27 Ocak 2011
DEVRE arasında koyu bir sohbet vardı İnönü Stadı’nın koridorlarında. İstanbul Büyükşehir Belediye’nin teknik patronu Abdullah Avcı, Beşiktaş’ın sembol ismi Feyyaz Uçar,
Ömer Güvenç ve Faik Gürses’le birlikte ilk yarıyı konuşuyorduk. Avcı, “Bu maç da Beşiktaş için ölçü olmamalı. Bu kadroyla gol yediği zaman ne yaptığı önemli. Hücumda çok silahları var ama biraz daha beklemek gerek” dedi.
İkinci yarının başını anlatmış sanki Avcı. Alanzinho’yla gelen golün ardından uzun süre bocaladı siyah beyazlı ekip.
17’de 17 yapmakTrabzonspor beraberliğe çok yaklaştı. Savunmanın arkasına atttığı toplarla tehlikeler yarattı. Ama turu getirecek golü bir türlü bulamadılar.
Kupa iki takım çin de önemli. Avrupa’ya çıkış kapısı. Buna karşın iki takımın aklı da ligde, şampiyonluk yarışında. Trabzonspor’un maça bu kadar eksik kadroyla ve konsantrasyon bozukluğuyla başlamasının da, Beşiktaş’ın ikincu yarıdaki gevşekliğinin de temel nedeni bu.
Trabzonspor devre arasında Şenol Güneş’in sert konuşmasıyla kendine geldi. Beşiktaş ise beraberliğe doğru giden oyunu Schuster’in doğru hamleleriyle geri çevirdi.
Türkiye’de gündeme oturan bir konu var. “17’de 17 yapmak” diye. Bırakın Beşiktaş’ı, dünya futbolunun ilk 20 sırasındaki bir ligde, bir takım bunu başarırsa ben, “Futbolu bilmediğimi” kabul edeceğim.
Aklı Kadıköy’deMatematiksel olarak ihtimal yok mu, olmaz mı, derseniz. Barcelona’nın ya da Trabzonspor’un sezon sonuna kadar hiç maç kazanamama ihtimali de matematksel olarak var. O iddia ne kadar gerçekçilikten uzaksa bu da o kadar uzak..
Yazının Devamını Oku 26 Ocak 2011
Oynanan futbolun kalitesini eleştirebilirsiniz. Ama ligimizin Avrupa’nın en sürprize açık ligi olmadığı konusunda pek bir veri bulamazsınız.
SPOR Toto Süper Lig’de oynanan futbolun kalitesini eleştirebilirsiniz... Futbolcuların performansını Avrupa’nın üst düzey liglerinin altında bulabilirsiniz... Organizasyon konusundaki sıkıntıları dile getirebilirsiniz... Yönetim tarzları, taktik anlayışlar, statlar konusunda da çok eksik bulabilirsiniz... Ama ligimizin Avrupa’nın en sürprizli ligi olduğu tezini çürütme konusunda pek bir veri bulamazsınız...
19. haftaya dikkat2006-07’de Fenerbahçe, 2007-08’de Galatasaray, 2008-09’da Beşiktaş, 2009-10’da Bursaspor şampiyon oldular... Bu sezonun ilk 18 haftasını geride bırakırken Trabzonspor, önemli bir puan avantajıyla lider... Ayrıca ligdeki maçlarda alınan sonuçlar da her haftayı daha da ilginç hale getiriyor...
Ligin ilk yarısında sürekli puan kaybeden üç büyüklerin ikinci yarıya kayıpsız başlaması, yaptığı flaş transferlerle dikkat çeken Kayserispor’un hem sonuç hem de futbol olarak zirve adaylarına “ben de varım” mesajı göndermesi, Trabzonspor ve Bursaspor’un puan kayıpları bir anda ortalığı karıştırdı... Önümüzdeki 16 hafta çok zorlu geçecek. Ama 19. hafta pek çok şeyin belirlendiği hafta da olabilir... Fenerbahçe-Trabzonspor, İstanbul BŞB-Beşiktaş, Bursaspor-Galatasaray, Karabükspor-Kayserispor maçları zirveyi çok yakından ilgilendiriyor..
