Şimdi söz, Neşet Ertaş ve halk müziği otoritesi Bayram Bilge Tokel’de.
* * *
“Sayın Akif Beki,
‘Neşet Ertaş intihalci miydi?’ başlıklı yazınızın sonunda, nihai kararı şahsıma havale eden cümleniz olmasaydı, hiçbir ciddi dayanağı olmayan o iddialara gülüp geçecektim.
Neşet Ertaş’ın söz ve müziği kendisine ait bütün eserleri tavır, üslup, yorum, ifade ve icra tekniği yönünden öylesine güçlü bir homojenlik gösterir ki... Az çok müzik zevki ve kulağı olan biri, daha ilk cümlede ‘Bu Neşet Ertaş türküsü’ der. Tıpkı Yunus’un şiirlerinde, Âşık Veysel’in deyişlerinde, Saadettin Kaynak’ın bestelerinde gördüğümüz gibi...
TÜRKÇENİN en özgün ozanlarından Neşet Usta, kaynak göstermeksizin Kürtçeden türkü aparmış olabilir mi, doğru mudur?
İnanmak istemedim ama görmezden de gelemeyeceğim bir yerde, ciddi bir haftalık gazetede çıktı. Yayının adı BasHaber/BasNuçe, Türkçe ve Kürtçe olarak iki dilde basılıyor.
Nisandaki ilk sayısındaydı, “Neşet Ertaş’ın Cemil Horo ile intihal dostluğu” başlıklı tam sayfa bir yazı okudum. Sedat Ulugana imzasını taşıyor.
İntihal, sert bir suçlama. Ağır konuştuğuna bakmayın, Neşet Usta’nın Horo’ya şarkılar sipariş ettiğine getiriyor son tahlilde. Yoksa eserini habersizce aşırdığına veya rızası olmadan arakladığına değil. Bir tür ödünç alıp üstüne yatmakla, vefasızlık etmek ve emeğine konmakla suçluyor.
* * *
NİYESİ kadar nasıl gittiği, nereye gittiği, neye kurban gittiği de önemli. Bütün bildiğimiz şu; CHP’nin ‘Gelin oy verin gitsinler’ sloganındaki ‘gitsinler’ kısmı, bir gecede sessiz sedasız uçtu gitti.
2 gün oldu gideli, arkasından ne bir veda sözcüğü ne bir ‘allahaısmarladık’ sesi duyuldu. Bir beladan kurtulur, bir musibeti baştan def eder gibi kapı önüne kondu. Adını bile anmamacasına, bir daha geri gelmemecesine...
* * *
Alayıvala ile bir alkış tufanı arasında gelmişti halbuki.
CHP’nin tantanalı reklam filmine ruh veren, can katan slogandı.
Eve kira parası vermek istemiyorum, elektriği bedava kullanayım, kredi kartı borçlarım silinsin, mazot üç otuza gelsin, biber gazı harcamaları kesilsin, polislikte masrafsız cop uygulamasına geçilsin, ramazanda-kurbanda çifte maaşı bayram harçlığı yapayım dedim...
150 milyar liraya patlarmış bu kıyaklar, karşılıksız çek değilmiş ki beleşe gelsin, kaynağı nereden bulacaklarmış?
Çok umurumdaydı; nereden bulurlarsa bulsunlar, onlar düşünsün dediğimi farz edelim...
7 Haziran sabahı gittim ve mührü doğruca bastım...
Eline ne geçecek Kılıçdaroğlu’nun, tek başına iktidar mı?
* * *
Doğruluk derecelerinden bağımsız olarak söylüyorum.
Moskova’dayım. Kaldığım otelin az ötesi Kızıl Meydan. Daha bir ay olmadı, muhalefet partisi lideri Boris Nemstov, partneriyle yürürken burada infaz edildi. Bir Çeçen polis yakalandı, suçunu da itiraf etti, faili meçhul kalmayacak gerçi suikast. Ama yanlış fail şüphesi ve siyasi cinayet gölgesi bir kere düştü Rus demokrasisinin üstüne...
