Anlatanadam

2016’nın enlemi boylamı

31 Aralık 2016
Ahkam kesmek değil niyetim. Kendi gündemime düşmüş, bu yıl ilgimi çekmiş ‘en’leri sizinle paylaşayım dedim 2016’nın bu en son yazısında.

Kimisi yılbaşı planları yapmış, hazırlıklar hat safhada. Bekarların yüreği ağzında, akşam gidecekleri ortam nasıl olacak, kimler gelecek, gecenin sonu bir muamma.

Sevgililer heyecanlı, aman bu yılbaşımız ne güzel geçecek kim bilir, geçen yılbaşında bizimki biraz fazla kaçırmıştı! Evli ve çocuklular ya kendileri gibilerini bulmuş bir eve doluşuyor, ya da çocukları satacak kadar cesur yürek haldeler. Bu Braveheart durumunu yılbaşının ertesi günü için söyledim, çünkü pazar sabahı çocuklar sabahın kör karanlığında uyanacaklar.

Kimisi köşe yastığı kıvamında, evimde oturur televizyonumu izlerim kardeşim, yılbaşı neymiş protestosunda. Çekirdek, mandalina, cuppa yatak.

Fazla bir anlam yüklememek lazım, sonuçta sadece yeni bir takvim başlangıcı. Ama yeni umutlara ihtiyaç olduğu için, bence bir nefes alma geleneği olarak kutlanması gayet yerinde. Gülmek – gülümsemek, yeme – içme gibi bir gereksinim. Her fırsatı değerlendirmek gerekiyor bence.

*

Şimdi gelelim bu yılın ‘en’lerine...

En hasetlenilen: Kerimcan Durmaz

Gün gelecek de Kerimcan Durmaz’la ilgili klavyede iki tıkırdayacağım aklıma gelmezdi ama bu genç arkadaş da en çok hasetlenilen adam oldu yani, kabul edin. Bir kısım insan O’nu sosyal medyada daha gözünün çapağını silmeden takip ediyor. Bir çoğu yaptıklarını nakde dönüştürmesine gıcık oluyor. ‘Oturduğu yerden para kazanıyor’ algısı sosyal medyadan para kazanan herkese yapıştırılan bir etiket zaten. Hadi göreyim, sen de sosyal medyada fenomen ol, sen de kazan? Yok.

Yazının Devamını Oku

60 milyon sana çıksa?

28 Aralık 2016
Bilet alan herkes şu an bu paraya eşit mesafede. Her yıl olduğu gibi de, büyük ikramiye çok büyük. Bizim medyamız sağ olsun, her yıl bu büyüklüğü anlatmak için tuhaf ve ilkokul seviyesinde betimlemeler bulurlar.

Büyük ikramiyeyle 3 futbol sahası örtülebiliyor, bilmem kaç ton ağırlığında, üst üste dizersen şu kadar yüksek olur, efendim günlük faizi bu miktarda.

Bu parayla üç adet mega yat alabilirsiniz yaz, altına da bir beyaz gemicik resmi koy helikopterli falan, al sana büyük ikramiye haberi. İyi de üç tane mega yatı alıp ne yapacağız? Mazot alacak para bırakmadın be adam! Bu soruların cevabı yok gazetelerde.

40 tane Ferrari alınır haberi yap, koy ateş gibi yanan bir araba resmi altına, al sana haber. Tamam da kardeşim, adama 40 tane Ferrari aldırdın, bir seneye kalmadan vergilerini ödemek için yarısını satacak adam? Bu ne biçim haber?

Zaten Milli Piyango’nun büyük ikramiyesini kazanan tiplerin bir bölümü parayı nasıl yiyeceğini şaşırmış, bir kaç sene demeden bin beter duruma düşmüş. Bir de bunları derle, haber yap. Al sana her yılbaşı öncesi karşılaştığımız klasik Milli Piyango hikayeleri.