Dileriz ligdeki bu çekişmenin sonunda hak eden takım şampiyon olur ve futbol kalitesi de her geçen yıl artar.. Bu sezon Avrupa kupaları ve milli maçlarda yaşadığımız üzüntüleri yaşamamak için ligdeki bu rekabetin ve futbol seviyesinin artması çok ama çok önemli...
Yazının Devamını Oku 23 Ocak 2011
Malatyaspor yenilgisi sonrası Fenerbahçe camiasında büyük bir moral bozukluğu yaşanıyordu.. Teknik direktör Aykut Kocaman futbolcuları topladı.. Onlara, “Bakın benim kimseyle bir problemim yok. Ama takım gibi hareket etmiyorsunuz. Bireyselliği ön planda tutuyorsunuz. Bazı maçları bu şekilde kazanınca, her maçı kazanırız sanıyorsunuz. Şampiyon olmamız için herkesin saha içinde bir bütün olarak mücadele etmesi gerek.. Kaybedersek, kaybeden sadece ben olmam hepiniz olursunuz. Camiayı çok üzdük. Herkes bizden mücadele etmemizi bekliyor” şeklinde bir konuşma yaptı..
Mücadeleci 11
Dün olağanüstü bir Fenerbahçe yoktu Antalya’da.. Taktik açıdan çok daha gelişmiş bir takım da seyretmedik.. Ama birbirinin açığını kapamak için mücadele eden bir 11 vardı.. Fenerbahçe etiketini yitirdikleri an çok şey kaybedeceklerini anlamaya başlayan futbolcular saha içinde daha çok mücadele edip, daha çok yardımlaştılar..
Harika bir golle üç puanı getiren Gökhan Gönül’ün Aykut Kocaman’a koşuşu, bir-iki oyuncu hariç tüm takımın bu sevinci paylaşması gol kadar önemliydi..
Top F.Bahçe’yi sevdi
Kocaman hatalar yapmış olabilir.. Dün de kanatları daha iyi kullanan bir onbir sahaya sürebilir, Niang’ı santrfor oynatabilirdi.. Alex’i son 15 dakika çıkarıp rakibin bu kadar baskı kurmasını önlemeliydi.. Ama hep doğruyu yaptığınız zaman maç kazanmıyorsunuz.. Bazen topun da sizi sevmesi gerek.. Dün top başta Kocaman olmak üzere Fenerbahçe’yi sevdi.. Antalyaspor gücü oranında iyi futbol oynadı. İkinci yarı kontrol hep Antalya’nın elindeydi.. Ama rakibin savunmasını aşacak hamleyi yapamayın puan alamadılar..
BEĞENDiM
Fenerbahçe’nin ilk kez bir gol sevncini takım olarak kutlamasını.
BEĞENMEDiM
Fenerbahçe’nin ikinci yarıda hiçbir hızlı akın geliştirmemesini.
DİKKAT
Niang, Semih, Alex üçlüsünün savunmaya katkısı çok az, hücumda da çok hızlı değiller..
Yazının Devamını Oku 20 Ocak 2011
Aziz Yıldırım 6 bin metre yükseklikte, “Av Mevsimi Başladı” dedi ve ekledi: “2012’de aday olup olmayacağım belli değil ama…”
Kongerede aday olup olmayacağı sorusu Başkan’ı şaşırttı. “Bunları konuşmanın zamanı değil. Herkes F.Bahçe’ye başkan olmak isteyebilir. Mehmet Ali Bey de isteyebilir. Ama onun için daha erken.”
FENERBAHÇE Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’la Erzurum dönüşü yaptığım konuşmanın en can alıcı bölümlerinden biri de sponsorlarla ilgili sorunlar yaşanıp yaşanmadığıydı.. Yıldırım, başkan seçildiği günden beri amatör branşlara da büyük önem verdi ve Fenerbahçe’yi hemen her dalda şampiyonluğa oynar hale getirdi. Ardından hem bireysel, hem de takım sporlarında Avrupa şampiyonluğu kovalanmaya başlandı. Bu adımların en önemlisi Ülker ve Acıbadem’le yapılan birleşmelerdi. Ancak erkek voleybol takımının yıllar sonra Türkiye şampiyonu olması, kadın basketbol takımının ezici başarıları, atlet Nevin Yanıt’ın Avrupa şampiyonluğu kazanarak Türk kadınının gururu haline gelmesi, masa tenisi, kürek, yüzme ve bokstaki başarılar kulübü dünyanın en güçlü ve birden çok branşa yatırım yapan spor kulüplerinden biri belki de birincisi haline getirdi.
