Resmi tatil olan üç buçuk günlük kısmı net: Bayramın üç günü (dün, bugün, yarın) ve arifenin yarım günü... Arife-pazartesi öğleden önce yarım gün ve cuma tam gün içinse; kamuda çalışanlar (1.5 gün) idari izinli sayıldı ve hafta sonları ile beraber bayram tatili dokuz güne çıktı böylece...
Özel sektör de büyük çoğunlukla kesintisiz dokuz gün izne uydu. Arada kalan süre için; idari izin, yıllık izin veya telafi çalışması seçenekleri devreye girdi...
Şimdiden müjdeyi vereyim. Kurban Bayramı’nda da dokuz gün tatil görünüyor. Bir tek cuma açıkta duruyor. Bayramın ilk günü 12 Eylül Pazartesi, dördüncü günü 15 Eylül Perşembe. Yani büyük ihtimalle Kurban Bayramı’nda da dokuz gün izin var. 2016’nın şansı bu... Bayram günlerinin tamamı hafta içine rastladığından kalan bir veya bir buçuk günü hafta sonu ile birleştirmek de kolay oluyor...
İki bayramın arasına da değinelim... Temmuzun başından eylülün ortasına... Yaklaşık iki buçuk aylık bu süre, en çok tercih edilen ‘yıllık izin’ dönemi aynı zamanda. Milyonlarca çalışan izne çıkmak için bu dönemi tercih ediyor. Üstelik bayramlardaki izinlere (genel tatile denk gelen kısmı) ilaveten bir yıllık izin. (İş Yasası’na göre; resmi tatiller yıllık izin hak edişinde dikkate alınmıyor.)
Peki hangi çalışan ne kadar izin kullanabilecek bu iki buçuk aylık sürede? İş yasasında yer alan koşullar nedir? Gelin birlikte göz atalım...
Ekmek dolabının boş olduğunu gören müşteri “Ekmek yok mu?” diye soruyor. Bakkal “Kalmadı, yok” diyor ama müşteri bir kez daha şansını deniyor “Hiç mi yok” diyor. Tipik Türk davranışlarından olan bu reflekse; günlük hayatımızda çokça şahit de olurken hatta bizzat ‘Hiç mi yok’ derken, komedyenlerin gösterilerinde gördüğümüzde ise bu kez gülerek “Yoksa yoktur, ‘hiç mi yok’ ne demek canım” deriz.
Maliye Bakanı Naci Ağbal, Meclis’e gelen yeni varlık barışı kanunu tasarısı ile ilgili detaylı açıklama yaptı. “Yurtdışında parası-varlığı olan yıl sonuna kadar bildirimde bulunup, ülkeye getirsin, ne vergi alınacak ne de vergi incelemesi yapılacak, vatandaştan getirdiği paraların hesabı sorulmayacak” dedi.
‘Varlık barışı’ tasarısının gündeme gelmesiyle, bildirimde bulunmayı düşünen her Türk vatandaşının şu soruları soracağını da şimdiden tahmin edebiliriz. “İnceleme hiç mi yok”, “Hiç mi hesap sorulmayacak?”. Bakkaldan ‘Ekmek yok’ cevabı almasına rağmen “Hiç mi yok” diyen vatandaşın da, yurtdışından varlık getirecek vatandaşın da sorusundaki amaç aynı. Cevabını zaten aldığı soruyu bir daha sorarak ‘içini rahatlatmak, emin olmak.’
Varlık barışı tasarısının yasalaşması ve uygulamaya yönelik tebliğin yayınlanmasından sonra detaylarına ayrıca bakacağız. Ancak Maliye Bakanı’nın açıklamasında “inceleme yok” ifadesinin altının çizildiğini görüyoruz. Hatta “İnceleme hiç mi yok?” diyecekler için de peşinen açıklamasını da yapmış “Aksi bir durum iyi niyetle masum şekilde devletin verdiği imkanı kullanarak parasını getiren kişilere haksızlık olur” demiş. Ayrıca “Böyle bir düzenleme yaptıktan sonra güveni sarsacak hiçbir işe girişmememiz lazım. Bunun hukuki temelini de yaptığımız yasal düzenleme ile sağlıyoruz” şeklinde açıklaması da var. Şu konuyu özellikle belirteyim: Maliye’nin her zaman vergi incelemesi yapmaya zaten yetkisi var. Dolayısıyla varlık barışı kapsamı dışındaki konularda, mükellefleri vergi incelemesinden muaf tutan bir koruma söz konusu değil. Varlık barışı ile amaçlanan; Türk vatandaşlarına ait yurtdışında yer alan para, altın, menkul kıymet ve benzeri varlıkların ülke ekonomisine kazandırılması. Yatırım ortamının iyileştirilmesi amacıyla diğer vergi yasalarında değişiklik öngören yasa maddeleriyle birlikte Meclis’e sunulan tasarıyı beş madde de özetleyebiliriz.