*

Bir kere, bazı insanların piyango sonucu cozutarak parayı anında çarçur etmesi çok anlaşılır bir durum. Çünkü bizim memlekette çok para kazanırken fazla gerekmeyen kültürel altyapı, harcarken kesinlikle gereklidir. Parayı iyi harcamak belli bir kültür gerektirir yani. Sadece piyangoyla ilgili bir durum değil tabi bu. Bir şekilde kazanıyorsun parayı, köşeyi de dönüyorsun anladık. Ama gittiğin yerden, verdiğin bahşişten, bindiğin arabadan, giydiğin kıyafetten, insanlara bakışından bütün altyapın ortaya dökülüveriyor.

Büyük ikramiye kazanıp da etrafına hayırlı insan olanlar da vardır elbette, ama onların hikayeleri beş para etmiyor. Kazanıp da iki seneye kalmadan sokağa düşen, fabrika kuracak parayı kazanıp soğana, sarımsağa yatırıp batan, büyük ikramiyeyi pavyonda ezen bir dünya insan... Hele bileti daha tahsil etmeden karısını boşamaya yeltenenler çoğunlukta. Önce karısını, sonra arabasını değiştirmek bu kültürsüzlüğün önemli bir parçası.

*

Yazının Devamını Oku

İşte size bazı haberler!

24 Aralık 2016
Hafta sonu ne yapayım diye düşünen ve bana soracak bir Allah’ın kulu yoktur. Ben nereden bileyim?

Gayet standart bir hayatım var, gece gezmelerim az, gündüz fink atışlarım sınırlıdır. Ama iyi sinemadan anlarım, ya da iyi kitaptan. Sanatın, benim için olduğunu düşünürüm, o yüzden fütursuzca fikrimi söylerim.

 

Değişik işler yapan insanları severim. Sıradan tiplerle görüşmekten kaçınırım, bir kaç tahtası eksik oldu mu karşımdakinin, bayılırım.

 

Ortamlara az giderim, ortalıkta öz gezerim. Buyrun efendim...

 

BİR FİLM: ASSASİN’S CREED

 

Yazının Devamını Oku

İstanboğulanlar

21 Aralık 2016
Bir şehir düşünün ki, orada bir kaç yıl yaşadıktan sonra başka bir yerde yaşayamıyorsunuz.

Her yer biraz kısa, biraz dar, biraz basık geliyor. Sanki orada doğmuşsunuz, ailenizin kökleri saraylara dayanıyor gibi.

 

Ya da orada yaşamaya o kadar korkuyorsunuz ki, adını duyunca ürperiyorsunuz. Sizi orada yiyecekler, kandıracaklar, soyup soğana çevirecekler.

 

Bir şehir düşünün; bazıları oraya gitmek için hayaller kuruyor, bazıları oradan kaçıp gitmek için.

 

*

 

Yazının Devamını Oku

Çiçek gibi tavsiyeler!

17 Aralık 2016
 Hep diyorum ki, insan sevdikleriyle yaşadığı güzel anları paylaşmalı. Geçen hafta başladığım cumartesi yazılarımda; seyrettiğim filmlerden, belgesellerden, oyunlardan, gittiğim yerlerden bahsedeyim istedim sizlere. Çarşambaları çok ciddi(!) yazıyorum ya!

Baktım ki geçen hafta yazdıklarım olumlu reaksiyonlar aldı, naçizane tavsiyelerimle yine karşınızdayım!

 

Bir film: Sen Benim Her Şeyimsin

 

Bu hafta size Tolga Çevik’in yeni filminden bahsetmek istiyorum. Film ‘Instructions not included’ adlı bir filmden uyarlama diye medyada sıklıkla konuşuldu.

 

Uyarlama senaryoların tekrar çekilmesinin nasıl bir sıkıntısı var anlayamıyorum. Herkes bir kitabı okur, sonra bir yönetmenin ya da senaristin eline geçer, o da filmini çeker. Sonra bir gürültü kopuyor ki! ‘Vay efendim kitabı daha iyiydi’ diyenler, hayal kırıklığına uğrayanlar... Arkadaş, sen kitabı okurken, bir dünya hayal ediyorsun ve bir nevi kafanda kendi filmini çekiyorsun. Yönetmen de başka bir şey hayal ediyor, onu çekiyor. Ne yapacak? Herkesi tek tek arayıp danışacak mı? Aynı tepki uyarlama filmlerde de oluşuyor. Sanki her şeyimiz özgün, senaryolarımız da özgün olmalı. Peki.