Bu saptamayı Aziz Yıldırım’la paylaştım. “Çok sert eleştiriler var sayın başkan. Sponsorların katkısıyla iki dal dışında başarılı olamadığınız yazılıp çiziliyor” dedim.. “Herkes kendi düşüncesini söylesin ama gerçekler ortada” karşılığını verdi. “Ben bunlara alıştım artık. Önemli olan Fenerbahçe. Tesisleri kendim için yapmıyorum, Fenerbahçe için yapıyorum. Ayrıca o sponsorlarla anlaşma yapmak da önemli. Allah için Ülker ne söz verdiyse yaptı. Mehmet Ali Bey’le de hiçbir sorunum yok. Sadece Emin Bey’le (Baş) ilgili bir problem yaşandı, ancak onu da hallettik” yorumunu yaptı.
Kongreye daha çok varKongerede aday olup olmayacağı sorusu ise Başkan’ı biraz şaşırttı.. “Bunları konuşmanın zamanı değil. Daha çok erken. Sen yarın ne olacağını biliyor musun? Ayrıca şunu da söyleyeyim. Herkes F.Bahçe’ye başkan olmak isteyebilir. Mehmet Ali Bey de isteyebilir. Ama onun için daha erken” ifadesini kullandı.
2012’de yapılacak kongreye daha çok var. Fenerbahçe’de artık olağanüstü kongre günleri de rafa kalkmış durumda. Aziz Yıldırım’ın futboldaki başarısızlık nedeniyle böyle bir düşünceye girmeyeceğini de herkes biliyor. Ama futbol dünyası birçok yeniliğe açık.. Başkan Yıldırım’ın dediği gibi “Yarın kimsenin ne olacağı belli değil..”
Sürpriz isimler çıkabilirAziz Bey Fenerbahçe Başkanlığı’nı bırakırsa Ali Koç, Nihat Özdemir, Mehmet Ali Aydınlar, Ferit Şahenk, Sadettin Saran, hatta Ali Şen adaylığını koyabilir. Şu an ismi telaffuz edilmeyen bazı sürpriz adaylar da çıkabilir. Ama Fenerbahçe camiasını uzun süredir tanıyan biri olarak Aziz Yıldırım’ın en büyük hayali olan, “Avrupa’da kupa kazandırmak” hedefini gerçekleştirmeden Fenerbahçe’yi bırakması zor.
Aykut’la arası kötü mü?
AYKUT Kocaman’la 15 yıl önce İngiltere’ye gittim. Euro 96’da iki maç izledik. Dönüş uçağında bir ara yanımdan ayrıldı ve ön tarafa gitti. Yanıma geldiğinde kiminle konuştuğunu sordum.. “F.Bahçe’nin çehresini değiştirecek kişi” dedi. 2 yıl sonra Aziz Yıldırım başkan seçildi. Önce Rıdvan, ardından Turhan, sonra Oğuz, şimdi de Aykut onunla teknik adamlık şansı yakaladı. Doğrusuyla yanlışıyla, erken ya da geç Yıldırım onları göreve getiren isim oldu. Yıldırım Oğuz, Aykut ve Rıdvan’ı çok sever. Onların başarılı olmalarını çok istedi. Ama zaman geldi açmazlara düştü. İsteyen bana istediği kadar kızabilir. Ama şu anda F.Bahçe’nin en büyük derdi “topun çizgiyi geçmemesi”.. Bunda herkesin payı olabileceği gibi topların direkten dönmesi, futbolcuların ayağının kayması, Fenerbahçe kalesine atılan şutların çoğunun gol olmasının da rolü var. Futbolculara dayalı düzenin değişim sancıları da var. Yıldırım, Aykut’u seviyor ve destekliyor.. Ama Fenerbahçe’yi yaşamından herkesten daha çok seviyor. O yüzden de çoğu kişinin kalbini kırıyor.. Bu zaman zaman oğlu kadar sevdiği Aykut da olabilir, yönetimdeki kardeşi de..
