Paylaş
Twitter’da birbirinden kıymetli sanatçıların öldüğü yalanı yayılıyor ya bazen, nasıl kızıyorum bir bilseniz.
Meğer benim başıma da geleceği varmış.
Geçtiğimiz hafta da sıra benle Murat Boz’a gelmiş anlaşılan.
Nereden çıktıysa, hangi aklı evvel bunu uydurduysa Murat Boz’un öldüğü, benim de yoğun bakımda olduğum haberi hızla yayılmış.
Twitter’ı sadece iş için kullananlardanım ben.
Oradan konser duyuruları, etkinlikleri, çalışmalarımızı duyuruyoruz.
Onun dışında çok girdiğim çıktığımda yok Twitter’a...
Bu yalan haberin çıkmasıyla birlikte telefonlarımız çalmaya başladı.
Bir yandan Ethel bir yandan ben telefonlara yetişmeye çalışıyoruz.
Geçmiş olsun neyi var Ajda Hanım’ın...
Yapabileceğimiz bir şey var mı...
Ayol bir şeyim yok, Allaha şükür sapasağlam ayaktayım diyorum ama telefonların ardı arkası kesilmiyor.
O gün sağ olsunlar merak edip arayan kim bilir kaç telefona yanıt verdik bilmiyorum.
Peki bunu yapanların eline geçti?
Bu yalan haberleri yazıp piyasaya sürenlere ne demeli?
Her gün Twitter’da birilerini öldürüp, birilerini yoğun bakıma gönderiyorlar.
Biz de böyle cennetten yazmaya devam ediyoruz işte...
Sosyal medya gazeteler gibi değil, denetlenmesi çok daha güç bir alan, bu yüzden lütfen orada ortaya atılan her iddiaya hemen inanmayın...
Harikasınız Seyfi Bey...
Seyfi Dursunoğlu’na bayılıyorum.
Benzemez Kimse Sana yine başladı ve yine ben Seyfi Bey’e gülmekten programı izleyemiyorum.
Erol Evgin ve Demet Akbağ da çok iyiler jüride.
Ama Seyfi Dursunoğlu benim hayatta en sevdiğim en bayıldığım insanların başında geliyor.
Çok ayrı bir ekol.
Daha önce Günay’da da beraber çalıştık.
Her gece gülüyordum sahne arkasında da. Çok iyi anlaşıyorduk, bazen benim sarı peruklarımla sahneye çıkardı.
Şimdi artık Huysuz olarak ekrana çıkmıyor...
Ama o her haliyle eğlenceli ve komik.
O kadar özel bir insan ki, geçen gün arayıp kendisine de söyledim bunları...
“Ajda Hanım’cım sizin de köşeniz var artık, bunları bana söyleyeceğinize köşenizde yazın” demesin mi...
Buyrun Seyfi Bey yazdım işte!
Aşkın kudreti...
Farklı dünyaların insanlarını aşk buluşturabilir ama o aşk kudretli olur mu, bakın ondan emin değilim...
Gerçi bu kadın-erkek ilişkisinin tek bir formülü yok.
Parmak izi gibi aşk da, hepsi birbirinden farklı.
Fox TV’de uzun süredir yayınlanan bir dizi var, Yer Gök Aşk diye, beğenerek izliyorum...
100’üncü bölümü geride bırakmışlar.
Büyük başarı bu.
İşte o dizide farklı dünyaların insanı Ali Ömer’le Sevda’nın hikayesi anlatılıyor.
Dizide herkes aşkın farklı halini tutkuyla yaşıyor.
Kötülük yapsa bile aşkla yaptığı için kendisinin haklı olduğunu düşünüyor.
Aşk hem kadın ve erkeğin yüreğinde, hem annenin evladına sevgisinde, hem yerde hem gökte, aşk her yerde...
Daha kazananı yok bu dizi hikayesinde.
Her bölümde yeni düğümler, yeni kayıplar, yeni entrikalar ekleniyor aksine...
Bu da seyirciyi, en azından beni bir sonraki bölümde ne olacak merakında bırakıyor.
Baksanıza aşk ne ilginç bir şey, bırakın yaşamayı izlemesi bile heyecan verici...
Göğe Bakma Durağı
İstanbul Modern’in bahçesinde haziran ayının başında çok ilginç bir durak olacak.
Adı Göğe Bakma Durağı.
Turgut Uyar’ın aynı adlı şiirinden esinlenerek yaratılmış bir durak bu.
Dinlenmek, toplanmak, ara vermek, soluk almak ve gökyüzüne bakmak için bir neden olacak bu durak.
İnsan tüm koşuşturmacanın arasında gökyüzüne bakmayı bilmeli değil mi?
Ne kadar az gökyüzüne baktığınızı düşünsenize...
İşte bu durak bunun için olacak.
Bu vesileyle Turgut Uyar’ın, Göğe Bakalım Durağı şiirinin ilk kıtasını da buraya alayım:
* * *
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da Göğe bakalım
Paylaş