Londra dönüşü uçakta, CHP liderinin grup konuşmasını gösterdiler Dışişleri Bakanı’na.
Pilotların kaçırılması üzerinden Türkiye’nin nasıl yalnızlaştığını anlatıyordu:
Başbakan yurtdışına çıkamaz hale gelmiş, Türk vatandaşları Ortadoğu sokaklarında rahat gezemez olmuş...
Pilotların kaçırılması, kötü dış politikanın sonucuymuş. Kurtarılmaları ise iyiliksever Katar Şeyhi’nin kıyağı...
* * *
Arzuları, ilk Lübnan ziyaretine katılıp 2 ay boyunca silah zoruyla alıkondukları köye birlikte gitmek.
Teşekkür için ailece kahvaltıya geldiklerinde söylemişler Davutoğlu’na.
THY pilotları Murat Akpınar ile Murat Ağca’nın kurtarılış hikâyesinin henüz anlatılmamış detayları fevkalade ilginç. Hollywood senaryolarına taş çıkarır diyeyim.
Bakanla Londra seferinde konuştuk. Deştikçe daha neler sökün edecek Allah bilir...
* * *
Pilotları kaçıran İmam Rıza’nın Ziyaretçileri, tedirginlikten titriyormuş mesela. Onları pilotlar teskin etmiş, stres yaparken bir kaza çıkmasın ellerinden diye.
Gruptakilerden biri, Tayyip Erdoğan hayranlığını gizlememiş. Lübnan’a geldiğinde ay-yıldızlı tişörtle onu karşılamaya gittiğini söylemiş.
“Siyasi istismar konusu yaptığınız pilotlarımızın geri dönüşünde Katar’ın rolü neydi?” diyor.
Başbakan Erdoğan’ın pilotları karşılama fotoğrafını, hak edilmemiş bir istismar pozu olarak görüyor. Yalnız da değil...
* * *
Er Gilat Şalit için bin Filistinli mahkûm salıverildi, 5 yıl sürdü Hamas’ın elinden kurtarılması. Az daha milli bayram ilan ediyorlardı. Başbakan Netanyahu bizzat karşıladı, “Evine hoş geldin” selamıyla... Hayranlık uyandırdı, çünkü İsrail yaptı. Vatandaşına biçtiği değeri gösterdi. Ki devletlerin gücü bununla ölçülür.
Operasyonelliğiyle meşhur bir sitede, şu başlıkla çıktı: “Ey Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz Akif Beki!..”
Baştan sona sitem dolu her satırı. İçten içe kaynayarak lavlar püskürtüyor mektup:
“...Öncelikle hepimize hayırlı olsun. AKP iktidarının kıdemli ağızlarından Akif Beki’nin Hürriyet gazetesindeki 10 Ekim 2013 tarihli köşesinde de belirttiği gibi ‘Demokratikleşme maceramızda en kritik eşiği geçtik(miş). Darbelerle mücadele tarihimizde geri döndürülemez bir noktaya geldik(miş).’ Bu yüzden Beki’nin bir yanı bahar bahçeymiş. İki yanı da bahar bahçe olacakmış az daha ama ah bu darbenin varlığını bir türlü kabul etmeyen iflah olmaz darbeciler ve şakşakçıları da olmasaymış. Artık Beki de bu kadarıyla idare ediversin canım, buna da şükürmüş...”
Kahır yüklü satırlar bu minvalde uzayıp gidiyor. İçinde kopan fırtınalar, volkanik patlamalara dönüşüyor ileride:
“Akif Beki ve benzeri Allah’tan korkmaz kuldan utanmazlar, Allah öncelikle hepinize akıl fikir versin. Madem bir yalanın peşine sürükleneceksiniz biraz zekâ pırıltısı gösterin de inandırıcılığınız artsın...”
* * *
Yoksa, “BDP ile İmralı arasındaki makas açılıyor mu?” sorusuna niye şöyle cevap versin:
“Dikkat etsinler de asıl Adalet Bakanlığımızla araları açılmasın...”
***
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, siyasi taraflar arasındaki tek irtibat kişisi. Çözüm Süreci’nin iki yakasını bir arada tutan çimento o.
BDP’lilerin Başbakan’la ilişkisi, onun üzerinden yürüyor.
Gezi’cilere bağlayanlar var, ‘Son komplo’ diyorlar.
Başbakan gibi bayram telaşına verenleri işitiyoruz, sıkışıklığı arızi görüyorlar, gelip geçici.
Bir teori de benden gelsin. Afaki mafaki değil senaryom, fotoğrafını çektim, elle tutup gözle bakabilirsiniz. Hemen aşağıda:
Otobüs durağının önüne fütursuzca park eden araçlar!
Bayram arifesinde yakaladım ama bayrama özel bir durum olduğu söylenemez. Sair zamanlarda da görebileceğiniz olağan vakalar.
Yol üstünde kaç durak saydımsa hepsinde aynıydı vaziyet. Peş peşe çekilmiş araçlar, durağı kapatıyor. Otobüs, yolcu almak için yanaştığında diğer şerit de iptal...
Büyük bir vurdumduymazlığı, eşsiz bir cüreti, müthiş bir bencilliği, feci bir aldırmazlığı, yaygınlaşma eğilimindeki bir kanun-kural takmazlığı temsil ediyor bu resim... Çok acıklı bir empati yoksunluğu ve onu sıradanlaştıran bir ‘kendine Müslümanlık’ sırıtıyor altından.
Bir, turizm bakanı yok.
İki, turizm politikası yok.
Hıncal Uluç, meslek hayatı boyunca bu ikisine hiç rastlamamış. Ki yarım asırlık çınardır.
Söylenmelerine bakılırsa yüce Allah, her nimetinden bonkörce bahşetmiş de bir bakanla bir politikayı çok görmüş bu güzel ülkeye.
Eksikliklerini nasıl hissetmesin?
Bir turizm politikamız olsa 5 yıldızlı tesislerimizde, üç otuz paraya ‘her şey dahil’ olmazdı... Paris’in, New York’un yarısı kadar döviz bırakmazdı bize gelenler. Bol keseden harcatmayı bilirdik.
Ama olmayınca olmuyor.
Amerika’yla İsrail’in Fidan’dan kuşkulandığını çıtlatıyor, topladıkları hassas istihbaratı İran’a fısıldamış güya.
Zaten İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, bismillah daha ilk günden “MİT’te MOSSAD’ın sırları var, Hakan Fidan onları İran’a verebilir” dememiş miydi? Sene 2010...
İstihbaratçı paranoyası da olabilir, haklı bir şüphe de diyelim...
Fakat cümle öyle bir yerleştiriliyor ki yazıya, bütün analiz bir yana, o ifşaat bir yana.
Gazete, hedef gözeterek nokta atışı yapıyor, güvenilirliğine saldırıyor Fidan’ın.
Yanı sıra, istihbarat dünyasında kaygı ve kuşku uyandıran ama son derece saygın biri olduğunu da söylüyor.
Dengeli ve objektif olacak ya... Rüşvet-i kelam veriyor aklınca. Başka övgüler de var, medhü senada cömert tutulmuş yazı.