Yazının Devamını Oku 19 Ocak 2011
TOPUK Yaylası’ndan sonra dün de Fenerbahçe Başkanı’nın davetlisi olarak Erzurum yollarına düştük.
Erzurum’da 27 Ocak’ta başlayacak Üniversitelerarası Kış Olimpiyatları’na destek vermek amacıyla futbol dünyamızın birçok önemli ismi ve çok sayıda gazeteci ile birlikteydik. Erzurum gezisinin detaylarını ve oyunlara yönelik izlenimlerimi yarın aktaracağım. Ama dönüşte yaşanan bir olayı bugün paylaşmakta yarar var.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım son derece keyifli ve neşeliydi. Erzurum’da kafileye katılan Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak, Gençlik Spor Genel Müdürü Yunus Akgül’le uzun süre sohbet etti. Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’le hem gidişte hem gelişte yan yana oturdu.
Ceza veririz başkanAslantepe Stadı’nın açılışıyla Türkiye’nin gündemine oturan Galatasaray Başkanı Adnan Polat’a yine tam destek verdi. Lig lideri Trabzonspor’un Başkanı Sadri Şener kafilenin kuşkusuz en keyifli ismiydi. Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl geçirdiği operasyon sonrası son derece sağlıklı gözüküyordu ve verdiği kilolarla dikkatleri çekti. İstanbul BŞB’nin Başkanı Göksel Gümüşdağ, Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel de kafiledeydi.
Dönüş uçağında tam “İniş için alçalıyoruz” uyarısı yapılırken Aziz Yıldırım’la sohbet ediyordum. Son günlerde kendisine yönelik eleştiriler üzerine görüşlerini sordum. Bu konular yarına. Ama sohbetin tam ortasında başkan, “Artık av mevsimi başlıyor” deyince bir anda Mahmut Özgener bize doğru döndü ve “O da ne demek başkan?” diye sordu. Yıldırım, “Av Mevsimi Başladı’ diye pankart asacağız, yanına da ‘Cehennem sönünceye kadar Fenerbahçeliyim’ yazacağım” diye yanıt verdi.
2. yarıya hazırÖzgener şaşırmıştı. “Başkan aman yapma, ‘Av Mevsimi Başladı’ yazarsan ceza veririz” dedi. Yıldırım, “Verin, ben de gider locada seyrederim. Ayrıca ne var bunda. Av mevsimi diye film yok mu?” diye yanıtladı Özgener’i. O sırada araya Lig TV muhabiri ve herkesin sevdiği gazeteci ağabeyimiz Ömer Güvenç girdi. “Mahmut Başkan o zaman ceza konusunda pazarlık yapın” dedi. Özgener de, “Cehenneme kadar Fenerbahçeliyim”, yazın. Ona yapacak birşey yok. Ama ‘Av Mevsimi Başladı’ yazmayın başkan” dedi.
İniş için ikinci uyarı yapılınca hararetli pankart tartışması da yarıda kaldı. Ama görüldüğü kadarıyla Aziz Yıldırım ligin ikinci yarısına çok iyi hazırlanmış. Taraftarı canlandıracak, futbolcuları motive edecek tribün organizasyonlarına girmeye hazırlanıyor. “Av Mevsimi Başladı”, pankartını astırır mı, astırmaz mı onu bilemem. Ama Gençlerbirliği maçından itibaren özellikle de ligin kaderini etkileyecek Trabzonspor karşılaşmasında “Cehennem sönünceye kadar Fenerbahçeliyim” yazılı pankartın gündeme oturacağı kesin.