Rus ekonomisi derseniz, ilk 3 aylık performansı geçen yıldan da beter. Ruble kan kaybetmeye, tüketim düşmeye, işsizlik yükselmeye, ekonomi yüzde 3 kadar daha daralmaya devam ediyor. Çünkü ambargo da devam ediyor.
Ukrayna macerasının maliyeti bunların hepsi...
Bütün bu şartlar altında, anti-Putin cephesinden son durumu bildiriyorum.
Putin, Rus çarlığını ihya ediyormuş. Rusya’yı eski ihtişamlı günlerine yeniden kavuşturma siyaseti güdüyormuş. Bu ‘şanlı tarih’ popülizminin ceremesini de yoksul halka çektiriyormuş. Batı medyasında Putin’i halkının gözünden düşürmek için yazılıp çizilen daha ne varsa, Rusya’da Putin’e çalışıyor. Ters tepiyor bu kampanya, ilgilenenlerin haberi olsun.
Şu ya da bu gerekçeyle. Fakat rakip partilerden de aynı temenni beklenebilir mi?
Mesela AK Parti. Hem doğuda HDP ile Kürt oyları için kıyasıya çekişecek hem de HDP oylarının artması için dua edecek, bilfiil çalışacak. Olabilir mi?...
Mesela CHP. Hem batıda HDP ile Alevi oyları için dişe diş kapışacak. Hem de HDP’nin başarısı için dilekte bulunacak, barajın üstüne çıkarsın diye seçmenini HDP’ye yönlendirecek. Akla, mantığa sığar mı?...
Bunu savunan bir akıl seti, bir mantık düzeneği türeyecek deseler inanır mıydınız?...
* * *
Aydın Doğan Vakfı’nın ödül törenini yazacaktım elbette. Fakat kafamda tamamen başka türlü kurgulamıştım. ‘Saf ve Düşünceli Romancı’yı arayacaktım o geceki Orhan Pamuk’ta.
Umberto Eco’nun aynı minvaldeki ‘Genç Bir Romancının İtirafları’yla birlikte okumuştum bu kitabını. Bütün Orhan Pamuk külliyatında en beğendiklerimin açık ara başında geliyordu. Okuru şaşırtarak bu kez yağ gibi aktığı ve yazarın meslek sırlarını cömertçe ifşa ettiği için. Aynı zamanda Umberto Eco’nun entrika kurma sanatı hakkındaki kişisel ifşaatıyla da büyük ölçüde örtüştüğü, yani ciddi bir sahicilik barındırdığı için.
Ne ki o gece beklediğim gibi seyretmedi gidişat...
* * *
Başarılı bir romanın, yazarını ve okurunu nasıl kendi benlik zindanından çıkarıp özgürleştirdiğini her iki kitapta da çıplak gözle görürsünüz.
O, 7 Haziran günü sandıktan bir ‘grand koalisyon’ çıkacağını tahmin ediyordu. Almanya’daki gibi, merkez sağla merkez sol arasında kurulan bir ‘büyükler koalisyonu’. Yani bir AK Parti-CHP hükümeti öngörüyordu.
Bense seçimin kaderini ‘ince ayarcılar’ın tayin edeceğini düşünüyordum. Geçmişte AK Parti’ye oy vermiş, ama kontrolsüzleşmesin diye iktidarın gücünü bu seçimde biraz kısıp dengelemek isteyeceklerin kümesi... Ya sandığa gitmeyecek ya da muhalefeti güçlendireceklerdi...
Fakat koalisyon lafını duyarlarsa şeytan görmüş gibi artlarına bakmadan AK Parti’ye döneceklerini iddia ediyordum. Eldeki istikrardan olmamak, İtalyan tipi bir ‘Geçimsizler koalisyonu’ kabusunu yeniden yaşamamak için...
Benim senaryomda sonucu, ‘ince ayarcılar’ın elinin ayarı belirleyecekti her halükârda.
Tek parti iktidarını tehlikede görmezlerse AK Parti’ye sandıkta ölçülü ayar çekmeyi deneyeceklerdi.
Önceki cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de seçim tahminini açıkladı. Görüyorum ki kestirimlerimiz bu noktada örtüşüyor. Onun yorumu da ‘ince ayar’cı.