LİDERİN 9 puan gerisinde tamamlanan bir ilk yarı.. Kupada iki maçın da kaybedilmesi.. Avrupa’da iki kulvarda birden eleniş..
Bu tablo F.Bahçe’nin istediği, beklediği başarıların çok uzağında olmakla kalmadı sadece.. Ligin ortasında, Konya’da Konyaspor’u 4-1 yenen takımı “Şampiyonluğun bir numaralı favorisi” olarak tanımlayan futbol otoritelerini de yanılttı.. Hafızamız zayıf bir toplum olduğumuz için o günlerde söylenenleri çabuk unuttuk. F.Bahçe’nin kişisel problemlere indirgenen sorunlarını görmezden geldik.. Oysa gerçek sorun, takım oyununu oluşturan taktik anlayışın tek bir oyuncuya bağlı hale gelmesiydi.. Yıllardır bu sistemin işleyişi camianın tümünde bir bağımlılık yaratmıştı.. Bu düzeni değiştirmeye cesaret eden Kocaman’a önce devrimci kimliği yakıştırıldı. Ancak saha sonuçları kötü gitmeye başladıkça Kocaman’a yönelik eleştiriler de arttı..
Sorun savunmada
F.Bahçe’de çoğu kişi sıkıntının savunma kaynaklı olduğunu düşünüyor.. Çünkü takım kağıt üzerinde çok çok fazla gol atmış ilk yarıda.. Peki ya o gollerin dağılımı? G.Saray, Beşiktaş, Kayseri, Trabzon, Young Boys, PAOK, Gaziantep, A.Gücü ile oynanan toplam 10 maçta F.Bahçe 8 gol atmış, 15 gol yemiş.. Geri kalan maçlar da önemli.. Ama hastalığı doğru teşhis için hedef maçların neden kaybedildiğini görmek gerek.. F.Bahçe’nin sorunu savunma değil.. Savunmayı takım olarak yapamamak.. Hücumda öne geçilen maçlarda kontratak yapamamak.. Rakip az adamla yakalandığı zaman hızlı hücuma kalkamamak.. Hızlı hücuma kalkıldığı zaman santrforu tamamlayacak ikinci, üçüncü ismin çok gerilerde kalması.. Takımın en uç bölgesinde oynayan futbolcunun iki stoper arasında sıkışması.. Onun savunma işlevini hafifletecek ikinci ismin hemen hemen hiç savunma yönünün bulunmaması.. Anelka, Kezman, Güiza, Gökhan Ünal, Niang.. Hepsi geldiklerinde gol kralı olan bu isimlerin ışığının sönmesi.. Emre, Mehmet Topuz, Selçuk, Baroni, Gökay gibi bölgelerinde çok yeterli isimlerin hücumda fazla görünememeleri.. Dia, Stoch gibi iki hızlı ve adam eksilten forvete çok fazla savunma yükü bindirilmesi.. Kısacası F.Bahçe’nin takım olarak savunma yapamaması, hücumdayken de hızlı hareket edememesi.. Bütün bunların yanında Kocaman’a iki titr birden verdi yönetim.. Sportif direktör ve teknik direktör.. Ama herkese şu soruyu soruyorum, Alex, Güiza ve transfer yapma konularında Kocaman, bu unvanlarını kullandı mı, kullanabilidi mi? Taraftar saha sonuçları ne olursa olsun tek bir kişinin adını haykırdı sürekli.. O da Alex.. Hayır, fikir değiştirmedim.. Sezon başından beri aynı fikirdeyim ve bunu bir ortamda başkanla da paylaştım.. Alex bir yıl daha takımda kalmalı.. Çünkü size maç kazandırabilir.. Ama takımın üzerine çıkamamalı Alex.. Kendisini oyundan alan teknik adamı hedef tahtası yaparcasına soyunma odasına koşmamalı.. Yönetimi zora sokarcasına her iyi oynağı maç sonrası Twitter’den sözleşmesini uzatmayı istememeli.. Çünkü F.Bahçe’deki her futbolcunun bu camiaya bir borcu var.. En iyi olanaklara sahipler ama üç yıldır tek kupa kazanamadılar.. Kocaman gider, Alex kalırsa.. Ve gelecek yıl da F.Bahçe kupa alamazsa durum şu olacak.. Üst üste 5 sezonu bitiren teknik adamlar.. 5 yılda kupa alamayan, sürekli santrfor ve teknik adam değiştiren ama Alex’li düzeni değiştirmeye cesaret edemeyen bir F.Bahçe..
