Paylaş
Önümde duran şu iki şeyi bir cafe'de yiyip içmekle, evde yiyip içip arasında ki fark ne?
Şu an aldığım keyfi, kalabalık ve uğultu içinde aslında iki kuruş olduğunu bildiğimiz halde bir kaç katını ödeyerek daha mı fazla alıyoruz?
MUTLULUĞU ve HUZURU SATIN ALIYORUZ!
Deli gibi alışveriş yaparak mutluluğu satın almaya çalışıyor, gardıropları doldurarak balon bir tatmin yaratıyoruz.
Moda adı altında birbirinin kopyası dolaşmaktan keyif alıyoruz – aldığımıza inandırılıyoruz.
Köleleştiriliyoruz, materyalist zevklerin kölesi oluyoruz ama biz buna modernlik diyoruz.
Her şeyin hazırını dışarıda bulmak kolaylık belki ama işleyen demir pas tutmaz diye bir şey var, bunu unutuyoruz.
Sizi bilmem ama ben ilkel diye adlandırılan kabile insanlarına hayranlık duyuyorum. Mesela Korowai kabilesi, Kombai kabilesi gibi. Korowai kabilesi, Papua Yeni Gine ve Endonezya’nın doğu bölümündeki Papua arasında yaşayan ilkel bir kabile. Çıplak dolaşan bu ilkel kabile insanları bana göre sade yaşamın en güzel örnekleri. Üzerlerine giysi giymeyecek kadar sade... ağaç evlerde yaşıyorlar. Avlanarak doğadan besleniyorlar. Para denilen şey yok. Alış veriş, “bu kaç domuz eder?” hesabıyla yapılıyor. Korowaili bir erkek evlenmek istiyorsa öncelikle kadına ve ailesine köpek dişlerinden kolyeler yapmak zorunda.
Doğa ile yani asıl gerçek olanla bütünleşik harika bir döngü bence.
Kabile insanları sadeliğin hafifliğini yaşıyor bana göre. Ego yok, çünkü doğa kanunları dışında her hangi bir dış etkeni zihinleri öğrenmemiş. Bilmiyorlar, bilmedikleri için yaşam sade, zihinler sade. ama biz mürekkep yalayıp yutmuş diplomalılara göre onlar ilkel.
Bu düşünceler içinde kendimi kaybederken parlak bir şekilde şu cümle beliriverdi kafamda;
Sadeliğin hafifliği... Sevdim ben bu cümleyi.
Kendi dünyama bir göz atıverdim hemen. Kabile insanı gibi yaşamamız imkansız bizlerin, bir kere zihinler öğretilmiş ve kirlenmiş, ruhlar köleliği kabul etmiş, egolar bir çok şeyin önüne geçmiş.
Ama ufak adımlarla sadeliğin hafifliğini yaşamaya başlamakta imkansız değil.
Bunu bir balon olarak düşünün, yükselmek için ağırlık atmanız gerek.
Öncelikle şunu derinlemesine içselleştirmek gerekiyor;
SİZİN DEĞERİNİZ SAHİP OLDUĞUNUZ EŞYALARLA ÖLÇÜLEMEZ!
Ben, önceden “asla atamam, veremem” deyip yıllarca kitaplığımda biriktirdiğim kitaplarımı dakikalar içinde kolilelere doldurup kitap kumbarasına bırakabildiğimi fark ettim. “Dursun, yarın öbür gün giyerim” deyipte gardropta tuttuğum kıyafetlerimi de...
Sadeliğin hafifliğine bir adım daha...
TEK BİR KONUYA ODAKLANIN.
Artık kendime bir kaç hedef birden koymak yerine zaman sınırlaması koyarak tek bir hedef koyuyorum, tek bir konuya odaklanıyorum. Bu, içinde bulunduğum an içinde geçerli. O an ne yapıyorsam tüm odağımı ona yöneltiyorum. Yani, arkadaşımla kahve içerken yarın ki yazımı düşünmüyorum. Üç ay içinde şu hedefime ulaşacağım deyip kendimi, atacağım adımlarımı planlıyorum. O süreç içinde hedefime ulaşıp ulaşamayacağım bir şekilde belli oluyor, ulaşabileceğim gibi duruyorsa devam, ulaşamayacakmışım gibi duruyorsa hedef değiştiriyorum. Böylece zihin karmaşasının önüne geçmiş oluyorum, sade bir zihne ulaşıyorum.
Sadeliğin hafifliğine bir adım daha...
YENİ ŞEYLER ALMAYIN!
Evde bir - iki takım kahve fincanı varsa üçüncüyü almak fazlalıktır. Yeni bir şey alırken kendinize şu soruyu sorun; “Aynı işi gören bir şeyim var mı?” Aynı işi gören bir şeyiniz varsa o yeni şeye gerçekten ihtiyaç duymuyorsunuz demektir. Yok illa yeni bir şey alacağım diyorsanız öncesinde eskileri mutlaka atın.
Sadeliğin hafifliğine bir adım daha...
BİR YIL KURALINI UYGULAYIN.
Her ne kadar ben bu kuralı kendi hayatımda üç aya indirmiş olsamda siz sadeleşmeye yeni başlayacaksanız bir yıl ile başlayın. Bir yıl boyunca kullanmadığınız eşyaları atın ya da verin çünkü o eşyaları büyük olasılıkla bir yıl daha kullanmayacaksınız. Bu kuralı düzenli uygulayın. Ben üç ayda bir eskilerden arınıyorum.
Sadeliğin hafifliğine bir adım daha...
Evde ne kadar çok gereksiz eşya, zihinde ne kadar kirli ve gereksiz düşünce ve dilde ne kadar çok kelime oyunu olursa insanın zihninindeki ve hayatındaki dolulukta o kadar artar. Bu da beraberinde stresi ve yorgunluğu getirir.
En iyisi siz siz olun, geç olmadan sadeliğin hafifliğine doğru ufak ufak yol almaya başlayın.
Sevgilerimle
Ayça Akın
www.aycaakin.com
www.facebook.com/aycaakinofficial
www.twitter.com/aycakn
www.instagram.com/aycakn
Paylaş