Paylaş
SEÇİM sonuçları, hiçbir partinin ayaklarını yerden kesmedi. Aksine iktidar başta, fazla havalanmış olanların da ayağını yere değdirdi. Fakat yine de havalarından geçilmiyor.
Sanki kahir çoğunluk ‘Arkandayım, adamım sensin, diğerlerini takma, bastır, yürü’ demiş, ezici bir güç aktarmış gibi burunlarından kıl aldırmıyorlar.
* * *
Kimi kaptırmış kırmızı çizgiler çekiyor, kimi müzakerelere başlamak için ön şartlarını sıralıyor, kimi tek başına iktidara geldiğini zannedip ‘Ama benim seçmene verdiğim sözler var, onları tutmadan olmaz’ diyor...
Hayrettir, kimi de koalisyona girmeyeceklermiş de partilerden biri kepenk kapatıp diğerine iltihak edecekmiş, tabelaları birleştireceklermiş gibi yaklaşıyor. Olmak ya da olmamak meselesiymiş gibi...
Hepi topu, belli bir vade için ve protokole bağlanmış sınırlı bir ajanda üzerinde ortak hükümet kuracaklar. Sonra da ülkeyi seçime götürecekler, yani sandıkta ayrılacaklar, herkes kendi yoluna gidecek.
Ne bir daha ayrılmamak üzere birleşecekleri bir katolik nikâhı kıyılacak aralarında, ne biri tabelayı indirip diğerine katılacak, ne de olmak ya da olmamak gibi bir beka meselesi var önlerinde.
Sandığın tozunu yutmuş her siyasetçi de bilir bunu.
Bilir ki seçmen, ona parti programını tek başına uygulama yetkisi vermedi...
Bilir ki ona, seçim beyannamesindeki vaatleri eksiksiz hayata geçirme şansı tanımadı...
Yine bilir ki bütün bunlardan dolayı seçim vaatlerinin hesabını ondan soramayacak seçmen. Yani onun ayağına niye gittin, filankesin elini niye sıktın, rövanş celseleri kurup eski devrin iktidar sahiplerini yaka paça niye tepelemedin diyemeyecek.
İlla rövanşsa siyasetten muradın, tek başına iktidara geldiğinde bunları gene yaparsın, vazgeçme. Ama tablo ortada, milletin ortak iradesi buna izin vermek yerine uzlaşma görevi verdi siyasi aktörlere. Ve uzlaşma azami müştereklerde olmaz, asgari müştereklerde olur.
Seçmenleri yana yana, her şeyden çok istiyorsa bile... Hesaplaşma, rövanş arama, devr-i sabık yaratma zeminini bulamadı muhalefet partileri.
Gerçekçi, rasyonel çıkarım budur. Kendi önceliklerini dayatmak, parti politikalarını sonuna kadar empoze etmek değildir.
* * *
Öyle değilmiş gibi davranmak işlerine gelir siyasilerin. Pazarlıkta ellerini güçlendirmek için ağırdan satarlar kendilerini, bin bir nazla otururlar masaya.
Bütün tafraları gösteriye dönüktür, daha sonra gidilecek seçimde halka şunu demek için: ‘Ben onların burnundan getirecektim, sana da çifte ikramiye verecektim, kredi kartı faizlerini silip mazotu bedavaya getirecek, asgari ücrete de zammı basacaktım. Gördün işte, bunun için çok direndim ama ortağım bir türlü yanaşmadı, ülke hükümetsiz kalmasın diye ben de mecburen kabul ettim, yoksa neler yapacaktım, sözlerimi bir bir tutacaktım vs...’
Konuşacakları şey, iltihak filan değil, geçici bir ortaklık ve sınırlı gündemle bir iktidar paylaşımıdır. Ama işin esnaflığını bırakmazlar. Oldum olası, koalisyon müzakerelerine bu şovla başlar bizim siyasetçiler. Üleşme pazarlığıdır; ellerini en üstten açar, sonra bir yukarı bir aşağı atar tutar, muhatabı tam kalkıp gidecekken son teklife razı gelip anlaşmaya bağlarlar.
Çünkü ucunda kime, kaç koltuk düşeceği; filan bakanlığın hangi ortakta kalacağı, falan teşkilatta kimin kadrolaşacağı ‘al-ver’i vardır.
* * *
Uzun ve bıkkınlık verici koalisyon peşrevleri yine başladı. Gösteri faslını uzatacakları izlenimi ediniyorum. Bu şark usulü el ense kurnazlıkları, 90’larda kimseye kazandırmamıştı, naçizane hatırlatırım.
İdeal koalisyon formülü
SEÇİME katılım yüzde 85’lerde. Meclis’te temsil edilen 4 partinin toplam oy oranı deseniz, yüzde 95’lerde. Demokrasimizin kalite çıtasını çok yukarılara çeken bir tablo.
İdeal koalisyon da bu tabloya yaraşır, hatta bunu taçlandıracak koalisyondur. Yani en geniş toplumsal uzlaşmayı yansıtan hangisiyse odur. En geniş tabana oturan koalisyon, Türkiye’deki keskin cepheleşmeyi en çok yumuşatacak koalisyondur aynı zamanda.
AK Parti’nin yüzde 41’i var. CHP’nin yüzde 25’i, MHP’nin yüzde 16’sı, HDP’nin de yüzde 13’ü...
En geniş tabanlı iktidar hesabından başlayarak sıralamayı siz yapın.
Başka hiçbir kombinasyon, merkez sağla merkez sol arasındaki ‘büyük koalisyon’ kadar kapsayıcı olabiliyor mu?
Paylaş