 

Yazının Devamını Oku

İçimdeki yas bitmiyor

14 Aralık 2016
Her alanda zorlanıyoruz.

Sabrımız zorlanıyor, dayanma gücümüz... Köşelere ittiriliyoruz, sınanıyoruz.

 

Polissek, her gün namlunun ucunda yaşıyoruz. Bir şerefsiz maşanın hedefinde...

 

Korku içinde değil, tam aksine cesaretle. Baksana Maçka parkındaki kahramanlara? Sırtında bomba taşıyan soysuzu durdurmak için etrafını sarıyorlar! Meşhur Amerikan polisi olsa, elinde bıçak olan sıradan bir manyağı, yüz metre yaklaşmadan, yirmi otuz kurşunla delik deşik eder. Bizim can kardeşlerimiz üstüne koşuyorlar, yapma diye. İnsancıl hallerini koruyarak, büyük özgüvenle...

 

Yazının Devamını Oku

Altın değerinde tavsiyeler!

9 Aralık 2016
Aslında tavsiyeye hiç gerek yok, direk dolarınızı bozdurup altın alacaksınız.Büyüklerimiz öyle söylüyor.

 

Ben, doları olmayıp ‘Türk Lirasıyla da altın almalı mıyız?’ sorusunu kendine soranlarla, altın alacak birikimi de olmayan benim gibilere kendimce altın değerinde tavsiyeler vereyim istedim.

 

Çünkü bence yaşanmışlık da en az altın kadar değerlidir.

 

Bir kitap: Bakele

 

Yeni bir kitap değil ama ben yeni okudum. Yazar Sezgin Kaymaz’dan bahsediyorum. İddiasız ve samimi dili, metroda yolculuk ederken ve uyku öncesi dinlemekten kendimi alamadığım Seslenen Kitap uygulamasında karşıma çıktı ve bende bir anda bağımlılık yaptı. Bakele adlı kitabını dinlerken gülümsediğimi, hüzünlendiğimi, duygularımı etrafımdaki insanlara takılmadan yüzüme yansıttığımı fark ettim. Bir dönem Ferhan Şensoy okurken Türkçeyi nasıl harmanladığına, betimleme gücüne, o zaman ilk defa duyduğum bazı dil oyunlarına nasıl hayran kaldıysam; Sezgin Kaymaz’ın da cümlelerinde bir ‘dil şovu’ yapmasına bayıldım!  Dinlemekle de kalmadım, hemen gidip kitabı da arşivime kattım. Şimdi sevgili Sezgin Kaymaz’ın diğer kitaplarını okumak için büyük bir heves içerisindeyim. Geç de olsa, Bakele sayesinde bu müthiş yazarı tanıdığım için çok mutluyum.

Yazının Devamını Oku

Çoklu zekaya sahibiz, rahat olun!

6 Aralık 2016
Hiç birinin gözlerinin içine bakıp da sizden daha akıllı olduğunu hissettiniz mi? Bu sorunun cevabının genelde evet olması gerekiyor bence. Çünkü eğer karşınızdakine bakıp, sürekli daha iyi olduğunuzu düşünüyorsanız, biraz megalomani probleminiz var sanırım.

Genel olarak bazı insanlara bakıp, onların kafasının sizden daha iyi çalıştığını düşünmek normal. Paniğe gerek yok, çoklu zeka kuramı imdadımıza yetişiyor!

 

*

 

IQ testlerine dayalı zeka bence artık gerilerde kaldı. Çoklu zeka kuramını kullanarak yeni nesiller yetiştiren ve bu şekilde eğitim politikasını düzenleyen ülkeler bile var. IQ testlerinde çakılıyorsanız önemsemeyin, IQ testi kafanızın ne kadar çalıştığını değil, nelere çalıştığını ölçer!

 

*

 

Yazının Devamını Oku