peki, nasıl?Bana kalırsa mutsuz olduğumuz anlarda, “neyi yanlış düşünüyorum?” diye sormak mutluluğa açılan kapının anahtarı. Ben ne zaman mutsuz hissetsem kendimi, kendi dünyamda değil de başkalarının dünyasında yaşarken ya da başkasının düşünceleriyle hareket ederken buluyorum yani dengeyi oynatmış oluyorum. Hemen aklıma dört anlaşmayı getiriyorum ve dengeyi kısa zamanda tekrar yakalıyorum.Sizin de aklınızda olsun istedim ve kaleme aldım.İşte unutmamamız gereken Don Miguel Ruiz'in 'Dört Anlaşma'sı;(Yazının bundan sonra ki kısmı Don Miguel Ruiz'in 'Dört Anlaşma kitabından alıntıdır)****

Kendinizle başka insanlarla, Tanrıyla, toplumla, anne babanızla, eşinizle, çocuklarınızla, yaşam rüyanızla binlerce anlaşma yaptınız. Ama bunların içindeki en önemli anlaşmalar, kendinizle yaptığınız anlaşmalardır. Bu anlaşmalarla kim olduğunuzu, ne hissettiğinizi, neye inandığınızı ve nasıl davrandığınızı belirlediniz. Sonuca kişiliğiniz diyorsunuz.Eğer yaşamımızı yöneten anlaşmalarımızın farkında olursak ve yaşam rüyamızdan hoşnut değilsek, anlaşmaları değiştirmemiz gerekir.Enerjimizi çalan korku temelli anlaşmaları değiştirmeye hazır olduğumuz noktada bize yardımcı olacak dört anlaşma vardır.Dört anlaşmayı yapabilmek için çok güçlü bir iradeye sahip olmak gerekiyor. Ama bu anlaşmalar doğrultusunda yaşamaya başlayabilirseniz, hayatınızdaki dönüşüm şaşkınlık verici boyutlarda olacaktır.Birinci Anlaşma: Sözünüzü özenle seçinİlk anlaşma, dört anlaşmanın en önemlisidir ve aynı zamanda uyulması en zor olan anlaşmadır. Bu anlaşma kullandığınız sözcüklerde kusursuz olabilmenizdir.Söz öylesine güçlüdür ki, bir söz milyonlarca insanın yaşamını değiştirebilir ya da yok edebilir. Yıllarca önce Almanya'da bir adam sözü kullanarak, tüm ülke insanlarını manipüle etti. Sözün gücüyle tüm ülkeleri dünya savaşına soktu. Çok sayıda insanı korkunç boyutlarda şiddet kullanmaya ikna etti.Her insan bir büyücüdür. Sözlerimizle bir insana büyü yapabiliriz, onu büyüden kurtarabiliriz. Biz de fikrimizle, sözlerimizle insanlara sürekli büyü yapıyoruz.Ehlileştirme sürecinde ebeveynlerimiz ve kardeşlerimiz bizimle ilgili düşüncelerini pervasızca söylediler. Biz bu düşüncelere inandık ve bu düşüncelerle ilgili korkularla yaşadık. Bize yüzmede, sporda ya da yazmada iyi olmadığımız söylendiğinde bu sözlere inandık.Birisi bir kıza bakıp, bu kız çirkin derse, kız bu sözü duyar ve çirkin olduğuna inanır ve çirkin olduğu inancıyla büyür. Gerçekte ne kadar güzel olursa olsun, bu anlaşmayı yaptığı sürece çirkin olduğuna inanacaktır. Kız çirkin sözünün büyüsü altındadır.Kendinizle sözlerinizi özenle seçeceğiniz konusunda bir anlaşma yaparsanız, sadece bu niyette olmanız bile içinizde birikmiş olan duygusal zehirden arınmanız için yeterli olacaktır. Gerçek sizin ağzınızdan dile geldiğinde sizi arındırır ve özgürleştirir.Fakat bu anlaşmayı yapmak çok zordur. Çünkü biz tam zıddı bir şekilde davranmayı öğrendik. Başkalarıyla iletişimde yalan söylemeyi alışkanlık haline getirdik. Daha da önemlisi kendimizle olan iletişimde de yalan söylüyoruz.Kara büyünün en kötü şekli dedikodudur. Çünkü saf zehirdir.Dedikodu yapmayı da anlaşmayla öğrendik. Çocukluk yıllarında yetişkinlerin sürekli dedikodu yaptığına şahit olduk. Duygusal zehir, fikirlerle birlikte aktarılır ve biz bunun iletişimin normal yolu olduğuna inanarak büyüdük. Dedikoduyu iletişimin ana ekseni olarak kullandık, hatta birbirimize yakınlık hissetmenin aracı hâline getirdik.Olumsuz fikirleri kabul etmek, ancak olumsuz fikirlerin bulunduğu bir zihinde olabilir. Siz sözlerinizde saflığı ve gerçeği ifade ettiğiniz sürece, kara büyüden gelen sözler zihninizde yeşerecek ortam bulamaz. Böyle bir zihin sadece sevgiden gelen sözler için açık olur.Sözlerinizi özenle seçerseniz, kendinizi iyi, mutlu ve huzurlu hissedersiniz.

