Paylaş
Sadece ben erkeğim diyen bir erkek de sonunda duvara çarpar.
Günümüz dünyasında bütün beyinler unisex olmak zorunda artık.
Seks tercihlerinden bahsetmiyorum, herkesin seks tercihi kendine, oralara biz karışamayız, benim dediğim beyinde.
Düşüncelerin unisex olmasında...
Artık;
“Ben kadınım bana bu yapılmamalı”...
“Ben erkeğim gururumu ayaklar altına almam” gibi demode söylemler olmamalı.
Yok böyle bir şey.
Herkes kendi hakkını yaşayacak, bunu almak için mücadele edecek.
Bir taraftan da karşı cinsi anlamaya çalışacak.
İnsanın dişisi; kadınım diye kasılmayacak, geri durmayacak.
Erkeği de, fiziksel gücüm var, ben üstünüm diye düşünmeyecek.
Hepimiz insanız, insan...
Kendinden sorumlu gibi yaşayacak.
Kimseye bir mesuliyet yüklememek, kimseye yük olmamak, kimseyi ezmemek gerekiyor.
Çocuk mu yapacaksın o zaman kendin de kabul edeceksin o mesuliyeti.
Eşine; Senin için saçımı süpürge ettim...
Çocuklarına; Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim edebiyatını bırakacaksın.
Ih’layıp, pıh’lamayacaksın.
Çünkü çocuğu yapmak senin de tercihin!
Erkek için de aynısı geçerli.
Bir şeye karar verdiysen o mesuliyeti paylaşmayı göze alacaksın.
Unisex düşünmek dediğim bu.
Sadece özel hayatta da değil, iş dünyasında, sosyal hayatta da bu geçerli.
Kadın ne kadar erkeğin beyniyle...
Erkek ne kadar kadının beyniyle düşünürse...
Yani bütün beyinler unisex olursa hayatımız daha kolay olacak.
Kirpinin Zarafeti
Bu hafta izlediğim bir filmden çok etkilendim: Adı Kirpinin Zarafeti... Yaşamaya Değer adıyla gösterilmiş bizde.
Aslında bir kitap uyarlaması bu, 2006’da Fransız yazar Muriel Barbery tarafından yazılmış kitap.
Bir apartman görevlisi olan, aklını ve entelektüelliğini kasten gizleyen Renee ile 11 yaşındaki kız çocuğu Paloma’nın hikayesini anlatıyor film.
Zengin bir ailenin büyümüş de küçülmüş bir çocuğu Paloma. Babasının eski kamerasıyla hayatı kaydediyor.
Bir kararı var, 12. yaş gününde kendisini öldürecek!
Daha fazlasını anlatmayayım.
İnternetten bulabilirsiniz bu filmi, çok etkileneceğinizi şimdiden söyleyeyim.
Radyoları yazınca...
Geçen hafta “Radyolar yetersiz” diye yazınca radyo yöneticisi dostlarım peş peşe aramaya başladılar, konuyla ilgili yorumlar yaptılar.
Bu beni iki açıdan sevindirdi...
1- Yazılarımın okunduğunu, tepki aldığını görmek mutlu ediyor.
2- Radyo camiasının işlerine sahip çıktığını görmek güzel.
Bu yazı üzerine arayanlardan biri de Cüneyt Kurt ve Atilla Şen’di...
Haberim yoktu, yeni bir radyo kurmuşlar.
Haberimin olmaması da normal çünkü daha kurulalı daha 15 gün olmuş. Adı; 101.4 Jazz Radyo...
Klasik cazdan başlayıp, günümüzün modernize edilmiş tüm caz türlerini kapsayan bir yayın yelpazesine sahip.
Radyoları akıllı telefonlardan takip eden biri olarak hemen sordum; aplikasyonu var mı diye...
Hemen indirdiler ve dinlemeye başladım.
Her yaştan dinleyicinin kendinden bir şeyler bulacağı bu kadar çok parçayı nereden bulmuşlar, arşivi nasıl oluşturmuşlar inanamadım. 101.4’le tanışmaktan çok memnun oldum.
Değişmeyen marka değişerek olunur
Bu hafta gazetelerde belki okumuşsunuzdur, Marka Zirvesi’nin bu yıl 3’üncüsü düzenlenecek.
Marka temsilcilerinin yanı sıra siyaset ve sanat dünyasından isimler de katılacakmış zirveye.
Bu zirvede, sağ olsunlar bana da “Tüm Zamanların Değişmeyen Markası” ödülünü vermeyi uygun görmüşler.
3 Nisan’da gidip bu ödülü alacağım. “Tüm zamanların değişmeyen markası” aslında büyük sorumluluk. Ajda markasını ben çocuğum gibi büyüttüm.
Yıllarca büyük zorluklardan geçerek bugünlere getirdim...
Bugün bu çabam, “tüm zamanların değişmeyen markası” olarak değerlendiriliyorsa ne mutlu bana. Tecrübelerim bana bu konuda şunu öğretti...
Değişmeyen marka ancak değişerek olunur. Her zaman kendini yenileyerek, güne ayak uydurarak, sürekli update ederek. Sürekli gelişerek, değişerek... Değişmeden duranlar, değişmeyen marka olamazlar.
Kartal’la İnönü’de uçacağız...
Bana zaman zaman soruyorlar hangi takımı tuttuğumu...
Galatasaraylı mısın, Fenerbahçeli mi, Beşiktaşlı mı?
Hatta Metin Oktay’la film çevirdiğimiz için bana Galatasaraylılığı yakıştıranlar bile var.
Yanıt vereyim:
Politik olmak için değil inanın futbolla mesafeli olduğum için herhangi bir takımı desteklemiyorum.
Hepsinin başarılarıyla, özellikle de Avrupa’daki başarılarıyla gurur duyuyorum.
İşte bu hafta hem Galatasaray hem Fenerbahçe futbolda Avrupa’da büyük başarılar elde ettiler, hepimizin göğsünü kabarttılar.
Diğer yandan Vakıfbank Kadın Voleybol takımımız Avrupa Şampiyonu oldu.
Avrupa’nın en büyük kupasını bizim kadın takımımız kazandı.
Bununla nasıl gurur duymayalım, hepsini yürekten kutluyorum.
19 Mart da Beşiktaş ve Beşiktaşlılar için çok özel bir gün.
Türk sporunun bu güzide temsilcisi, 19 Mart’ta 110. yılını kutlayacak.
Kutlamalar İnönü Stadı’nda...
Ben de o kutlamalarda sahneye çıkacağım, bu özel günlerinde Beşiktaşlı dostları yalnız bırakmayacağım.
Çok yakında yıkılacak olan İnönü’de son kez sahneye çıkmak da benim için anlamlı olacak.
Kartal’la İnönü’de uçacağımız için şimdiden heyecanlıyım.
Paylaş