En son Orhan Pamuk havadisleri

PERŞEMBE akşamı oraya giderken işlerin böyle gelişeceğini bilemezdim.

Haberin Devamı

Aydın Doğan Vakfı’nın ödül törenini yazacaktım elbette. Fakat kafamda tamamen başka türlü kurgulamıştım. ‘Saf ve Düşünceli Romancı’yı arayacaktım o geceki Orhan Pamuk’ta.
Umberto Eco’nun aynı minvaldeki ‘Genç Bir Romancının İtirafları’yla birlikte okumuştum bu kitabını. Bütün Orhan Pamuk külliyatında en beğendiklerimin açık ara başında geliyordu. Okuru şaşırtarak bu kez yağ gibi aktığı ve yazarın meslek sırlarını cömertçe ifşa ettiği için. Aynı zamanda Umberto Eco’nun entrika kurma sanatı hakkındaki kişisel ifşaatıyla da büyük ölçüde örtüştüğü, yani ciddi bir sahicilik barındırdığı için.
Ne ki o gece beklediğim gibi seyretmedi gidişat...


* * *


Başarılı bir romanın, yazarını ve okurunu nasıl kendi benlik zindanından çıkarıp özgürleştirdiğini her iki kitapta da çıplak gözle görürsünüz.
İkisini karşılaştırmalı okuduğumda şu sonuca varmıştım; narsistlerden iyi romancı olmaz. Başka bedenlerin ve hayatların içine girmek, onların şeklini almak, ruhuna bürünmek, marazlarını giyinmek öncelikle kendini, yani tapındığın o zat-ı şahaneni terk edebilmeni gerektirir.
Ahmet Altan işte bu yüzden iyi bir kalem ama iyi bir romancı değil.
Kendi heykelini yontmaya şartlanmış bir kahraman, roman kahramanlarının karakterini yontmaya kendini veremez. İnce işçilikle uğraşmaz, bir nakkaş titizliğiyle örmez romanını; kaba taslak bir hikaye bırakıp kaçar okurun önüne. Romanında, Hitchcock filmlerindeki bıçaklı el gölgesi gibi bir merak iması, bir gizli merkez dolaştıramaz baştan sona.
Oysa Ahmet Altan’ın üslubu daha süslü, daha çalımlı ve çok daha akışkandır. Fakat Orhan Pamuk çok daha büyük romancı.
Size tam bunları yazacaktım, şayet olay başka bir yöne sürüklenmeseydi...


* * *

Haberin Devamı


Dikkatim önce kokteylde dağıldı. Sohbetlerin tek konusu önümüzdeki seçimlerdi, edebiyattan konuşan da konuşmaya meyli olan da yoktu.
En fazla, sır vermez bir anketçiden bir romancı edasıyla şöyle sonuç tarifleri işitebilirdiniz: “Aklı başında bir kişi, bugün toplam oyları partiler arasında nasıl taksim ederse 53 milyon seçmen de aşağı yukarı sandıkta oylarını öyle dağıtacak. Yani bana tahminleri soracağınıza kendinizle anket yapın, aklınız başınızdaysa mutlaka tutturursunuz...”
Rasyonel davranan seçmen teorisini düşününce akla da yatkındı hani. Ancak edebiyatla alakasını kurmak zordu.
Konuşulanlardan bir de şu kaldı hatırımda: Hâlâ yüzde 20’lik bir kararsız seçmen var. Yarısı geçmişte AK Parti’yi desteklemişti ama bugün kafası karışık. Sonucu onların tavrı belirleyecek. Erdoğan’ın başkanlık planlarını ise en çok HDP’nin barajı aşıp aşmaması etkileyecek. Bu iki faktörü bilen, seçim totoyu gözünden vurur...


* * *

Haberin Devamı


Derken yemek ve ödül töreni için Şadırvan salonuna geçtik. 2015 Aydın Doğan Roman Ödülü’nü almak için kürsüye gelen Orhan Pamuk, teşekkür konuşmasıyla kafamdaki kurguyu büsbütün bozmasın mı!
Hiç ummazdım, sürpriz bir ‘yeni Türkiye’ güzellemesi yaptı. Açıktan açığa. Tabii güzelleme yapmak kastıyla değil ve bir kez bile ‘yeni Türkiye’ demeden.
Siyasi bir yanı yoktu yani, tümüyle edebi bir durum tespitine dönüktü. Çok sevdiği üzere, Çinli ressam tarzında panoptik bakışla bir tablo çiziyordu. Yazmaya başladığı ilk yıllardan bugüne romancılığımızın nasıl değiştiğini göstermek için...
Son 15 yılda palazlanan orta sınıf sayesinde Türk romancılığının altın yıllarını yaşadığını söylüyordu bize. 1970’lerde, en kabadayı senede 40-50 roman yazılırken bugün ortalama bin roman çıkıyordu. 70’lerde Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ı bir baskıyı 5 yılda zar zor satarken ve bu, başarı sayılırken... Bugün ilk birkaç ayda yüz binli rakamları bulmayan romana ‘sattı’ bile denmiyordu.
Çünkü o zamanlar roman okuma zevki gelişmiş bir orta sınıfımız yoktu. Ancak son 15 yıldaki gelişme ve zenginleşme sayesinde artık bir orta sınıfımız ve bir okur pazarımız olmuştu.
Orhan Pamuk’tan duymayı beklemezdim bunları. Yerim de bitti, toparlaması size kaldı artık.

Yazarın Tüm Yazıları