Paylaş
O, 7 Haziran günü sandıktan bir ‘grand koalisyon’ çıkacağını tahmin ediyordu. Almanya’daki gibi, merkez sağla merkez sol arasında kurulan bir ‘büyükler koalisyonu’. Yani bir AK Parti-CHP hükümeti öngörüyordu.
Bense seçimin kaderini ‘ince ayarcılar’ın tayin edeceğini düşünüyordum. Geçmişte AK Parti’ye oy vermiş, ama kontrolsüzleşmesin diye iktidarın gücünü bu seçimde biraz kısıp dengelemek isteyeceklerin kümesi... Ya sandığa gitmeyecek ya da muhalefeti güçlendireceklerdi...
Fakat koalisyon lafını duyarlarsa şeytan görmüş gibi artlarına bakmadan AK Parti’ye döneceklerini iddia ediyordum. Eldeki istikrardan olmamak, İtalyan tipi bir ‘Geçimsizler koalisyonu’ kabusunu yeniden yaşamamak için...
Benim senaryomda sonucu, ‘ince ayarcılar’ın elinin ayarı belirleyecekti her halükârda.
Tek parti iktidarını tehlikede görmezlerse AK Parti’ye sandıkta ölçülü ayar çekmeyi deneyeceklerdi.
Önceki cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de seçim tahminini açıkladı. Görüyorum ki kestirimlerimiz bu noktada örtüşüyor. Onun yorumu da ‘ince ayar’cı.
* * *
İstanbul’da, Financial Times Türkiye Zirvesi’nin kapanışında konuşmuş. “Açıkça söyleyeyim; muhalefet partilerinin Meclis’te daha güçlü olacaklarını tahmin ediyorum ama tek parti iktidarının devam edeceğini öngörüyorum” diyor.
Beklentisi tutar mı, tutmaz mı; neden itibar edelim derseniz...
Gül, tarafsız bir gözlemci değil. AK Parti’nin kurucu babalarından, ilk başbakanı ve ilk cumhurbaşkanı.
Seçimde partisinin başarısı için çalışacağını üstüne basa basa deklare etmiş, aşırı ihtiyatlı bir siyasetçiden söz ediyoruz.
Bunu söylüyorsa soğukkanlı bir okumaya dayanıyordur. Yoğurdu acemice, üflemeden yediği için değil. Hele komşum gibi arzusunu, gönlünün ta derinlerinden geçeni analiz olarak dışavurduğu için hiç değil.
Toplumda yükselen dip dalgayı, tabanda gözlediği emareleri paylaşıyordur.
Tahminini, ne baştan savma bir manipülasyon girişimi ne de üstünkörü bir tahlil çabası olarak almamak gerekir.
Özetle, Gül’ün kişisel beklentisi diye kulak arkası etmeye gelmez. Lafın gelişi ‘beklenti’ diyoruz zaten, aslında bir projeksiyondur.
100 madde var da 100 gün nerede?
BAŞBAKAN Davutoğlu, Yeni Türkiye Sözleşmesi adında bir seçim manifestosu okudu.
AK Parti’nin gelecek tasarımını, 2023’e doğru nasıl bir Türkiye kurmayı hayal ettiğini, A’dan Z’ye madde madde sıralıyordu. Bir çeşit ‘temel ilkeler ve hedefler manzumesi’ydi.
Dört dörtlük; tablo yap, çerçevelet, Şeyh Edebali’nin nasihatnamesi gibi al duvarına as. Ruhuna, lafzına, felsefi çerçevesine ve çizdiği istikamete diyeceğim yok.
Hatta Abdullah Gül’ün, seçim sonrası beklentilerine de cevap verecek içerikteydi.
Ancak...
Belki yine ‘Sana ne’ diyeceksiniz ama ben eleştirmekten kendimi alıkoyamadım.
* * *
Ne diyordu Gül, bahsettiğim konuşmasında:
Bir: “12 yıllık kesintisiz bir iktidar dönemi sonunda ilk yılların reformcu heyecanının, dinamizminin ve performansının yavaşlamasını doğal görüyorum...”
İki: “Önemli olan, ülkeyi yönetenlerin bunu görüp yeni bir hamle yapma ihtiyacı hissetmeleri... Özellikle son 2-3 yıllık durgunluktan sonra yeni hamle yapma ihtiyacı çok açık bir şekilde ortada. Türkiye’yi yeni bir yörüngeye oturtmak için roketleri tekrar ateşlemek gerekir...”
Üç: “Yeni bir döneme başlayacağız. Ben ümitliyim... Son yıllardaki bütün kayıpları ancak bu şekilde telafi edebiliriz. Gerek iç meselelerden çıkan çeşitli konular, gerek dışarıdan gelen çeşitli meseleler epey enerjimizi tüketti. Bu gayet açık. Dolayısıyla seçimden sonra yeni bir başlangıç şart...”
* * *
Gül’ün beklentilerini karşılar demiştim. Çünkü Davutoğlu’nun nutku ateşliydi, kucaklayıcıydı. Yeni bir başlangıç için ufku da, dinamizmi de, heyecanı da fazla fazla vardı.
Fakat tek eksiği, Türkiye’yi yeni bir hamle dönemi rotasına oturtmak için roketleri nasıl ateşleyeceğimizi de bir zahmet söylememesiydi. Yani önümüze bir ‘acil eylem planı ve takvimi’ koymamasıydı...
100 madde tamamdır tamam olmasına da... Ama hani, ilk 100 günde yapılacak işler listesi nerede bunun?
Paylaş