Yazının Devamını Oku 1 Ocak 2011
SİZLER şu anda bana kendimi tuhaf hissettiriyorsunuz. Her gün işe geliyorum ve dünyanın en yetenekli insanlarıyla çalışıyorum. Dünyanın en iyi işinde.. Ama bu işler bir takım sporudur.” Gözleri buğulanmıştı. Bir takım sporu! Bunu onbeş yıl once söylese bir yalan olabilirdi ama artık herşey farklıydı. O muhteşem öğretmen, zaman, onun yenilmezlik duygusunu ve seçkincilik eğilimlerini törpülemişti. Ve sadece bir insan olarak, ne kadar şanslı olduğunu anlamasını sağlamıştı. Şimdi binlerce insanın karşısında dururken, kendisini böyle başarılı göstermek için uzun saatler boyu çalışan birçok kişiye bütün içtenliği ve dürüstlüğüyle teşekkür ediyordu. Büyük bir zarafet ve duygusallıkla sunumdaki son sözlerini fısıldadı: “Bu takdirleri Apple’daki herkes adına kabul ediyorum..” İşte buydu. Bu, yeni Steve Jobs idi. Hataları ve başarısızlıklarıyla alçakgönüllülüğü öğrenmiş, çocuklarının doğumuyla yücelmiş, yaşla yumuşamıştı ama hala dikbaşlı olmasına ve kendi karar verme yeteneğine belki de hiç olmadığı kadar inanmasına rağmen, işi yapanın gerçekte diğerleri olduğunu gerçekten anlıyordu: “Apple, bir takım sporudur.” Steve Jobs anın tadını çıkarırken devasa sesler yükseliyordu. Steve sahneden indi ve Machintosh’un sadık hayranları onun gerçeği değiştiren teknolojisiyle sarılı salondan dışarı dökülürken, onun kahramanlarından birinin fısıltısı ortama hakim olmuştu. Çalan şarkı, Apple’ın Aralık 1980’deki açılışından kısa bir süre önce öldürülen John Lennon’un unutulmaz eseri “Imagine”di.“Bir hayalperest olduğumu söyleyebilirsin, Ama bu konuda yalnız değilim ki!” Ama Steve’in kendi hikayesini kimse hayal bile edemezdi..
¡ ¡ ¡
1 Ocak günü, yepyeni bir yıla başlarken spor eleştirmenliğini bir kenara bıraktım.. Bugün futbol, spor, skor, gol yazmıyorum.. Bugün spor yazarı olmak isteyen küçük bir çocukken spor yazarı olma şansına erişebilmiş biri olarak yazıyorum.. Çok zengin olabilirsiniz.. Ya da çok çok zengin.. Veya paranın satın alabileceği herşeyi satın alabilecek kadar güç sahibi olabilirsiniz.. Ama asla ve asla zamanı durduramazsınız.. Asla ve asla bir saniye geriye gidemezsiniz.. Asla ve asla bu dünyada ölümsüz olamazsınız..Eğer hayal ederseniz, çok isterseniz, çok çalışırsanız, çok ders alırsanız, hayal ettikleriniz bir labirentin sonunda da olsa karşınıza çıkıverir.. Hem de tüm kapıların kapandığını sandığınız anda.. En büyük öğretmeninizdir zaman.. Ondan öğrenirsiniz hayatın gerçek anlamını..Ortalığı kasıp kavuran markaların yaratıcısı Steve Jobs’un yaşam öyküsünü anlatan kitap herkesin okumasını tavsiye ediyorum.. Din, dil, ırk, mevkii, sosyal sınıf ayırt etmeksizin herkesin.. Çünkü bu dünya hepimizin.. Ve zaman küçücük adımlarla ama çok çok hızlı akıp gidiyor.. Hayal edin ve asla yılmayın.. Benim üzerimde emeği geçen herkese, sevenlere de sevmeyenlere de teşekkür ediyor ve yeni yıllar diliyorum..
TÜRKiYE...
Afyon Bolvadin’de, Adana’da, İzmit’te, İstanbul’da geçti çocukluğum.. Anadolu’nun hemen her yerini gördüm işim dolayısıyla.. Televizyonda 3 ay önceden yayınlanacak Avrupa Kupası maçlarını beklerdik. 1982’lerde ülkenin çoğunluğu benzin ve tüpgaz kuyruğu beklerken çok küçük bir kesminde renkli televizyon vardı.. ABD ile 30, Avrupa ile 25 yıl teknoloji farkı yemiştik..
