SEÇİM sonuçları, hiçbir partinin ayaklarını yerden kesmedi. Aksine iktidar başta, fazla havalanmış olanların da ayağını yere değdirdi. Fakat yine de havalarından geçilmiyor.
Sanki kahir çoğunluk ‘Arkandayım, adamım sensin, diğerlerini takma, bastır, yürü’ demiş, ezici bir güç aktarmış gibi burunlarından kıl aldırmıyorlar.
* * *
Kimi kaptırmış kırmızı çizgiler çekiyor, kimi müzakerelere başlamak için ön şartlarını sıralıyor, kimi tek başına iktidara geldiğini zannedip ‘Ama benim seçmene verdiğim sözler var, onları tutmadan olmaz’ diyor...
Hayrettir, kimi de koalisyona girmeyeceklermiş de partilerden biri kepenk kapatıp diğerine iltihak edecekmiş, tabelaları birleştireceklermiş gibi yaklaşıyor. Olmak ya da olmamak meselesiymiş gibi...
MEMNUN olmak şöyle dursun, ne yaptığını görünce kendi eserinden ürkmüşe, bir miktar da pişman olmuşa benziyor.
Seçim sonuçlarının seçmen tarafından nasıl karşılandığı hakkında somut bir veri arıyorsanız, IPSOS’un CNN Türk için yaptığı araştırmaya bakın. Resmi bayağı netleştiriyor.
* * *
Seçimden daha dün çıkıldığı halde... Bugün ‘Erken seçim olsa oyunuz değişir mi’ sorusuna, toplam seçmenin yüzde 12’si ‘Değişir’ diye cevap veriyor. Partiler arasında nasıl dağıldıklarına gelince; CHP’ye oy verenlerin yüzde 11’i, MHP’ye oy verenlerin yüzde 27’si, HDP’ye oy verenlerinse yüzde 8’lik bir kısmı bu duyguda.
7 Haziran’da ‘Verdiğiniz oy emanet bir oy muydu, yoksa asıl oyunuz mu’ sorusuna ‘Emanetti’ diyenler de toplam seçmenin yüzde 12’si. Onun dağılımı ise şöyle; CHP seçmeninin yüzde 10’u, MHP’lilerin yüzde 22’si, HDP’ye giden oyların da yüzde 19’u böyle.
KENDİMİZİ kandırmayalım; 3 vakte kadar ufukta yine seçim görünüyor. Önümüz kış, çetin şartlar bekliyor bizi ve koalisyon hesaplarının hiçbiri bu gerçeği yok sayan yaklaşımlara dayanamaz.
Bunun siyasete tercümesi şudur: Türkiye bugün koalisyon seçeneklerine mahkûm olmakla birlikte, uzun süre bir koalisyonla da yönetilemez.
Kimsenin gönlüne göre dağıtmadı rolleri seçmen. Herkes şimdilik elindekiyle yetinmek ve payına düşen yetkinin elverdiği yere kadar oynamak zorunda.
Aldığı temsil yetkisinin üstünde siyaset yapmak, bir erken seçimde işleri kimse için daha iyiye götürmeyecek. Özellikle de oyunbozanlık yapanlar için...
Kendimizi kandırmayalım; herhangi bir koalisyon denemesi, bu gerçeği hareket noktası almadan başarıya ulaşamaz.
* * *
YENİLGİYİ üstleniyorum, ortada kalmasın. Koalisyon senaryolarının yüz bulmayacağına, sandıktan yine bir tek parti iktidarının çıkacağına bahse girmiştim. Kaybettim...
Sandıkla kavga edilmez. Seçmen son sözü söylediğine göre, bize de bu yeni gerçekle barışık yaşamak kalıyor. Hazımsızlık çekmek değil.
Ben bahsi kaybettim ama kim kazandı, gelin ona da bakalım tek tek.
* * *
HDP AÇISINDAN: Yüzde 13’le ancak iktidarı bozabilirsiniz, yapamazsınız. HDP’ye, AK Parti’nin tek başına iktidarını yıktırdı seçmen. Ama Türkiye’yi HDP yönetsin demedi. Yıktırdığı iktidarı kurma yetkisi vermedi.
