İKİ ucu, HDP ile MHP’yi bir araya getirecek çılgın proje, ilk testte berhava oldu. Olmayacak duaydı, amin demenin âlemi yoktu, eşyanın tabiatına aykırıydı. Yine de dediniz...
Hayatın doğal akışını zorladınız, olmazı oldurmaya çalıştınız, sermayeyi ham hayale yüklediniz. Fakat tutmadı.
Ne var şoka girecek Allah aşkına, ne var ahlanıp vahlanacak, ne var hayata küsecek, ne var kendinize gelemeyecek?...
‘Yandı gülüm keten helva’ bunalımına girecek, dünyası yıkılmış gibi moral bozacak, bütün iddialarından vazgeçecek, hemen havlu atacak ne var?...
Daha feci yıkımlar yaşamak istemiyorsanız oluruna bakın. HDP ile MHP’yi bitiştirmekten çok daha gerçekçi bir imkân var ortada; merkez sağla merkez sol partileri bir araya getirmek. Siyasete inancınızı kaybedeceğinize ona çalışın asıl siz.
* * *
BAZI seçenekler daha denenmeye kalmadan tükendi; MHP ile HDP’yi eşleştiren üçlü kombinasyonlar gibi.
Bazıları henüz büsbütün ölmediyse
bile can çekişiyor; AK Parti ile MHP formülü gibi.
Zayıflamış olsa da elde kalan tek ciddi koalisyon umudu; AK Parti ile CHP arasında kurulacak bir ‘büyük koalisyon’.
Bu seçeneği de büyük bir tehlike bekliyor. O da tarafların avantajlarını ve dezavantajlarını belirlerken yanlış varsayımlardan hareket etmeleri.
Pazarlık güçlerini doğru analiz edemezlerse korkarım bu seçenek de ilk denemede gümleyecek.
İçeride tek başına iktidardan, dışarıda ise tek taraflı hareket etme imkânından olduğumuz bir dönem.
Suriye cephesinde tek taraflı hareket, sonu belirsiz bir macera demek. İster sınır ötesi güvenlik harekâtı yapıyoruz, ister obüs toplarıyla bu taraftan dövüyoruz, isterse tampon bölge için giriyoruz deyin... İstediğiniz kadar savaş değil, işgal değil deyin, aynı kapıya çıkar.
Gerekçelerinizin haklı olması da yetmez. Çok taraflı bir savaş var. PYD-PKK, IŞİD, Şam rejimi, İran ile Rusya, ÖSO ve IŞİD karşıtı hava gücü koalisyonu... Birbirleriyle savaşıyorlar. Hepsiyle birden savaşamazsınız, hem sahaya girip hem hiçbiriyle savaşmamazlık da edemezsiniz.
Üstelik zaten tarafınız da belli, Amerika liderliğindeki uluslararası koalisyonun doğal üyesisiniz. Ha, arada farklılıklar, koalisyon içi ihtilaflar mı var? Çıkarlar ve öncelikler mi yüzde yüz örtüşmüyor?
Madem her konuda anlaşamıyorsunuz, anlaşabildiğiniz konulardan başlarsınız. Mevcut koalisyonunuzla ortak paydalarda bir iç uzlaşma ararsınız. Müttefiklerinizle görüş ayrılıkları üzerinden çatışacağınıza, ‘dediğim dedik’ diyerek inada bindirmezsiniz. Gurur meselesi yapmadan talep ve beklentilerinizi birbirinize uydurmaya bakarsınız.
Yeni dönemin ruhu bu. Bütün yollar koalisyona çıkıyor; diklenmeden değil, uzlaşarak dik durmaya.
Ve telaştan gözü dönmüş bir şekilde sınır ötesi müdahale için, hatta bir kara işgali için bastırıyor da... TSK ne yapacağını bilemez vaziyette istim üstünde mi oturuyor?
Herhalde endişlenmek için bundan daha müsait, daha elverişli bir tablo düşünülemezdi. Ben de fırsattan istifade durup durup endişeleniyorum, kurdeşen bile dökebilirim bu gidişle.
Dünkü grup toplantısında Başbakan Davutoğlu’nu dinleyince bir nebze rahatlamadım değil, bir parça yatışmadım değil gerçi.
“Aldığımız tedbirler bakımından spekülasyonlar yapılıyor. Kimse merak etmesin. Biz Türkiye’yi maceraya sürüklemeyiz. Oldubittiye de getirmeyiz” dedi. Sizi bilmem ama ben derin bir oh çektim...
Ha, demek ki bir sabah kalktığımızda kendimizi bir savaşın göbeğinde bulmayacağız. Aklıselim sonunda galip geldi demek.
Savaş gibi sonu belirsiz bir maceraya atılmayacağız, sınırı aşmayan askeri müdahale seçeneği bile oldubittiye getirilmeyecek. Son zamanlarda duyduğum en iyi haber bu.
* * *
EĞER yazılıp çizildiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yalnızlaştırmak için bir plan yapılmışsa...
Ve eğer bu sinsi planın arkasında şeytani bir ‘üst akıl’ varsa...
Bugünlerde kendi mahallesinin uyarılarına karşı güya savunmak için Erdoğan’ın üstüne kapananlar, tam da ona çalışıyor.
Müdafaa hattı diye çevresine dikenli tellerle barikat kuran, sağduyuyla arasına set çeken, en pespaye zırvalarla sağa sola küfür kıyamet saldıran, beş paralık o infaz mangaları var ya, işte onlar hep o üst aklın kullandığı ‘yalnızlaştırma’ ajanlarıdır. Planı onlar uyguluyor.