Ülke dışına çıkmak ne demekti pek bilemiyordu insan.. Oralar, uzaklar sanki uzayın başka bir bölümü gibiydi..1996’da ilk kez yurt dışına çıktım, İngiltere’ye gittim. Uçak Heathrow Havaalanı’na doğru inişe geçerken dondum kaldım.. Allah biliyor ya, “Sanki yukarılarda biri Simcity oynuyor ve buraları çok güzel inşa etmiş ama bizim ülkemizi dizayn etmeyi unutmuş” diye düşündüm.. Aradan yıllar geçti.. 30’u aşkın ülkeyi gördüm.. Faroe Adaları’ndan Mısır’a, Tokyo’dan Erivan’a kadar ikiyüze yakın şehir.. 2011’e girerken dünyanın en modern şehirlerinden birinin İstanbul, en çok gelişen ülkelerinden birinin Türkiye, en çalışkan ve birbirine kenetlenmiş insanların bizim toplumumuz olduğunu görüyorum.. Bırakın olan biten birçok güzel olayı.. Türkiye, dediğiniz zaman artık her yerde itibar görüyorsunuz.. Herkesin gelmeyi, görmeyi istediği bir ülkede yaşıyorsunuz.. bu yüzden mutluyum.. Türk olmaktan, bu ülkede doğmaktan..
Favorilerim
Yeni yılda bütçenize göre Ocak 2011’de yapabileceğiniz bazı şeyleri sizin için derledim.. Umarım dener ve memnun kalırsınız..
· Okuyun: Gülen Düşünceler ? Bernard Shaw..
· İzleyin: Invictus ? Matt Damon, Morgan Freeman..
· Dinleyin: Barış Manço’dan Halil İbrahim Sofrası’nı..
· İçin: Hergün bir bardak taze sıkılmış meyve suyu..
· Tadın: Gaziantep’teki İmam Çağdaş’ın baklavasını..
· Gidin: Şanlıurfa..
· Görün: Eyfel Kulesi’nin ışıklandırılmış halini..
· Düşünün: En son ne zaman birine, “Seni seviyorum” dediğinizi..
Yazının Devamını Oku 25 Aralık 2010
LİDERİN 9 puan gerisinde tamamlanan bir ilk yarı.. Kupada iki maçın da kaybedilmesi.. Avrupa’da iki kulvarda birden eleniş.. Bu tablo F.Bahçe’nin istediği, beklediği başarıların çok uzağında olmakla kalmadı sadece.. Ligin ortasında, Konya’da Konyaspor’u 4-1 yenen takımı “Şampiyonluğun bir numaralı favorisi” olarak tanımlayan futbol otoritelerini de yanılttı.. Hafızamız zayıf bir toplum olduğumuz için o günlerde söylenenleri çabuk unuttuk. F.Bahçe’nin kişisel problemlere indirgenen sorunlarını görmezden geldik.. Oysa gerçek sorun, takım oyununu oluşturan taktik anlayışın tek bir oyuncuya bağlı hale gelmesiydi.. Yıllardır bu sistemin işleyişi camianın tümünde bir bağımlılık yaratmıştı.. Bu düzeni değiştirmeye cesaret eden Kocaman’a önce devrimci kimliği yakıştırıldı. Ancak saha sonuçları kötü gitmeye başladıkça Kocaman’a yönelik eleştiriler de arttı..
Sorun savunmada
F.Bahçe’de çoğu kişi sıkıntının savunma kaynaklı olduğunu düşünüyor.. Çünkü takım kağıt üzerinde çok çok fazla gol atmış ilk yarıda.. Peki ya o gollerin dağılımı?