En iyisi, biz Maliye olarak incelemeye zaman ayırmayalım. Sen de vatandaş olarak denetim stresini yaşama; eksik beyan ettiğin vergiyi, gecikme zammını ve cezasını öde. Bir düşün istersen, 15 gün de zamanın var.”
Pazartesi Hürriyet’te, Neşe Karanfil’in haberinde okudum bu yeni ‘pişmanlık ödemesi’ modelini. Maliye Bakanı Naci Ağbal açıklamış. Vergi denetiminde yeni bir model olduğunu ve üzerinde çalıştıklarını belirten Bakan Ağbal açıklamalarında ayrıca;
* Özellikle banka kayıtları ile beyan edilen işlemler arasında uyumsuzluk-eksiklik olduğunda şüpheli işlem sayılacağını ve muhatabına konunun -incelemeden önce- sorulacağını,
* Mükellefin, bahsedilen şüpheli işlemlerden vergi cezası çıkmayacağını düşündüğünde, 15 gün içinde pişmanlık başvurusunda bulunmama hakkının da olduğunu (incelemeyi kabul edebileceğini),
Bankalarda 1 milyon lira üstü mevduat bulunan hesap sayısı 46 bin küsurdan, 94 bin küsura ulaşmış. Yakın zaman önce okudum bu haberi...
Milyoner sayısındaki artış oranı çarpıcı olunca ‘nasıl milyoner olunur’ ve ‘milyoner olmanın sonuçları’ üzerine şu silsileyi düşündüm otomatikman...
Bu yeni milyonerlerin (veya eski milyonerlerin) ne kadarlık bir kısmıdır bilmiyorum ama... Milyonerlikleri, hisse senedi satışından elde ettikleri kazançlarından geliyor... Veya gayrimenkul satışından gelen nakitlerle milyoner oldular...
Yani ellerindeki hisse senetlerini veya gayrimenkulleri yerli yabancı oyunculara satarak milyonlarca liralık kazanç elde edildi. Son yıllarda onlarca belki yüzlerce dev şirket el değiştirdi. Gayrimenkulde de hep bir canlılık ve fiyat artışı söz konusu. Yerli-yabancı talep, fiyatları hep yukarı taşıdı. İşin ilginç yanı kazanç elde edenlerin büyük çoğunluğu vergi de ödemediler.
Birçok işletmenin dağıttığı erzaklar, işçilere verilen bayram ikramiyeleri Gelir Vergisi Kanunu’na göre vergiye tabi. Dolayısıyla ramazana özel yardımlar nedeniyle işverenler yeni vergileri hesaplayıp Maliye’ye ödeyecekler.
TABİİ ki oruç tutmanın vergi gelirlerine bir etkisi yok. Ramazana özel diğer bir ibadet fitre. Fitrenin de vergi gelirlerine bir etkisi yok. E o zaman ‘vergi gelirlerinde nasıl artış olacak’ denilecektir.
Ramazan ayında birçok işletme çalışanlarına erzak dağıtıyor ama... Ayrıca Ramazan Bayramı’nda çalışanlarına ‘bayram ikramiyesi’ veren birçok işletme de var. İşte bu çalışanlara dağıtılan erzak kolileri de, bayram ikramiyeleri de Gelir Vergisi Kanunu’na (GVK) göre vergiye tabi... (Md. 61) Dolayısıyla ramazana özel yapılan bu yardımlardan dolayı işverenler ilave vergi hesaplayıp Maliye’ye vergi ödeyecekler. (Ramazan ayı içinde gıda tüketiminde, bayramda seyahat-konaklama talebindeki artış da; beyan edilecek Gelir ve Kurumlar vergilerini, KDV’lerini de otomatik artıracaktır.)