Etrafınızda olan biten hiç bir şeyi kişisel algılamayın. Sizi caddede gördüğümde, hey sen aptalsın dersem bu sizinle değil, benimle ilgilidir. Eğer bunu kişisel algılarsanız, aptal olduğunuza bile inanabilirsiniz.Sizin benimle ilgili düşündüklerinizin benim için bir önemi yoktur. Sizin düşüncelerinizi ben kişisel algılamam. İnsanlar bana Miguel sen iyisin dediklerinde de kişisel algılamam, kötüsün dediklerinde de.Siz mutluyken bana Miguel sen bir meleksin diyeceğinizi bilirim. Ama kızgın olduğunuzda bana sen şeytanın tekisin dersiniz.Her iki halde de söyledikleriniz beni etkilemez. Çünkü ben ne olduğumu biliyorum. Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacım yok.SİZ KENDİNİZLE UĞRAŞIRSINIZ, BENİMLE DEĞİL.Hiçbir şeyi kişisel algılamıyorum. Sizin bakış açınız sizin dünyanızı yansıtır. Siz kendinizle uğraşırsınız, benimle değil. İnanç sisteminiz doğrultusunda oluşturduğunuz fikirleriniz daima kendinizle ilgilidir, benimle değil.Bana Miguel, söylediklerin beni incitiyor diyebilirsiniz. Ama sizi inciten benim söylediklerim değildir. Söylediklerim sizin yaralarınıza dokunduğu için siz kendinizi incitirsiniz.Sizi incitmiş olduğumu da kişisel algılamam. Bu size inanmadığımdan ya da güvenmediğimden değil, sizin dünyayı farklı gözlerle, kendi gözlerinizle gördüğünüzü bildiğim içindir. Filmin tümünü zihninizde yaratan sizsiniz.Hiçbir şeyi kişisel algılamamayı alışkanlık hâline getirdiğinizde, birçok ızdıraptan kaçınmanız da mümkün olur. Kızgınlık, kıskançlık, fesat gibi duygularınız yok olur, üzüntüleriniz bile kaybolur.Bu anlaşmaya uyduğunuzda, yüreğinizi tümüyle açarak dünyayı dolaşsanız bile kimse size zarar veremez. O zaman alay edilme ve reddedilme korkusu olmadan istediğiniz kişiye seni seviyorum diyebilirsiniz. Daima yüreğinizin götürdüğü yere doğru gitmeyi seçebilirsiniz. O zaman cehennemin ortasında bile iç huzuru ve mutluluğu hissedebilirsiniz.Üçüncü anlaşma: Varsayımda bulunmayın

