Paylaş
Dediği tam olarak şöyle:
*
“Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısıyla kutlama yapılmaz. ‘Ben esirdim, esaretim bitti, ben köleydim’ diye ikrarda bulunulmaz. Bu küçüklük kompleksi verir, bu yanlıştır, böyle şey olmaz.”
*
Niye bu kutlamalar, “Ben köleydim, ben esirdim, esarettim bitti” anlamına gelsin ki?
Belki de “Sen beni esir etmeye çalıştın ama bak nasıl da avucunu yaladın” anlamına geliyordur.
*
Avuç yalatmayı neşeyle kutlamanın nesi yanlış olabilir ki?
Bundan küçüklük kompleksi doğmaz. Doğsa doğsa emperyalizme çekilen matrak bir nanik doğar.
*
Köleleştirme girişimine, esirleştirme girişimine karşı sergilenmiş şanlı bir direnişi kutlamayacağız da neyi kutlayacağız Allah aşkına?
*
Türkiye’de hangi şehir, uzun bir süre esaret altında kalmış ki?
Anadolu’yu işgal etmeye kalkışan işgalciler...
Daha bacaklarını bile uzatamadan, daha rahat bir nefes bile alamadan, daha ceketlerini bile asamadan sökülüp atıldı bütün şehirlerimizden.
Kutluyorsak bunu kutluyoruz.
*
İsmail Kahraman, ayrıca şöyle şeyler de söylemiş:
*
“İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki. Çarpışmadık, dövüşmedik, vuruşmadık.”
*
Müstevliler, alacaklarını alıp gittiler. Öyle mi?
Kurşun bile sıkmadık. Öyle mi?
Çarpışmadık, dövüşmedik. Öyle mi?
*
Müstevlilerin neleri almayı planladıklarını öğrenmek için Sevr’e bakmak bile yeterli değil midir?
*
İzmir’in işgalden kurtarıldığı günün bir anlamı yoksa... Yunan milliyetçileri, o günü neden “yas günü” olarak anıyorlar? Neden her 9 Eylül’de ağıtlar yakıyorlar?
*
Madem dövüşmedik, tek kurşun sıkmadık... O zaman ne diye “İstiklal Harbi’nde sarıklı mücahitler” diye destanlar yazdınız bunca zaman?
*
Hadi bu da son nokta olsun:
*
Yeterince sorunumuz varken...
Tarihten husumet çıkarmaya çalışmanın, lüzumsuz tartışmalar açmak için gayret göstermenin...
Başta İsmail Kahraman olmak üzere kime ne faydası var Allah aşkına?
DERDİNİZİ BANA DEĞİL MİLLİ GAZETE’YE ANLATIN
GÜLŞEN’le ilgili “Söylediği kabul edilir değildi ama tutuklanması yanlış oldu” diye görüş bildirdim.
Sırf bu nedenle Milli Gazete, benim hakkımda “Ahmet Hakan, sapık Gülşen’e sahip çıktı” diye haber yaptı.
*
Milli Gazete, sadece bir gazete değildir. Saadet Partisi’nin yarı resmi değil tam resmi yayın organıdır.
Üstelik bu saklı, gizli bir şey değil. Ne Milli Gazete bunu inkâr eder ne de Saadet Partisi.
*
Bu nedenle Milli Gazete’de yazılıp çizilenler, Saadet Partisi’ne mal edilir.
Ben de öyle yaptım zaten.
Dünkü yazımda konuyu enine boyuna işledim.
*
Dün yazdıklarıma Saadet Partili bir dostumuzdan şöyle bir itiraz geldi:
“Ben Saadet Partiliyim. Milli Gazete gibi düşünmüyorum. Sizin gibi düşünüyorum. Saadet Partisi Genel Merkezi de sizin gibi düşünüyor.”
*
Güzel. Şahane. O zaman Saadet Partisi Genel Merkezi, bu yaklaşımının Milli Gazete’de haber olmasını sağlasın bir zahmet. Sağlayamıyorsa, yani gazeteye söz geçiremiyorsa... O zaman da acilen bir “ilişik kesme ilanı” versin sağa sola.
ÇOK ŞÜKÜR DÜĞÜN BİTTİ
AİLEMİN, arkadaşlarımın, teyzemin kızının, yeğenlerimin düğünlerine bile bu denli maruz kalmamıştım. Nereyi açsam Oğuzhan, nereyi açsam Demet. Gözlerimi kapatsam düğün seslerini işitmekten kaçamadım. Davetiyesinden gelinliğine her detayına vakıf oldum düğünün. Haftalardır, günlerdir düğün de düğün.
*
Düğün bitince düğün sahipleri şöyle derin bir oh çekerler ya...
Ben de sanki düğün sahibiymişim ki, derin bir oh çektim.
*
Fakat ben yine temkinli davranıp kendi kendime şöyle diyorum:
Dur, dur... Daha bunun balayı var, daha bunun yeni evli çiftin nerede oturacağı meselesi var, daha bunun ilk atışması var, daha bunun “Birbirlerini takipten çıktılar mı acaba?” aşaması var.
HERKES SUSACAK BİR TEK SEN Mİ KONUŞACAKSIN CÜBBELİ
CÜBBELİ, CNN Türk’te kaç defa ekrana çıktı. Görüşlerini uzun uzun anlattı. Sözlerinin tümüne katıldık mı? Tabii ki katılmadık.
*
Fakat CNN Türk’te üstelik telefonla, üstelik kısacık Caner Taslaman çıkınca...
Cübbeli, “Onu niye konuşturdunuz?” diye CNN Türk’e dil uzatıyor.
*
Ne istiyorsun Cübbeli?
Herkes susacak, bir tek sen mi konuşacaksın?
Yanlış, doğru... Bırak başkaları da görüşlerini açıklasın.
Niye rahatsız oluyorsun ki?
*
“İyi ama onun ilmi yeterli değil” mi diyorsun?
İyi de senin için de aynı cümleyi kuranlar var, görmüyor musun?
*
Televizyon kanalları, “ilim ölçer” makineleri değildir.
Görüşlerin aktarıcısıdır.
Şunu bir türlü öğrenemedin gitti.
ABDULLAH GÜL NEDEN ŞİMDİ
CUMHURBAŞKANLIĞI yaptığı dönemde Abdullah Gül’ün milli bayramlara katılmamak için hasta numarası yaptığına dair bir şehir efsanesi vardır. Her milli bayramda Gül’ün hasta yatağında çekilmiş meşhur fotoğrafını paylaşıp “Acaba bu bayramda da hasta mı?” diye laf sokulur Gül’e.
*
Senelerdir bu böyle. Ve senelerdir Abdullah Gül, bu iddialara cevap vermeye tenezzül etmez. Herhalde canına tak etmiş olacak ki Gül, ilk kez bir video çekerek iddiaları yalanladı.
*
Fakat hiç kimse Gül’ün bu yalanlamayı, canına tak etmiş olabileceğine yormadı. Herkes yaklaşan seçimden söz edip Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylık arzusuyla böyle bir açıklama yaptığını söyledi.
*
Niyet okumayı sevmem. Beyanı esas alırım. Fakat bu tür yorumları da anlayışla karşılıyorum. Çünkü ortada yarım kalmış bir “heves” var.
Paylaş