- Gri alanda kalanları ihmal eden...
- Sert mesajlarla ortamı geren...
- Nefret kampanyası yürüten...
- Kucaklama söylemini unutan...
- Makul çoğunluğun tadını kaçıran...
- Kendisinden olmayanı ittikçe iten...
- Fanatiklerin diliyle konuşan...
- Sadece kendi azılı taraftarını memnun eden...
Hazzetmemek için çok esaslı gerekçelerim var.
Mesela şu tür gerekçeler:
*
- 12 Eylül Darbesi’ni büyük bir aşkla, büyük bir şevkle savunur. Milli Güvenlik Konseyi üyelerine “ermiş adamlar” muamelesi çeker. Öyle muhafazakârdır ki bu konuda ne söylersen söyle milim değiştirmez kafayı.
*
- Darbe sürecinde yapılan işkenceleri küçümser mesela. Öyle abartır ki bunu,
Ben izledim.
Coşkuyla, duygulanarak, ayakta alkışlayarak.
*
Külliye duvarına asılan devasa Atatürk portresinin ve Türk bayrağının gölgesinde gerçekleşen 30 Ağustos konseri, bu toprağın tüm renklerini içeriyordu.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı dikkatle dinledim. “Büyük Taarruz” ile ilgili söyledikleri, tüm siyasi farklarına rağmen halkımızın tamamının “ortak metni” olabilecek nitelikteydi.
*
30 Ağustos konserinde...
Dediği tam olarak şöyle:
*
“Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısıyla kutlama yapılmaz. ‘Ben esirdim, esaretim bitti, ben köleydim’ diye ikrarda bulunulmaz. Bu küçüklük kompleksi verir, bu yanlıştır, böyle şey olmaz.”
*
Niye bu kutlamalar, “Ben köleydim, ben esirdim, esarettim bitti” anlamına gelsin ki?
Şirin mi şirin, demokrat mı demokrat, toleranslı mı toleranslı Temel Dede’nin gazetesidir yani.
*
Benimle ilgili bir haber yayınlamış bu gazete.
Beni “Erdoğan destekçisi” olarak niteledikleri habere attıkları başlık şu:
*
“Dur, ben bir namaz kılayım, yoksa beni öldürecekler” diyerek namaz mı kılınır?
Ne yani?
“Niyet ettim canımı kurtarmak için” diye mi namaza niyet edilecek?
*
Yahu ayet yok mu, ayet?
Gülşen’in tüm imam hatipliler için “sapık” demesine okkalı bir tepki göstermeyenlerin, “Ne var bunda canım, kızcağız küçük bir şaka yapmış” diyerek geçiştirmeye çalışmaları ise...
Daha da fazla rahatsız etti.
*
Bütün bunlardan dolayı moralim bozukken...
Gülşen’e çok kızdım abi. Durup dururken adamlara mis gibi bir mağduriyet hediye etti. Adamları yeniden birleştirip motive etti. Ne vardı yani seçime kadar bekleseydi? Ne vardı devranın dönmesine kadar sabretseydi? Nasıl olsa seçimden sonra motorları mavilikleri süreceğiz ve hep beraber alayına ağız dolusu söveceğiz. Nedir bu acele? Bir dur. Bir sabret. Şurada kalmış 10 ay. Sık dişini. Bugünden sövüp de adamlara mağduriyet ekmeği yedirtmenin ne gereği var? Anlamıyorum ki!
*
Ürkütmeyeceksin adamları abi. “Yandım Allah” diyerek yeniden konsolide olmalarına meydan vermeyeceksin. Seçime kadar her şeylerine “he he” diyeceksin. Helalleşme falan numaraları çekeceksin. Seçim zaferi gelince nasıl olsa her şey serbest olacak. Güzel günler gelecek, güneşli güzel günler. Sahneye çıkan her şarkıcımızın bunların tümüne gönül rahatlığıyla “sapık” diyebildiği şahane günler.
*
Gülşen, tabii ki doğruyu söyledi abi. Ama zamanlama hatası yaptı. Acele etti. Zaferi beklemedi. Yoksa söylediğinde bir sorun yok. Kaç defa dedik, yeni sistemde bir oyun bile önemi var. Biz boşuna mı Davutoğlu’nun, Temel Dede’nin, Babacan’ın ağız kokusunu çekiyoruz? Bütün derdimiz karşı taraftan tırtıklanacak birkaç oy. Şimdi o oyları ürkütüp kaçırmanın sırası mı? 10 ay yahu 10 ay. Çok uzun zaman değil. Bekle biraz. Bekle o günler gelsin yani.
TUTUKLAMA UYGUN CEZA DEĞİL
Gülşen hakkında tutuklama kararı verildi akşam saatlerinde. Hiç sevmedim bu kararı. Uygun bulmadım. Gülşen’e verilebilecek çok daha etkili cezalar vardı. İşte onlardan bazıları...