GEÇENLERDE okudum haberi. Teknoloji firması Google’ın Paris’teki ofisine baskın düzenlenmiş. Fransız maliye uzmanları ve polis, Google’ın başkentteki ofisine vergi kaçırıldığı iddiaları üzerine operasyon yapmış. Detayını bilmiyoruz tabii ama konu hassas. Vergi idaresinin tabii ki her zaman vergi mükelleflerini denetleme, inceleme hakkı var. Ancak haberdeki denetim yöntemi diğerlerinden farklı... Yani şirkete önceden haber vermeksizin ve yüze yakın mali uzmanla ‘ani denetim’. Denetlenen şirket için de tedirgin edici... Herhangi bir vergisel riski olmasa bile; hiç bir mükellef işyerine ani bir şekilde gelen müfettişlerce, ofisinin, bilgisayarlarının, evraklarının didik didik edildiği anı yaşamak istemez. Otomatik olarak şu da merak edilecektir... Fransız Maliye’sinin bu şok denetim yönteminin Türkiye’deki karşılığı nedir? ‘Aramalı İnceleme’. İstisnai başvurulan bu inceleme yöntemi Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) yer almakta. (Md. 142 ila 147)
ARAMALI İNCELEME
Kısaca özetleyelim içeriğini: Öncelikle vergi incelemesine yetkili olanların ‘Aramalı İncelemeye’ ihtiyaç olduğuna kanaat getirip gerekçeli bir yazı ile Sulh Yargıcından ‘Arama Kararı Vermesini’ istemesi gerekiyor. Sulh yargıcının da bu isteğe uygun olarak ‘arama yapılmasına karar vermesi’ gerekiyor. Yasa ayrıca; ihbar ve yapılan incelemeler dolayısıyla bir mükellefin ‘vergi kaçırdığına işaret eden ipuçları’ bulunmasını da şart koşuyor. ‘Aramalı İnceleme’ konusunun diğer öne çıkan detayları da şöyle...
3 AYLIK SÜRE
Tahsilat makbuzu da verdiler ardından. Spor tesislerinin daha önceden de üyesiydim. Biten üyeliğimi sonbaharda, yenilememiştim. İlkbaharla beraber düzenli spor yapacağım diyerek, 1.500 TL ödeyerek bir yıl daha üyesi oldum tesislerin. Ödemenin ardından yaklaşık bir saat yüzerek siftah da yaptım. Tesislere ikinci gidişim, ödemeden birkaç gün sonraydı… Fakat o da ne… Tesislerin kapısında kilit vardı… Öğrendim ki şirket iflas etmiş… Yoksa 1.500 TL boşa mı gitmişti? Hemen bankayı aradım, ‘durumu anlatan dilekçeyi fakslayın, inceleyip ödemenizi iade edip edemeyeceğimizi bildireceğiz’ dediler.
BASIM YAYIM ŞİRKETİ
Önemli bir detay var yalnız… Kredi kartından çekim yapan pos cihazı ‘spor tesislerinin’ değilmiş, başka bir şirketin pos cihazı imiş. Alakasız bir şirket; ‘basım yayım şirketi’… Tahsilat makbuzu ise ‘spor tesisi’ adına düzenlenmiş. Gerçekte ödeme basım yayım şirketinin kasasına gidiyor, müşteri ise spor tesisine ödeme yaptım sanıyor. Müşteri olarak ben bunu ne zaman fark ediyorum… Ödeme anında değil, kapıdaki kilidi gördükten sonra, makbuzla kredi kartı dökümünü karşılaştırdığımda anlıyorum… (Yıllardır üyesi olduğumdan pos slipi ya da faturayı isteyip belgelerde tesisin adı var mı yok mu diye de bakmadım.) Yukarıdaki vâkâda mağdur yalnızca olayı anlatan kişi değil… Üyelik bedelini ödeyip artık hizmet alamayan 6 bin üyeden bahsediliyor. Ki üç yıllık, beş yıllık üyelik ödemesi yapanlar da var. Belli ki; spor tesisi borca batık… Tesis, kendi adına tahsilat yaparsa alacaklıları bu paralara el koyacak… O yüzden başka bir şirketin (kontrolü kendinde olan bir şirket olmalı) pos cihazı ile müşterilerinin kredi kartından tahsilat yapıyor. Usulsüz evrakla müşteriler yanıltılıyor.
