Paylaş
Yani nispeten ağrısız, sancısız bir çekişmeyle partinin başına geçti...
Özal’dan sonra ANAP’ta, Demirel’den sonra DYP’de patlayan fırtınaları, kayıkçı kavgalarını, hazımsızlıkları, sen-ben kapışmalarını, hizipleşmeleri, yarılmaları, çatlamaları, gürültülü patırtılı kongreleri hatırlayın...
Onlara nazaran, ön yarışlı bir kongreden ziyade, mümkün olan en az sarsıntıyla tamamlanmış bir devir-teslim töreni gibiydi.
* * *
Kazasız, belasız, tantanasız, bir başka yumuşak geçiş de yukarıda yaşandı.
En üst makam, ağırlığına yaraşır bir törenle el değiştirdi.
İkinci ve büyük cülus merasimi de buydu, Recep Tayyip Erdoğan dün cumhurun reisliğine oturdu.
Ahmet Necdet Sezer’in törensiz devir-teslimini anımsar, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü Abdullah Gül’e kaçak bir işmiş gibi kerhen bırakıp gittiğini hesaba katarsanız, Hayrünnisa Hanım’ın veda resepsiyonundaki vukuatı bu hazımsızlığın yanında talihsiz bir kapristen öteye geçmez.
Özal köşke çıktığında Demirel’in aşağıda kopardığı tufanın yanında da, CHP’nin yemin töreni öncesi Meclis Başkanı’na içtüzük kitapçığı fırlatarak olay çıkarma çabası sinek vızıltısı gibi kalır.
* * *
Kimileri, Kenan Evren’in Çankaya’yı, yasak savan göstermelik bir törenle Turgut Özal’a terk etmesini ‘müthiş bir âlicenaplık örneği’ olarak gıpta ile alkışlıyor da...
Kimileri, Süleyman Demirel’in, alelusul bir âdet yerini bulsun töreniyle Ahmet Necdet Sezer’e köşkü bırakmasını ‘büyük devlet adamlığı’ diye yere göğe sığdıramıyor da...
Recep Tayyip Erdoğan’ın, tereyağından kıl çeker gibi Davutoğlu’na başbakanlığı devredip Gül’den de aynı olgunlukla cumhurbaşkanlığını devralmasına ve bu devir-teslimlere yedi cihandan katılım sağlamasına yüzünü buruşturuyor.
İnsan hayret ediyor doğrusu...
* * *
Hatta kimileri, sabık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “İnsan hayret ediyor doğrusu” şeklindeki bir şaşırma nidasını diline doluyor da şu hayret edilesi olaylara hiç mi hiç hayret etmiyor.
İnsan biraz daha hayret ediyor doğrusu...
Davutoğlu altta kalmadı
Bir çekişme oldu ama ön yarış gibiydi, kongre salonunda sen-ben kavgasına dönüşmeden bir önceki safhada sona erdi.
Geriye siyasi latifeler lügatine girecek tatlı sert atışmalar kaldı. Zehir zemberekleşmeden önceki safhada kesilmiş ağız dalaşları.
Misal, Binali Yıldırım “Hızlı trenler yapmamışsanız, havayolunu halkın yolu haline getirmemişseniz başbakan olmuşsunuz neye yarar” diye inceden inceye iğneledi Davutoğlu’nu.
Davutoğlu da kongre konuşmasında, üstü kapalı bir göndermeyle aynen iade etti bu hicvi.
Laf arasında şöyle bir cümle geçirdi:
“Vesayetçi bürokrasi, eskiden başbakanlara hep ‘Sen yol yap, köprü yap, diğer işlere karışma; milli güvenlik siyasetine, dış politikaya sakın burnunu sokma, onlar devletin alanı derdi...”
'Emanetçi değildir' vurgusu ne içindi?
Tayyip Erdoğan kongre konuşmasında, halefi Ahmet Davutoğlu için “O bir emanetçi değildir” deme gereği duymuştu.
Davutoğlu’nun emanetçi profiline uymadığını cümle âlem biliyorken ve bu konuda en ufak bir kompleks taşımadığı ortadayken nereden icabet etti bu vurgu?
İktidar mahfillerinde biraz ağız aradım.
Bana en inandırıcı, en sahici gelen açıklama şu oldu:
Parti ve hükümette hiyerarşik düzeni bozacak olası çift başlılık yaratma girişimlerine, arkadan dolanma meraklılarına ve üstünü atlayıp karambolde gemisini yürütme heveslilerine kapıyı baştan kapatmak...Doğru adres ve sıralı patron konusunda Davutoğlu'nun otoritesini ve kontrolünü zaafa uğratacak bir kafa karışıklığına fırsat vermemek, bir türlü anlamak istemeyen inatçı kafalara da 'Hiyerarşik sıraya riayet edin' mesajı vermek için...
Bakalım sizi de ikna edecek mi bu izah.
Paylaş