Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in 30 Ağustos resepsiyonunda ‘paralel yapı’ ile ilgili TSK’da alınan önlemlerin sorulması üzerine verdiği “Bize resmi makamlardan bilgi-belge sunulmalı” cevabını değerlendirirken, “Keşke Genelkurmay Başkanımız böyle bir açıklamayı bugüne kadar yapmadığı gibi aynı şekilde yapmasaydı. Bunu bizimle paylaşsaydı daha isabetli olurdu. Benimle paylaşabilirdi. Sayın Başbakan ile paylaşabilirdi” dedi. Erdoğan’a sorulan sorular ve cevapları şöyle:
BENİMLE PAYLAŞSAYDI İSABETLİ OLURDU
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel
‘28 Şubat Süreci’nin hoyratlıklarını sulandırmayalım’ diyeceklere ise cevabım hazır.
Evvela, ben başlatmadım.
İkincisi de, biraz şakayla karışık takılmaktan zarar gelmez, az gevşeyin...
Gelelim şamata kısmına, Cumhurbaşkanlığı uçağına ilk binişim.
Erdoğan’ın, iki ayaklı Azerbaycan-İngiltere seyahatine refakat eden gazeteci heyetindeyim.
Aslına bakarsanız, Ahmet Necdet Sezer zamanında bile Kanal 7 kadrosundan istisnasız hepsine çağrıldığım Köşk resepsiyonlarına son yıllarda davet almıyordum.
Kesilen Köşk davetleri henüz yeniden başlamış da değil. O bakımdan kişisel tarihimin 28 Şubat’ı tamamen sona erdi diyemem.
‘Yeni Türkiye’ nasıl bir yer, ona dair hap haline getirilmiş bir bilgilendirme notu...
* * *
Sosyolojik realite malum. Toplumun kabataslak yüzde 70’i, merkez sağdan milliyetçi muhafazakâr uçlara doğru bir yelpazeye dağılıyor.
Eskiden bu çoğunluğun etrafı çitlerle çevriliydi. Talep ve beklentileri siyasete taşınamıyordu, onlara hitap etmek yasaktı.
Üniversitede başörtüsünü serbest bırakacak bir düzenlemeyi Meclis’e getirmek, kapatılma gerekçesiydi mesela.
Eleştirim aslında tek maddeden oluşuyor ama aşağıda iki alt bende ayrılıyor. İkisi de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na itiraz mahiyetinde.
* * *
1. maddenin (a) bendi: Yazarlara gizli sponsorluk iyi fikir değil...
Devlet, sanatı ve sanatçıyı himaye ettiği; sinemaya, tiyatroya teşvik verdiği gibi edebiyatı da yazarı da gözetsin.
Ama mümkünse edebiyat dünyasında bir ‘Yukarıda neler dönüyor’ çalkantısına yol açmadan...
Seçilmiş Cumhurbaşkanı Çankaya’ya, seçilmiş Başbakan Kızılay’a kuruldu, maiyetleri tıkır tıkır odalarına yerleşti, bakanlıklarda bile devir-teslimler rüzgâr gibi geçti gitti ama bazılarının seçim sonuçlarıyla ilgili öfke ve kızgınlığı hâlâ geçmedi.
Nitekim, Fethullah Gülen’in hafta başı yayınlanan son sohbeti de seçmen davranışlarının zarif bir analizi üzerineydi.
* * *
Bu realite bağlamında...
Yani nispeten ağrısız, sancısız bir çekişmeyle partinin başına geçti...
Özal’dan sonra ANAP’ta, Demirel’den sonra DYP’de patlayan fırtınaları, kayıkçı kavgalarını, hazımsızlıkları, sen-ben kapışmalarını, hizipleşmeleri, yarılmaları, çatlamaları, gürültülü patırtılı kongreleri hatırlayın...
Onlara nazaran, ön yarışlı bir kongreden ziyade, mümkün olan en az sarsıntıyla tamamlanmış bir devir-teslim töreni gibiydi.
* * *
Kazasız, belasız, tantanasız, bir başka yumuşak geçiş de yukarıda yaşandı.
En üst makam, ağırlığına yaraşır bir törenle el değiştirdi.
İkinci ve büyük cülus merasimi de buydu, Recep Tayyip Erdoğan dün cumhurun reisliğine oturdu.
Başa geçme manasına cülus merasimi de diyebilirsiniz.
Kurucu lider Erdoğan, partisiyle helalleşti, ardında bıraktığı siyasi yol haritasını açıkladı ve beklentilerini sıraladı.
Davutoğlu da kendi dönemine önsöz sayılacak bir nutuk çekti, politika esaslarını ortaya koydu, genel başkanlıkta siftah yaptı.
Konuşmaları izlediniz, kaçırdıysanız bugünkü gazetelerden okursunuz.
Ben size asıl yüzlerden bahsetmek istiyorum.
* * *
Tek tek projektör tuttum, ‘zoom’ yaparak yakınlarına girdim, birer birer markaja aldım, bakışlarındaki manayı büyüteçle taradım.
Özal-Yıldırım Akbulut tipi desen, o da değil...
Demirel-Tansu Çiller ilişkisi hiç değil...
E hal böyle olunca, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin üstüne hazır şablonlardan birini oturtmak kolay değil.
* * *
Yerine kimi getireceğiyle ilgili tahminler tutmadı.