CEO, genel müdür, üst düzey yönetici fark etmiyor... Bir şirket yöneticisi; yılda 100 bin lira da, 500 bin lira da kazansa, hatta 1 milyon lira ve daha üstü bir maaş alsa da, yine fark etmiyor. Gelir Vergisi Kanunu’na (GVK) göre tek işverenden alınan ücretler için beyanname verilmiyor. İşverenler; brüt ücretler üzerinden her ay vergi kesip Maliye’ye çalışanlarının GV’ni ödüyor. İşverenler muhtasar beyanname yoluyla çalışanlarının vergilerini Maliye’ye beyan ediyorlar. CEO’nun veya herhangi bir çalışanın direkt Maliye’ye bir beyanname vermesi gerekmiyor. Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulan GVK tasarısına göre bu durum değişiyor. CEO’larda, üst düzey yöneticiler de artık bizzat yıllık GV beyannamesi verecek. (İşverenler çalışanlarından her ay kestikleri vergileri beyan etmeye ve ödemeye devam edecekler.) Beyanname vermek için CEO olmak şart değil, çalışanların ücret geliri yıllık 220 bin lirayı aştığında beyanname zorunluluğu başlıyor. Verilecek GV beyannamesine tabiatıyla varsa diğer beyana tabi gelirler de (kira, gayrimenkul satış kazancı gibi) dahil edilecek.
BEYANNAMENİN AVANTAJLARI
Hali hazırda; işyerlerinde, çalışanların ücretleri üzerinden aylık vergi hesabı yapılıyorken eğitim ve sağlık harcamaları düşülemiyor. Tasarı ile beyanname verecek yüksek ücretli (220.000 TL’yi aşan) çalışanlar beyanname verdiklerinde (kendisi, eşi ve çocuklarına ait) eğitim ve sağlık harcamalarının bir kısmını da beyannamelerinde indirim (şu an yüzde 10 uygulanıyor) olarak dikkate alabilecekler. Dolayısıyla CEO’lar da üst düzey yöneticiler de bir yandan yeni bir yükümlülük altına girerken diğer yandan beyanname vermeyen çalışanların yararlanamadıkları avantajlara sahip olacaklar. Tek işverenden ücret geliri elde edenlerin beyanname vermesi konusu da, eğitim ve sağlık masraflarının beyannameden indirimi konusu da, yasa çıktığında netleşecek. Maliye Bakanı Naci Ağbal, her iki konunun da detaylarını Meclis’te komisyon üyelerine anlattı. Tek işverenden alınan ücret geliri için 220 bin lira sınırından ve eğitim, sağlık harcamalarının belirli bir kısmının beyannameden düşülebileceğinden bahsetti. Yukarıda hep ‘tek işverenden alınan ücretlerden’ bahsettik… Hali hazırda birden fazla işverenden ücret geliri elde eden ücretliler için; birden sonraki işverenden alınan ücretlerin toplamı -2016 gelirleri için- 30.000 lirayı aştığında beyanname zorunluluğu olduğunu da belirtelim.
Geçenlerde okudum haberi. Ofisinde koltuğun üzerine uzanmış, uyuyakalmış bir adam fotoğrafı. Adam CEO imiş. Çalışanları, bu fotoğrafı ele geçirince, fotoğrafla da oynayarak CEO’yu kılıktan kılığa sokmuşlar. CEO’yu oscar heykeli de yapmışlar, Alaattin’in sihirli lambasının ucuna monte de etmişler. CEO muhtemelen fazla mesaideydi. İşler yetişmeyince mesaiye kalıp “iki dakika uzanayım sonra devam ederim” deyip uyuyakalmıştır herhalde. Bilmiyorum fazla mesai yaptığı için ekstra ücret veriyor mu patronu. Türkiye’de çalıştığı durumda bu mümkün değil. Normalde İş Kanunu’na (İ.K.) göre; fazla mesai (haftalık kırk beş saati aşan çalışmalar) yapan bir çalışan, her bir saat fazla mesai için, saat ücretinin 1.5 katı fazla mesai ücreti hak ediyor. (Md. 41) Ama fazla mesaiyi yapan eğer bir CEO ise veya üst düzey yönetici ise fazla mesai ücreti hak edemiyor. Nedeni; ‘kendi mesaisini kendi belirleyen bir çalışan olması’. Yargıtay Kararlarında konu şu şekilde açıklanıyor. “Çalışan kendi mesaisini ayarlayabilecek konumda ise fazla çalışma alacağı talep edemez.” (YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2009/43783 Tarih 29.2.2012) Ancak üst düzey konumda olmasına rağmen çalışana (aynı yerde) görev ve talimat veren bir yönetici ya da şirket ortağı bulunması durumunda, işçinin çalışma gün ve saatlerini kendisinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden, kanuni sınırlamaları aşan çalışmalar için fazla mesai ücreti de doğacaktır. (YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ E. 2014/25434, Tarih 22.10.2014)