Her şeyle ilgili var sayımlarda bulunma eğilimimiz vardır. Varsayımda bulunmanın kötü tarafı o var sayıma inanmamızdır. Onun gerçek olduğuna yemin edebiliriz. Başkalarının ne düşündüğü ve ne yaptığına dair var sayımlarda bulunuruz. Varsayım teorilerimizi kişisel algılarız. Sonra da o kişileri suçlar ve sözlerimizle duygusal zehir saçarak tepki gösteririz.Yaşamımızdaki üzüntülerin ve dramların kaynağında kişisel algılamak ve var sayımda bulunmak vardır. Bu sözün gerçekliği üzerinde bir an düşünün.İnsan zihninin çalışması ilginçtir. Kendimizi güvende hissedebilmek için her şeye bir anlam vermeye, açıklamaya, anlamaya ve anladığımız şey konusunda haklı çıkmaya ihtiyaç duyarız.Zihnimizde yanıt bekleyen milyonlarca soru vardır. Yanıtın doğru olması önemli değildir; yanıtın kendisi kendimizi güvende hissedebilmek için yeterlidir. İşte bu yüzden var sayımlarda bulunuruz.Biri bize bir şey söylediğinde var sayımda bulunuruz. Bir şey söylemediğinde de var sayımda bulunuruz. Çünkü bilme ihtiyacımızı ancak böyle doyuma ulaştırırız. Risklerden korunmak adına iletişim kurmaktan kaçınırız.Anlamadığımız bir konuda her türlü var sayımda bulunuruz. Çünkü soru sorma cesaretine sahip değiliz.Herkesin, hayatı bizim gibi algıladığını var sayarız. Başkalarının bizim gibi düşündüğünü, hissettiğini, yargıladığını ve sömürdüğünü var sayarız. İnsanların en büyük var sayımı budur. İşte bu yüzden başkalarının yanında kendimiz olmaktan korkarız. Çünkü herkesin bizi yargılayacağını, suçlayacağını, kullanacağını ve sömüreceğini var sayarız. Tıpkı kendimizin yaptığı gibi.Bu yüzden başkalarına bizi reddetme şansı vermeden biz kendimizi reddederiz. Başkalarının bize yapacağı şeyi bizim kendimize yapmamız daha güvenlidir.Kendinizi var sayımdan kurtarmanın yolu soru sormaktan geçiyor. İletişimin açık olmasına özen gösterin. Anlamadığınız bir şeyi sorun. Konu zihninizde netleşinceye kadar soru sorma cesaretini gösterin. O zaman bile bir durumla ilgili her şeyi bildiğinizi var saymayın. Yanıtları aldığınızda bile gerçeği bildiğinizi var saymayın.Dördüncü anlaşma: Elinizden gelenin en iyisini yapın