G.Saray, Beşiktaş, Kayseri, Trabzon, Young Boys, PAOK, Gaziantep, A.Gücü ile oynanan toplam 10 maçta F.Bahçe 8 gol atmış, 15 gol yemiş.. Geri kalan maçlar da önemli.. Ama hastalığı doğru teşhis için hedef maçların neden kaybedildiğini görmek gerek.. F.Bahçe’nin sorunu savunma değil.. Savunmayı takım olarak yapamamak.. Hücumda öne geçilen maçlarda kontratak yapamamak.. Rakip az adamla yakalandığı zaman hızlı hücuma kalkamamak.. Hızlı hücuma kalkıldığı zaman santrforu tamamlayacak ikinci, üçüncü ismin çok gerilerde kalması.. Takımın en uç bölgesinde oynayan futbolcunun iki stoper arasında sıkışması.. Onun savunma işlevini hafifletecek ikinci ismin hemen hemen hiç savunma yönünün bulunmaması.. Anelka, Kezman, Güiza, Gökhan Ünal, Niang.. Hepsi geldiklerinde gol kralı olan bu isimlerin ışığının sönmesi.. Emre, Mehmet Topuz, Selçuk, Baroni, Gökay gibi bölgelerinde çok yeterli isimlerin hücumda fazla görünememeleri.. Dia, Stoch gibi iki hızlı ve adam eksilten forvete çok fazla savunma yükü bindirilmesi.. Kısacası F.Bahçe’nin takım olarak savunma yapamaması, hücumdayken de hızlı hareket edememesi..
Bütün bunların yanında Kocaman’a iki titr birden verdi yönetim.. Sportif direktör ve teknik direktör.. Ama herkese şu soruyu soruyorum, Alex, Güiza ve transfer yapma konularında Kocaman, bu unvanlarını kullandı mı, kullanabilidi mi? Taraftar saha sonuçları ne olursa olsun tek bir kişinin adını haykırdı sürekli.. O da Alex.. Hayır, fikir değiştirmedim.. Sezon başından beri aynı fikirdeyim ve bunu bir ortamda başkanla da paylaştım.. Alex bir yıl daha takımda kalmalı.. Çünkü size maç kazandırabilir.. Ama takımın üzerine çıkamamalı Alex.. Kendisini oyundan alan teknik adamı hedef tahtası yaparcasına soyunma odasına koşmamalı.. Yönetimi zora sokarcasına her iyi oynağı maç sonrası Twitter’den sözleşmesini uzatmayı istememeli.. Çünkü F.Bahçe’deki her futbolcunun bu camiaya bir borcu var.. En iyi olanaklara sahipler ama üç yıldır tek kupa kazanamadılar.. Kocaman gider, Alex kalırsa.. Ve gelecek yıl da F.Bahçe kupa alamazsa durum şu olacak.. Üst üste 5 sezonu bitiren teknik adamlar.. 5 yılda kupa alamayan, sürekli santrfor ve teknik adam değiştiren ama Alex’li düzeni değiştirmeye cesaret edemeyen bir F.Bahçe..
Alex gitmemeli
Bu uyarıları yaptığım sürece F.Bahçe camiasında sevilmeyen kişi olduğumu biliyorum.. Ama benim derdim sevilmek ya da sevilmemek değil. Son 20 yılda 600’e yakın maçını çıplak gözle izlediğim bir takımın dünya futboluna ters koştuğunu görmek.. Ipad kullanmak yerine 2 yıl önceki Imac’i tercih etmek gibi bir şey.. LED TV çıkmışken tüplü televizyon seyretmek gibi.. Vefa duygusunu anlıyorum destekliyorum.. Alex kalmalı.. Ama Emenike, Sercan tarzında bir forvet bulmalı F.Bahçe.. Ya da onları almalı.. Ronaldinho’dan, Robinho’dan, İbrahimoviç’ten bahsetmiyorum.. Sercan ve Emenike’yi aldıramıyorsa Aykut Kocaman unvanlarını sorgulamalı.. Almak istemiyorsa lig, kupa ve Avrupa yolculuğunda bu oyuncular olsaydı durumu ne olurdu düşünmeli..
Başarılının arkasından herkes koşar.. Başarısızı herkes eleştirir.. 30 gün çok uzun süre.. Sezon sonu bütçesini önemli bir bölümünü devre arasında harcamak ve DevlerLigi’ne kalmak için..Bu aşı yapılmaz ve Kadıköy’de Trabzon yine kazanırsa kaybeden ben olmam, Aykut olmaz, Alex olmaz, Yıldırım olmaz.. Taraftar olur, Fenerbahçe olur..
Ben bile verirdim!