Alex gitmemeli
Bu uyarıları yaptığım sürece F.Bahçe camiasında sevilmeyen kişi olduğumu biliyorum.. Ama benim derdim sevilmek ya da sevilmemek değil. Son 20 yılda 600’e yakın maçını çıplak gözle izlediğim bir takımın dünya futboluna ters koştuğunu görmek.. Ipad kullanmak yerine 2 yıl önceki Imac’i tercih etmek gibi bir şey.. LED TV çıkmışken tüplü televizyon seyretmek gibi.. Vefa duygusunu anlıyorum destekliyorum.. Alex kalmalı.. Ama Emenike, Sercan tarzında bir forvet bulmalı F.Bahçe.. Ya da onları almalı.. Ronaldinho’dan, Robinho’dan, İbrahimoviç’ten bahsetmiyorum.. Sercan ve Emenike’yi aldıramıyorsa Aykut Kocaman unvanlarını sorgulamalı.. Almak istemiyorsa lig, kupa ve Avrupa yolculuğunda bu oyuncular olsaydı durumu ne olurdu düşünmeli.. Başarılının arkasından herkes koşar.. Başarısızı herkes eleştirir.. 30 gün çok uzun süre.. Sezon sonu bütçesini önemli bir bölümünü devre arasında harcamak ve DevlerLigi’ne kalmak için..Bu aşı yapılmaz ve Kadıköy’de Trabzon yine kazanırsa kaybeden ben olmam, Aykut olmaz, Alex olmaz, Yıldırım olmaz.. Taraftar olur, Fenerbahçe olur..
Ben bile verirdim!
Bu sezon hakemlerimizin performansı geçmişe göre daha iyi.. Standart olarak yükselme var. Ancak bir de çok tehlikeli bir gelişme söz konusu.. Üç hakem arasında inanılmaz karar farklıları yaşanıyor.. Birinin penaltı-kırmızı kart dediği pozisyon için diğeri devam görüşünde.. Birinin kırmızı kart verdiği ikili mücadeleye diğeri oyun diyor.. Arkadan, sakatlayıcı faullere kart çıkarmayan bir hakem kendisini 2 saniye protesto eden bir futbolcuyu atabiliyor.. Ligimizde futbolcu sağlığını koruma düşüncesi bazı hakemlerimizde hiç yok.. Geçen yılki hakem seminerinde bir penaltı pozisyonu gösteriliyormuş.. Çok bariz, çok net bir penaltıymış.. Bir hakemimiz, hafifçe tebessüm ederek, “Bunu ben bile verirdim” demiş.. İsmini sanırım futbolun içindeki herkes tahmin ediyordur.. Siz hakemsiniz, “penaltı vermemekle” övünüyorsunuz, bu sizi hiç rahatsız etmiyor.. Siz hakemsiniz, Avrupa’da 35 maçta 17 penaltı vermişsiniz ve mesleğinizde zirve yapmışsınız.. Siz MHK Başkanısınız ve bu iki hakem aynı ligde çok önemli maçlara çıkıyorlar..
Doğru hamle yaptılar
Beşiktaş çok önemli takviyeler yaptı. Özellikle hücumda çok fazla alternatifi oldu.. Schuster’in listesinde en çok öne çıkan üç isim birden alındı.. Özellikle Hugo Almeida gibi müthiş bir sezon geçiren ismin ikinci devre Beşiktaş forması giyecek olması üst sıraların dengesini değiştirebilir.. Bütçe konusuna, borçlanma konusuna fazla değinmek istemiyorum. Ama Beşiktaş’ın aldığı üç isim de takıma güç verecek ve ligin keyini arttıracak düzeyde..