Kalitesi nasıl olursa olsun daima en iyisini yapmaya özen gösterin. Ne daha fazla ne daha az. Elinizden gelenin en iyisinden daha fazlasını yapmak için kendinizi zorladığınızda gerekenden fazla enerji sarf edeceğiniz için yaptığınız da yeterli olmayacaktır. Kendinizi fazla zorladığınızda bedeniniz yorgun düşeceği için kendinize iyilik yapmış olmazsınız. Çünkü bu amacınızı gerçekleştirmeyi geciktirir.En iyisinden daha azını yaptığınızda ise kendinizi yargılarsınız, suçluluk, pişmanlık duyarsınız. Kendinize saygı duymakta zorlanırsınız.Yorgun ve hasta olmanız önemli değildir. Eğer elinizden gelenin en iyisini yaparsanız kendinizi yargılamanız için mazeretiniz olmaz. Böylece suçluluk duygusu ve kendinizi cezalandırma gibi düşüncelere kapılmazsınız.Yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda, içimizdeki yargıca sizi suçlaması için imkân tanımamış olursunuz. Yargıç sizi yargılamaya kalktığında savunmanız hazırdır: Elimden gelenin en iyisini yaptım.Bunu rahatça söyleyebilirsiniz. Çünkü içinizde hiç bir keşke, hiç bir pişmanlık yoktur. Bu yüzden en iyisini yapmak önemlidir. Bu kolay bir anlaşma değildir, ama sizi gerçekten özgür kılacak anlaşmadır.Aksiyon, hareketlilik dolu dolu yaşamaktır. Aksiyonsuzluk yaşamı yadsımanın bir yoludur. Hareketsizlik yıllar boyu her gün televizyonun karşısında oturmaktır. Çünkü canlı olmaktan ve kim olduğunuzu ifade etmek için risk almaktan korkarsınız.Sözlerinizde özenli olduğunuzda, hiç bir şeyi kişisel algılamadığınızda, var sayımda bulunmadığınızda ve elinizden gelenin en iyisini yaptığınızda harika bir yaşamınız olacaktır. Yaşamınızın kontrolü yüzde yüz sizin elinizde, sizin yönetiminizde olacaktır.Sevgilerimle Ayça Akın www.aycaakin.com www.facebook.com/aycaakinofficial www.instagram.com/aycakn www.twitter.com/aycakn

Yazının Devamını Oku

Mutlu olmak istiyorsanız bunları yapın.

4 Nisan 2016
Herkes mutlu olmak için ya da mutluluğu bulmak için bir takım çabaların peşinde.

Kimisi sevgilisi olduğunda, kimisi evlendiğinde, kimisi işe girdiğinde, üniversiteyi bitirdiğinde, o çok beğendiği kıyafeti aldığında, o arabayı aldığında vs. vs. mutlu olacağını sanır, olurda ama bunlarla gelen mutluluk balon misali uçucudur. Gerçek mutluluk bunların hiçbirinde değil.

Mutlu olmak istiyorsanız;

1) Asla demeyin. 2) “Ama” ve “fakat” kelimelerini mümkün olduğu kadar az kullanın. 3) “Fark etmez” demeyin, çünkü her şey farkeder. 4) Hiç bir cümlenizin fiili “mış, miş, lar, ler, mışlar, mişler” ile bitmesin. Bunlar başkalarının anlattığı eylemlerdir. Bunlara göre hareket hem size hemde karşınıdakine zarar verir. 5) Başkasının yerine düşünmeyin 6) Başkasının yerine karar vermeyin 7) Bencilce yaşayın. Zaten insan bencildir ve kendisi için yaşar. Aksini düşünüp kendinizi kandırmayın 8) Olaylara, konulara pozitif düşünce ile yaklaşın (yapacağım,başaracağım gibi) ancak bu polyannacılık boyutuna varmasın. 9) Kesinlikle vazgeçmeyin, en azından deneyin. 10) Geçmişi yargılamayın, bir şey kazanamazsınız. Sadece tecrübe olarak faydalanın. 11) Mutlu olmak ve ilerlemek için yaşanan şeyleri tekrar yaşamayın, yaşanmışlardan da faydalanın. Ateşin el yaktığını öğrenmek için elinizi ateşe sokmaya gerek yok. 12) Kendinize ve deneyimlerinize güvenin, onları sevin. 13) Genelleme yapmayın.

14) Sezgilerinize güvenin. 15) Hissettiğinizi yaşayın, varsın dünya beğenmesin. Siz beğeniyorsanız yeterli. 16) Bir anı yaşamak için yıllar harcamak başarısızlıktır, başarı bir anda yılları yaşayabilmektir. 17) Affedici olun, gülümseyin. 18) Fikir alın ama daima kendi aklınızla karar verin.

19) Başarısız olmaktan korkmayın. Her şeyi başarmak zorunda değilsiniz.

Yazının Devamını Oku