Paylaş
Sonuç aynı; her iki halde de Anayasa’da var olan ve geçmişte de başvurulmuş bir mekanizmayı sırf Erdoğan işletti diye orantısız tepki vermiş olursunuz.
* * *
Oysa bu söylemlerden biri Erdoğan sevgisindense diğeri nefretinden... Biri taraftarlığındansa diğeri karşıtlığından... Biri yere göğe sığdıramama övgücülüğündense diğeri yerin dibine sokma yergiciliğinden...
Fakat methetmeye çalışan da karalama gayretindeki de ayarı tutturamayıp aşırılığa kaçmıştır.
İki taraf da bilmez mi ki işi absürd noktalara çekip uçlarda gezinenin adı mübalağacıya çıkar, iflah olmaz bir daha, halk nezdinde hiçbir inandırıcılığı da kalmaz...
Ancak beni asıl alakadar eden, Erdoğan konusunda ekstremist olanların, bu uğurda demokrasiyi de yersiz zan altında bırakıyor; milli irade, darbe ve vesayet gibi son derece mühim kavramları da boşboğazca yıpratıyor oluşlarını hiç fark edemeyişleri yahut umursamayışlarıdır vesselam...
* * *
Dün söylemiştim, bugün yine söylüyorum; Erdoğan’ın kabineye başkanlık yapması “Kabineye millet başkanlık yapacak” demek değildir.
Bu cümle olsa olsa, cilveleşmekten anlamadığı için ‘Kaş yapayım derken göz çıkaran’ bir sakarın göze girme işgüzarlığındandır. Yani yaranmaya çalışırken ne yapacağını şaşıran bir aklıevvelin zevzekliğinden ibarettir...
Çünkü tersinden, düne kadar kabinenin millet iradesine ipotek koyan bir atanmışlar kurulu olduğu ve bu vesayetin ancak seçilmiş bir cumhurbaşkanı başkanlığında toplanmasıyla kalkmış olacağı imasını içerir.
“Seçimle işbaşına gelmemiş miydi zaten, millet seçmemiş miydi yahu bu hükümeti!?... Ne ara vesayet kurumu oldu da şimdi başına millet geçiyor beyim” sorusunu gündeme getirir ki savunulacak yanı yoktur, çenebazın ağababası da gelse altından kalkamaz. Tek cevabı, “Zırva tevil götürmez hacım” şeklindedir.
* * *
Ne var ki Erdoğan’ın kabineye başkanlık yapması “Cumhurbaşkanı idareye el koydu” demek de değildir.
Bu da, ne zaman ve nereden dalacağını bir türlü bilemeyen bir muhalifin bir kez daha boş havuza uçmasıdır. Kafa üstü çakılması haliyle mukadder...
Çünkü kabineyi toplantıya çağırdı diye “Cumhurbaşkanı hükümete el koydu” demek, Cumhurbaşkanı’nı darbecilik ve vesayetçilikle suçlamaktır.
O dahi ya vesayet kavramını bilmemektendir ya da ne yaptığını gayet iyi bilerek içini boşaltıp ağırlığından kurtulmak gibi bir niyet bozukluğundandır...
Aksi takdirde, milletin iradesini temsil eden bir seçilmişin icraatı, nasıl vesayet kavramıyla açıklanabilir?...
Vesayet, kendi haline bırakırsa davulcuya mı zurnacıya mı varacağına, dolayısıyla doğruyu mu yanlışı mı tercih edeceğine güvenmediği için milletin demokratik iradesine ipotek koyan anlayıştır.
Seçilmişler, zaten o milletin iradesini temsil ettiğine göre vesayetçi olamazlar ki, tanımı gereği vesayet rejimi onlara karşı kurulur.
Darbecilerin ve vesayetçilerin gözünde, serbest salınırsa halkın varacağı davulcu veya zurnacıdır sandıktan çıkan yöneticiler. Darbe onlara karşı olur, onlar vesayetçi olmadığı gibi darbeci de olamaz yani...
* * *
Yukarıdaki temel ilkeler ve kavramlar ışığında aşağıdaki parçayı şimdi tekrar okuyun lütfen:
“Erdoğan, kabineyi riyasetinde toplayarak hükümete bir ‘Saray darbesi’ yaptı. Davutoğlu’nu devirdi. Başbakanlık üzerinde bir Beştepe vesayeti kurdu. 62. Bakanlar Kurulu artık mevta olmuştur, hükümet hükümsüzdür. Türkiye’de dün itibariyle bir vesayet düzeni hüküm sürmektedir...”
Hazır mısınız puanlamaya; demokrasi dersinden kaç çeker sizce bunu buyuran üstat?
Paylaş