ÇİVİSİ çıkmış bir seçim yaşıyoruz. Sağ tandanslı The Economist, HDP’ye oy istiyor. Sol tandanslı The New York Times, seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kıyasla Cemaat lideri Gülen’i karizmatik ve daha demokratik buluyor...
MHP Lideri Bahçeli, seçmenden ‘Terörle müzakereyi bitirmek’ için oy talep ediyor. Vaadi açık, görüşme masasını dağıtacak, süreci kaldırıp atacak. Buna mukabil HDP’li Sırrı Süreyya Önder ise, çözüm sürecini MHP ile birlikte yürütebileceklerinden dem vuruyor...
Bunlar başlangıç daha, olay ilerledikçe olmaz denilen ne garabetler oluyor.
* * *
Tuhaf bir seçim...
SEÇİM gecesi için bir liste hazırladım. Açılan sandıklardan sonuçlar geldikçe bu listeyle karşılaştırıp yorumumu ona göre yapacağım.
Rakamları anlamlandırmak için ilk bakacaklarım arasında şunlar var:
-Başkanlık sistemi teklifi, seçmende karşılık buldu mu, bulmadı mı?
-Erdoğan’ın cumhurbaşkanı sıfatıyla seçim meydanlarına inmesi kime, ne getirdi; kimden, ne götürdü?
-Davutoğlu’nun liderliği, sandıkta farklı bir heyecan estirdi mi, estirmedi mi?
-Seçmen, AK Parti’ye havada ikmal şansı yani iktidardan inmeden tazelenme ve yeni bir başlangıç fırsatı tanıdı mı, tanımadı mı?
-Davutoğlu’nun ‘ikinci yarı’ söylemi, kendi tabanında yeterince rüzgâra dönüştü mü, dönüşmedi mi?
ÇÜNKÜ MİT TIR’larının yükü diye yayınladığı görüntü bir projeydi ve bunu bile bile yayınladı.
17-25 Aralık operasyonunun devamında o TIR’ların durdurulduğunu bilmiyor mu Can Dündar?
Düzmece ihbarla takibe alındıklarını bilmiyor mu?
Adana’ya kadar 500 km yol gittikleri halde, başka bir noktada değil de mesela Reyhanlı’da durdurulmalarının tesadüf olmadığını...
TIR’ların El Kaide’ye silah taşıdığı algısının, daha durduruldukları andan itibaren pompalanmaya başladığını...
Haber kameralarının o dakika orada bitmesinin bir rastlantıdan ibaret olmadığını...
İşte bunların hep planlı, programlı, organize işler olduğunu bilmiyor mu sanki Can Dündar?
SANKİ gerçekten de büyük bir sırrı ifşa etmiş gibi kızıyorlar Cumhuriyet gazetesine. Başbakan da, Cumhurbaşkanı da kızıyor; davalar, hesap sormaya ant içmeler, casusluk suçlamaları, gününü gösterme yeminleri...
Çaycısından yayın yönetmeni Can Dündar’a, Cumhuriyet gazetesinde ise hava bin beş yüz. Yürüyüşleri değişti. Misilleme üstüne misilleme ile mukabele ediyorlar. ‘Asıl sen yargılanacaksın, hesap verdirmeden bırakmam seni’ tafralarından geçilmiyor.
Tantanaya dışarıdan bakan da ciddi bir dava dönüyor sanacak. Cumhuriyet gazetesi, bir buçuk yıllık bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Bunu da yine, bir yıl önce basılmış MİT TIR’ları görüntüsünün benzerini yayınlayarak yaptı.
MİT, Suriye muhalefetine silah gönderiyormuş, bu suçmuş da, uluslararası hukukun ihlaliymiş de...
Başbakan Davutoğlu’yla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yüzden Lahey Adalet Divanı’nda yargılanacağına ciddi ciddi inananlar bile var.
Yine dışarıdan bakan biri, TIR’ların kime, ne taşıdığı paranoyasıyla komple tırlatmış olduğumuza hükmedecek...