Ne gerek vardı her şeyden önce?
Ahlak bekçiliği yapmak belediyeye mi kalmıştı?
Yadırgadım ama Melih Başkan’ın günahını almışım, uyarıya gerek varmış meğer.
Toplumsal cebir mekanizması, uygunsuz davranışları önlemeye yeter diye düşünmüştüm.
Yetmezmiş...
Yolcu dediğin, oyuncu değil ki rahatsız edici bakışlar altında öpüşmeye devam etsin.
Hürriyet Dünyası, fenomenler dünyası bir kere. Çokturlar, bir değil iki değil.
Enis Berberoğlu’nun entrik zekâsı, başlı başına bir olgu. Hakkıyla incelemek için uzman heyeti lazım.
Ertuğrul Özkök’ün tek kişilik Disneyland’i, ayrı bir âlem. Allah var, Özkök de o salıncaktan bu salıncağa parkın altını üstüne getirmekte çok mahir. Oyun parkı değil mübarek, fenomenoloji tarlası.
Mehmet Yılmaz’ın kendine has politik ironi denemeleri, son zamanlarda hayli dikkat çekici. Mütemadiyen Kızılay Bakanlıklar’daki sabit bir noktaya atış yapıyor. İsabet oranını hesaplamak bile başlı başına dert.
Yılmaz Özdil’in İzmir temelli sentetik kolajları, Ahmet Hakan’ın imam hatip yıllarına dayalı analitik kolajları tek tek ele alınmalı. Nasıl desem, Picasso mezarından kalkıp gelse bu yazı destelerini gördükten sonra kübizmi tanımaz, o kadar iç içe geçmiş her şey.
Sedat Ergin’in ekstra titiz devlet gibi keskinliği, Taha Akyol’un kılı kırk yaran ciddiyet ve itidali ise bir başka boyut katıyor bu evrene.
Kadın fenomen olmaz mı hiç aralarında, o da var. Birden fazla üstelik. Kaldı ki Ayşe Arman bile yeter tek başına. Serbestliğin yakasını bir açtı ki, kitabını oturup baştan yazsan bir daha kapanmaz.
Sayalım mı daha?