Erdoğan’ın “Bana yeter” dediği milletin mevcudundan her gün üçer beşer adam eksiltiyorlar.
Etrafına güya koruma duvarı örenler, onu kalın duvarlarla gerçeklik düzleminden ayırıp başka bir düzleme, bir vehim ve vesvese dünyasına hapsediyor.
AK Parti’yle ortak hükümet mi kuracaklar, AK Parti’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan koparmaya mı soyunacaklar? Bu ikisini fena halde birbirine karıştıranlar var. Koalisyonu, kendilerini iktidarsızlıktan ya da ülkeyi hükümetsiz kalmaktan kurtarmak değil de AK Parti’yi Erdoğan’dan kurtarma fırsatı gibi sunuyorlar. Ve bu hiçbir şeye yardımcı olmuyor; ne kendilerine ne ülkeye ne de AK Parti’ye...
Son günlerde iki gerçekçi Erdoğan savunusu okudum. İkisi de Erdoğan taraftarı gazetelerde çıktı. Biri Akşam’da, diğeri Sabah’ta.
CHP ile MHP cenahında Erdoğan’a kilitlenip kalmışlar için hayli göz açıcı olabilir.
Akşam’da, Gülay Göktürk ‘Ahlaksız teklif’ başlığıyla şöyle yazdı:
“AK Parti içinde ve tabanında Erdoğan’ı şu ya da bu ölçüde eleştiren, hatta kızan yüz binlerce insan olduğuna şüphe yok. Ama bu, onların koalisyon pazarlığı uğruna kurucu liderlerini satacak kadar düşük ahlaklı olduğu anlamına gelmez. İnanılmaz ama muhalefet bunu umabiliyor. Böyle bir teklifin AK Parti yönetimi tarafından kabul edilebileceğini düşünebiliyor!..”
* * *
BİRİKİM dergisi, Ekim 2011 sayısında “İnşaat ya Resulullah” kapağıyla çıkmıştı. Hınzırca bir kapaktı. Türkiye’yi şantiyeye çeviren kalkınma mantalitesini, bütün arızalarıyla birlikte bundan daha veciz özetleyecek iki kelime bulunamazdı.
İnşaat fetişizminden devlet müteahhitliğine, görgüsüzlükten tamahkârlığa, betonlaşmadan imar rantına birçok alt başlıkta enfes işleniyordu konu. Açgözlülük, kabalık, ucuzculuk ve paragözlüğün şehirlerimizi nasıl bir çirkinliğe sürüklediği de anlatılarak tabii.
O kapağın atıldığı 2011’den bu yana işler daha iyiye gitmedi. ‘Estetik ya Resulullah’ gibi, ‘İncelik ya Resulullah’ gibi kapakları hak edecek bir zevklilik, doygunluk, kanaatkârlık ve nezaket baharı gelmedi memleketimize.
Aksine, hoyratlaştıkça hoyratlaştı bizim iklim. Siyasi iktidar mücadelesi, en çirkin binadan bile bin kat daha beter çirkinleşti.
Memleket gündemi en son, sarayın altın klozet kapağı ile sarayın milyonluk iftar sofrası tezviratının arasına sıkıştı. Çırpındıkça batıran bir seviyesizlik kapanı...
Ortada hükümet yok, kurulup kurulamayacağı dahi belirsiz. Meçhule doğru sürükleniyor gemi. Fakat ne iktidar ne muhalefet trollerinin umurunda. Çamur güreşi tam gaz devam ediyor. Ne değişti? Yer, gök inşaattı. Yer, gök çamur oldu. Aşağısı da yukarısı da. Var mı Şark cephesinde başka bir yenilik?
DUYMUŞSUNUZDUR muhakkak; TÜSİAD’ı, Doğan Grubu, faiz lobisi, İsrail lobisi, üst aklı, alt aklı vesair hep bir araya gelmiş, el ele verip bir AK Parti+CHP koalisyonunu pişiriyorlarmış. Son projeleri buymuş, kolları sıvayıp dört bir yandan dalmışlar mutfağa, mercimeği fırına verip harala gürele kadayıfın altını kızartıyorlarmış...
Neyse ki AK Parti’nin güçlü tek başına iktidarıyla geçen son 13 yılda, ileri demokrasiye yaraşır bir fedailik anlayışı yetişti. Çok hassas bir eski Türkiye dedektörü ve ona layık bir analiz kabiliyeti, bir kül yutmama kapasitesi de gelişti. Yer mi sanıyorsunuz bu eski vesayet cinliklerini!
Siyaseti, vesayetten kurtarma mücadelesinin bir yan etkisi olarak türedi bu bilinç. Korumacı, bekçi, halka rağmen halkçı, sandığa rağmen sandıkçı bir bilinç. İktidarı halktan bile korumaya soyunacak kadar bekçilik rolüne kendini kaptırmış bir siyaset muhafızlığı. İşte onun hezeyanı bu.
AK+CHP’yi sandıkta seçmen sipariş etmemiş, 7 Haziran’da paketleyip siyasetçilerin önüne koymamış. Özel çıkar grupları, esrarengiz lobiler, içimizi karıştırmak isteyen birtakım gizli eller ‘grand koalisyon’ diye bunu allayıp pullayıp servise hazırlıyorlarmış.
* * *