Bu sezon hakemlerimizin performansı geçmişe göre daha iyi.. Standart olarak yükselme var. Ancak bir de çok tehlikeli bir gelişme söz konusu.. Üç hakem arasında inanılmaz karar farklıları yaşanıyor.. Birinin penaltı-kırmızı kart dediği pozisyon için diğeri devam görüşünde.. Birinin kırmızı kart verdiği ikili mücadeleye diğeri oyun diyor.. Arkadan, sakatlayıcı faullere kart çıkarmayan bir hakem kendisini 2 saniye protesto eden bir futbolcuyu atabiliyor.. Ligimizde futbolcu sağlığını koruma düşüncesi bazı hakemlerimizde hiç yok.. Geçen yılki hakem seminerinde bir penaltı pozisyonu gösteriliyormuş.. Çok bariz, çok net bir penaltıymış.. Bir hakemimiz, hafifçe tebessüm ederek, “Bunu ben bile verirdim” demiş.. İsmini sanırım futbolun içindeki herkes tahmin ediyordur.. Siz hakemsiniz, “penaltı vermemekle” övünüyorsunuz, bu sizi hiç rahatsız etmiyor.. Siz hakemsiniz, Avrupa’da 35 maçta 17 penaltı vermişsiniz ve mesleğinizde zirve yapmışsınız.. Siz MHK Başkanısınız ve bu iki hakem aynı ligde çok önemli maçlara çıkıyorlar..
Doğru hamle yaptılar
Beşiktaş çok önemli takviyeler yaptı. Özellikle hücumda çok fazla alternatifi oldu.. Schuster’in listesinde en çok öne çıkan üç isim birden alındı.. Özellikle Hugo Almeida gibi müthiş bir sezon geçiren ismin ikinci devre Beşiktaş forması giyecek olması üst sıraların dengesini değiştirebilir.. Bütçe konusuna, borçlanma konusuna fazla değinmek istemiyorum. Ama Beşiktaş’ın aldığı üç isim de takıma güç verecek ve ligin keyini arttıracak düzeyde..
Yazının Devamını Oku 21 Aralık 2010
G.Saray Anıl’ın golüyle 3 puanı kazanırken, Ali Kuçik Beşik-taş’a tek puanı getirdi. F.Bahçe’de Gökay ilk 11’deydi. Kayseri, Ömer’le Buca’yı devirdi. Ankara’da Bursalı Sercan şov vardı.
İLK yarının son haftasında adeta gençlik bayramı yaşadık. Galatasaray Anıl’ın golüyle 3 puanı kazanırken, Beşiktaş’a tek puanı getiren isim Ali Kuçik oldu. İki futbolcu da profesyonel kariyerlerindeki ilk gollerini atmanın
mutluluğunu yaşadılar. Fenerbahçe’de cezalı Emre’nin yerine Gökay ilk onbirde forma giydi yine. Kayserispor, sonradan oyuna giren Ömer Şişmanoğlu’nun golleriyle Bucaspor’u geçip ilk yarıyı dördüncü sırada bitirmenin keyfini yaşadı.
Bursaspor altyapısından yetişip ülkenin en çok konuşulan oyuncularından biri haline gelen Sercan Ankara’da şov yaptı. Bir başka genç İsmail Haktan da ikinci yarı oyuna girdi.
Trabzonspor’un başarılı futbolcusu Mustafa Yumlu bu kez sağ bekte çok iyi oynadı. İlk golün ortası ondan geldi. Beşiktaş’ta Ersan yine elinden gelenin en iyisini yapma çabasındaydı. Türk futbolunun sorunlu yıldızı Batuhan da takımının ilk golüne biraz tartışmalı da olsa imza koydu.
Gaziantepspor da Serdar Kurtuluş, Orhan Gülle gibi büyük takım forması giymiş gençler maçın en iyileri arasındaydı.
Sezonun ilk yarısı Trabzonspor’un ayakta alkışlanan performansı, Bursaspor’un takipçiliğiyle tamamlanırken Üç Büyükler inanınılmaz derecede kötü futbol oynadılar. Kayserispor yine ilk beşin içinde kalmayı başardı. Gaziantepspor, çıkışı son 8 haftaya sakladı.Takımların performansı ilk yarı çok konuşuldu ama bizi en çok mutlu eden unsur teknik adamların hemen hepsinin genç yıldızlara çekinmeden forma şansı tanıması, onların da bu şansı çoğunlukla iyi kullanmasıydı.
Yazının Devamını Oku