Bir ilkokul arkadaşım yazmış.İzin alamadığımdan ismini veremiyorum ama benim şarkı sözlerimle süslediği ilginç bir mektup olduğu için sizlerle paylaşmak istedim.
Sevgili Ajda,
Seninle ilkokulda tanışmıştık çocukça, Moda yolunda.
Serde gençlik yılları.
Tek yaşanır mı?
Yalnızlıktan bezdin ve bir sevgilin vardı 17 yaşında.
Kimler geldi kimler geçti ama hiçbirisi senin kadar sevilmedi.İşte farkın bu.
Yıl 1984-85...O dönemde Çengelköy’de otururken haftanın iki günü Beykoz Koruluğu’na yürüyüşe giderdim...
O yürüyüşlerde hep Paşabahçe’ye uğrardım, başka da uğrayacak yer yoktu yol üstünde.
Keyif yapardım orada, bardaklara bakardım, ev için bir şeyler lazımsa alırdım falan...
Eğleniyordum kendi kendime anlayacağınız.
Oranın bir müdürü vardı o dönem.
O ziyaretlerimden birinde eve almak için bir bardak modeli söyledim kendisine, bildiğimiz çay bardağının iricesi...
Çünkü o dönemde çay bardakları hep küçük model.
Twitter’da birbirinden kıymetli sanatçıların öldüğü yalanı yayılıyor ya bazen, nasıl kızıyorum bir bilseniz.
Meğer benim başıma da geleceği varmış.
Geçtiğimiz hafta da sıra benle Murat Boz’a gelmiş anlaşılan.
Nereden çıktıysa, hangi aklı evvel bunu uydurduysa Murat Boz’un öldüğü, benim de yoğun bakımda olduğum haberi hızla yayılmış.
Twitter’ı sadece iş için kullananlardanım ben.
Oradan konser duyuruları, etkinlikleri, çalışmalarımızı duyuruyoruz.
Onun dışında çok girdiğim çıktığımda yok Twitter’a...
Bu yalan haberin çıkmasıyla birlikte telefonlarımız çalmaya başladı.
Sağ olsun BKM’nin patronu Necati Akpınar özel bir gösterim organize etti benim gibi filmi izleyememiş olanlara...
Sezen Aksu, Nükhet Duru ve Belçim Bilgin’le birlikte izledik filmi.
Bayıldım ben Kelebeğin Rüyası’na...
Öncelikle işin mimarı Yılmaz Erdoğan’a büyük bir alkış göndermek gerek.
Sonra tabii oyuncularına...
Belçim Bilgin, perdeye çok yakışan bir oyuncu, rolünün hakkını da vermiş.
Kıvanç Tatlıtuğ zaten artık kendini kanıtladı.
Mert Fırat harika...
Hangi kadının içinde tek bir kadın vardır ki?
Her kadının içinde bambaşka kadınlar yatar...
Belki de erkeklerin bizi keşfetmesi, anlaması bu yüzden zor oluyor.
Tam çözdüm derken bambaşka bir kadınla karşılaşıyorlar.
Benim de içimde bambaşka kadınlar var.
Görünen Ajda Pekkan’ın dışında görmediğiniz, bilmediğiniz Ajda Pekkan’lar da var.
Bunu bir koleksiyona yansıtmaya karar verdik.
Bu kadınları artık gün ışığına çıkarmanın zamanı geldi diye düşündük.
Nasıl tarif ederseniz desem herhalde sayacağınız kelimelerin içinde mutlaka şunlar vardır:
Hırslı, tutkulu, entrikacı, aşık, akıllı, güç peşinde, savaşçı, gözü kara, istediğini elde etmek için yapmayacağı şey yok...
Peki bana söyler misiniz hangi kadında bu özelliklerden bir ya da bir kaçı yok?
Kadının doğasında var bunlar.
Her şeyi, yönetmek, her şeye hakim olmak...
Aslında ataerkil bir toplum gibi görünsek de, anaerkil bir toplumuz biz.
Evdeki annenizden, anneannenizden düşünün.
Sadece ben erkeğim diyen bir erkek de sonunda duvara çarpar.
Günümüz dünyasında bütün beyinler unisex olmak zorunda artık.
Seks tercihlerinden bahsetmiyorum, herkesin seks tercihi kendine, oralara biz karışamayız, benim dediğim beyinde.
Düşüncelerin unisex olmasında...
Artık;
“Ben kadınım bana bu yapılmamalı”...
“Ben erkeğim gururumu ayaklar altına almam” gibi demode söylemler olmamalı.
18 Mart da, 28 Mart da, 8 Nisan da, her gün kadınlar günü olmalı. Her gün kadınlar günü kutlanmalı.
Ancak biz böylece kadına karşı şiddetin kökünü bu topraklardan kazıyabiliriz.
Son yıllarda bu konuda herkesin duyarlılığı arttı.
8 Mart’ta kadına şiddete dikkat çeken yayınlar iyice artıyor.
Bu yüzden 8 Mart yetmez diyorum.
Her gün 8 Mart’mış gibi bu konunun üzerine hepimiz eğilmeliyiz.
“Analar isterse sorunlar çözülür” dedi Başbakan’ımız...
“Kadınlar bir işe dur derse o iş durur” dedi.